Cuma Günü Namazı Müezzinliği Nasıl Yapılır?

 Mübarek Cuma Günü Kılınan Cuma Namazı Müezzinliği Nasıl Eda Edilir?

Daha önce normal vakitlerde müezzinlik yapıyordunuz ancak müezzinlik görevi önümüzdeki Cuma günü size verildiyse ve ilk kez Cuma namazı müezzinliği yazıyorsanız buyurun yazımıza;

Cuma günü öğle vakti girince önce müezzin olarak minareye çıkıp veya ezan mikrofon odasına girip diğer vakit ezanları gibi aynen ezan okuyoruz.
Müezzin olarak ezanı okuduktan sonra müezzin mahfiline hızlıca geçiyoruz ve ezan duasını okumaya başlıyoruz.

İmamın sohbetini toparlamasını bekliyoruz.

İmam sohbeti bitirip yerine geçmeye başladığı anda “Salatü sünnetil Cuma, Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi Muhammmed” diyoruz ve cemaati Cuma namazının dört rekatlık ilk sünnetin kılması için kaldırıyoruz.

Cemaat ile aynı zamanda bizde Cuma namazının ilk sünneti imamdan hemen önce kılıyoruz.

Cuma namazı müezzinin okuduğu ayet

İmamı izliyoruz ve imam ilk sünnetin selamını verir vermez aşağıdaki Azhab suresinin elli altıncı ayeti kerimesini (Cuma namazı müezzinin okuduğu ayet) sesli bir şekilde ve yavaşça okuyoruz.

اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّۜ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يماً
İnnallâhe ve melâiketehu yusallûne alen nebiyyi, yâ eyyuhâllezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ.

Sesli olarak: Peygamber Efendimize salavat getiriyoruz ; ”Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali Muhammed”
Salavatı okuyor olduğumuz anda imam hutbe vermek üzere minberin merdivenlerini çıkıyorken salavatı denk getiriyoruz.
Cuma hutbesini verecek olan imam 7. basamağa gelince oturmaya geçer geçmez, ayağa kalkıyoruz ve başlıyoruz ezanı nağmeli olarak okumaya. Eğer yanımızda ikinci bir müezzin daha varsa ezanı tekrarlı yerlerini diğeri okuyacak şekilde birlikte okuyoruz ve ezan bitince oturmaya başlıyoruz. Ezan biter bitmez hoca hutbeye başlıyor.

İmam Cuma hutbesini bitirip merdivenlerden aşağı inerken tek başımıza ayağa kalkıyoruz ve kamet getiriyoruz.

İmam Cuma namazını kıldırıp selamları verdikten hemen sonra;
للّهمَّ اَ نْتَ السّلاَ مُ و مِنْكَ السّلامُ.تَبارَكْتَ ياَذَلْجَلالِ وَلاِكْراَمِ
“Allahümme ente’sselâm ve minke’sselâm tebârekte ve teâleyte yâ ze’lcelâli ve’l-ikrâm.
(Allah’ım sen selamsın. Selamet de sendendir. Ey celâl ve ikrâm sâhibi sen münezzehsin, sen yücesin)” duasını okuyoruz.

Cuma namazı farzı sonrası kalan namazlar kılınınca bizde müezzin olarak diğer namazlardaki gibi tesbihatı yaparak Cuma namazındaki müezzinlik görevimizi bitirmiş oluyoruz…

PDF olarak yazımızı indirmek için tıklayınız…

Allah kabul etsin, Amin

Büyüden Kurtulmak İçin Dua Hakkında Bilgi

Büyüden kurtulmak ve büyü bozma için dua; Büyü tüm dinlerde ve tabi olarak İslam dininde de haram kılınmıştır. İnsana iradesi dışında bir şey yaptırmaya zorlaması, insanın davranışlarından sorumlu tutulmasını engellediği için büyü dinimizce haram kılınmıştır. Büyü öğrenmek yapmak ve yaptırmakta Allah katında haramdır. Büyücülere inanmak yaptıkları söyledikleri doğru bile olsa, Allahtan başkasının her şeyi bildiğine ve her şeyi yapacağına inanmak sayılıp küfürdür. Hadis-i şerifte buyrulan; “Uğursuzluğa inanan, kâhinlik yapan, kâhine giden, büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir, Kur’an-ı kerime inanmamış olur.[Bezzar] “ cümleside bunun kanıtıdır.

Büyüden Kurtulmak (Büyü Bozma Duası) İçin Hangi Dualar Okunmalı?

Dinimizce büyüyü yapmakta bozmakta haram kılınmıştır. Büyüden kurtulmak için dua okumak ve duaları üstte taşımak korunmaya yardımcıdır. Büyüden geldiği düşünülen ruhi sıkıntılardan kurtulmak için euzu besmele ile Fatiha suresi, euzu besmele ile ihlas suresi okunmalıdır. Büyüden kurtulmak için en tesirli dua nas ve felak sureleridir.

Büyünün Etkisinden Kurtulmak İçin

(Büyü Bozma)

Yapılabilecekler

Büyünün tesiriyle oluşan ruhi sıkıntılardan kurtulmak için bazı dualar ve yapılabilecekler şöyle sıralanabilir;

Bir miktar suya 7 Âyet-el kürsî, 7 ihlâs ve 7 Nas ve Felâk sûrelerini okumalıdır. Büyü yapılan kimse bundan sabah ezanıyla üç yudum içmeli, kalan su ile gusledilmelidir.

Üç kere Salevat-ı şerife okumalı, sonra yedi Fatiha, yedi Ayet-el kürsi, yedi Kâfirun suresi, yediİhlas-ı şerif, yedi Felak ve yedi Nas surelerini okuyup kendi üzerine veya hastanın üzerine üflemelidir! Bunları tekrar okuyup hastanın odasına, yatağına, evin her yerine, bahçesine üflemelidir!

Günde 500 kere “La havle vela kuvvete illa billah-il-aliyyilazim” okunmalıdır! Başlarken yüz kere salevat ve bitirince de yine yüz kere salevat getirmelidir!

1 Bardak suya 5000 kere “YÂ RAKÎB celle celâlühû” ismi şerifi okunduktan sonra bu okunmuş su içilirse kişi üstündeki büyü ve sihir bozulur. Ayrıca yine büyü ve sihirden korunur.

Büyü bozma için büyüye karşı en etkili çözüm, dua ederken Allah’a sığınmak ve ona güvenmektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), her şeyin şerrinden Allah’a sığınarak sürekli Felâk ve Nâs sûreleri ile Âyete’l-kürsî’yi okumuştur (Buhârî, Vekâle, 10; Fezâilü’l-Kur’an, 10; Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an, 3).

Kuran-ı Kerimde Yer Alan Büyü İle İlgi Ayetler

“Kendilerine zarar verecek, faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı” (Bakara Suresi 102)

Allah Resulü, aralarında şirkin de bulunduğu yedi büyük günah arasında büyü yapmayı da saymıştır.

Büyünün İslami hükmü şöyle verilmiştir: Eğer yapılan büyüde imanın şartlarından birini inkâr etmek varsa o büyü küfrü gerektirir. Yoksa gerektirmez. Mesela birisi, büyücülerin her şeyi yapabileceğine inanırsa, Allah’a şirk koştuğundan kafir olur.

Kuran-ı Kerim ve peygamberimizin hadislerinden bazı şeyler okuyarak yapılmış büyüleri bozmak caizdir. Allah Resulüne yapılan büyü Felak ve Nas sureleri okunarak bozulmuştur.

Kuran-ı Kerim, bize büyücülerin şerrinden Allah’a sığınmamızı öğretmiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allah‘a sığınırım de” (Felak Suresi 4)

“Sağ elindekini at da, onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları, sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise, nereye varsa (ne yapsa) iflah olmaz.” (Taha suresi :69)

Peygamber Efendimiz Buyuruyor:

“Büyü yapan kişi küfre girmiştir.”

“Muhabbet için efsun yapma, ipliğe okuma, büyü yapmak şirktir.”

Şükür Namazı Nasıl Kılınır?

Şükür namazı iki rekât kılınır. Bazen çok sıkıntılar içine gireriz. İçinde bulunduğumuz durumda kıvranırken, ne kadar acı çektiğimizi durum düzelince unutmak istemeyiz. Çünkü o halleri unutmak demek, yaşadığımız iyi anların kıymetine varamamak demektir. Sonra her şey düzeldiğinde derin bir “oh” çeker Yüce Rabbimize şükrederiz. Ya da ummadığımız sevindirici bir durumla karşılaştığımızda veya beklenen bir haberin lehimize olduğunu öğrendiğimizde Allahü Teâlâ’nın verdiği nimetler için şükrederiz.

Yüce rabbimize başımıza bir şeylerin gelmesini beklemeden her zaman şükretmeliyiz. Aldığımız her nefese, sağlığımıza, huzurlu oluşumuza, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmemize… Her daim şükretmeliyiz.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) müjdeli bir haber aldığında Allahü Teâlâ’ya şükretmek için secdeye kapanıp, şükür namazı kılar ve dua edermiş. Dinimizde şükür namazı kılmak sünnettir.

Şükür Namazı Nasıl Kılınır?

Namaza başlarken “Niyet ettim Allah rızası için iki rekât şükür namazını kılmaya” diyerek niyet edilir. Niyetten sonra diğer namazlar gibi kılınır. Son secdede şükür duası okunabilir.

Şükür namazı kılınışı şöyledir:

Niyetten sonra tekbir getirilerek eller bağlanır ve Subhaneke duası okunur.

Subhaneke duasından( Subhaneke birinci rekatte okunur) sonra euzu besmele çekilir, Fatiha suresi ve bir iki ayet veya sure okunur.

Tekbir getirilerek rükûa varılır. Burada üç kere ”Subhane Rabbiyel Azim” denir.

“Semiallahü limen hamideh“ denilerek rükûdan kalkılır.

Sonra “ Rabbena ve lekel hamd” denilerek secdeye varılır.

Secdede üç kez “Subhane rabbiyel a’lâ” denir.

Tekbir getirilerek kalkıp oturulur.

Tekrar tekbir getirilerek secdeye varılır. Secdede yine üç kez “Subhane rabbiyel a’lâ” denir.

Tekbir getirilerek ayağa kalkılır.

İkinci rekâtta Fatiha suresi ve bir sure okunur.

Secde ve rükûlar aynen tekrar edilir. Son secdeden sonra ayağa kalkmadan dizlerinin üzerine oturulur. Ettehiyyatü duası sonrasında Salli-barik duaları okunur. Ardından Rabbena atina duası okunur.

Bu dualar bittikten sonra baş önce sağa çevrilerek “Esselamu aleyküm ve rahmetullah”, sonra sola çevrilerek aynı cümle söylenerek selam verilir.

Şükür Duası Nasıl Okunur?

Şükür duasının okunuşu:

Rabbi evzi’nî en eşküra ni’meteke’lletî en’amte aleyye ve alâ vâlideyye ve a’mel sâlihan terdâhü ve edhılnî birahmetike fî ibâ dike’s-salihîn

Şükür Duasının Türkçe Anlamı

Şükür duasının Türkçe anlamı şu şekildedir:

Ya rabbi! Bana, valideme ve babama verdiğin nimetlere şükretmemi ve razı olacağın ameller yapmamı nasip et. Rahmetinle beni salih kullarının arasına kat.

Şükür Namazı Nasıl Kılınır İzle:

Karia Suresi Hakkında Bilgi

Karia suresi kıyamet gününü ve o gün olacakları anlatmaktadır. Karia kelimesinin anlamı kapıyı çalandır, kıyametin ne kadar yakın olduğu anlatılmıştır. Kıyamet günü ölülerin kabirlerinden çıkacağından ve korkudan dolayı amaçsızca koşuşturacağından bahsedilmektedir. Hesap günü iyi amel sahipleri kurtulurken kötü amel sahiplerinin cehenneme atılacağı anlatılmaktadır. Kabirlerinden çıkan insanların uçuşan kelebekler gibi etrafa dağılacağından, dağların ise yıkılıp savrularak gökyüzünde yün gibi bir hal alacağından bahsedilmektedir.

Karia Suresinin Okunuşu

Karia suresi okunuşu şu şekildedir;

Bismillâhirrahmanirrahim.

﴾1﴿ El kâriatu.

﴾2﴿ Mâl kâriatu.

﴾3﴿ Ve mâ edrâke mâl kâriatu.

﴾4﴿ Yevme yekûnun nâsu kel ferâşil mebsûs(mebsûsi).

﴾5﴿ Ve tekûnul cibâlu kel ıhnil menfûş(menfuşi).

﴾6﴿ Fe emmâ men sekulet mevâzînuhu.

﴾7﴿ Fe huve fî îşetin râdiyetin.

﴾8﴿ Ve emmâ men haffet mevâzînuhu.

﴾9﴿ Fe ummuhu hâviyetun.

﴾10﴿ Ve mâ edrâke mâ hiyeh.

