HAVF VE RECA = Korku ve Ümit

Hakk Celle ve A’la Hazretleri Ayet-i Kerimelerinde:
“Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak lazımsa öylece korkun. Sakın siz Müslüman olmaktan başka bir sıfatla can vermeyin.”[1]
 
 “Benden korkun ki, ben de size verdiğim nimetlerimi tamamlayayım, böylece siz de doğru yolu bulmuş olasınız.”[2] 

“Gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun.”[3] buyuruyor.

Aynı zamanda kerem lütuf ve ihsanına da umudu bütün olmalıdır. Daima korku ve ümit arasında bulunmak çok faydalıdır. Her ikisi de denk olacak.
Hazreti Allah (c.c) çok affedicidir, affı sever, tövbe edenlerin günahlarını affeder. Ayet-i Kerimesin de:
“Bununla beraber şüphe yok ki ben, tövbe eden, iman edip Salih amel işleyen, sonra da Hak yolda ölünceye kadar sebat edenleri elbette çok bağışlayıcıyım.”[4]

“Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.”[5]
 
 Şu kadar var ki, gadab-ı ilahiye unutulmamalıdır. Günahlarında ısrar edenler hakkında böyle bir müjde yoktur. Ayet-i Kerimesinde de:
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allah’ın hesap günü hakkındaki va’di gerçektir. O halde sakın sizi dünya hayatı aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah’ın affına güvendirerek sizi aldatmasın.” [6]

 İnsanların korku dereceleri üç kısma ayrılır:
 
1) Ariflerin korkusu:
Her şeyden fazla sevdikleri Hazret-i Allah’tan ayrı düşmektir. Bunun içindir ki, harama düşerim endişesi ile helal ve mubah olan bir çok şeyleri dahi terk ederler. Vera ve takvayı, iffeti seçmişlerdir. Bütün işlerini Hakka bağlamışlardır. Dünyaya iltifat etmezler. Ölümden asla çekinmezler. Bilakis Hakka kavuşmayı canı gönülden  isteyerek Cemali bakemali gözlerler. Şayet nail olamazlarsa, cenneti a’laya bile konulsalar, bu onlar için en derin bir üzüntü bir hicrandır. Sadıklar işte bunlardır.
“Bu Allah’ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir.”[7]
“Rabbinin huzurunda durmaktan korkan ve nefsini heva-ü hevesten alıkoyan kimseye gelince, cennet onun varacağı yerin ta kendisi olacaktır.”[8]
 

  • Zahitlerin korkusu:

Nasıl öleceğim? Yerim cennet mi cehennem mi? Allah’ım merhamet eder mi, yoksa mahşerde bütün ayıplarım meydana mı çıkar? Nefsim Rabbimin hoşlanmadığı bir iş yapar mı, veya kendini beğenir mi? Doğru yoldan ayrılır mıyım? Kabirde halim ne olur? Hazret-i Allah’ın (c.c) huzuruna nasıl çıkarım? Korkusu onları amel-i salihe teşvik eder. Allah’tan korkarlar, nefis ve şeytana uymamaya çalışırlar. Ruhları alınırken bunlar hiçbir sıkıntı görmezler. Melekler onlara:
“Ölümden korkmayın, dünyada bıraktıklarınızdan dolayı tasalanmayın, va’d olunduğunuz cennetle sevinin. Biz dünyada da ahirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayıcı çok rahmet edici Allah’tan bir fazl-u kerem olmak üzerede burada canlarınız neyi isterse hepsi sizindir, ne isterseniz hepsi sizin.”[9] derler ve ruhlarını öylece alırlar.

  • Fasıkların korkusu:

Onlar dünyayı imar, ahiret-i harap ettiklerinden, gitmeyi hiç istemezler. Mal-mülk, evlad-ü iyal, ahbap ve dostlarımı nasıl bırakırım korkusu, zevk ve lezzetlerden ayrı düşmek endişesi içinde yaşarlar. Onlar için kefen yoktur, leş torbası vardır. Birinci göğü geçemezler. Hazret-i Allah onlarla karşılaşmak istemez ve yerleri cehennemdir.
“Kim ki azgınlık edip haddi aşmış, dünya hayatını ahirete tercih etmişse, muhakkak ki o alevli ateş onun varacağı yerin ta kendisidir.”[10]

Mümin, vücudunun bütün azaları ile Allah’tan korkandır. Nitekim büyük ahlak ve fıkıh bilgini Ebu Leys es-Semerkandi der ki: Allah korkusunun yedi alameti vardır:(Onuda Bir Sonraki Yazımızda Dile Getireceğiz)
[1] Al-i İmran / 102.
[2] Bakara / 150.
[3] Teğabün / 16.
[4] Taha / 82.
[5] Zümer / 53.
[6] Fatır / 5.
[7] Cuma / 4.
[8] Naziat / 40-41.
[9] Fussilet / 30-31-32.
[10] Naziat / 37-38-39.

 

Hutbe: Korku İle Ümit Arasında Yaşamak – IGMG

25 Eyl 2020 — Hutbe: Korku İle Ümit Arasında Yaşamak … Muhterem Kardeşlerim! … Değerli Müminler! Mevlamız Kur’ân-ı Kerîm’de, “Onlar korkarak ve ümit ederek …

Korku ve ümit arasında olmak hakkında bilgi verir misiniz?

4 Nis 2017 — Müslümanın imanı “Havf ve Reca”, korku ve ümit arasında olması gerekir. Hiç kimse Allah’ın azabından emin olamaz. Ancak onun gazabından …

BEYNE`L-HAVF VE`R-RECÂ (KORKU İLE ÜMİT ARASI …

Korku ile ümit arasında bulunmak. Havf korku, recâ ise ümit demektir. Kur`an-ı Kerîm ve Hadîs-i şeriflerde korku ve ümit arasında bulunmaya teşvik eden …

Korku ve Ümit Arasında Yaşamak | İslam ve İhsan

1 Oca 2018 — İyi bir Müslüman hayatı, ancak korku ile ümit arasında (beyne’l-havf ve’r-recâ) yaşanandır. · “Allah’ın azâbından ancak hüsrâna uğrayanlar emin …

Ümit ile Korku Arasında Olmak

Allah dostlarından biri şöyle buyurmuştur: “Havf ve reca (ümit ile korku) bir kuşun iki kanadı gibidir. İkisi birden bulunursa hem kuşun kendisi, hem de uçuşu …

Korku ve Ümit – İmam Gazali | kitapyurdu

31 Mar 2021 — Korku ve Ümit – İTİSAM YAYINLARI – İmam Gazali – Hamd en güzel övgülere layık olan Allah (c.c)’a aittir. Yalnız O’ndan yardım diler ve O’n.

Korku ve Ümit | D&R – Kültür, Sanat ve Eğlence Dünyası

Kitap Adı Korku ve Ümit; Yazar İmam Gazali; Yayınevi İ’tisam Yayınları; Hamur Tipi 2. Hamur; Sayfa Sayısı 144; Ebat 13,5 x 21; İlk Baskı Yılı 2021 …

korku ve ümit – Diyanet Dergi

KORKU VE ÜMİT. Dr. Lamia Levent ABUL. Sana umut ve reca kapısının aç›ımasını istiyorsan Hak’tan sana gelen nimetlere bak. Korku ve havf kapısının açılmasını …

Korku ile Ümit Arasında Olmak – Muridan

Korku ile Ümit Arasında Olmak. Rasulullah s.a.v. Efendimiz, ölüm halinde bulunan bir gencin yanına gitti. Gence: – Kendini nasıl buluyorsun, diye sordu. Genç: – …

Havf ve Recâ (Korku ve Ümit) Dengesi – DergiPark

Havf ve recâ (korku ve ümit), sûfinin her halinde bulunması gereken iki … Gökcan, M. Mansur, Tasavvufta Allah Korkusu (havf), Çukurova Üniversitesi …

Korku ve Ümit Arasında Denge – Diyanet Haber

21 Kas 2020 — Korku ve Ümit Arasında Denge. BİR HADİS: …Rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmak sadakadır. (Buhârî, Cihâd, 128).