﴾11﴿ Nârun hâmiyetun.

Karia Suresinin Arapça Yazılışı

Kari suresi Arapça yazılışı şöyledir;

اَلْقَارِعَةُۙ

مَا الْقَارِعَةُۚ

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْقَارِعَةُۜ

يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِۙ

وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِۜ

فَاَمَّا مَنْ ثَقُلَتْ مَوَاز۪ينُهُۙ

فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍۜ

وَاَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَاز۪ينُهُۙ

فَاُمُّهُ هَاوِيَةٌۜ

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا هِيَهْۜ

نَارٌ حَامِيَةٌ

Karia Suresinin Türkçe Anlamı

Karia suresi Türkçe anlamı şu şekildedir;

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.

1- O apaçık bela (Kıyamet)…

2- Nedir o çarpacak bela?

3- O çarpacak belanın ne olduğunu ne bildirdi ki sana?

4- O gün insanlar çırpınıp yayılan pervaneler gibi olacak.

5- Dağlar da didilmiş renkli yünler gibi atılacaktır.

6- İşte o zaman tartıları ağır basan kimse,

7- Artık hoşnut olacağı bir hayat içindedir o.

8- Fakat tartıları hafif gelen kimse.

9- O vakit onun anası Haviyedir.

10- Ve bildin mi, Haviye nedir?

11- Kızışmış bir ateştir!

Karia Suresinin Fazileti

Karia suresi fazileti rivayetlere göre şöyledir; her kim Karia suresinin okumaya devam ederse kıyamet günü mizanı ağır olur. Bu sureyi sürekli okuyanlar her tehlikeden korunurlar. Karia suresini yazıp üzerinde taşıyan kişilere Allah’u Teala kolay kazanabilme yollarını ihsan eder. Dargınları barıştırmak içinde bu sure okunur.

Karia Duası Dinle

Kasas Suresi Hakkında Bilgi

Kasas Suresi, ‘hikayeler, olaylar’ manasına gelen ve 25. Ayette geçen ‘Kasas’ kelimesinden adını almıştır. Kasas adını almasının bir diğer sebebi de Hz. Musa’nın (a.s) hayatını, doğumundan başlayarak peygamberliğine kadar detaylı bir şekilde anlatmasıdır. Neml ve Şuara sureleriyle amaç ve içerik bakımından benzerlik taşıyan Kasas suresi, söz konusu iki sureden sonra indirilmiştir ve bu surelerde anlatılan konuları hem açıklamış hem de tamamlamıştır. Kur’an-ı Kerim’in 28. Suresi olup 88 ayetten oluşmaktadır. Mekke’de nazil olmasıyla birlikte, 85. Ayetin hicret esnasında Mekke-Medine arasında, 52. ve 55. Ayetlerin de Medine’de indiğine dair rivayetler mevcuttur.

Ağırlıklı olarak Hz. Musa’nın (a.s) hayatından kıssalar anlatılarak bu örnekler üzerinden  insanlara bir takım öğütler verilmiştir. Hz. Musa’nın (a.s) Firavun ile ilgili olan kıssasına yer verilerek, Allah’ın planını kimsenin bozamayacağını, O dilediğinde zalimin zulmünü bitirecek kişiyi ortaya çıkaracağını belirtir. İnsanlara sunulan dünya nimetlerinin geçici olduğu ve kişinin bu durumun farkında olarak Allah’ın hoşnut olacağı davranışları yapması gerektiği belirtilmiştir. Yüce yaratanın, iyi işler yapan kişiyi daha güzeli ve fazlasıyla mükafatlandırırken, kötü fiiller işleyeni de sadece yaptığının karşılığıyla cezalandırması anlatılmıştır.

Kasas Suresinin Okunuşu

Kasas suresinin okunuşu şöyledir;

Bismillahirrahmanirrahim.

1. Ta sîm mîm

2. Tilke ayatul kitabil mubîn

3. Netlu aleyke min nebei musa ve fir’avne bil hakkî li kavmiy yu’minun

4. İnne fir’avne ala fil erdî ve ceale ehleha şiyeay yestad’îfu taifetem minhum yuzebbihu ebnaehum ve yestahyî nisaehum innehu kane minel mufsidîn

5. Ve nurîdu en nemunne alellezînestud’îfu fil erdî ve nec’alehum eimmetev ve nec’alehumul varisîn

6. Ve numekkine lehum fil erdî ve nuriye fir’avne ve hamane ve cuundehuma minhum ma kanu yahzerun

7. Ve evhayna ila ummi musa en erdîîyh fe iza hîfti aleyhi fe elkîyhi fil yemmi ve la tehafî ve la tahzenî inna radduhu ileyki ve caîluhu minel murselîn

8. Feltekatahu alu fir’avne li yekune lehum aduvvev ve hazena inne fir’avne ve hamane ve cunudehuma kanu hatîîn

9. Ve kaletimraetu fir’avne kurratu aynil lî ve lek la taktuluhu asa ey yenfeana ev nettehîzehu veledev ve hum la yeş’urun

10. Ve asbeha fuadu ummi musa fariğa in kadet le tubdî bihî levla er rabatna ala kalbiha li tekune minel mu’minîn

11. Ve kalet li uhtihî kussîhi fe besurat bihî an cunubiv ve hum la yeş’urun

12. Ve harramna aleyhil meradîa min kablu fe kalet hel edullukum ala ehli beytiy yekfulunehu lekum ve hum lehu nasîhun

13. Fe radednahu ila ummihî key tekarra aynuhaa ve la tahzene ve li ta’leme enne va’dellahi hakkuv ve lakinne ekserahum la ya’lemun

14. Ve lemma beleğa eşuddehu vesteva ateynahu hukmev ve îlma ve kezalike neczil muhsinîn

15. Ve dehalel medînete ala hîyni ğafletim min ehliha fe vecede fîha raculeyni yaktetilani haza min şîatihî ve haza min aduvvih festeğasehullezî min şîatihî alellezî min aduvvihî fe vekezehu musa fe kada aleyhi kale haza min ameliş şeytan innehu aduvvum mudîllum mubîn

16. Kale rabbi innî zalemtu nefsî fağfirlî fe ğafera leh innehu huvel ğafurur rahîym

17. Kale rabbi bima en’amte aleyye fe lem ekune zahîral lil mucrimîn

18. Fe asbeha fil medîneti haifey yeterakkabu fe izellezistensarahu bil emsi yestasrihuh kale lehu musa inneke le ğaviyyum mubîn

19. Fe lemma en erade ey yebtîşe billezî huve aduvvul lehuma kale ya musa e turîdu en taktulenî kema katelte nefsem bil emsi in turîdu illa en tekune cebbara fil erdî ve ma turîdu en tekune minel muslihîyn

20. Ve cae raculum min aksal medîneti yes’a kale ya musa innel melee ye’temirune bike li yaktuluke fahruc innî leke minen nasîhîyn

21. Fe harace minha halifey yeterakkabu kale rabbi neccinî minel kavmiz zalimîn

22. Ve lemma teveccehe tilkae medyene kale asa rabbî ey yehdiyenî sevaes sebîl

23. Ve lemma verade mae medyene vecede aleyhi ummetem minen nasi yeskune ve veced min dunihimumraeteyni tezudan kel ma hatbukuma kaleta la neskîy hatta yusdirar riau ve ebuna şeyhun kebîr

24. Fe seka lehuma summe tevella ilez zîlli fe kale rabbi ninî lima enzelte ileyye min hayrin fekîyr

25. Fe caethu îhdahuma temşî alestîhyain kalet inne ebî yed’uke li yecziyeke ecra ma sekayte lena felemma caehu ve kassa aleyhil kasasa kale la tehaf necevte minel kavmiz zalimîn

26. Kalet ihdahuma ya ebetiste’cirhu inne hayra meniste’certel kaviyyul emîn

27. Kale innî urîdu en unkihake îhdebneteyye hateyni ala en te’curanî semaniye hîcec fe in etmente aşran fe min îndik ve ma urîdu en eşukka aleyk setecidunî in şaellahu minas salihîyn

28. Kale zalike biynî ve beynek eyyemel eceleyni kadaytu fe la udvane aleyy vallahu ala ma nekulu vekîl

29. Felemma kada musel ecele ve sara bi ehlihî anese min canibit turi nasa kale li ehlihimkusu innî anestu naral leallî atîkum minha bi haberin ev cezvetim minen nari leallekum tastalun

30. Felemma etaha nudiye min şatîîl vadil eymeni fil buk’atil mubaraketi mineş şecerati ey ya musa innî enellahu rabbul alemîn

31. Ve en elkî asak felemma raaha tehtezzu keenneha cannuv vella mudbirav ve lem yuakkîb ya musa akbil ve la teh0af inneke minel aminîn

32. usluk yedeke fi ceybike tahruc beydae min ğayri su’iv vadmun ileyke cenahake miner rahbi fe zanike burhanani mir rabbike ila fir’avne ve meleih innehum kanu kavmen fasikîyn

33. Kale rabbi nnî kateltu minhum nefsen fe ehafu ey yaktulun

34. Ve ehîy harunu huve efsahu minnî lisaen fe ersilhu meîye rid’ey yusaddikunî innî ehafu ey yukezzibun

35. Kale seneşuddu adudeke bi ehîyke ve nec’alu lekuma sultanen fe la yesîlune ileykuma bi ayatina entuma ve menit tebeakumel ğğalibun

36. Felemma caehum musa bi ayatina beyyinatin kalu ma haza illa sîhrum mufterav ve ma semî’na bihaza fî abainel evvelîn

37. Ve kale musa rabbî a’lemu bi men cae bil huda min îndihî ve men tekunu lehu akîbetud dar innehu la yuflihuz zalimun

38. Ve kale fir’avnu ya eyyuhel meleu ma alemtu lekum min ilahin ğayrî Fe evkîd lî ya hamanu alet tîyni fec’al lî sarhal leallî ettaliu ila ilahi musa ve inni le ezunnuhu minel kazibîn

39. Vestekbera huve ve cunuduhu fil erdî bi ğayril hakkî ve zannu ennehum ileyna la yurceun

40. Fe ahaznahu ve cunudehu fenebeznahum fil yemm fenzur keyfe kane akîbetuz zalimîn

41. Ve cealnahum eimmetey yed’une ilen nar ve yevmel kîyameti la yunsarun

42. Ve etba’nahum fî hazihid dunya la’neh ve yevmel kîyameti hum minel makbuhîyn

43. Ve le kad ateyna musel kitabe mim ba’di ma ehleknel kurunel ula besaira lin nasi ve hudev ve rahmetel leallehum yetezekkerun

44. Ve ma kunte bi canibil ğarbiyyi iz kadayna ila musel emra ve ma kunte mineş şahidîn

45. Ve lakinna enşe’na kurunen fe tetavele aleyhimul umur ve ma kunte saviyen fî ehli medyene tetlu aleyhim ayatina ve lakinna kunna mursilîn

46. Ve ma kunte bi canibit turi iz nadeyna ve lakir rahmetem mir rabbike li tunzira kavmem ma etahum min nezîrim min kablike leallehum yetezekkerun

47. Ve lev la en tusiybehum musîybetum bima kaddemet eydîhim fe yekulu rabbena lev la erselte iyna rasulen fe nettebia yatike ve nekune minel mu’minîn

48. Felemma caehumul hakku min îndina kalu levla utiye misle ma utiye musa e ve lem yekfuru bima utiye musa min kabl kalu sîhrani tezahera ve kalu inna bi kullin kafirun

49. Kul fe’tu bi kitabim min îndillahi huve ehda minhuma etebî’hu in kuntum sadikîyn

50. Fe il lem yestecîbu leke fa’lem ennema yettebiune ehvaehum ve men edallu mimmenittebea hevahu bi ğayri hudem minellah innellahe la yehdil kavmez zalimîn

51. Ve le kad vessalna lehumul kavle leallehum yetezekkerun

52. Ellezîne ateynahumul kitabe min kablihî hm bihî yu’minun

53. Ve iza yutla aleyhim kalu amenna bihî innehul hakku mir rabbina inna kunna min kablihî muslimîn

54. ulaike yu’tevne ecrahum merrateyni bima saberu ve yedraune bil hasenetis seyyiete ve mimma razaknahum yunfikun

55. Ve iza semiullağve a’adu anhu ve kalu lena a’maluna ve lekum a’malukum selamun aleykum la nebteğîl cahilîn

56. İnneke la tehdî men ahbebte ve lakinnellahe yehdî mey yeşa’ ve huve a’lemu bil muhtedîn

57. Ve kalu in netteblîl huda meake nutehattaf min erdîna e ve lem numekkil lehum haramen aminey yucba ileyhi semeratu kulli şey’ir rizkam mil ledunna ve lakinne ekserahum la ya7lemun

58. Ve kem ehlekna min karyetim betîrat meîyşeteha fe tilke mesakinuhum lem tuskem mim ba’dihim illa kalîla kunna nahnul varisîn

59. Ve ma kane rabbuke muhlikel kura hatta yeb’ase fî ummiha rasuley yetlu aleyhim ayatina ve ma kunna muhlikil kura illa ve ehluha zalimun

60. Ve ma utîtum min şey’in fe metaul hayatid dunya ve zînetuha ve ma îndellahi hayruv ve ebka e fe la ta’kîlun

61. E fe mev veadnahu va’den hasenen fe huve lakîyhi ke mem metta’nahu metaal hayatid dunya summe huve yevmel kîyameti minel muhdarîn

62. Ve yevme yunadîhim fe yekulu eyne şurakaiyellezîne kuntum tez’umun

63. Kalellezîne hakka aleyhimul kavlu rabbena haulaillezîne ağveyna ağveynahum kema ğaveyna teberra’na ileyke ma kanu iyyana ya’budun

64. Ve kîyled’u şurakaekum fe deavhum fe lem yestecîbu lehum ve raevul azab lev ennehum kanu yehtedun

65. Ve yevme yunadîhim fe yekulu maza ecebtumul murselîn

66. Fe amiyet aleyhimul embau yevmeizin fe hum la yetesaelun

67. Fe memma men tabe ve amene ve amile salihan fe asa ey yekune minel muflihîyn

68. Ve rabbuke yahluku ma yeşau ve yahtar ma kane lehumul hîyerah subhanellahi ve teala amma yuşrikun

69. Ve rabbuke ya’lemu ma tukinnu suduruhum ve ma yu’linun

70. Ve huvellahu la ilahe illa hu lehul hamdu fil ula vel ahîrati ve lehul hukmu ve ileyhi turceun

71. Kul eraeytum in cealellahu aleykumul leyle sermeden ila yevmil kîyameti men ilahun ğayrullahi ye’tikum bi dîya’ e fe la tesmeun

72. Kul eraeytum incealellahu aleykumun nehara sermeden ila yevmil kîyameti men ilahun ğayrullahi ye’tîkum bi leylin teskunune fîh e fe la tubsîrun

73. Ve mir rahmetihî ceale lekumul leyle ven nehara li teskunu fîhi ve li tebteğu min fadlihî ve leallekum teşkurun

74. Ve yevme yunadîhim fe yekulu eyne şurakaiyellezîne kuntum tez’umun

75. Ve neza’na minkulli ummetin şehîden fe kulna hatu burhanekum fe alimu ennel hakka lillahi ve dalle anhum ma kanu yefterun

76. İnne karune kane min kavmi masu fe beğa aleyhim ve ateynahu minel kunuzi ma inne mefatihahu le tenuu bil usbeti ulil kuvveti iz kale lehu kavmuhu la tefrah innellahe la yuhîbbul ferihîyn

77. Vebteğî fîma atakellahud daral ahîrate ve la tense nesîybeke mined dunya ve ahsin kema ahsenellahu ileyke ve la tebğîl fesade fil ard innellahe la yuhîbbul mufsidîn

78. Kale innema utîtuhu ala îlmin îndî e ve lem ya7lem ennellahe kad ehleke min kablihî minel kuruni men huve eşeddu minhu kuvvetev ve ekseru cem’a ve la yus’elu an zunubihimul mucrimun

79. Fe harace ala kamihî fî zînetih kalellezîne yurîdunel hayeted dunya ya leyte lena misle ma utiye karunu innehu lezu hazzîn azîym

80. Ve kalellezîne utul îlme veylekum sevabullahi hayrul li men amene ve amile saliha ve la yulekkaha illes sabirun

81. Fe hasefna bihî ve bidarihil erda fe ma kane lehu min fietiy yensurunehu min dunillahi ve ma kane minel muntesîrîn

82. Ve asbehallezîne temennev mekanehu bil emsi yekulune veyke ennellahe yebsutur rizka li mey yeşau min îbadihî ve yakdir lev la em mennellahu aleyna le hasefe bina veykeennehu la yuflihul kafirun

83. Tilked darul ahîratu nec’aluha lillezîne la yurîdune uluvven fil erdî ve la fesada vel akîbetu lil muttekîyn

84. Men cae bil haseneti fe lehu hayrum minha ve men cae bis seyyieti fe la yuczellezîne amilus seyyiati illa ma kanu ya’melun

85. İnnellezî ferad aleykel kur’ane le radduke illa mead kur rabbî a’lemu men cae bil huda ve men huve fî dalalum mubîn

86. Ve ma kunte tercu ey yulka ileykel kitabu illa rahmetem mir rabbike fe la tekunenne zahîral lil kafirîn

87. Ve la yesuddunneke an ayatillahi ba’de iz unzilet ileyke ved’u ila rabbike ve la tekunenne minel muşrikîn

88. Ve la ted’u meallahi ilahen ahar la ilahe illa huve kullu şey’in halikun illa vecheh lehul hukmu ve ileyhi turceun

Kasas Suresinin Arapça Yazılışı

Kasas Suresi Arapça, yazılışı şu şekildedir;