Ulusal Tez Merkezi | Anasayfa

Tasavvufta havf ve recâ (korku ve ümit) anlayışı / The concept of havf (fear) … Dizin:Korku = Fear ; Tasavvuf = Mystic ; Ümit = Expectation ; İslam dini …

Korku ve Ümit Arasında – Fikirname Dergi

3 Kas 2018 — Muhammed (sallallâhu aleyhi vesellem)’i (2) ve diğer peygamberleri örnek vermiştir.(3) İnsanların kuru kuruya bir aidiyet duygusuna kapılarak, …

Korku ve ümit arasında yaşamak – Ditib

8 Tem 2011 — Genel anlamda korku, insanın başına gelmesini istemediği bir şeye karşı duyduğu endişe; umut ise, elde edilmek istenilen şeye karşı kalbin …

M. Burhan HEDBİ Korku Ve Ümit Arasında Yaşamak

12 Nis 2017 — Bunun üzerine Rahmet Peygamberi (s.a.s.); “Bu durumda olan bir kulun kalbinde ümit ve korku birleşti mi, Allah o kulun ümit ettiği şeyi …

Korku İle Ümit Arasında Bulunmak – Mevlana Takvimi

Korku İle Ümit Arasında Bulunmak. Allâh (c.c.)’dan daima ümitli bulunup ondan da korkarak kulluk vazifesini ikâme etmeye, …

HAVF VE RECA/KORKU VE ÜMİT – Gazete İpekyol

4 Mar 2021 — Nusret Yılmaz: HAVF VE RECA/KORKU VE ÜMİT. Nusret Yılmaz tüm yazıları ile gazeteipekyol ‘da…

korku ile ümit arasında kelimesinin Tüm Türkçe Arapça çevirisi …

Orijinal metin, Anlam. Korku ile ümit arasında [Genel], بَيْنَ الخَوْفِ و الرَّجَاءِ. korku ile umut arasında [Genel], بين الخوف و الرجاء. korku ve ümit …

Korku, Ümit ve Ye’sin Mümin Üzerindeki Etkisi

Yapılan deneyimler göstermiştir ki korku ve ümit Allah’a yönelik olunca, … Anahtar Kelimeler: Havf, Recâ, ye’s, korku, ümit, karamsarlık, tövbe.

Havf ve Recâ (Korku ve Ümit) Dengesi – Mansur GÖKCAN

Sobiad Atıf Dizini ile 400.000’in üzerinde makalede atıf arayın. Havf ve recâ (korku ve ümit), sûfinin her halinde bulunması gereken iki haslet-tir.

Korku ve ümit – Islam Ansiklopedisi

Korku ve ümit. … Korku kavramı Kur’an’da havf, haşyet, rahbe ve ittika gibi kelimelerle dile getirilir. Kavramı içeren âyetler korkunun nedenini ve …

Havf ve Reca (Korku ve Ümit) Dengesi | AVESİS

GÖKCAN M. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, cilt.2, sa.16, ss.171-192, 2016 (Hakemli Üniversite Dergisi). Yayın Türü: Makale / Tam Makale …

Ümid ve korku ortasında olmanın nisbeti ne olmalıdır? Yüzde …

20 Oca 2021 — O halde insan ‘havf ve reca’ ortasında olmalı, ne ibadetine güvenmeli ne de Allah’ın rahmetinden ümit kesmelidir. Evet insan yaptığı hayır ve …

Korku ve Ümit Arasında Nasıl Yaşayabilirim? – Akakçe

Korku ve Ümit Arasında Nasıl Yaşayabilirim? arıyorsan site site dolaşma! Akakçe’de piyasadaki tüm fiyatları karşılaştır, en ucuz fiyatı tek tıkla bul.

Korku ve Ümit Arasında Nasıl Yaşayabilirim?

Korku ve Ümit Arasında Nasıl Yaşayabilirim? 15,00 TL. 8,00 TL. Kategori. Kampanyalı Kitaplar. – +. Sepete Ekle. Ürün Açıklaması. Yorumlar. Ürünü Paylaş.

Edep; Ya Hu: – 211 – Korku ve Ümit Dengesi – Kocatepe …

15 Ara 2020 — Sadece sadırda değil, Kalb, Fuad ve Lüb’de de etkili olan daha çok havf ve reca yani korku ve ümit üzerine bina edilen korkudur ki ona havf …

Korku ve Ümit Arasında nasıl Yaşayabilirim – Kitapoba

Dr. Seyyid Bin Hüseyin El-Affani kaleminden Korku ve Ümit Arasında nasıl Yaşayabilirim kitabını en ucuz ve en hızlı şekilde kitapoba güvencesiyle satın …

korku ve ümit ve aşk – akcag .tr

SADIK YALSIZUÇANLAR. KORKU VE ÜMİT VE AŞK. 34,00 TL. 17,68 TL. Stok Kodu. 9789753381178. Kategori. DENEME-ELEŞTİRİ. – +. Sepete Ekle. Ürün Açıklaması.

Korku ve Ümit Arasında Yaşamak – yeryuzukitap

Korku ve Ümit Arasında Yaşamak. Yazar: Seyyid Hüseyin El-affani. Yayınevi: Karınca Polen Yayınları. ISBN. : . Boyut. : 135-195. Basım Yeri.

KORKU VE ÜMİT – Semazen

KORKU VE ÜMİT. Peygamberler dediler ki: “Ümitsizliğe düşmek kötüdür. Allah’ın ihsan ve rahmetlerine son yoktur;. Böyle bir ihsan sahibinden ümit kesmek hiç …

Bediüzzaman’a Göre Korku ve Ümit Dengesi – Risale Ajans

Bediüzzaman’a Göre Korku ve Ümit Dengesi. Mümin kendini asla garantide görmemeli, Allah’ın rahmetinden de ümidini kesmeyip “havf ve reca dengesini” …

Korku ve ümit arasında olmak – kainatingunesi

Korku ve ümit arasında olmak · (Kim günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, mağfiret dilerse, Allah’ı çok affedici, çok merhametli bulur.) [Nisa …

463. Nağme: Korku ve Ümit – Herkul

16 Nis 2015 — 463. Nağme, Korku ve Ümit, Fethullah Gülen Hocaefendi, Hazreti Âişe validemiz, Hazreti Ömer bin Abdülaziz, İmam Şafiî Hazretleri, emniyet, …

Korku ve Ümit Arasında – Murat Çeşme | Nadir Kitap

Korku ve Ümit Arasında kitabı hakkında bilgileri içeren kitap satış sayfası. Murat Çeşme kitapları ve Yort Savul 2005 baskısı kitaplar ile ikinci el ve yeni …

Korku ve Ümit Arasında Nasıl Yaşayabilirim – Tevhid Kitap

Korku ve Ümit Arasında Nasıl Yaşayabilirim. Paylaş. AddThis Sharing Buttons. Share to Facebook FacebookShare to Twitter TwitterShare to E-posta E-postaShare …

Korku ve Ümit – Osmanlıca Türkçe Sözlük, lügât, لغت – Luggat

Tıklayın ve Korku ve Ümit kelimesinin Türkçe – Osmanlıca sözlükte anlamını okuyun. havf ve reca / havf ve recâ Korku ve ümit.

Korku ve Ümit Arasında Yaşamak – İnsan ve İslam

Korku ve Ümit Arasında Yaşamak · أَفَأَمِنُواْ مَكْرَ اللّهِ فَلاَ يَأْمَنُ مَكْرَ اللّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْخَاسِرُونَ: · “Allah’ın azabından emin mi oldular?

Korku ve Ümit Arasında | Osman Nuri Topbaş

1 Nis 2013 — Yıl: 2013 Ay: Nisan Sayı: 98 Allah Teâlâ, Dâvûd -aleyhisselâm-‘a şöyle vahyetti: “–Ey Dâvûd! Sıddıkları korkut. Fâsıkları müjdele!

Korku Ümit Ortası! Şiiri – Cihat Şahin – Antoloji

Korku Ümit Ortası! … Mümin korkar Allah’tan, bu haşyete havf denir, Havfullah’la yaşayan, Hak dilinde muttaki! Bir kul Haktan korkmazsa, ondan her şey beklenir,

KORKU İLE ÜMİT ARASINDA DUA | Yenişehir Wiki | Fandom

İşte bu yüzden Kuran’da korku ve ümit kavramları birlikte kullanılmıştır. Eğer insan duasında cehennem korkusunu hissetmiyorsa -ki bunun temelinde Allah …

Korku ve Ümit Arasında Nasıl Yaşayabilirim? – cukurovakitap …

Korku ve Ümit Arasında Nasıl Yaşayabilirim? Yayınevi : Karınca & Polen Yayınları. Stok Kodu. : 9786054492862. Dili. : Korku ve Ümit Arasında Nasıl Y.

korku ve ümit arasında nasıl yaşayabilirim – Alkapida

Korku ve Ümit Arasında Nasıl Yaşayabilirim? Seyyid Hüseyin el-Affani:€ 3.95 ; Korku Nedir ve Nasıl Korkusuz Olunur? – Spiritüel Söyleşiler ve Felsefe Serisi …

Dünya hayatımızdaki yolculuğumuzu ve Cenâb-ı Hakk’a …

17 Tem 2013 — Yani ümit korkuyu engellememeli, korku duygusunun hemen arkasından ümit gelmeli, ümit duygusunun arkasından da hemen bu nimetleri kaybedebilirim …

MELAYÊ OMERÎ | Korku ve ümit arasında yaşamak

Bunun üzerine Rahmet Peygamberi(s.a.s.); “Bu durumda olan bir kulun kalbinde ümit ve korku birleşti mi, Allah o kulun ümit ettiği şeyi mutlaka verir ve …

Korku Ve Ümit – İmam-ı Gazali – – Garanti Kitap

1 Nis 2021 — Hamd, en güzel övgülere layık olan Allah (c.c)’a aittir. Yalnız O’ndan yardım diler ve O’ndan mağfiret isteriz. Kötülüklerden O’na sığınırız …

Korku ve ümit arasında olmalıyız / İnançlar / Blog

9 Mar 2014 — Mümin daima havf (korku) ve reca (ümit) arasında bulunmalıdır. Çünkü fazla korkudan ümitsizlik, korkusuz ümitten ise gaflet doğar. Mümin, …

Gıybet(Dedikodu), Kulak Zinası ve Dil Zinası

Kulak Zinası Nedir?