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

طٰسٓمٓۜ ﴿1﴾ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ ﴿2﴾ نَتْلُوا عَلَيْكَ مِنْ نَبَاِ مُوسٰى وَفِرْعَوْنَ بِالْحَقِّ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿3﴾ اِنَّ فِرْعَوْنَ عَلَا فِي الْاَرْضِ وَجَعَلَ اَهْلَهَا شِيَعًا يَسْتَضْعِفُ طَٓائِفَةً مِنْهُمْ يُذَبِّحُ اَبْنَٓاءَهُمْ وَيَسْتَحْي۪ نِسَٓاءَهُمْۜ اِنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿4﴾ وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ ﴿5﴾ وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ ﴿6﴾ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰٓى اُمِّ مُوسٰٓى اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمِّ وَلَا تَخَاف۪ي وَلَا تَحْزَن۪يۚ اِنَّا رَٓادُّوهُ اِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ ﴿7﴾ فَالْتَقَطَهُٓ اٰلُ فِرْعَوْنَ لِيَكُونَ لَهُمْ عَدُوًّا وَحَزَنًاۜ اِنَّ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا كَانُوا خَاطِـ۪ٔينَ ﴿8﴾ وَقَالَتِ امْرَاَتُ فِرْعَوْنَ قُرَّتُ عَيْنٍ ل۪ي وَلَكَۜ لَا تَقْتُلُوهُۗ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿9﴾ وَاَصْبَحَ فُؤٰادُ اُمِّ مُوسٰى فَارِغًاۜ اِنْ كَادَتْ لَتُبْد۪ي بِه۪ لَوْلَٓا اَنْ رَبَطْنَا عَلٰى قَلْبِهَا لِتَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿10﴾ وَقَالَتْ لِاُخْتِه۪ قُصّ۪يهِۘ فَبَصُرَتْ بِه۪ عَنْ جُنُبٍ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَۙ ﴿11﴾ وَحَرَّمْنَا عَلَيْهِ الْمَرَاضِعَ مِنْ قَبْلُ فَقَالَتْ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰٓى اَهْلِ بَيْتٍ يَكْفُلُونَهُ لَكُمْ وَهُمْ لَهُ نَاصِحُونَ ﴿12﴾ فَرَدَدْنَاهُ اِلٰٓى اُمِّه۪ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَ وَلِتَعْلَمَ اَنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ۟ ﴿13﴾ وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَاسْتَوٰٓى اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿14﴾ وَدَخَلَ الْمَد۪ينَةَ عَلٰى ح۪ينِ غَفْلَةٍ مِنْ اَهْلِهَا فَوَجَدَ ف۪يهَا رَجُلَيْنِ يَقْتَتِلَانِۘ هٰذَا مِنْ ش۪يعَتِه۪ وَهٰذَا مِنْ عَدُوِّه۪ۚ فَاسْتَغَاثَهُ الَّذ۪ي مِنْ ش۪يعَتِه۪ عَلَى الَّذ۪ي مِنْ عَدُوِّه۪ۙ فَوَكَزَهُ مُوسٰى فَقَضٰى عَلَيْهِۘ قَالَ هٰذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِۜ اِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُب۪ينٌ ﴿15﴾ قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي ظَلَمْتُ نَفْس۪ي فَاغْفِرْ ل۪ي فَغَفَرَ لَهُۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ ﴿16﴾ قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَنْعَمْتَ عَلَيَّ فَلَنْ اَكُونَ ظَه۪يرًا لِلْمُجْرِم۪ينَ ﴿17﴾ فَاَصْبَحَ فِي الْمَد۪ينَةِ خَٓائِفًا يَتَرَقَّبُ فَاِذَا الَّذِي اسْتَنْصَرَهُ بِالْاَمْسِ يَسْتَصْرِخُهُۜ قَالَ لَهُ مُوسٰٓى اِنَّكَ لَغَوِيٌّ مُب۪ينٌ ﴿18﴾ فَلَمَّٓا اَنْ اَرَادَ اَنْ يَبْطِشَ بِالَّذ۪ي هُوَ عَدُوٌّ لَهُمَاۙ قَالَ يَا مُوسٰٓى اَتُر۪يدُ اَنْ تَقْتُلَن۪ي كَمَا قَتَلْتَ نَفْسًا بِالْاَمْسِۗ اِنْ تُر۪يدُ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ جَبَّارًا فِي الْاَرْضِ وَمَا تُر۪يدُ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْمُصْلِح۪ينَ ﴿19﴾ وَجَٓاءَ رَجُلٌ مِنْ اَقْصَا الْمَد۪ينَةِ يَسْعٰىۘ قَالَ يَا مُوسٰٓى اِنَّ الْمَلَاَ يَأْتَمِرُونَ بِكَ لِيَقْتُلُوكَ فَاخْرُجْ اِنّ۪ي لَكَ مِنَ النَّاصِح۪ينَ ﴿20﴾ فَخَرَجَ مِنْهَا خَٓائِفًا يَتَرَقَّبُۘ قَالَ رَبِّ نَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ۟ ﴿21﴾ وَلَمَّا تَوَجَّهَ تِلْقَٓاءَ مَدْيَنَ قَالَ عَسٰى رَبّ۪ٓي اَنْ يَهْدِيَن۪ي سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ ﴿22﴾ وَلَمَّا وَرَدَ مَٓاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهِ اُمَّةً مِنَ النَّاسِ يَسْقُونَۘ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمُ امْرَاَتَيْنِ تَذُودَانِۚ قَالَ مَا خَطْبُكُمَاۜ قَالَتَا لَا نَسْق۪ي حَتّٰى يُصْدِرَ الرِّعَٓاءُ وَاَبُونَا شَيْخٌ كَب۪يرٌ ﴿23﴾ فَسَقٰى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلّٰٓى اِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لِمَٓا اَنْزَلْتَ اِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَق۪يرٌ ﴿24﴾ فَجَٓاءَتْهُ اِحْدٰيهُمَا تَمْش۪ي عَلَى اسْتِحْيَٓاءٍۘ قَالَتْ اِنَّ اَب۪ي يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ اَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَاۜ فَلَمَّا جَٓاءَهُ وَقَصَّ عَلَيْهِ الْقَصَصَۙ قَالَ لَا تَخَفْ۠ نَجَوْتَ مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ ﴿25﴾ قَالَتْ اِحْدٰيهُمَا يَٓا اَبَتِ اسْتَأْجِرْهُۘ اِنَّ خَيْرَ مَنِ اسْتَأْجَرْتَ الْقَوِيُّ الْاَم۪ينُ ﴿26﴾ قَالَ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ اُنْكِحَكَ اِحْدَى ابْنَتَيَّ هَاتَيْنِ عَلٰٓى اَنْ تَأْجُرَن۪ي ثَمَانِيَ حِجَجٍۚ فَاِنْ اَتْمَمْتَ عَشْرًا فَمِنْ عِنْدِكَۚ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اَشُقَّ عَلَيْكَۜ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿27﴾ قَالَ ذٰلِكَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَۜ اَيَّمَا الْاَجَلَيْنِ قَضَيْتُ فَلَا عُدْوَانَ عَلَيَّۜ وَاللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ۟ ﴿28﴾ فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَارًاۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَارًا لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ ﴿29﴾ فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿30﴾ وَاَنْ اَلْقِ عَصَاكَۜ فَلَمَّا رَاٰهَا تَهْتَزُّ كَاَنَّهَا جَٓانٌّ وَلّٰى مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْۜ يَا مُوسٰٓى اَقْبِلْ وَلَا تَخَفْ۠ اِنَّكَ مِنَ الْاٰمِن۪ينَ ﴿31﴾ اُسْلُكْ يَدَكَ ف۪ي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍۘ وَاضْمُمْ اِلَيْكَ جَنَاحَكَ مِنَ الرَّهْبِ فَذَانِكَ بُرْهَانَانِ مِنْ رَبِّكَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ ﴿32﴾ قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ ﴿33﴾ وَاَخ۪ي هٰرُونُ هُوَ اَفْصَحُ مِنّ۪ي لِسَانًا فَاَرْسِلْهُ مَعِيَ رِدْءًا يُصَدِّقُن۪يۘ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِ ﴿34﴾ قَالَ سَنَشُدُّ عَضُدَكَ بِاَخ۪يكَ وَنَجْعَلُ لَكُمَا سُلْطَانًا فَلَا يَصِلُونَ اِلَيْكُمَا بِاٰيَاتِنَاۚ اَنْتُمَا وَمَنِ اتَّبَعَكُمَا الْغَالِبُونَ ﴿35﴾ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُفْتَرًى وَمَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَ ﴿36﴾ وَقَالَ مُوسٰى رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ بِمَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى مِنْ عِنْدِه۪ وَمَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ ﴿37﴾ وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ فَاَوْقِدْ ل۪ي يَا هَامَانُ عَلَى الطّ۪ينِ فَاجْعَلْ ل۪ي صَرْحًا لَعَلّ۪ٓي اَطَّلِعُ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰىۙ وَاِنّ۪ي لَاَظُنُّهُ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ ﴿38﴾ وَاسْتَكْبَرَ هُوَ وَجُنُودُهُ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اِلَيْنَا لَا يُرْجَعُونَ ﴿39﴾ فَاَخَذْنَاهُ وَجُنُودَهُ فَنَبَذْنَاهُمْ فِي الْيَمِّۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ ﴿40﴾ وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ لَا يُنْصَرُونَ ﴿41﴾ وَاَتْبَعْنَاهُمْ ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةًۚ وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ هُمْ مِنَ الْمَقْبُوح۪ينَ۟ ﴿42﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ الْاُو۫لٰى بَصَٓائِرَ لِلنَّاسِ وَهُدًى وَرَحْمَةً لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿43﴾ وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الْغَرْبِيِّ اِذْ قَضَيْنَٓا اِلٰى مُوسَى الْاَمْرَ وَمَا كُنْتَ مِنَ الشَّاهِد۪ينَۙ ﴿44﴾ وَلٰكِنَّٓا اَنْشَأْنَا قُرُونًا فَتَطَاوَلَ عَلَيْهِمُ الْعُمُرُۚ وَمَا كُنْتَ ثَاوِيًا ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ تَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۙ وَلٰكِنَّا كُنَّا مُرْسِل۪ينَ ﴿45﴾ وَمَا كُنْتَ بِجَانِبِ الطُّورِ اِذْ نَادَيْنَا وَلٰكِنْ رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ ﴿46﴾ وَلَوْلَٓا اَنْ تُص۪يبَهُمْ مُص۪يبَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَيَقُولُوا رَبَّنَا لَوْلَٓا اَرْسَلْتَ اِلَيْنَا رَسُولًا فَنَتَّبِعَ اٰيَاتِكَ وَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿47﴾ فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُوا لَوْلَٓا اُو۫تِيَ مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰىۜ اَوَلَمْ يَكْفُرُوا بِمَٓا اُو۫تِيَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۚ قَالُوا سِحْرَانِ تَظَاهَرَا۠ وَقَالُٓوا اِنَّا بِكُلٍّ كَافِرُونَ ﴿48﴾ قُلْ فَأْتُوا بِكِتَابٍ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ هُوَ اَهْدٰى مِنْهُمَٓا اَتَّبِعْهُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿49﴾ فَاِنْ لَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكَ فَاعْلَمْ اَنَّمَا يَتَّبِعُونَ اَهْوَٓاءَهُمْۜ وَمَنْ اَضَلُّ مِمَّنِ اتَّبَعَ هَوٰيهُ بِغَيْرِ هُدًى مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ ﴿50﴾ وَلَقَدْ وَصَّلْنَا لَهُمُ الْقَوْلَ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۜ۟ ﴿51﴾ اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِه۪ هُمْ بِه۪ يُؤْمِنُونَ ﴿52﴾ وَاِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ قَالُٓوا اٰمَنَّا بِه۪ٓ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلِه۪ مُسْلِم۪ينَ ﴿53﴾ اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْتَوْنَ اَجْرَهُمْ مَرَّتَيْنِ بِمَا صَبَرُوا وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ ﴿54﴾ وَاِذَا سَمِعُوا اللَّغْوَ اَعْرَضُوا عَنْهُ وَقَالُوا لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۘ سَلَامٌ عَلَيْكُمْۘ لَا نَبْتَغِي الْجَاهِل۪ينَ ﴿55﴾ اِنَّكَ لَا تَهْد۪ي مَنْ اَحْبَبْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ ﴿56﴾ وَقَالُٓوا اِنْ نَتَّبِعِ الْهُدٰى مَعَكَ نُتَخَطَّفْ مِنْ اَرْضِنَاۜ اَوَلَمْ نُمَكِّنْ لَهُمْ حَرَمًا اٰمِنًا يُجْبٰٓى اِلَيْهِ ثَمَرَاتُ كُلِّ شَيْءٍ رِزْقًا مِنْ لَدُنَّا وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿57﴾ وَكَمْ اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ بَطِرَتْ مَع۪يشَتَهَاۚ فَتِلْكَ مَسَاكِنُهُمْ لَمْ تُسْكَنْ مِنْ بَعْدِهِمْ اِلَّا قَل۪يلًاۜ وَكُنَّا نَحْنُ الْوَارِث۪ينَ ﴿58﴾ وَمَا كَانَ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى حَتّٰى يَبْعَثَ ف۪ٓي اُمِّهَا رَسُولًا يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِنَاۚ وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ ﴿59﴾ وَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَز۪ينَتُهَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰىۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟ ﴿60﴾ اَفَمَنْ وَعَدْنَاهُ وَعْدًا حَسَنًا فَهُوَ لَاق۪يهِ كَمَنْ مَتَّعْنَاهُ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ هُوَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ ﴿61﴾ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ ﴿62﴾ قَالَ الَّذ۪ينَ حَقَّ عَلَيْهِمُ الْقَوْلُ رَبَّنَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ اَغْوَيْنَاۚ اَغْوَيْنَاهُمْ كَمَا غَوَيْنَاۚ تَبَرَّأْنَٓا اِلَيْكَۘ مَا كَانُٓوا اِيَّانَا يَعْبُدُونَ ﴿63﴾ وَق۪يلَ ادْعُوا شُرَكَٓاءَكُمْ فَدَعَوْهُمْ فَلَمْ يَسْتَج۪يبُوا لَهُمْ وَرَاَوُا الْعَذَابَۚ لَوْ اَنَّهُمْ كَانُوا يَهْتَدُونَ ﴿64﴾ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ مَاذَٓا اَجَبْتُمُ الْمُرْسَل۪ينَ ﴿65﴾ فَعَمِيَتْ عَلَيْهِمُ الْاَنْبَٓاءُ يَوْمَئِذٍ فَهُمْ لَا يَتَسَٓاءَلُونَ ﴿66﴾ فَاَمَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَعَسٰٓى اَنْ يَكُونَ مِنَ الْمُفْلِح۪ينَ ﴿67﴾ وَرَبُّكَ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُ وَيَخْتَارُۜ مَا كَانَ لَهُمُ الْخِيَرَةُۜ سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿68﴾ وَرَبُّكَ يَعْلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمْ وَمَا يُعْلِنُونَ ﴿69﴾ وَهُوَ اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْاُو۫لٰى وَالْاٰخِرَةِۘ وَلَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿70﴾ قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ الَّيْلَ سَرْمَدًا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِضِيَٓاءٍۜ اَفَلَا تَسْمَعُونَ ﴿71﴾ قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ جَعَلَ اللّٰهُ عَلَيْكُمُ النَّهَارَ سَرْمَدًا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِ مَنْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ يَأْت۪يكُمْ بِلَيْلٍ تَسْكُنُونَ ف۪يهِۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ ﴿72﴾ وَمِنْ رَحْمَتِه۪ جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿73﴾ وَيَوْمَ يُنَاد۪يهِمْ فَيَقُولُ اَيْنَ شُرَكَٓاءِيَ الَّذ۪ينَ كُنْتُمْ تَزْعُمُونَ ﴿74﴾ وَنَزَعْنَا مِنْ كُلِّ اُمَّةٍ شَه۪يدًا فَقُلْنَا هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ فَعَلِمُٓوا اَنَّ الْحَقَّ لِلّٰهِ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ ﴿75﴾ اِنَّ قَارُونَ كَانَ مِنْ قَوْمِ مُوسٰى فَبَغٰى عَلَيْهِمْۖ وَاٰتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَٓا اِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُٓواُ بِالْعُصْبَةِ اُ۬ولِي الْقُوَّةِۗ اِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِح۪ينَ ﴿76﴾ وَابْتَغِ ف۪يمَٓا اٰتٰيكَ اللّٰهُ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَص۪يبَكَ مِنَ الدُّنْيَا وَاَحْسِنْ كَمَٓا اَحْسَنَ اللّٰهُ اِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْاَرْضِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿77﴾ قَالَ اِنَّمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍ عِنْد۪يۜ اَوَلَمْ يَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ قَدْ اَهْلَكَ مِنْ قَبْلِه۪ مِنَ الْقُرُونِ مَنْ هُوَ اَشَدُّ مِنْهُ قُوَّةً وَاَكْثَرُ جَمْعًاۜ وَلَا يُسْـَٔلُ عَنْ ذُنُوبِهِمُ الْمُجْرِمُونَ ﴿78﴾ فَخَرَجَ عَلٰى قَوْمِه۪ ف۪ي ز۪ينَتِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا يَا لَيْتَ لَنَا مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ قَارُونُۙ اِنَّهُ لَذُو حَظٍّ عَظ۪يمٍ ﴿79﴾ وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَيْلَكُمْ ثَوَابُ اللّٰهِ خَيْرٌ لِمَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًاۚ وَلَا يُلَقّٰيهَٓا اِلَّا الصَّابِرُونَ ﴿80﴾ فَخَسَفْنَا بِه۪ وَبِدَارِهِ الْاَرْضَ فَمَا كَانَ لَهُ مِنْ فِئَةٍ يَنْصُرُونَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِۗ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُنْتَصِر۪ينَ ﴿81﴾ وَاَصْبَحَ الَّذ۪ينَ تَمَنَّوْا مَكَانَهُ بِالْاَمْسِ يَقُولُونَ وَيْكَاَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُۚ لَوْلَٓا اَنْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَا لَخَسَفَ بِنَاۜ وَيْكَاَنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ۟ ﴿82﴾ تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُوًّا فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَادًاۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ ﴿83﴾ مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿84﴾ اِنَّ الَّذ۪ي فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَرَٓادُّكَ اِلٰى مَعَادٍۜ قُلْ رَبّ۪ٓي اَعْلَمُ مَنْ جَٓاءَ بِالْهُدٰى وَمَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿85﴾ وَمَا كُنْتَ تَرْجُٓوا اَنْ يُلْقٰٓى اِلَيْكَ الْكِتَابُ اِلَّا رَحْمَةً مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ ظَه۪يرًا لِلْكَافِر۪ينَۘ ﴿86﴾ وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ ﴿87﴾ وَلَا تَدْعُ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَۢ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ۠ كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُۜ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿88﴾

Kasas Suresinin Türkçe Anlamı

Kasas Suresinin Türkçe Anlamı, şöyledir:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

1. ayet: Ta, Sin, Mim.

2. ayet: Bunlar, apaçık Kitab’ın ayetleridir.

3. ayet: Mü’min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun’un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız.

4. ayet: Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.

5. ayet: Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz.

6. ayet: Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde ‘iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım’, Firavun’a, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim.

7. ayet: Musa’nın annesine: “Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak, korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız” diye vahyettik (bildirdik).

8. ayet: Nihayet Firavun’un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi.

9. ayet: Firavun’un karısı dedi ki: “Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi.

10. ayet: Musa’nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü’minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.

11. ayet: Ve onun kız kardeşine: “Onu izle,” dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.

12. ayet: Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) “Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?” dedi.

13. ayet: Böylelikle, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve gerçekten Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.

14. ayet: O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, ona bir ‘hüküm ve hikmet’ ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.

15. ayet: (Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) “Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır” dedi.

16. ayet: Dedi ki: “Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla.” Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz. O, bağışlayandır, esirgeyendir.

17. ayet: Dedi ki: “Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu günahkarlara destekçi olmayacağım.”

18. ayet: Böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken, bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa, ona dedi ki: “Sen açıkça bir azgınsın.”

19. ayet: Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam)ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: “Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.”

20. ayet: Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: “Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim.”

21. ayet: Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: “Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar” dedi.

22. ayet: Medyen’e doğru yöneldiğinde de: “Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir” dedi.

23. ayet: Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanları su başına götürmekten çekinen) iki kadın buldu. Dedi ki: “Bu durumunuz ne?” “Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız, yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır.” dediler.

24. ayet: Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: “Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.”

25. ayet: Çok geçmeden, o iki (kadın)dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. “Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir.” dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: “Korkma” dedi. “Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun.”

26. ayet: O (kadın)lardan biri dedi ki: “Ey babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir.”

27. ayet: (Babaları) Dedi ki: “Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum; şayet on (yıl)a tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşaAllah salih olanlardan bulacaksın.”

28. ayet: (Musa) Dedi ki: “Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma)dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu olamaz. Allah, söylediklerimize vekildir.”

29. ayet: Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tur tarafında bir ateş gördü. Ailesine: “Siz durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm” dedi.

30. ayet: Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: “Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah Benim;” diye seslenildi.

31. ayet: “Asanı bırak.” (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya başladı. “Ey Musa, dön ve korkuya kapılma. Şüphesiz güvendesin.”

32. ayet: “Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize)dır. Gerçekten onlar, fasık bir topluluktur.”

33. ayet: Dedi ki: “Rabbim, gerçekten onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.”

34. ayet: “Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum.”

35. ayet: (Allah) Dedi ki: “Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle bir ‘güç ve yetki’ vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız.”

36. ayet: Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: “Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik” dediler.

37. ayet: Musa dedi ki: “Rabbim, kimin Kendisi’nden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Gerçekten, zulmedenler, felah bulmazlar.”

38. ayet: Firavun dedi ki: “Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa’nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.”

39. ayet: O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

40. ayet: Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.

41. ayet: Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık; kıyamet günü yardım görmezler.

42. ayet: Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır.

43. ayet: Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa’ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere kitap verdik. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye.

44. ayet: Musa’ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tur’un) batı yanında değildin ve (buna) şahid olanlardan da değildin.

45. ayet: Ancak Biz birçok nesiller inşa ettik de onların üzerinde (nice) ömür(ler) uzayıp geçti. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen Biziz.

46. ayet: (Musa’ya) Seslendiğimiz zaman da, sen Tur’un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için (gönderildin). Umulur ki, öğüt alıp düşünürler diye.

47. ayet: Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: “Rabbimiz, bize de bir elçi gönderseydin de böylece Senin ayetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).

48. ayet: Fakat onlara Kendi Katımız’dan hak geldiği zaman: “Musa’ya verilenlerin bir benzeri buna verilmeli değil miydi?” dediler. Onlar, daha önce Musa’ya verilenleri inkar etmemişler miydi? “İki büyü birbirine arka çıktı” dediler. Ve: “Gerçekten biz hepsini inkar edenleriz” dediler.

49. ayet: De ki: “Eğer doğruysanız, bu durumda Allah Katından bu ikisinden (Musa’ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur’an’dan) daha doğru olan bir kitap getirin de, ona uymuş olayım.”

50. ayet: Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah’tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez.

51. ayet: Andolsun, Biz öğüt alıp-düşünsünler diye, sözü birbiri ardınca dizip-indirdik.

52. ayet: Bu (Kur’an)dan önce, kitap verdiklerimiz buna inanmaktadırlar.

53. ayet: Onlara okunduğu zaman: “Biz ona inandık, gerçekten o, Rabbimiz’den olan bir haktır, şüphesiz biz bundan önce de Müslümanlar idik” derler.

54. ayet: İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

55. ayet: ‘Boş ve yararsız olan sözü’ işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: “Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz” derler.

56. ayet: Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.

57. ayet: Dediler ki: “Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız.” Oysa Biz onları, Kendi Katımız’dan bir rızık olarak herşeyin ürününün aktarılıp toplandığı, güvenli bir haremde yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

58. ayet: Biz, yaşama biçimleriyle ‘refah içinde şımarıp azmış’ nice şehri yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlarda) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) Varis olanlar Biziz.

59. ayet: Senin Rabbin, ‘ana yerleşim merkezlerine’ onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz.

60. ayet: Size verilen herşey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız?

61. ayet: Şimdi, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaı ile metalandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğramak için) hazır bulundurulan kişi gibi midir?

62. ayet: O gün (Allah) onlara seslenerek: “Bana ortak olarak öne sürdükleriniz nerede?” der.

63. ayet: Üzerlerine (azap) sözü hak olanlar derler ki: “Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi.

64. ayet: Denir ki: “Ortaklarınızı çağırın.” Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.

65. ayet: O gün (Allah) onlara seslenerek: “Gönderilen (elçilere) ne cevab verdiniz?” der.

66. ayet: Artık o gün, haberler onlar için körelmiştir; birbirlerine de soramazlar.

67. ayet: Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.

68. ayet: Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir, Yücedir.

69. ayet: Rabbin onların göğüslerinin sakladıklarını ve açığa vurduklarını bilir.

70. ayet: O, Allah’tır, Kendisi’nden başka İlah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O’nundur. Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz.

71. ayet: De ki: “Gördünüz mü söyleyin; Allah, kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah’ın dışında size aydınlık verecek İlah kimdir? Yine de dinlemeyecek misiniz?”

72. ayet: De ki: “Gördünüz mü söyleyin, Allah kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa Allah’ın dışında size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek İlah kimdir? Yine de görmeyecek misiniz?

73. ayet: Kendi rahmetinden olmak üzere O, sizin için, dinlenmeniz ve O’nun fazlından (geçiminizi) aramanız için geceyi ve gündüzü var etti. Umulur ki şükredersiniz.

74. ayet: O gün (Allah) onlara seslenerek: “Bana ortak olarak öne sürdükleriniz nerede” der.

75. ayet: Her ümmetten bir şahid ayırıp çıkardık da: “Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin” dedik. Artık öğrenmiş oldular ki, hak, gerçekten Allah’ındır ve düzüp uydurdukları kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.

76. ayet: Gerçek şu ki, Karun, Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: “Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.”

77. ayet: “Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez.”

78. ayet: Dedi ki: “Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.” Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.

79. ayet: Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: “Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir” dediler.

80. ayet: Kendilerine ilim verilenler ise: “Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz” dediler.

81. ayet: Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.

82. ayet: Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: “Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz” demeye başladılar.

83. ayet: İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.

84. ayet: Kim bir iyilikle gelirse, artık onun için daha hayırlısı vardır; kim bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla karşılık görürler.

85. ayet: Şüphesiz, sana Kur’an’ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki: “Rabbim, hidayetle geleni de, açıkça bir sapıklık içinde olanı da daha iyi bilmektedir.”

86. ayet: Kitab’ın sana (kalbine vahy ile) bırakılacağını umud etmezdin; (bu,) Rabbinden ancak bir rahmettir. Öyleyse sakın kafirlere arka olma.

87. ayet: Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah’ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma.

88. ayet: Ve Allah ile beraber başka bir İlah’a tapma. O’ndan başka İlah yoktur. O’nun yüzünden (zatından) başka herşey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.

Kasas Suresinin Fazileti

Kasas Suresi fazileti, Peygamber Efendimiz (s.a.v) söz konusu sure ile ilgili olarak bir hadis-i şerifinde şöyle demiştir: ‘’Her kim Kasas suresini okursa, Musa’ya (a.s) iman eden ve inkar edenlerin sasıyınca sevap verilir. Yerde ve gökte tüm melekler o kişinin inancında sadık olduğuna dair kıyamette şahitlik ederler.’’ (Kadı Beyzavi, Beyzavi Tefsir (Envarut-Tenzil ve Esrarut Te’vil) 2/202) İmam Sadık’tan (r.a) rivayet edildiğine göre:’’ Her kim Neml, Şuara ve Kasas surelerini Cuma akşamı okursa, Allah’ın dostlarından olacak, Allah’ın rahmetinin civarında yer alacak, hiçbir zaman zorluğa duçar olmayacak  ve ahirette ise razı olduğu miktarda hatta razı olduğundan daha fazla bir şekilde Cennet ona verilecektir.’’(Şeyh Saduk, Sevabu’l-Amal, h.k 1406, s 109)

Kasas Suresi Dinle

https://www.youtube.com/watch?v=361J1qqHJNo

Kalem Suresi Hakkında Bilgi

Kalem Suresi, ismini 1. Ayette geçen ‘Kalem’ ifadesinden almıştır. Kalem suresi tefsir kaynaklarında ‘Nun Suresi’ olarak da bilinmektedir. Mekke’de nazil olan ilk surelerden birisi olan Kalem Suresi, 52 ayetten oluşmuş olup Kur’an-ı Kerim’de 68. sırada yer almaktadır.

Müşriklerin, Peygamber Efendimiz’i delilikle (Haşa) suçlamaları üzerine, ‘’(Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin’’ ayetiyle başlayan surede, müşriklerin bu ithamı reddedilerek asıl deli ve aklını çalıştırmayanların kendileri olduğu ifade edilmiştir. Müşriklerin sahip olduğu bir takım kötü sıfatlardan bahsedilerek onların, yalan yere yemin eden, kusur arayan, alaycı, laf taşıyan, kaba ve iyiliği engelleyen kimseler olduğu anlatılmıştır. Peygamber Efendimiz’in (a.s) üstün bir ahlaka ve yaratılışa sahip olduğu belirtilmiştir.

Kalem Suresinin Okunuşu

Kalem suresinin okunuşu şöyledir;

Bismillahirrahmanirrahim.

1. Nun velkalemi ve ma yesturune.
2. Ma ente binı’meti rabbike bimecnunin.
3. Ve inne leke leecren ğayre memnunin.
4. Ve inneke le’ala hulukın ‘azıymin.
5. Fesetubsıru ve yubsırune.
6. Bieyyikumulmeftunu.
7. İnne rabbeke huve a’lemu bimen dalle’an sebiylihi ve huve a’lemu bilmuhtediyne.
8. Fela tutı’ılmukezzibiyne
9. Veddu lev tudhinu feyudhinune.
10. Ve la tutı’ kulle hallafin mehiyni.
11. Hemmazin meşşain binemiymin.
12. Menna’ın lilhayri mu’tedin esiymin.
13. ‘utullin ba’de zalike zeniymen.
14. En kane za malin ve beniyne.
15. İza tutla ‘aleyhi ayatuna kale esatıyrulevveliyne.
16. Senesimuhu ‘alelhurtumi.
17. İnna belevnahum kema belevna ashabelcenneti iz aksemu leyasri munneha musbihıyne.
18. Ve la yestesnune.
19. Fetafe ‘aleyha taifun min rabbike ve hum naimune.
20. Feasbehat kessariymi.
21. Fetenadev musbihıyne.
22. Eniğdu ‘ala harsikum in kuntum sarimiyne.
23. Fentaleku ve hum yetehafetune.
24. En la yedhulennehelyevme ‘aleykum miskiynun.
25. Ve ğadev ‘ala hardin kadiriyne.
26. Felemma reevha kalu inna ledallune.
27. Bel nahnu mahrumune.
28. Kale evsetuhum elem ekul lekum levha tusebbihune.
29. Kalu subhane rabbina inna kunna zalimiyne.
30. Feakbele ba’duhum ‘ala ba’dın yetelavemune.
31. Kalu ya veylena inna kunna tağıyne.
32. ‘asa rabbuna en yubdilena hayren minha inna ila rabbina rağıbune.
33. Kezalikel’azabu ve le’azabul’ahıreti ekberu lev kanu ya’lemune.
34. İnne lilmuttekıyne ‘ınde rabbihim cennatin ne’ıymi.
35. Efenec’alulmuslimiyne kelmucrimiyne.
36. Ma lekum keyfe tahkumune.
37. Emlekum kitabun fiyhi tedrusune.
38. İnne lekum fiyhu lema tehayyerune.
39. Em lekum eymanun ‘aleyna baliğatun ila yevmilkıyameti inne lekum lema tahkumune.
40. Selhum eyyuhum bizalike ze’ıymun.
41. Emlehum şureka’u felye’tu bişurekaihim in kanu sadikıyne.
42. Yevme yukşefu ‘an sakın ve yud’avne ilessucudi fela yestetıy’une.
43. Haşi’aten ebsaruhum terhekuhum zillefun ve kad kanu yud’avne ilessucudi ve lum salimune.
44. Fezerniy ve men yukezzibu bihazelhadiysi senestedricuhum min haysu la ya’lemune.
45. Ve umliy lehum inne keydiy metiynun.
46. Em tes’eluhum ecren fehum min mağremin muskalune.
47. Em ‘ındehumulğaybu fehum yektubune.
48. Fasbir lihukmi rabbike ve la tekun kesahıbilhuti iz nada ve huve mekzumun.
49. Levla en tedarekehu nı’metun min rabbihi lenubize bil’arai ve huve mezmumun.
50. Fectebahu rabbuhu fece’alehu minessalihıyne.
51. Ve in yekadulleziyne keferu leyuzlikuneke biebsarihim lemma semi’uzzikre ve yekulune innehu lemecnunun.
52. Ve ma huve illa zikrun lil’alemiyne.