Kulak zinası da mı olurmuş diyenler; “neden göz zinası oluyor da kulak zinası olmuyor ki?” diye bir kendilerine sorsunlar lütfen. Zina kavramı sadece namahremle yapılan haram (gayri meşru) cinselliği kapsamaz. Zina , Allah tarafından yaratılan insanın “her türlü azasıyla/organıyla” yapabileceği İslam ahlakına göre son derece çirkin bir eylemdir. Şimdi kulağımızın yaratılış gayesi ile ilgili bir kısa yazı aktarmak istiyorum sizlere. Bir kulaktan girip, öbür kulaktan çıkan sözler vardır, fakat iki kulaktan hafızaya dolan kelimeler ve cümleler, sadece beyni fethetmekle kalmaz, organların bütününü de tesiri altına alır.

Bizi kulağımızdan tuttular: şarkılar, türküler, dedikodular, manasız, hatta kötü, çirkin kelimeler, dünyamızı doldurdu.

Kulak Zinası Nasıl ve Nereden Olur?

Nasıl ki burnumuzu pis kokulardan koruyamazsak, kulağı da kötü sözlerden koruyamayız. Kültür, sınır, ülke tanımıyor. Antenler dünyayı topluyor. Hoparlörler kulağımıza üfürüyor.. Böylece bizi sel alıyor, yel götürüyor. “Ben, ben değilim” diyenlerin sesi yükselirken, bu viranede herkes kimliğini arıyor. Yüzlerce beste ve güfte ezberleyenlerin, hafıza kartları da dolmuş. Kulağını bu dünyaya açanlar, belki başka dünyaya, başka dünyalara kapatmıştır.

Böyle bir dünyada kulağı İslam’ın emrine vermek zor. Evde, sokakta,  işyerinde, hatta her yerde, kulak her sese açık Yalnız pek tabi ki içimizde bir gösterge olmalı.. (idrak göstergesi..) kulaktan giren her şeyi tahlil etmeli.. iyi mi kötü mü, iftira mı gerçek mi, faydalı mı zararlı mı, helal mi haram mı! İşte bu insan şuurludur.

Organlarımızı tek tek Müslüman etmek lazım. Zira pek çok insan, Müslüman olduğu halde perişandır.

 

Gıybet İle İlgili Ayetler

  • “Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.”[1] 
  • “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.”[2]
  • “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”[3]
  • Bildirildiğine göre, bir gün Selman-i Farisi (r.a) Ebu Bekir ve Ömer (R.Anhuma) birlikte sefere çıkmıştı. Selman yol arkadaşlarına yemek pişiriyordu. Bir yerde mola verdiler, fakat Selman yiyecek bir şey hazırlamamıştı. Bunun üzerine, onu yanında yiyecek bir şey var mı, yok mu baksın ve varsa alsın gelsin diye Peygamberimize gönderdiler. Selman yiyecek bir şey bulamayarak arkadaşlarının yanına eli boş dönünce Ebu Bekir ile Ömer kendi aralarında onun için, Selman su almak üzere falan kuyuya varsa kuyu kurur, dediler. Bunun üzerine şu ayet indi:
    “Birbirinizin arkasından dedi kodu yapmayın, sizden birisi ölü bir din kardeşinin etini yemek ister mi? Hiç şüphesiz bundan tiksinirsiniz.”[12]

Gıybet İle İlgili Hadisler Diyanet 10 Adet

  • Ebu Hüreyre’den  (r.a) rivayete göre, Resül-i Ekrem (s.a.v):
    “Gıybet nedir bilir misiniz? diye sordu. Ashab: Allah ve Resülü daha iyi bilir, dediler. “Kardeşini onun hoşlanmadığı bir vasıf ile zikir ve tavsif etmendir.” diye ta’rif etti. Kardeşimde dediğim vasıf varsa ne buyurursunuz? denilmesi üzerine: Eğer dediğin sıfat kardeşinde varsa işte o zaman gıybet olur. Yoksa, ona bühtan ve iftira etmiş olursun.”[4] buyurdu.
  • Ebu Hüreyre’den (r.a) rivayete göre, Nebiyy-i Muhterem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah’u Teala’ya ve ahiret gününe iman eden kimse hayır söylesin veyahut sussun.”[5]
    Ebu Musa’dan (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur. Ya Resülallah, hangi Müslümanlar daha faziletlidir? diye sordum. Resül-i Ekrem (s.a.v):
    “Elinden ve dilinden Müslümanların salim kaldığı kimsedir.”[6] buyurdu.
  • Süfyan b. Abdullah (r.a) anlatıyor:  (Bir gün) Ya Resülallah, bana sımsıkı sarılacağım bir amelden haber ver, dedim. Resül-i Ekrem Efendimiz:
    “Rabbim Allah’tır de, sonra da dosdoğru ol, dedi.” Ya  Resülallah, hakkımda korkacağın şeyin en tehlikelisi nedir? dedim. Mübarek dilini (eliyle) tutarak:  “İşte budur.”[7] buyurdu.
  • İbn-i Ömer Hazretlerinden rivayete göre, Resül-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Şöyle buyurmuştur.
    Zikrullah’dan başka çok söz söylemeyin. Çünkü –zikrullah’dan başka- çok söz, kalp için bir kasvettir. Şüphe yok ki, Allah’ın  (c.c) Rahmetinden insanların en uzak olanları katı kalplilerdir.[8]
  • Ebu Said el-Hudr-i’den (r.a) rivayete göre, Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
    “Adem oğlu sabahladığı zaman, bütün uzuvları lisana baş eğerler ve -lisan-ı hal ile- Bizim hukukumuzu muhafaza hususunda Allah’dan kork. Biz ancak senden sadır olacak şeylerle cezalanırız. Sana tabiyiz. Eğer sen dosdoğru olursan, biz de dürüst oluruz. Eğer eğrilir, i’tidal den ayrılırsan, biz de öyle oluruz.”[9] der.
  • Enes’den (r.a) Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
    “Ben Miraca çıkarıldığım da bir kavmin yanından geçtim. Bunlar bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı. Bunun üzerine:  Ya Cibril, bunlar kimlerdir? dedim. Bunlar insanların etini yiyen (gıybet eden) ler, onların şeref ve namuslarına dokunanlardır.”[10] cevabını verdi.
  • Ebu Hüreyre’den (r.a) rivayete göre Resül-i Ekrem (s.a.v):
    “Her Müslümanın diğer Müslim üzerinde kanı, ırzı, malı haramdır.” [11] buyurmuştur.

Yine Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor:
Gıybetten sakınınız, çünkü dedikodu zinadan daha ağır bir günahtır. Zira zina eden bir kimse tövbe edince tövbesi Allah tarafından kabul edilebilir. Fakat dedi-kodu yapılan kimse affetmedikçe dedikoducunun affedilmesi mümkün değildir.”[13]

Alimler; Başkasını gıybet eden kimsenin sapan kuran bir çocuğa benzediğini söylerler. Bu çocuğun sağa sola taş atması gibi gıybetçide iyi amelini öteye beriye savurur.

Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurur:
“Aman gıybetten kaçınınız,  çünkü o, üç afet getirir.
1- Gıybetçinin duası kabul edilmez.
2- İyi ameli kabul edilmez.
3- kötülükleri birikir.
 
Hak Celle ve Ala Hz. Musa’ya (a.s) şöyle vahyetti:
“Her kim ki gıybetten tevbe ettiği halde vefat ederse o cennete en son girendir. Gıybette ısrar ederek ölen ise ilk cehenneme girendir.”[14]

Derler ki: Kıyamet günün de mümine kitapları gösterildiği zaman da kimisi iyilik göremez ve, “Namazım, orucum ve teatim nerededir?” der. Ona “İnsanları gıybet ettiğin için bütün amellerin gitti” derler.

Hasan-ı Basri’ye (k.s), “Falan kişi senin gıybetini yaptı” dediler. O da ona bir tabak gönderdi ve, “İşittim ki sen bana iyiliklerini hediye etmişsin. Bende iyiliğinize karşı iyilik yaptım” dedi.

Yahya b. Muaz dedi ki: “Müminin senden memnuniyeti şu üç haslet olsun: “Eğer fayda ulaştıramazsan zarar eriştirmeyesin; Sevindiremezsen bari kederli etmeyesin; Şayet övmezsen bari kötülemeyesin.”

Kaynaklar

[1] Hucurat / 12.
[2] İsra / 36.
[3] Kaf / 18.
[4] Müslim.
[5] Buhari. Müslim.
[6] Buhari.Müslim.
[7] Tirmizi./sahih,hasendir.
[8] Tirmizi.
[9] Tirmizi.
[10] Ebu Davud.
[11] Müslim.
[12] Hucurat / 12. K.Keşfi. S.127.
[13] K.Keşfi. S.124.
[14] R.Küşeyri S.221.

NASİH-MENSUH AYETLERİ HANGİLERİDİR

Kur’an-ı Kerimde mensuh ayetlerin sayısı üzerinde tam bir ittifak hâsıl olmamıştır. Bunların sayısı 200’e çıkaranlar olduğu gibi 5’e indirenlerde olmuştur. Hatta neshi reddeden âlimlerde vardır. Ebu Müslim el-isfehani “Ona önünden de ardından da batıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.”[1] Mealindeki ayet-i kerime’ye dayanarak İslam dininde nesh yoktur, diyor. Cumhur-u ulemaya göre neshin vukuu mümkündür ve vaki olmuştur.

Mensuh: Kaldırılan, Nesh: kaldıran manasınadır.
İmam Suyuti’ye göre 22 Mensuh ayet ve bunların nesihleri ileri sürülen ayetler şunlardır:
 
Mensuh sayılan ayetler:                                Nasihi sayılan ayetler:
1- Bakara: 115                                                      Bakara 44.
2- Bakara: 180                                                      Nisa: 11, 12, 176.
3- Bakara: 184                                                      Bakara: 185.
4- Bakara: 183                                                      Bakara: 187.
5- Bakara: 217                                                      Tevbe: 36 veya 5.
6- Bakara: 240                                                      Bakara: 224.
7- Bakara: 284                                                      Bakara: 286.
8- Al-i İmran: 102                                                Tegabün: 16.
9- Nisa: 8                                                               Nisa: 11, 12, 176.
10- Nisa: 33                                                          Enfal: 75, Ahzab: 6.
11- Nisa: 15                                                           Nur: 2.
12- Maide: 2                                                         Tevbe: 35.
13- Maide: 42                                                       Maide: 49.
14- Maide: 106                                                     Talak: 2.
15- Enfal: 65                                                         Enfal: 66.
16- Tevbe: 41                                                       Tevbe: 91 veya 92.
17- Nur: 4                                                             Nur: 32.
18- Nur: 58                                                          ayet gösterilemiyor.
19- Ahzab: 52                                                       Ahzab: 50.
20- Mücadele: 12                                                 Mücadele: 13.
21- Mümtehine: 11                                              Enfal: 41.
22- Müzzemmil: 1                                               Müzzemmil: 20.[2]
 
Mekke’de nazil olan ayetlere Mekki, Medine’de nazil olan ayetlere Medeni denir. Diğer bir görüşe göre, hicretten evvel nazil olan ayetlere Mekki, hicretten sonra nazil olan ayetlere Medeni, ayetler denir. Gece nazil olan ayetler Leyli, gündüz nazil olan ayetlere Nehari denir.[3]
 
Kur’an’ın harekelenmesi nasıl olmuştur:
 
Kur’an Peygamber (s.a.v) Efendimiz ve dört halife devrimde noktasız, harekesiz yazılmıştır. Okunuşun güçlüğüne rağman Kur’an’ın harekesiz oluşunun bazı faideleri vardır. Resülullah’dan (s.a.v) öğrenilen kıraatlerin okunuşuna müsaid idi. Bir kelimede muhtelif kıraatler toplanabiliyordu.

Tarihçiler hareke ve noktanın daha evvel bilinip bilinmemesi hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazı tarihçiler harekenin bilindiğini fakat kıraat sebebiyle terk edildiğini ileri sürerler. Bazı tarihçiler de nokta ve harekeleme daha evvel bilinmiyordu. Ancak Ebu’l-Esved ed-Düeli’nin çalışmalarıyla meydana geldi diyorlar.

Noktalama ve harekeleme resmen Emeviler zamanın da Halife Abdülmelik b. Mervan tarafından resmileşti.[4]

Bu olayın seyri şöyle cereyan etti:
Ebu’l-Esved ed-Düeli Tevbe süresi’nin 3. ayetini okuyan bir okuyucu dinledi. Okuyucu “İnnellahe beriun minel müşrikiyne ve Resülühü”[5] ayetindeki “Resül” kelimesini esreli okumuştu. Böyle olunca mana çok bozulmuştu.[6] Bu olay Ebu’l-Esved’i çok korkuttu ve üzdü. Hemen Basra valisi Ziyad b. Ebil’e gitti. Zaten ziyad devrin büyük âlimleri olan Esved’e Kur’an’ın kolayca okunması için alametler (işaretler) konulmasını emretmişti. Meselenin önemini bu olay daha da canlandırmıştı.
 
Ebul Esved gayrete geldi, uzun çalışmaları sonunda Ebul Esved bu işi şöyle yaptı. Fetha alametlerini göstermek için harfin üstüne bir nokta, esre için harfin altına bir nokta, ötre için harfin içine veya önüne bir nokta koydu. Şeddeli harf için kavis gibi bir alamet, vasıl hemzesi için kendisinden önceki harekenin fetha, kesre, ötre olmasına göre üstüne, altına, önüne çekme yaptı. Bu usul mağripte ve maşrıkta hicri 4. asrın ortalarına kadar devam etmiştir. Bu, Kur’an harekelemenin 1. merhalesidir.[7]

İkinci merhalede: önceden konan noktalar zamanla okuma yanlışlıklarına sebep oluyordu.
Emevi halifelerinden Abdülmelik b. Mervan  Haccac’a Kur’an’ın harekelenmesi için meşgul olmasını emretti. O da Nasr b. Asım ile Yahya b. Ya’mer’i bu iş için görevlendirdi. Bu iki zad Ebu’l-Esved’in talebesi idiler. Kur’an’ın harekelenmesinde hareke yerine konan noktalar harfler birbirine benzediğinden sebep olduğu karışıklığı bu adı geçen âlimler giderdiler. Bu işi şöyle yaptılar.
Bir harfe üçten fazla nokta olmamasına dikkat ettiler. Hareke yerine geçen noktanın harfin noktasından ayrılması için hareke yerine geçen noktayı Mushaf’ın yazılan renginden ayrı bir mürekkep rengiyle yaptılar. Abdülmelik b. Mervan da resmi sıfatla Mushaf’a ilk nokta koyan halife oldu.

Kur’an bugünkü şekil ile harekelerin konması, bu meselenin 3. merhalesidir. Zira hareke noktaları bugünkü harekelere daha sonra çevrilmiştir.

Ebu’l-Esved’in koyduğu hareke noktaları yerine bugünkü harekeleri koyan Sibeveyhe’nin üstadı el-Halil b. Ahmed’tir. İmam Halil bunları med (çeker) harflerinden almıştır. Ötre vav’dan, üstün meyilli elif’ten, esre de kısaltılmış ya’dır. Cezim ve şedde gibi işaretler harekeden sonra konulmuştur. Bunları da İmam Halil b. Ahmed icad etmiştir.[8]
 
[1] Fussilet / 42.
[2] Suyuti İtkan, c. 2 s. 23. M. Sofuoğlu, tefsire giriş, s. 141.
[3] Ö.N. Bilmen, Tefsir Tarihi c. 1 s. 11. C.Yıldırım, Kur’an ahkamı, c. 1 s. 16-17. M. Sofuoğlu, Tefsire giriş:  S. 80.
[4] M. Sofuoğlu, Tefsire giriş. S. 85.
[5] Meal: Allah ve Resülü müşriklerden beridir.
[6] Allah müşriklerden ve Resülden beridir, diye değişmişti.
[7] Osman Keskioğlu, Kur’an Tarihi, S.267.
[8] M.Sofuoğlu. Tefsire giriş, S. 76-88.

İki Secde Arasındaki Oturuşta Yapılan Dua

Namaz esnasında iki secde arasında Peygamber efendimizin dua ettiğine dair rivayetler vardır. Bu konudan bağımsız olarak ekstra secde sırasında edilebilecek dualar da vardır.

İki Secde Arasındaki Oturuşta Yapılan Dua Arapçası

اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي وَارْحَمْنِي وَاجْبُرْنِي وَاهْدِنِي وَارْزُقْنِي

Türkçe Okunuşu: Allahümmağfir lî verhamnî vecburnî vehdinî verzuknî

Türkçe Anlamı: Ey Allah’ım beni bağışla bana ikramda bulun, afiyet ver, beni doğru yoluna hidayet et ve bana rızık ihsan eyle” derdi. (Tirmizî, Salât, 211; İbn Mâce, İkâmet, 23.)

رَبِّ اغْفِرْ لِي رَبِّ اغْفِرْ لِي

Türkçe Okunuşu: Rabbi’ğfir lî Rabbi’ğfir lî

Türkçe Anlamı: Rabbim! Beni bağışla, beni bağışla Rabbim.” derdi. (İbn Mâce, İkâmet, 23)

-Görüldüğü gibi bu duaların herhangi bir zorunluluğu yoktur. Bu duaları Peygamber efendimiz içinden geldiği gibi ettiği görülmektedir. Bunlar dışında hadis-i şerif kitaplarında daha detaylı bilgi verilmektedir. Yani Peygamber efendimiz sadece bu 2 duayı değil daha farklı daha çeşitli duaları ettiği Hadis-i şerif kitaplarında da net bir şekilde yazmaktadır.