Kalem Suresinin Arapça Yazılışı

Kalem Suresi Arapça, yazılışı şu şekildedir;

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

نٓ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَۙ ﴿1﴾ مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ ﴿2﴾ وَاِنَّ لَكَ لَاَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍۚ ﴿3﴾ وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ﴿4﴾ فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ ﴿5﴾ بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ ﴿6﴾ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۖ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ ﴿7﴾ فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّب۪ينَ ﴿8﴾ وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ ﴿9﴾ وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَه۪ينٍۙ ﴿10﴾ هَمَّازٍ مَشَّٓاءٍ بِنَم۪يمٍۙ ﴿11﴾ مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ ﴿12﴾ عُتُلٍّ بَعْدَ ذٰلِكَ زَن۪يمٍۙ ﴿13﴾ اَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَن۪ينَۜ ﴿14﴾ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ ﴿15﴾ سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ ﴿16﴾ اِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَٓا اَصْحَابَ الْجَنَّةِۚ اِذْ اَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِح۪ينَۙ ﴿17﴾ وَلَا يَسْتَثْنُونَ ﴿18﴾ فَطَافَ عَلَيْهَا طَٓائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَٓائِمُونَ ﴿19﴾ فَاَصْبَحَتْ كَالصَّر۪يمِ ﴿20﴾ فَتَنَادَوْا مُصْبِح۪ينَۙ ﴿21﴾ اَنِ اغْدُوا عَلٰى حَرْثِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَارِم۪ينَ ﴿22﴾ فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَۙ ﴿23﴾ اَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْك۪ينٌ ﴿24﴾ وَغَدَوْا عَلٰى حَرْدٍ قَادِر۪ينَ ﴿25﴾ فَلَمَّا رَاَوْهَا قَالُٓوا اِنَّا لَضَٓالُّونَۙ ﴿26﴾ بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿27﴾ قَالَ اَوْسَطُهُمْ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ ﴿28﴾ قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَٓا اِنَّا كُنَّا ظَالِم۪ينَ ﴿29﴾ فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ ﴿30﴾ قَالُوا يَا وَيْلَنَٓا اِنَّا كُنَّا طَاغ۪ينَ ﴿31﴾ عَسٰى رَبُّنَٓا اَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَٓا اِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا رَاغِبُونَ ﴿32﴾ كَذٰلِكَ الْعَذَابُۜ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ ﴿33﴾ اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّع۪يمِ ﴿34﴾ اَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِم۪ينَ كَالْمُجْرِم۪ينَۜ ﴿35﴾ مَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَۚ ﴿36﴾ اَمْ لَكُمْ كِتَابٌ ف۪يهِ تَدْرُسُونَۙ ﴿37﴾ اِنَّ لَكُمْ ف۪يهِ لَمَا تَخَيَّرُونَۚ ﴿38﴾ اَمْ لَكُمْ اَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۙ اِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَۚ ﴿39﴾ سَلْهُمْ اَيُّهُمْ بِذٰلِكَ زَع۪يمٌۚۛ ﴿40﴾ اَمْ لَهُمْ شُرَكَٓاءُۚۛ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ ﴿41﴾ يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَط۪يعُونَۙ ﴿42﴾ خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ اِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ ﴿43﴾ فَذَرْن۪ي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهٰذَا الْحَد۪يثِۜ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۙ ﴿44﴾ وَاُمْل۪ي لَهُمْۜ اِنَّ كَيْد۪ي مَت۪ينٌ ﴿45﴾ اَمْ تَسْـَٔلُهُمْ اَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَۚ ﴿46﴾ اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ ﴿47﴾ فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِۢ اِذْ نَادٰى وَهُوَ مَكْظُومٌۜ ﴿48﴾ لَوْلَٓا اَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّه۪ لَنُبِذَ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ ﴿49﴾ فَاجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿50﴾ وَاِنْ يَكَادُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِاَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ اِنَّهُ لَمَجْنُونٌۢ ﴿51﴾ وَمَا هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ ﴿52﴾

Kalem Suresinin Türkçe Anlamı

Kalem Suresinin Türkçe Anlamı, şöyledir:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

1. ayet: Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.

2. ayet: Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin.

3. ayet: Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır.

4. ayet: Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.

5. ayet: Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler.

6. ayet: Sizden, hanginizin ‘fitneye tutulup-çıldırdığını.’

7. ayet: Elbette senin Rabbin, kimin Kendi yolundan şaşırıp-saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir.

8. ayet: Şu halde yalanlayanlara itaat etme.

9. ayet: Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.

10. ayet: Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,

11. ayet: Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),

12. ayet: Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar,

13. ayet: Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik;

14. ayet: Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye,

15. ayet: Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: “(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır” diyen.

16. ayet: Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız.

17. ayet: Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.

18. ayet: (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı.

19. ayet: Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela’ onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.

20. ayet: Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.

21. ayet: Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.

22. ayet: “Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın.”

23. ayet: Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:

24. ayet: “Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın.”

25. ayet: (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.

26. ayet: Ama onu görünce: “Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız” dediler.

27. ayet: “Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık.”

28. ayet: (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: “Ben size dememiş miydim? (Allah’ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?”

29. ayet: Dediler ki: “Rabbimiz Seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz.”

30. ayet: Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.

31. ayet: “Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız” dediler.

32. ayet: “Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimiz’e rağbet eden kimseleriz.”

33. ayet: İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.

34. ayet: Doğrusu, muttaki olanlar için Rableri Katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır.

35. ayet: Öyleyse, Müslümanları suçlu-günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız?

36. ayet: Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

37. ayet: Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?

38. ayet: İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye.

39. ayet: Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.

40. ayet: Onlara sor: “Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak?

41. ayet: Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler.

42. ayet: Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler.

43. ayet: Gözleri ‘korkudan ve dehşetten düşük’, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi.

44. ayet: Artık bu sözü yalan sayanı sen Bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız.

45. ayet: Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette Benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır.

46. ayet: Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar?

47. ayet: Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar?

48. ayet: Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.

49. ayet: Eğer Rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı.

50. ayet: Fakat Rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı.

51. ayet: O inkar edenler, zikri (Kur’an’ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. “O, gerçekten bir delidir” diyorlar.

52. ayet: Oysa o (Kur’an), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir.

Kalem Suresinin Fazileti

Kalem Suresi fazileti, Kadı Beydavi Tefsiri’nde yer alan bir hadis-i şerife göre Peygamber Efendimiz (s.a.v) Kalem suresi ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: ‘’ Kim Kalem suresini okursa, Allahu Teala ona ahlakını güzelleştirdiklerinin sevabını verir. (Hadis-i Şerif-Kadı Beydavi Tefsiri) Ayrıca pek çok alim tarafından, nazar ve hasetten korunmak isteyenlerin Kalem suresini okumaları gerektiği belirtilmiştir.

Kalem Suresi Dinle

Kaf Suresi

Kaf Suresi Hakkında Bilgi

Kaf Suresi; Kur’ân-ı kerîmin 50. Suresi olarak bilinmektedir. Allah’ın varlığı, varlığının delilleri, geçmişteki bazı kişilerin itiraz etmeleri ve isyanları, ölüm ve ölümden sonraki hayat sure içerisinde belirtilmektedir.

Kaf Suresinin Okunuşu

Kaf Suresinin okunuşu aşağıda belirtilmiştir.

Bismillahirrahmanirrahim

Kaf vel kur’anil mecid

Bel acibu en caehum munzirum minhum fe kalel kafirune haza şey’un acib

E iza mitna ve kunna turaba zalike rac’um beıyd

Kad alimna ma tenkusul erdu minhum ve ındena kitabun hafıyz

Bel kezzebu bil hakkı lemma caehum fe hum fi emrim meric

E fe lem yenzuru iles semai fevkahum keyfe beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min furuc

Vel erda medednaha ve elkayna fiha ravasiye ve embetna fiha min kulli zevcim behic

Tebsıratev ve zikra li kulli abdim munib

Ve nezzelna mines semai maem mubaraken fe embetna bihi cennativ ve habbel hasıyd

Ven nahle basikatil leha tal’un nedıyd

Rizkal lil ıbadi ve ahyeyna bihi beldetem meyta kezalikel huruc

Kezzebet kablehum kavmu nuhıv ve ashabur rassi ve semud

Ve aduv ve fir’avnu ve ıhvanu lut

Ve ashahub eyketi ve kavmu tubba kulun kezzeber rusule fe hakka veıyd

E fe ayına bil halkıl evvel bel hum fi lebsim min halkın cedid

Ve le kad halaknel insane ve na’lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid

İz yetelekkal mutelekkıyani anil yemini ve aniş şimali kaıyd

Ma yelfizu min kavlin illa ledeyhi rakıybun atid

Ve caet sekratul mevti bil hakk zalike ma kunte minhu tehıyd

Ve nufiha fis sur zalike yevmul veıyd

Ve caet kullu nefsim meaha saikuv ve şehid

Le kad kunte fi ğafletim min haza fe keşefna anke ğıtaeke fe besarukel yevme hadid

Ve kale karinuhu haza ma ledeyye atid

Elkıya gı cehenneme kulle keffarin anid

Mennaıl lil hayri mu’teim murib

Ellezi ceale meallahi ilahen ahar fe elkiyahu fil azabiş şedid

Kale karinuhu rabbena ma atğaytuhu ve lakin kane fi dalalim beıyd

Kale la tahtesımu ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil veıyd

Ma yubeddelul kavlu ledeyye ve ma enen bi zallamil lil abid

Yevme nekulu li cehenneme helimtele’ti ve tekulu hel mim mezid

Ve uzlifetil cennetu lil muttekıyne ğayra beıyd

Haza ma tuadune li kulli evvabin hafıyz

Men haşiyer rahmane bil ğaybi ve cae bi kalbim munib

Udhuluha bi selam zalike yevmul hulud

Lehum ma yeşaune fiha ve ledeyna mezid

Ve kem ehlekna kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nekkabu fil bilad hel mim mehıys

İnne fi zalike le zikra li men kane lehu kalbun ev elkas sem’a ve huve şehid

Ve le kad halaknes semavati vel erda ve ma beynehuma fi sitteti eyyamiv ve ma messena mil luğub

Fasbr ala ma yekulune ve sebbıh bi hamdi rabbike kable tuluış şemsi ve kablel ğurub

Ve minel leyli fe sebbıhhu ve edbaras sucud

Vestemı’yevme yunadil munadi mim mekanin karib

Yevme yesmeunes sayhate bil hakk zalike yevmul huruc

İnna nahnu nuhyi ve numitu ve ileynel mesıyr

Yevme teşekkalul erdu anhum siraa zalike haşrun aleyna yesir

Nahnu a’lemu bi ma yekulune ve ma ente aleyhim bi cebbarin fe zekkir bil kur’ani mey yehafu veıyd

Kaf Suresinin Arapça Yazılışı

Kaf Suresinin arapça yazısı aşağıda belirtilmiştir.

ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ

بَلْ عَجِبُوا أَن جَاءهُمْ مُنذِرٌ مِّنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هَذَا شَيْءٌ عَجِيبٌ

أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَاباً ذَلِكَ رَجْعٌ بَعِيدٌ

قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنقُصُ الْأَرْضُ مِنْهُمْ وَعِندَنَا كِتَابٌ حَفِيظٌ

بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءهُمْ فَهُمْ فِي أَمْرٍ مَّرِيجٍ

أَفَلَمْ يَنظُرُوا إِلَى السَّمَاء فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِن فُرُوجٍ

وَالْأَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَأَلْقَيْنَا فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ بَهِيجٍ

تَبْصِرَةً وَذِكْرَى لِكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ

وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً مُّبَارَكاً فَأَنبَتْنَا بِهِ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَصِيدِ

وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَّهَا طَلْعٌ نَّضِيدٌ

رِزْقاً لِّلْعِبَادِ وَأَحْيَيْنَا بِهِ بَلْدَةً مَّيْتاً كَذَلِكَ الْخُرُوجُ

كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَأَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُ

وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَإِخْوَانُ لُوطٍ

وَأَصْحَابُ الْأَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَعِيدِ

أَفَعَيِينَا بِالْخَلْقِ الْأَوَّلِ بَلْ هُمْ فِي لَبْسٍ مِّنْ خَلْقٍ جَدِيدٍ

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ وَنَحْنُ أَقْرَبُ إِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَرِيدِ

إِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَمِينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَعِيدٌ

مَا يَلْفِظُ مِن قَوْلٍ إِلَّا لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ

وَجَاءتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذَلِكَ مَا كُنتَ مِنْهُ تَحِيدُ

وَنُفِخَ فِي ال وَجَاءتْ كُلُّ نَفْسٍ مَّعَهَا سَائِقٌ وَشَهِيدٌصُّورِ ذَلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ

لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ

وَقَالَ قَرِينُهُ هَذَا مَا لَدَيَّ عَتِيدٌ

أَلْقِيَا فِي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ

مَّنَّاعٍ لِّلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُّرِيبٍ

الَّذِي جَعَلَ مَعَ اللَّهِ إِلَهاً آخَرَ فَأَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّدِيدِ

قَالَ قَرِينُهُ رَبَّنَا مَا أَطْغَيْتُهُ وَلَكِن كَانَ فِي ضَلَالٍ بَعِيدٍ

قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ إِلَيْكُم بِالْوَعِيدِ

مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَا أَنَا بِظَلَّامٍ لِّلْعَبِيدِ

يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِن مَّزِيدٍ

وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ غَيْرَ بَعِيدٍ

هَذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ أَوَّابٍ حَفِيظٍ

مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَن بِالْغَيْبِ وَجَاء بِقَلْبٍ مُّنِيبٍ

ادْخُلُوهَا بِسَلَامٍ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ

لَهُم مَّا يَشَاؤُونَ فِيهَا وَلَدَيْنَا مَزِيدٌ

وَكَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّن قَرْنٍ هُمْ أَشَدُّ مِنْهُم بَطْشاً فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِ هَلْ مِن مَّحِيصٍ

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَن كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ

وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ وَمَا مَسَّنَا مِن لُّغُوبٍ

فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ

وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَأَدْبَارَ السُّجُودِ

وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِن مَّكَانٍ قَرِيبٍ

يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّ ذَلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ

إِنَّا نَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَإِلَيْنَا الْمَصِيرُ

يَوْمَ تَشَقَّقُ الْأَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعاً ذَلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَسِيرٌ

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ

Kaf Suresinin Fazileti Anlamı

Kaf Suresinin fazileti aşağıda belirtilmiştir.