İki Secde Arasındaki Oturuşta Yapılan Duanın Fazileti

Bu duanın Peygamber efendimizin kendi gönlünden ettiğine dair rivayetler bulunmaktadır. Zaten okunan dua çok uzun bir şey olmadığı için okumakta herhangi bir zorluk veya kısıt yoktur. Peygamber efendimiz kıldığı namaz sırasında bunun gibi birkaç farklı dua daha okuduğu için biz Müslümanlar da bu duayı okuyabiliriz. Ama bu duanın fazileti tam olarak bilinmemektedir. O yüzden bu duayı okuyup okumamak namazı kılan Müslümanın takdiridir. Herhangi bir zorlama veya zorundalık gibi bir durum söz konusu değildir.

İki Secde Arasındaki Oturuşta Yapılan Duayı eğer sesli olarak dinlemek isterseniz aşağı da bulunan linke tıklamanız yeterlidir:

https://www.youtube.com/watch?v=ighImEJ4G9g

Rakamların dilinden kısaca Kur’an-ı Kerim

Kur’an-ı Kerim de:
 
Süre sayısı:                        114
Ayet sayısı:                      6666
Bu ayetlerin:                    1000 tanesi Emir,
1000 tanesi Nehy,
1000 tanesi Müjde,
1000 tanesi Azab,
1000 tanesi Haber,
1000 tanesi Misal,
500 tanesi Ahkam,
100 tanesi Dua-Tesbih,
66 tanesi Nasih-Mensuh

Kelimelerin sayısı:             77.389
Harflerin sayısı:                321.585
Hangi harf kaç tanedir.
 
Elif: (48.822) Be: (10.426) Te: (10.476) Se: (1.404) Cim: (1.322) Ha: (4.138) Ha’: (1.532) Dal: (1.778) Zal: (4.978) Ra: (12.070) Ze: (1.608) Sin: (11.599) Şın: (1.125) Sad: (7.708) Dad: (5.382) Tı: (1.264) Zı: (842) Ayın: (9.414) Ğayın: (1.319) Fe: (1.479) Kaf: (6.820) Kef: (10.512) Lam: (31.522) Mim: (26.422) Nun: (26.555) Vav: (25.080) He: (19.070) Lam Elif: (4.709) Ye: (15.719) toplam: 305.095:

Üstün sayısı:              370.143
Ötre sayısı:                   40.804
Esre sayısı:                  309.586
Hemze sayısı:                  3.273
Med sayısı:                      1.771
Şedde sayısı:                  19.253
Nokta sayısı:                 156.631.[1]

Kur’an-ı Kerim’in ortası neresidir:
Kur’an’ın tam ortası: Kef süresi, 19. Ayetteki, “Velyetelettef” lafzının son harfi olan “F” harfidir.
Üçte biri: Tevbe süresi, 100. Ayetin başıdır.
Dörtte biri: En’am süresinin sonudur.
Yedide biri: Nisa süresi, Ayet: 55 deki “Men sedde a’nhü” daki “Dal” harfidir.[2]

Hurufu mukatta nedir:
 Kur’an’da 114 süre vardır. Bunlardan 29 tanesi bazı harflerle başlamaktadır. Bu harflere Hurufu Mukatta denir. Hurufu mukatta’nın tefsirinde çeşitli görüşler vardır. Bu harfler hakkında müfessirler “Dahil olduğu sürenin adıdır, yemindir… veya manası şudur-budur…gibi” sözler söylemiştir. Kısaca bunlar Allah ve Peygamberi arasında birer şifredir.[3]

Bu harfler Mekke müşriklerinin dikkatini çekmiştir. Hz. Ömer’in (r.a) Müslüman olmasına bu üslup vesile olmuştur.[4]
Hurufu mukatta’nın izahı için ortaya atılan görüşlerin hepsi tenkide açıktır. Peygamber (s.a.v) Efendimiz de bu hususta bir şey söylemediğine göre, onlar hakkında kesin bir hüküm vermek zordur. Bizlere Allah ve Resülü arasına birer şifredir, demek kalıyor.[5]

[1] Bu taplo Zemahşeri’nin verdiği rakamlara göre düzenlenmiştir. Bazı kaynaklardaki rakamlarda farklılıklar vardır. Bu farklılık kırattan ileri gelmektedir. Ayetlerin sayısındaki farklılık, ayetlerin başlangıcı ile nihayet bulması hakkındaki itibardan ileri gelmektedir. (Bursalı Mehmet Tahir: Delilü’t-Tefasir. S. 16.17)
[2] Mehmet Sofuoğlu, Tefsire Giriş: S. 188-199.
[3] Çantay Meali, C.1 S. 13 VE 82.
[4] Bu üslüb velid b. Muğire’ye ahnes b. Kays’a ebu cehile Kur’anı dinletmiş; umeyye b. Halef gibi bir muannite yerden toprak alıp alnına götürtmüş, utbe b. Reabia’yı dehşette bıraktırmıştır.
[5] İ. Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, S. 130-144. S. Kutup, Fizilalil Kur’an terc: C.1 S.76.

Sünnetin Yaşantıdaki Yeri

“De ki: Eğer siz hakikaten Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah’ta sizleri sevsin ve suçlarınızı bağışlasın.”[1]
 
 Bil ki, kulun Allah’ı ve Resulünü sevmesi, onlara boyun eğmekle, onların emrine uymakla olur. Allah’ın kullarını sevmesi de onlara mağfiret suretiyle ikramda bulunmasıdır.

Kim peygambere itaat ederse şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur.”[2]
  Peygamber size her ne emir verirse tutun, menettiğinden de sakının ve Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah’ın azabı şiddetlidir. [3]

   Ebu Hüreyre’den (r.a) rivayetle Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur.
“Size iki şey bıraktım. Onlara sarıldıkça asla sapıtmazsınız. Biri: Allah’ın kitabı, Diğeri:  Resülullah’ın (s.a.v) sünnetidir.”[4]
 
Irbad b. Sariye’nin şöyle dediği rivayet edildi. Bir gün Resülullah (s.a.v) bize sabah namazından sonra ağlatan ve kalpleri titreten beliğ bir vaaz ve nesihatta bulundu. Bunun üzerine adamın biri: Bu vedalaşan (dünyadan ayrılması yaklaşmış olan) bir kimsenin vaazıdır. Şu halde bize ne tavsiyede bulunursun? dedi. Allah’ın Resülü (s.a.v):
“Size Allah’a karşı takvalı olmanızı ve amiriniz Habeşli bir köle dahi olsa, dinleme ve itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü sizden yaşayanlar bir çok görüş ayrılıkları ile karşılaşacaktır. (Dine uymayan) yeniliklerden de kaçınınız. çünkü onlar delalettir. Sizden buna yetişen kimse, sünnetime ve hidayete ulaşmış olan halifelerin sünnetine sarılsın. Ona dişlerinizle sarılın.”[5]

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah ve Resulüne götürün.”[6]

“Bununla beraber Allah ve Resulü bir işte hükmettiği zaman; gerek mümin olan bir erkek için ve gerek bir mümin kadın için o işlerinde başka yolu tercih yoktur. Her kimde Allah ve Resulüne asi olursa, açık bir sapıklıkla sapıtmış olur.”[7]

Enes’den (r.a) Peygamber (s.a.v.) bana dedi ki:
“Yavrum! Kalbinde kimseye karşı kötülük yapmak düşüncesi olmadan, gününü ve geceni geçirmeye (yaşamağa)gücün yeterse yap! Sonra bana, Yavrum bu benim sünnetimdendir. Kim sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiştir. Ve beni seven kimsede cennette benimle beraberdir”[8] buyurdu.

Ebu Hüreyre’den (r.a) Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Ümmetimin  yüz çevirenleri müstesna hepsi cennete girer. Yüz çevirenler kimdir? dediler Peygamber (s.a.v): Bana itaat eden cennete girer, isyan eden de yüz çevirmiştir”[9]
 
Müseyyeb avf yolu ile gelen rivayette Hasan, Resulüllah’dan (s.a.v) naklen şöyle anlattı: “Sünnete göre amel, bid’at yolu ile yapılan çok amelden hayırlıdır.[10]
 
Ehl-i tasavvuftan biri der ki, Allah’ın farz kıldığı ibadetlerden birini bile bile terk eden veya sünnetlerden birine bilerek uymayan bir şeyhi havada uçarken, denizde yürürken, ateş yerken veya daha başka olağan üstü davranışlar gösterirken görürseniz, bütün bunlara rağmen adamın davasında yalancı olduğunu, gösterdiği olağanüstülükleri keramet değil olsa olsa istidrac olduğunu biliniz. Allah böyle kimselerden cümlemizi korusun.[11]

Peygamber Efendimizin (s.a.v) gösterdiği İslamiyet yolunda bulunabilmek ve onun sünneti üzere yaşaya bilmek için, önce doğru iman etmek, sonra haramlardan sakınmak, sonra farzları yapmak, sonra mekruhlardan sakınmak, daha sonra müstehapları yapmak lazımdır.[12]

Bişr el-Hafi (k.s) anlatıyor: “Bir gece Peygamberimizi (s.a.v) rüyamda gördüm, bana dedi ki “Ey Bişr Allah senin dereceni arkadaşların arasında neden yüksek kıldı biliyor musun?” Hayır Ya Resulallah diye cevap verdim. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v):
“Salihlere hizmet ettiğin için, mümin kardeşlerine nasihat ettiğin için, dostlarını ve yolumdan ayrılmayanları sevdiğin için ve yolumdan gittiğin için, diye kendi sorusuna cevap verdi.”[13]

Ebu Rafi’den (r.a) rivayetle Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Sizden hiç bir kimseyi, koltuğuna yaslanmış olarak, emrettiğim ve yasakladığım şeylerden biri gelirken, biz onu bilmiyoruz, biz yalnız Allah’ın kitabında bulunana uyarız der olduğu halde görmeyeyim. (yani sizden kimseyi yalnız kitaba inanıp, sünneti kabul etmeyenlerden görmemeliyim.)[14]
 [1] Ali imram 31.
[2] Nisa 80.
[3] Haşr 7.
[4] İmam malik.taç  /no 72.
[5] Ebu davud,tirmizi.Taç no/68.
[6] Nisa 59.
[7] Ahzab 36.
[8] Tirmizi,Taç no /74
[9] buhari,
[10] tenbihul gafilin sayfa,652.
[11] Kalblerin keşfi sayfa,61.
[12] İmam-iRabbani.
[13] Kalblerin keşfi sayfa,60.
[14] Ebu davud,tirmizi Taç no /70.

Rüyada Ağaç Görmek

AĞAÇ: Sıcaktan, korkudan veya yağmurdan ağaçlara sığınan kimse, rızka ve iktidara erişir. Rüyayı gören, kâfir ise Müslüman olur.
Yaprağını dökmeyen ağaç görmek, uzun ömre, dinde sebata ve zenginliğe erişmeye alamettir.
Çiçek açmış ağaç gören, keder ve üzüntüden kurtulup rahata kavuşur.

Ağaç üzerine yattığını görse, çok çocuğu olur ve korktuğundan emin olur.
İnsanlarla beraber ağaç altında oturuyor görse,; kişinin Kur’ an’a ve sünnete uyduğuna ve Allah’ın o kulundan razı olacağına işaret eder.
Rüyayı gören dinsiz ise Müslüman, asi ise Allah’a kul olur.
Kuru ağaç, bol rızık ve hidayettir.
Ağaç diktiğini gören kimse, şerefe erer.
Ağaçtan düşerek yaralanmak bir işten zarar görmeye işaret e der.

AĞAÇ ÇİÇEĞİ: Çiçekli bir ağaç görmek, gururlu, hayırsız yahut işinde sebatsız kimseye işaret eder.
AĞAÇ KABUĞU: Rüyada ağaç kabuğu görmek, malın bereketine ve ondan istifadeye işarettir. Ağaç kabuğu soyam görmek, ebe ile tabir edilir.
AĞAÇ ÇEŞİTLERİ: Hurma Ağacı: Bu ağaç âlim kimseye veya çocuğa işarettir.Rüyasında ekmiş olduğu hurma çekirdeğinin ağaç olduğunu görenin, çocuğu âlim olur ve kendisi de şereflenir. Hurma ağacı görmek, uzun hayırlı bir ömre, güzel söze, evlenmeye, mala ve çocuğa işarettir. Mersin Ağacı: Bu ağacı gören kimse, işinde tedbirli hareket e der, daima dostluğa, sevince, mala ve rahata kavuşur. Ağacı hastanın görmesi şifa bulmasına işarettir. Sedir Ağacı: Bu ağacı gören kimse, şerefli, soylu, faziletli ve cömert olur. Muz Ağacı: Bu ağacı görmek, dünya ve ahiret zenginliğine işarettir. Üzüm Ağacı: Rüyasında üzüm ağacı gören kimse, neşeli ve izzetli birisi olur. Dut Ağacı: Bu ağacı gören kimse, cömert, fakirlere yardımcı ve çok çocuğa sahip olur. Limon Ağacı: Bu ağacı gören kimse, güzel ve insanlara faydalı biri olur.

AĞAÇKAKAN: Rüyasında ağaçkakan kuşunu gören kimse, istemediği halde ondan istifade etmeye çalışan kimseye işarettir.
AĞAÇ KAP: Rüyada ağaçtan yapılmış ahşap kap görmek, çok hayırlı kadına veya geçim için tedbir almaya işarettir.
AĞAÇ KAVUNU: Rüyasında ağaç kavunu bitkisini görmek, muhabbete, soylu kadına, iltifata ve Kur’an okuyan kimseye, iyi geçime ve toplu mala, ağaç kavunu bitkisi ekşi ise hafif hastalığa işarettir.

AĞAÇ KOVUĞU: Güvenli sığınağa ve sığındığı kimsenin emin biri olduğuna işarettir.
AĞAÇ KURDU: İlmi araştırma ve tartışmaya işarettir. Bahçesinde ağaç kurdu gören vefat eder.
AĞAÇLIK: Bir yerde görülen ağaçlık, orada insanların belli bir maksat için toplanacaklarına işarettir.
AĞAÇ SAKIZI: Rüyasında ağaç sakızı, reçine, ağaç balı görmek sakızı görmek bir adam vesilesiyle kavuşacağı fazilete ve meziyete işarettir.
AĞAÇ YAPRAĞI: Rüyasında ağaç yaprağı gören kimse, bol rızka kavuşur. Ağaç yaprağı, sahte olmayan paraya, elbiseye, incir yaprağı ise üzüntüye işaret eder.

Allah İçin Sadaka ve Borç Vermek

Cafer b. Muhammed babasından o da dedesinden Hz. Ali’nin (r.a) anlattığı şu olayı naklediyor:

Hz. Ali (r.a), Resûlullah’ın (s.a.v) yanından ayrıldıktan sonra evine, Hz. Fatıma’nın (r.anha) yanına geldi. Eve gelen Hz. Ali (r.a), Hz. Fatıma’yı Selman-ı Farisi (r.a) için yünden bir elbise dikerken gördü. Ona:

-Ey kadınların efendisi! Yanında bana verebileceğin yemek türü bir şeyler var mı? diye sordu. Hz. Fatıma (r.anha):
-Allah’a yemin olsun ki, Selman için dikeceğim şu hırka karşılığı olarak bana verdiği altı dirhemden başka hiçbir şey yok! Bu paralarla da Hasan ve Hüseyin’e yiyecek bir şeyler alacağım, diye cevap verdi. Hz. Ali (r.a):

-Ey Kadınların efendisi! O paraları bana verir misin? diye ricada bulundu. Hz. Fatıma (r.anha) eline geçen birkaç dirhem parayı Hz. Ali’ye (r.a) uzattı. Paraları alan Hz Ali (r.a) evin ihtiyaçlarını karşılamak, ve yiyecek bir şeyler almak için evden çıktı. Yolda giderken bir adamın:
-Kim Allah (c.c) için bana borç para verebilecek! diyerek etrafına seslendiğini duydu. Hemen yanına yaklaşarak elindeki altı dirhemi ona verdi.

Hz Ali’nin ellerinin bomboş olarak eve döndüğünü gören Hz. Fatıma (r.anha) ağlamaya başladı. Hz Ali (r.a):
-Seni böyle ağlatan nedir ey kadınların efendisi? diye sordu. Hz Fatıma (r.anha):
-Ey Resûlullah’ın amcasının oğlu! Neden seni ellerini bomboş görüyorum? Niçin o parayla eve bir şeyler almadın? diye sordu. Hz. Ali (r.a):
-Onu bir ihtiyaç sahibine borç olarak verdim, dedi. Hz. Fatıma (r.anha):
-Doğru olanı yapmışsın, dedi.