1 – Kâf. Şanlı ve şerefli Kur’an’a andolsun ki,

2 – Doğrusu kâfirler kendi içlerinden uyarıcı bir peygamber geldiğine şaşırdılar da dediler ki: “Bu şaşılacak bir şeydir!

3 – Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar) dirileceğiz? bu dönüş çok uzaktır.”

4 – Fakat biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini elbette biliyoruz. Yanımızda herşeyi kaydedip muhafaza eden bir kitap vardır.

5 – Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler.

6 – Artık üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz, onun hiç bir çatlağı yoktur.

7 – Yeri de nasıl uzatmış, üzerine sabit dağlar oturtmuşuz. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik.

8 – Bunlar, Allah’a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.

9 – Bir de gökten bereketli bir su indirip de onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz.

10 – Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik.

11 – Bunları kullara rızık olması için (yetiştirmekteyiz). O su ile ölü bir toprağa can verdik, işte hayata çıkış da böyledir.

12 – Onlardan önce Nuh’un kavmi, Ress halkı ve Semûd da yalanlamıştı.

13 – Âd, Firavun, Lût’un kardeşleri de (yalanladılar).

14 – Eyke halkı ve Tübbâ kavmi de, bunların hepsi peygamberleri yalanladılar da (onlara) azabım hak oldu.

15 – Biz ilk yaratmada acizlik mi gösterdik? Doğrusu, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler.

16 – Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.

17 – Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken,

18 – İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.

19 – Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldiğinde, “Ey insan! İşte bu senin öteden beri kaçtığın şeydir.” denir.

20 – Sur’a üfürülür, işte bu, tehdid(in gerçekleşme) günüdür.

21 – Her can, kendisiyle beraber bir sevk memuru ve bir şahid bulunduğu halde gelir.

22 – (Allah ona) “Andolsun sen bundan gaflet içinde idin. Şimdi senden gaflet perdesini kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir.” der.

23 – Beraberindeki melek “işte yanımdaki hazır” der.

24 – (Allah iki meleğe buyurur ki:) “Haydi ikiniz, atın cehenneme her inatçı nankörü!

25 – İyiliklere (sürekli) engel olan, saldırgan, şüpheciyi.

26 – O ki Allah’ın yanında başka ilâh edinmiştir. Haydi ikiniz birlikte onu şiddetli azaba atın.”

27 – Yanındaki arkadaşı (şeytan) der ki: “Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi”.

28 – Allah buyurur ki: “Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarıcı göndermiştim.”

29 – Benim huzurumda söz değiştirilmez. Ve ben kullara asla zulmedici değilim.

30 – Biz O gün cehenneme: “Doldun mu?” diyeceğiz. O da: “Daha fazla var mı?” diyecektir.

31 – Cennet de kötülükten sakınanlara yaklaştırılır. Zaten uzak değildir.

32-33 – Onlara denir ki: “İşte size vaad edilen bu cennet, Allah’a yönelen, O’nun emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman olan Allah’tan korkan ve O’na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur.

34 – “Şimdi selam ve selametle oraya girin. İşte sonsuzluk günü budur.”

35 – Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

36 – Ey Muhammed! Biz onlardan önce kendilerinden daha kuvvetli olan ve beldeleri delik deşik eden nice nesilleri helak ettik, hiç kurtuluş var mı?

37 – Şüphesiz ki bunda kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır.

38 – Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık, Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.

39 – Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güneşin doğuşundan önce (sabah namazını) ve batışından önce de (öğle ve ikindi namazalarını kılarak) Rabbini Hamd ile tesbih et.

40 – Geceleyin (akşam ve yatsı namazlarını kılarak), namazlardan sonra da (vitir ve nafile kılarak) O’nu tesbih et.

41 – Bir münadinin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.

42 – O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür.

43 – Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz. Sonunda dönüş yalnız bizedir.

44 – O gün yer yarılır, insanlar kabirlerinden çabucak çıkarlar. İşte bu, sadece bize göre kolay bir toplanmadır.

45 – Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur’ân ile öğüt ver.

Kaf Suresini Dinle

https://youtu.be/32qlS9nnPJw

İstihare Duası

İstihare duası herhangi bir şeyin kişi hakkında hayırlı mı şerli mi olduğunu belirlemek için okunur. Önce namazı kılınır, duası okunur. Sonra uyunur. Uykuda siyah, kırmızı, turuncu, pembe gibi renkler görülürse şer; yeşil, mavi, beyaz gibi renkler görülürse hayır manası çıkar.

İstihare Duası Arapça

İstihare duası Arapça şöyledir: اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْتَخِيرُكَ بِعِلْمِكَ، وَأَسْتَقْدِرُكَ بِقُدْرَتِكَ، وَأَسْأَلُكَ مِنْ فَضْلِكَ الْعَظِيمِ، فَإِنَّكَ تَقْدِرُ وَلاَ أَقْدِرُ، وَتَعْلَمُ وَلاَ أَعْلَمُ، وَأَنْتَ عَلاَّمُ الْغُيُوبِ، اَللَّهُمَّ إِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الأَمْرَ – وَيُسَمِّي حَاجَتَهُ- خَيْرٌ ليِ فيِ دِينِي وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي -أَوْ قَالَ: عَاجِلِهِ وَآجِلِهِ- فَاقْدُرْهُ ليِ وَيَسِّرْهُ ليِ ثُمَّ بَارِكْ ليِ فِيهِ، وَإِنْ كُنْتَ تَعْلَمُ أَنَّ هَذَا الأمْرَ شَرٌّ ليِ فيِ دِينيِ وَمَعَاشِي وَعَاقِبَةِ أَمْرِي -أَوْ قَالَ عَاجِلِهِ وَآجِلِهِ- فَاصْرِفْهُ عَنيِّ، وَاصْرِفْنيِ عَنْهُ، وَاقْدُرْ لِيَ الْخَيْرَ حَيْثُ كَانَ، ثُمَّ أَرْضِنيِ بِهِ

İstihare Duası Nasıl Yapılır?

İstihare duası nasıl yapılır konusunda duanın Türkçe okunuşu şöyledir: “Allâhümme innî estehîruke bi-ilmike ve estakdiruke bikudratike ve es’eluke min fadlike’l azîm. Feinneke takdiru velâ ekdiru ve ta’lemu vela â’lemu ve ente allâmu’l guyûb. Allâhumme in kunte ta’lemu enne hâzâ’l emre hayrun lî fî dînî ve meâşî ve âkibeti emrî âcili emrî ve âcilihi fakdirhu lî ve yessirhu lî summe bârik lî fih. Ve in kunte tâ’lemu enne hâza’l-emre şerrun lî fî dini ve meâşî ve âkıbeti emri âcili emrî ve acilihî fasrifhu annî vasrifnî anhu va’kir liyelhayra haysu kâne sume ardinî bih.” Anlamı: “Allahım. Senin ilmine göre hayrını diliyorum, kudretinden güç istiyorum, senin büyük fazlını diliyorum. Zira sen kadirsin ben kadir değilim, sen bilirsin ben bilmem, sen gizlileri bilirsin. Allah’ım eğer bu iş benim dinim, geçmişim, sonum, şimdim ve geleceğim hakkında hayırlı ise bunu bana takdir eyle kolaylaştır. Eğer bu işim benim dinim, geçmişim, sonum, şimdim ve geleceğim hakkında şerli ise bunu benden beni de bundan çevir, hayır nerede ise bana onu nasip eyle, sonra beni onunla hoşnut eyle.”

İstihare Namazı Nedir?

İstihare namazı nedir konusunda iki rekatlık nafile bir namazdır. Niyet ederken: “Niyet ettim Allah rızası için istihare namazı kılmaya” denir. Ya da sadece “Niyet ettim Allah rızası için namaz kılmaya.” denir. Birinci rekatta Subhaneke, Fatiha, Kafirun sıra ile okunur. İkinci rekatta Fatiha, İhlas sıra ile okunur.

İstihare Duası Abdestsiz Okunur Mu?

İstihare duası abdestsiz okunur mu konusunda din adamları abdestli okunmasını uygun görmüştür. Hatta namazın ve duanın ardından hemen uyunmalıdır. 7 gece üst üste aynı işlem yapılmalıdır.

İstihare Duasını Bilmiyorsak

İstihare duasını bilmiyorsak sorun yoktur. Çünkü namazı kılındıktan sonra kağıttan bakarak da okunabilir. Ezberlemek şart değildir. İstihare duasını dinlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=eh7tWiqSTD8

Rüyada Yazı Okumak

Rüyada yazı okumak islami rüya tabirlerinde alınyazısı ile eş değer bir işarettir. Bu rüyayı gören kişinin alınyazısına yani kaderine karşı gelmeye çalıştığını ama bu konuda çaresiz kaldığını gösteren bir rüyadır. Bu rüyayı tam olarak yorumlamak için aynı zamanda yazının içeriğine de bakmak gerekmektedir. Rüyada görülen yazının içeriği ile ilgili detaylar hatırlanıyorsa ona göre tabir edilir. Eğer yazı hatırlanmıyorsa bu sefer resmi bir ihtar olarak görülen rüya ona göre bir tedbir alınması gerektiğini anlatacaktır. Resmi bir uyarı olarak kabul edildiği için hapis cezası gibi önemli bir tehlikenin yaşanabileceği de dikkate alınmalıdır. Yazı okumak bekar kişiler için ise daha farklı bir anlam ifade eder. Rüyada yazı okuduğunu gören rüya sahibi bekar ise yakın zamanda nikahlanacağı ile ilgili bir müjde olarak da kabul edilmektedir. Rüya gören kişi yaşı ermiş biri ise imanının güçleneceğini anlatmaktadır.

Rüyada yazı yazdığını görmek

Rüyada yazı yazdığını görmek ile ilgili olan bir görüntü rüya sahibinin araştırmaya bilgiye ve öğrenmeye meraklı bir kişi olduğunu gösterir. Bir kağıda yazı yazmak önemli bir haberdir. Rüyda yazı okumak içeriğinde olduğu gibi yazı hatırlanıyorsa o içeriğe göre yorumlanan bu rüya hatırlanmayan bir yazı da evlilik bir hukuki anlaşmaya atılan imza olarak yorumlanmaktadır. Ayrıca bu rüya tapu ve miras ile ilgili durumları da işaret eder.

Rüyada yazılı bir kağıt bulmak

Rüyada yazılı bir kağıt bulmak yazının ne olduğuna dair bilgilere bakılarak tabir edilir. Yazının içeriği hatırlanmadığı takdirde ise devlet dairelerinden gelecek bir evrak olarak yorumlanmaktadır. Rüyada yazı okumak ile benzer bir anlamı olan bu rüyada resmi evraklar, hukuki işlemler ile ilgili haber veren bir rüya olarak kabul edilmektedir. Hapiste olan kişiler için de özgürlüğü müjdeleyebilecek kadar hayırlı bu rüya evlilik ve boşanma gibi resmi işlemlerin yaşanacağını da göstermektedir.

Rüyada yazı okumanın psikolojik yorumu

Rüyada yazı okumanın psikolojik yorumu sürekli yazı işleri ile uğraşan ve resmi kurumlarda çalışan kişilerin bilinçaltlarının yansıması olarak kabul edilmektedir. Ayrıca rüya sahibinin iletişim kurmak istediği bir kişi olduğuna dair de yorum yapılmaktadır.