Daha sonra Hz. Ali, Resûlullah’ın (s.a.v) yanına gitmek üzere evden ayrıldı. Yolda giderken bir köylünün devesini sattığını gördü, yanına doğru yaklaştı; köylü Hz. Ali’ye doğru eğilerek:

-Ey Ebu’l-Hasan! Bu deveyi benden satın al! dedi. Hz. Ali:

-Şu anda yanımda hiç para yok, diye karşılık verdi. Köylü:

-Önemi yok, daha sonra ödersin, dedi. Köylünün yüz dirhem olarak biçtiği fiyatı kabul eden Hz Ali (r.a), devenin yularından tutup oradan ayrılmak isterken; başka bir adam daha gelerek Hz: Ali’ye:

-Ey Ali! Deveni bana satar mısın? dedi. Hz Ali (r.a):

-Evet, üç yüz dirheme satıyorum, cevabını verdi. Bu fiyatı hemen kabul eden köylü, Hz Ali’ye üç yüz dirhemi vererek; devenin yularından tuttu; fakat deveyi tekrar Hz. Ali’ye hediye etti. Hz. Ali devesinin yularından tutarak Hz Fatıma’nın (r.anha) yanına geldi. Hz Fatıma (r.anha) onu görünce tebessüm etmeye başladı ve:

-Ey Hasan’ın babası! Bu nedir? diye sordu. Hz. Ali (r.a):
-Ey Resûlullah’ın kızı, sonra ödemek üzere, yüz dirheme bir deve satın aldım; sonra onu nakit para ile üç yüz dirheme sattım, dedi. Hz. Fatıma (r.anha):

-İyi bir şey yapmışsın, diyerek mukabelede bulundu. Hz: Ali (r.a) daha sonra evden çıkarak Hz: Resûlullah’ı (s.a.v) görmeye gitti. Mescidin kapısından girip de Hz Resûlullah (s.a.v) onu görünce gülümsemeye başladı. Yanına varan Hz Ali, selam verip oturdu. Resûlullah (s.a.v):
-Ey Ebu’l-Hasan! Sen mi anlatacaksın, Yoksa ben mi anlatayım? diye sordu. Hz Ali (r.a):

-Siz anlatın ey Allah’ın Resûlü, dedi. Resûlullah (s.a.v):

-Ey Ebu’l-Hasan, sana deveyi satanın ve yine senden satın alanın kim olduklarını biliyor musun? dedi. Hz. Ali (r.a):

-Allah ve Resûlü en doğrusunu bilir, dedi. Resûlullah (s.a.v):

-Ey Ali, sana müjdeler olsun! Sen Allah için altı dirhem borç verdin, Allah’ta onun karşılığına sana üç yüz dirhem ihsan etti. Her bir dirheminin karşılığı elli dirhemdir. Sana deveyi satan Cebrail (a.s), satın alan ise İsrafil’di (a.s)[1]

Hz Ali (r.a) kanalıyla gelen rivayetlerden birisi de şöyledir: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Sadaka sahibini elinden çıkıp, isteyenin eline ulaşmadan önce Allah’ın huzuruna varır ve şu beş şeyi söyler: “Ey ademoğlu! Ben Küçüktüm sen ise beni büyüttün, ben azıcıktım sen beni çoğalttın, ben düşmanındım sen ise kendini bana sevdirdin, ben fani idim (yok olacaktım) sen beni ebedileştirdin, önceden sen beni korurdun şimdi ise ben seni korumakla görevlendirildim.”[2]

Mekhul eş-Şâmî’den[3] anlatılan bir hikaye de şöyledir:

Mümin bir kul sadaka verdiği zaman Allah Teâla ondan razı olur ve cehennem şöyle seslenir: “Ey Rabbim! Muhammed’in (s.a.v) ümmetinden bir kişiyi daha benim ateşimden azat ettiğin için bana izin ver de sana secde edeyim. Çünkü ben, onun ümmetinden birisine azap etmeye haya ediyorum; fakat ne var ki, sana itaat etmek zorundayım.”

Sadakanın fazileti üzerine şu ayet inmiştir:
“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükunettir.”[4]
Yani senin onlar için yaptığın dua ve istiğfarlar onların mutmain olup huzura erişmelerine sebep olur. Muhakkak Allah, onların vermiş oldukları sadakaları kabul etmiştir. Bu manada şu ayet inmiştir:
Allah’ın, kulların tövbesini kabul edeceğini, sadakaları geri çevirmeyeceğini bilmezler mi?”[5]                 
Abdullah b. Ömer (r.anhüma) anlatıyor:
Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun karşılığını görür, kim de zerre miktarı şer işlemişse onun karşılığını görür”[6] ayeti indikten sonra Resûlullah (s.a.v): “Ey Rabbim! Bu ümmetim için az bir mükafattır; onu arttır.” diye Allah’a niyazda bulundu. Daha sonra Allah (c.c): “Şayet bu mükafat az ise yapılan her iyiliğe karşılık iki sevap olsun.” dedi ve şu ayet indirdi:
“İşte onlara sabretmelerinden ötürü, mükafatları iki defa verilecektir.”[7]

Bu ayetin inmesinden sonra Resûlullah (s.a.v):
“Ey Rabbim! Bu kadarı ümmetim için az bir mükafattır; her bir iyiliğin karşılığı on sevap olsun!” diyerek Allah’a yalvardı. Bir müddet sonra:
“Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır.”[8] ayeti indi.

Resûlullah (s.a.v) yine Allah’a yalvararak: “Ey Allah’ım bu kadarı da ümmetim için azdır. Her iyiliğin mükafatı yedi yüz sevap olsun!” diyerek yalvarışta bulundu. Bir zaman sonra: “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfü geniştir, O her şeyi bilir.”[9] ayeti indi.
Resûlullah (s.a.v) Yüce Mevla’ya bir daha: ”Ey Rabbim! Ümmetime vereceğin mükafatını daha da arttır.” diye yalvarışta bulundu. Allah (c.c):
“Verdiğinin kat kat fazlasının kendisine ödenmesi için Allah’a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu?”[10] ayetini indirdi. Resûlullah (s.a.v) bir defa daha ricada bulunarak; Yüce Allah’tan ümmetine vereceği mükafatı arttırması için yalvardı. Bir müddet sonra  Allahu Teâlâ şu ayeti kerimeyi indirdi
Yalnız sabredenlere, mükafatları hesapsız ödenecektir”[11]

Bize kadar gelen haberlerde sadaka hakkında şöyle denilmiştir: “Bir hurma tanesi olsun sadaka veren kişi, bunun karşılığını kıyamet günü amel terazisinde bir dağ büyüklüğünde sevap olarak bulur.”

SADAKA İNSANA ŞU YEDİ ŞEYİ KAZANDIRIR

1) Sadaka insanın başından bela ve musibetleri defeder. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Sadaka vermek, yetmiş çeşit bela ve musibetin def edilmesine vesiledir.”[12]

2) Sadaka senin doktorundur. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Hastalıklarınızı sadaka vermek suretiyle tedavi ediniz.”[13]
 
3) Sadaka senin koruyucundur. Bu manada Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
Mallarınızı sadaka vermek suretiyle muhafaza altına alın.”[14]

4) Sadaka, Allah’ın kuluna olan kızgınlığını söndürür. Bu hususta Resûlullah (s.a.v):
“Sadaka Allah’ın gazabını söndürür.”[15] buyurmuşlardır.

5) Sadaka dostlar arasında ki muhabbetin artmasına vesiledir. Bu manada Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Sadaka bir hediyedir, o zaman hediyeleşin ve birbirinizi sevindirin.”[16]
 
6) Sadaka kalbi yumuşatır. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Kalbinde bir sertlik hisseden kimse hemen bir sadaka versin.”

7) Sadaka ömrün uzamasına (bereketlenmesine) vesiledir. Bu hususta Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Sadaka bela ve musibetleri defeder, ömrü uzatır.”[17]

[1] Bir rivayete göre ilk gelen Cebrail (a.s), ikinci gelen ise Mikail (a.s) idi.
[2] Hadisin ilk kısmı için bkz: Irakî, el-Muğnî an Hamli’l-Esfâr, K. Zekat, 1/291. Irakî, hadisi Beyhaki’nin Şuabu’l-İman’da zikrettiğini belirtir.
[3] Mekhûl eş-Şâmî: Fakih ve hadis ehli bir alimdir. Hicri 126 senesinde vefat etmiştir. Fıkha dair, Kitabu’s-Sünen ve Kitabu’l-Mesail adlı bilinen iki kitabı vardır.
[4] Tevbe / 103.
[5] Tövbe 9/104.
[6] Zilzal 99/7-8.
[7] Kasas 28/54.
[8] Enam 6/160.
[9] Bakara 2/261.
[10] Bakara 2/245.
[11] Zümer 39/10.
[12] Ali el-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No: 15982.
[13] Taberânî, el-Mucemu’l-Kebîr, 10/158; Hatîb el-Bağdâdî, Tarihu Bağdat, 6/234; Ali el-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No: 16114.
[14] Taberânî, el-Mucemu’l-Kebîr, No: 10196; el-Evsat, No: 1984; Beyhakî Şuabu’l-İman, No: 3558; İbnu’l-Cevzî, el-İlelu’l-Mütenahiye, No: 816.
[15] Tirmizî, Zekat, No:644; El-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No:15995; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 3/110.
[16] Tirmizî, es-Sünen, No: 3028; İmam Malik, Muvatta, No: 908; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, No: 4/147; Ali el-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No: 15057; İbnu Hacer, el-Metâlibu’l-Aliyye, 1426.
[17] Son kısmı için bkz: El-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No:16111; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 3/110.

Kurban Nasıl Kesilir Vakti Ne Zamandır Vekalet Nasıldır

Kurbanın Vakti: Kurban, eyyâm-ı nahr (Kurban kesme günleri) denilen Zilhicce ayının onuncu, on birinci ve on ikinci günleri kesilir.

Onuncu gün kesmek daha faziletlidir. Zilhiccenin onuncu günü ikinci fecir doğmadan önce kurban kesmek caiz değildir. İkinci fecirden sonra Zilhiccenin on ikinci (bayramın üçüncü) günü güneş batıncaya kadar geçen zaman içinde gece ve gündüz kurban kesilebilir. Ancak geceleri kesmek mekruhtur. Bayram namazı kılınan yerlerde, imam bayram namazında iken veya teşehhüd miktarı oturmadan önce kurban kesilmesi caiz değildir, Selâm verdikten sonra ise kurban kesilebilir. Bayram namazı kılınmayan yerlerde ikinci fecrin doğumundan sonra kurban kesilebilir.[1]

Kurban Nasıl Kesilir?
Kurban kesmek için bıçak önceden bilenip hazırlanır ve hayvanın göremeyeceği bir yere konulur. Sonra hayvan ayakları ve yüzü kıbleye gelecek şekilde sol tarafına yatırılır. Hayvanın sağ arka ayağı serbest kalmak şartıyla diğer ayakları bağlanır. Bundan sonra tekbir ve tehlîl[2] getirilir. Arkasından “Bismillâhi Allâhü ekber” denilerek, hayvanın boynuna bıçak vurulur. Nefes ve yemek boruları ile şahdamarı denilen iki ana damarı kesilir. Hayvan soğumaya bırakılır, kanının akması beklenir ve sonra derisi yüzülür. Hayvanı elinden gelirse, kurban sahibinin kendisinin kesmesi menduptur. Kendisi kesemezse, bir Müslüman kestirir.[3]

Kurbanlıktan Faydalanmak: Kurbanlıktan tüylerinin kırpılması ve sütünün sağılması suretiyle faydalanmak mekruhtur. Eğer kırpılmış ise tüyü ve sütlü ise sütü sağılıp tasadduk edilir. Eğer kullanılmış ise parası tasadduk edilir.[4]

Kurban kesildikten sonra derisi satılmış ise parası tasadduk edilir. Ancak deriden mest, seccade vb. şekilde istifâde edebileceği gibi eve demirbaş eşya almak üzere satmakta da bir sakınca yoktur.[5]

Kurbanın eti konusunda en faziletli tutum üçte birini tasadduk, üçte birini dostlara ikram, üçte birini de evde alıkoymaktır.[6]

urbanlık yapmak üzere satın alınan bir hayvan satılıp yerine başka bir hayvan almak câizdir. Eğer paradan arta kalan olursa tasadduk edilir.[7]
Kurbanlığa binmek, onunla yük taşımak veya herhangi bir iş için ondan istifade etmek mekruhtur. Eğer hayvan kullanılır ve değeri noksanlaşırsa eksilen kıymeti tasadduk etmek gerekir. Kiraya verilmiş ise kiradan elde edilen para da tasadduk edilir.[8]

Kurbanın eti, yağı, başı, tüyü, sütü vb.lerinin satışı câiz değildir. Eğer satılmış ise tasadduk etmek gerekir.[9]

Kurbanlık olan hayvan boğazlanmadan önce yavrularsa o da annesiyle beraber kesilir. Bu hüküm kendisine kurban vacip olmadığı halde kurbanlığı satın alıp kendine vacip kılan fakir hakkındadır. Çünkü kurban bizzat o hayvana taalluk etmiştir ki yavrusu da kendisine tabidir. Eğer bu yavru boğazlanmayıp satılırsa parasını tasadduk etmek gerekir. Şayet yavru eyyâm-ı nahr geçinceye kadar boğazlanmaz ve elde tutulursa tasadduk edilir.[10]

Zengin, yavruyu eyyâm-ı nahr’dan önce veya sonra kesebileceği gibi eyyâm-ı nahr’da diri olarak tasadduk da edebilir. Eğer eyyâm-ı nahr’da satılmış olursa kıymeti tasadduk edilir. Yavru kesilmez ve satılmaz ise diri olarak tasadduk edilir.[11]

Kurbanda Vekâlet: Bir Müslüman kurbanını kendisi kesebileceği gibi bir Müslüman da kestirebilir. Ancak kendisinin kesmesi daha faziletlidir. Kurbanı kestirme konusundaki izin bizzat ifâde edilebileceği gibi, izne delâlet eden söz, fiil ve davranışlar da izin sayılır. Meselâ bir Müslüman kurbanlık satın alsa kurban bayramı günü hayvanı yatırıp ayaklarını bağlasa onun emri olmadan bir başkası gelip hayvanı boğazlasa bu kurban için yeterlidir. Başka bir hayvan kesmek gerekmez. İki Müslüman yanılarak birbirlerinin kurbanlarını kendi adlarına kesmiş olsalar vacibi yerine getirmiş olurlar ve kestiklerini değişmek suretiyle kendi hayvanlarını alırlar.[12]

Eğer böyle bir durumu etler yenildikten sonra fark ederlerse helâlleşirler. Aralarında anlaşmazlık çıkarsa birbirlerine kurbanlıkların değerini öderler. Eğer eyyâm-ı nahr geçmiş ise bu paraları tasadduk ederler.[13]

[1] el-Fetâva’l Hindiyye, V, 295-296; Damad, a.g.e., II, 518
[2] Allah’ü ekber Allah’ü ekber. La ilahe illallahü vallahü ekber. Allah’ü ekber ve lillahil hamd.
[3] Mevkûfât, İstanbul 1980, II, 331-332
[4] el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 301
[5] Serahsı, a.g.e., XII, 14
[6] el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 300
[7] Serahsî, a.g.e., 12, 13
[8] Kâsânî, a.g.e, 5, 79
[9] el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 301
[10] Serahsî, a.g.e, 12, 14
[11] el-Fetâva’l-Hindiyye, 5, 301
[12] Kâsânî, a.g.e, 5, 67-68
[13] el-Fetâva’l Hindiyye, 5, 302

Kurbanlık Hayvanlar ve Bu Hayvanlarda Aranan Şartlar

Kurban edilecek hayvanlar, koyun, keçi, sığır, manda ve devedir. Vahşi hayvanlardan kurban etmek caiz değildir. Çiftleşen hayvanlardan doğan yavrunun annesi ehlî ise erkeği vahşî’de olsa bu yavrudan kurban etmek caizdir. Çünkü hayvanlarda yavru anneye tâbidir. Koyun ve keçinin bir yıllığı kurban edilir. Ancak altı ayını doldurmuş olan kuzu annesinden ayırt edilemeyecek kadar gösterişli ve semiz ise kurban edilebilir. Oğlak için bu durum geçerli değildir. Sığır ve mandanın iki, devenin ise beş yaşında olanı kurban edilir.[1]

Koyun ve keçi bir kişi adına kurban edilebilir. Sığır ve deveye ise birden yediye kadar kişiler ortak olabilir. Ancak ortaklardan her biri Müslüman olmalı ve kurban niyetiyle ortaklığa girmiş bulunmalıdırlar. Et yeme maksadıyla ortaklık kurulursa veya birisi et yeme maksadıyla ortaklıkta bulunursa hiç birisinin kurbanı yerine gelmiş olmaz.

Sığır veya deveyi kurban etmek üzere ortaklık kuranlardan her birinin vacip olan kurban niyetleri şart değildir. Ortaklardan bazısı vacip olan kurban, bazıları nafile, bazıları keffâret kurbanı, ceza kurbanı, Hacc-ı temettü veya Hacc-ı kıran kurbanı, akîka kurbanı gibi değişik niyetlerle ortaklıkta bulunabilirler. Kurban kesildikten sonra et, tartı ile eşit şekilde paylaşılmalıdır.[2]

Yaradılıştan boynuzsuz, burma, yemini yiyebilen delirmiş hayvan, çok zayıflamamış olan uyuz hayvan, yaradılıştan kulakları küçük olan hayvan, dişlerinin azısı düşmüş veya dişleri olmadığı halde yemini yiyebilen ve otlayabilen hayvanlardan kurban etmek caizdir.

Bir veya iki gözü kör, kemiğinde ilik kalmayacak kadar zayıflamış, kesileceği yere gidemeyecek derecede topal, kulak veya kuyruğunun yarıdan fazlası kesilmiş veya kopmuş, boynuzunun çoğu kırılmış, memesi kesilmiş, yavrusunu emziremeyen, memesi kurumuş veya memelerinden birisi sütten kesilmiş olan koyun-keçi ile ikisi sütten kesilmiş sığır-deve, dört ayağından biri kesilmiş olan hayvan, burnu kesilmiş, pislik yiyen hayvanlar etindeki pislik temizleninceye kadar tutulmamış ise kurban olmazlar.

Bu konuda ulemadan bazıları şöyle bir genel kaide koymuşlardır: “Hayvandan tam olarak, güzelce istifadeye mani olan her kusur kurbana manidir.” Kusur bu durumda değilse kurbana mani değildir. Kurbana mani olan bu kusurlar zengin içindir. Zengin, kurban edeceği hayvanı bu kusurlardan biri bulunduğu halde satın alırsa veya satın aldıktan sonra bu kusurlardan birisi meydana gelirse bu hayvanlar kurban edilemez. Fakir için ise her hâlükârda kesmek câizdir.[3]

[1] el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 297
[2] Damad, Mecmau’l-Enhur, İstanbul 1328, II, 521
[3] el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 297-299; Damad, a.g.e., II, 519-520