Hud Suresi Hakkında Bilgi

Hud Suresi, içeriğinde Hud Peygamber ve kavmi ile ilgili kıssaların yer almasından dolayı bu isimle anılmaktadır. Hud suresi aynı zamanda Salih Peygamberin kavmi Semud ve Şu’ayb Peygamberin kavmi Medyen hakkında da kıssalar içermektedir. 12. 17. Ve 114. Ayetleri Medine’de nazil olan surenin geri kalan ayetleri Mekke’de indirilmiştir. Toplam 123 ayetten oluşan sure, Kur’an-ı Kerim’de de 11. Sırada yer alır.

Allahu Teala’nın, insanlara uyarıcı olarak Hz. Muhammed’i gönderdiği ve O’na da eşsiz kitap Kur’an-ı Kerim’i vahyettiği bildirilmiştir. İnsanların, işlemiş oldukları günahlara tövbe ederek Allah’a kulluk etmeleri gerektiği bildirilmiştir. Doğası gereği insanın nankör bir yapıya sahip olduğundan bahsedilen sure de kişinin bir nimete kavuştuğunda sevindiğini ama şükretmediği anlatılır. Ayrıca insanın, nimetten mahrum kaldığında umutsuzluğa kapılma davranışından uzak kalması gerektiği tavsiye edilir.

Hud Suresinin Okunuşu

Hud suresinin okunuşu şöyledir;

Bismillahirrahmanirrahim.

1. Elif lam ra kitabun uhkimet ayatuhu summe fussîlet mil ledun hakîmin habîr

2. Ella ta’budu illellah innenî lekum minhu nezîruv ve beşîr

3. Ve enistağfiru rabbekum summe tubu ileyhi yumettî’kum metaan hasenen ila ecelim musemmev ve yu’ti kulle zî fadlin fadleh ve in tevellev fe innî ehafu aleykum azabe yevmin kebîr

4. İlellahi merciukum ve huve ala kulli şey’in kadîr

5. E la ninehum yesunu sudurahum li yestahfu minh e la hîyne yestağşune siyabehum ya’lemu ma yusirrune ve ma yu’linun innehu alîmum bi zatis sudur

6. Ve ma min dabbetin fil erdî illa alellahi rizkuha ve ya’lemu mustekarraha ve mustevdeaha kullun fî kitabim mubîn

7. Ve huvellezî halekas semavati vel erda fî sitteti eyyamiv ve kane arşuhu alel mai li yebluvekum eyyukum ahsenu amela ve le in kulte innekum meb’usune mim ba’dil mevti le yekulennellezîne keferu in haza illa sîhrum mubîn

8. Ve le in ehharna anhumul azabe ila ummetim ma’dudetil le yekulunne ma yahbisuh e la yevme ye’tîhim leyse masrufen anhum ve haka bihim ma kanu bihî yestehziun

9. Ve lein ezaknel insane minna rahmeten summe neza’naha minh innehu leyeusun kefur

10. Ve lein ezaknahu na’mae ba’de darrae messethu le yekulenne zehebes seyyiatu annî innehu le ferihun fe hur

11. İllellezîne saberu ve amilus salihat ulaike lehum mağfiratuv ve ecrun kebîr

12. Fe lealleke tarikum ba’da ma yuha ileyke ve daikum bihî sadruke ey yekulu lev la unzile aleyhi kenzun ev cae meahu melek innema ente nezîr vallahu ala kulli şey’iv vekîl

13. Em yekulunefterah kul fe’tu bi aşri suverim mislihî mufterayativ ved’u menisteta’tum min dunillahi in kuntum sadikîyn

14. Fe illem yestecîbu lekum fa’lemu ennema unzile bi îlmillahi ve el la ilahe illa hu fe hel entum muslimun

15. Men kane yurîdul hayated dunya ve zîneteha nuveffi ileyhim a’malehum fîha ve hum fîha la yubhasun

16. ulaikellezîne leyse lehum fil ahîrati illen nar ve habita ma saneu fîha ve batîlum ma kanu ya’m’lun

17. E fe men kane ala beyyinetim mir rabbihî ve yetluhu şahidum minhu ve min kablihî kitabu musa imamev ve rahmeh ulaike yu’minune bih ve mey yekfur bihî minel ahzabi fen naru mev’îduh fe la teku fî miryetim minhu innehul hakku mir rabbike ve lakinne ekseran nasi la yu’minun

18. Ve men azlemu mimmeniftera alellahi keziba ulaike yu’radune ala rabbihim ve yekulul eşhadu haulaillezîne kezebu ala rabbihim e la la’netullahi alez zalimîn

19. Ellezîne yesuddune an sebîlillahi ve yebğuneha îveca ve hum bil ahîrati hum kafirun

20. ulaike lem yekunu mu’cizîne fil erdî ve ma kane lehum min dunillahi min evliya’ yudaafu lehumul azabv ma kanu yestetîy’unes sem’a ve ma kanu yubsîrun

21. ulaikellezîne hasiru enfusehum ve dalle anhum ma kanu yefterun

22. La cerame ennehum fil ahîrati humul ahserun

23. İnnellezîne amenu ve amilus salihati ve ahbetu ila rabbihim ulaike ashabul cenneh hum fîha halidun

24. Meselul ferîkayni kel a’ma vel esammi vel baîyri ves semiy’ hel yesteviyani mesela e fe la tezekkerun

25. Ve le kad erselna nuhan ila kamihî innî lekum nezîrum mubîn

26. El la ta’budu illellah innî ehafu aleykum azabe yevmin elîm

27. Fe kalel meleullezîne keferu min kavmihî ma nerake illa beşeram mislena ve ma neraket tebeake ilellezîne hum eraziluna bediyer ra’y ve ma nera lekum aleyna min fadlim bel nezunukum kazibîn

28. Kale ya kavmi eraeytum in kuntu ala beyyinetim mir rabbî ve atanî rahmetem min îndihî fe ummiyet aleykum e nulzimukumuha ve entum leha karihun

29. Ve ya kavmi la es’elukum aleyhi mala in ecriye illa alellahi ve ma ene bi taridillezîne amenu innehum mulaku rabbihim ve laninnî erakum kavmen techelun

30. Ve ya kavmi mey yensurunî minellahi in taredtuhum e fela tezekkerun

31. Ve la ekulu lekum îndî hazinullahi ve la a’lemul ğaybe ve la ekulu innî melekuv ve la ekulu lillezîne tezderî a’yunukum ley yu’tiyehumullahu hayra allahu a’lemu bima fî enfusihim innî izel le minez zalimîn

32. Kalu ya nuhu kad cadeltena fe ekserte cidalena fe’tina bima teîduna in kunte mines sadikîyn

33. Kale innema ye’tîkum bihillahu in şae ve ma entum bi mu’cizîn

34. Ve la yenfeukum nushîy in eradtu en ensaha lekum in kanellahu yurîdu ey yuğviyekum huve rabbukum ve ileyhi turceun

35. Em yekulunefterah kul inifteraytuhu fe aleyye icramî ve ene birîum mimma tucrimun

36. Ve uhîye ila nuhîn ennehu ley yu’mine min kavmike illa men kad amene fe la tebteis bima kanu yef’alun

37. Vasneîl fulke bi a’yunina ve vahyina ve la tuhatîbnî fillezîne zalemu innehum muğrakun

38. Ve yasneul fulke ve kullema merra aleyhi meleum min kavmihî sehîru minh kale in tesharu minna fe inna nesharu minkum kema tesharun

39. Fe sevfe ta’lemune mey ye’tîhi azabuy yuhzîhi ve yehîllu aleyhi azabum mukîym

40. Hatta iza cae emruna ve farat tennuru kulnahmil fîha min kullin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlu ve men amen ve ma amene meahu illa kalîl

41. Ve kalerkebu fîha bismillahi mecraha ve mursaha inne rabbî le ğafurur rahîym

42. Ve hiye tecrî bihim fî mevcin kel cibali ve nada nuhunibnehu ve kane fî ma’ziliy ya buneyyerkem meana ve la tekum meal kafirîn

43. Kale seavî ila cebeliy ya’sîmunî minel ma’ kale la asîmel yevme min emrillahi illa mer rahîm ve hale beynehumel mevcu fe kane minel muğrakîyn

44. Ve kîyle ya erdubleîy maeki ve ya semau akliîy ve ğîdal mau ve kudîyel emru vestevet alel cudiyyi ve kîyle bu’del lil kavmiz zalimîn

45. Ve nada nuhur rabbehu fe kale rabbi innebnî min ehlî ve inne va’dekel hakku ve ente ahkemul hakimîn

46. Kale ya nuhu innehu leyse min ehlik innehu amelun ğayru salihîn fe la tes’elni ma leyse leke bihî îlm innî eîzuke en ketune minel cahilîn

47. Kale rabbi innî euzu bike en es’eleke ma leyse lî bihî îlm ve illa tağfirlî ve terhamnî ekum minel hasirîn

48. Kîyle ya nuhuhbît bi selamim minna ve berakatin aleyke ve ala umemim mimmem meak ve umemun senumettiuhum summe yemessuhum minna azabun elîm

49. Tilke min embail ğaybi nuhîyha ileyk ma kunte ta’lemuhu ente ve la kavmuke min kabli haza fasbirv innel akîbete lil muttekîyn

50. Ve ila adin ehahum huda kale ya kavmî’budullahe ma lekum min ilahin ğayruh in entum illa mufterun

51. Ya kavmi la es’elukum aleyhi ecra in ecriye illa alellezî fetaranî e fe la ta’kîlun

52. Ve ya kavmistağfiru rabbekum summe tubu ileyhi yursilis semae aleykum midrarav ve yezidkum kuvveten ila kuvvetikum ve la tetevellev mucrimîn

53. Kalu ya hudu ma ci’tena bi beyyinetiv ve ma nahnu bi tarikî alihetina an kavlike ve ma nahnu leke bi mu’minîn

54. İn nekulu illa’terake ba’du alilhetina bi su’ kale innî uşhidullahe veşhedu ennî berîum mimma tuşrikun

55. Min dunihî fekîdunî cemîan summe la tunzîrun

56. İnnî tevekkeltu alellahi rabbî ve rabbikum ma min dabbetin illa huve ahîzum binasîyetiha inne rabbî ala sîratîm mustekîym

57. Fe in tevellev fe kad eblağtukum ma ursiltu bihî ileykum ve yestahlifu rabbî kavmen ğayrakum ve la tedurrunehu şey’a inne rabbî ala kulli şey’in hafîyz

58. Ve lemma cae emruna necceyna hudev vellezîne amenu meahu bi rahmetim minna ve ncceynahum min azabin ğalîyz

59. Ve tilke adun cehadu bi ayati rabbihim ve asav rusulehu vettebeu emra kulli cebbarin anîd

60. Ve utbiu fî hazihid dunya la’netev ve yevmel kîyameh e la inne aden keferu rabbehum e la bu’del li adin kavmi hud

61. Ve ila semude ehahum saliha kale ya kavmî’budullahe malekum min ilahin ğayruh huve enşeekum minel erdî vesta’merakum fîha festağfiruhu summe tubu ileyh inne rabbî karîbum mucîb

62. Kalu ya salihu kad kunte fîna mercuvven kable haza etenhana en na’bude ma ya’budu abauna ve innena le fî şekkim mimma ted’una ileyhi murîb

63. Kale ya kavmi eraeytum in kuntu ala beyyinetim mir rabbî ve atanî minhu rahmetem fe mey yensurunî minellahi in asaytuhu fe ma tesîdunenî ğayra tahsîr

64. Ve ya kavmi hazihî nakatullahi lekum ayeten fezeruha te’kul fî erdîllahi ve la temessuha bi suin fe ye’huzekum azabun karîb

65. Fe akaruha fe kale metetteu fî darikum selasete eyyam zalike va’dun ğayru mekzub

66. Felemma cae emruna necceyna salihav vellezîne amenu meahu bi rahmetim minna ve min hîzyi yevmiiz inne rabbeke huvel kaviyyul azîz

67. Ve ehazellezîne zalemus sayhatu fe asbehu fî diyarihim casimîn

68. Kel el lem yağnev fîha e la inne semude keferu rabbehum e la bu’del li semud

69. Ve le kad cet rusuluna ibrahîme bil buşra kalu selama kale selamun fe ma lebise en cae bi îclin hanîz

70. Felemma raa eydiyehum la tesîlu ileyhi nekirahum ve evcese minhum hîyfeh kalu la tehaf inna ursilna ila kavmi lut

71. Vemraetuhu kaimetun fe dahîket fe beşşernaha bi ishaka ve miv verai ishaka ya’kub

72. Kalet ya veyleta e elidu ve ene acuzuv ve haza ba’li şeyha inne haza le şey’un acîb

73. Kalu e ta’cebîne min emrillahi rahmetullahi ve berakatuhu aleykum ehlel beyv innehu hamîdum mecîd

74. Femma zehebe an ibrahîmer rav’u ve caethul buşra yucadiluna fî kavmi lut

75. İnne ibrahîme le halîmun evvahum munîb

76. Ya ibrahîmu a’rîd an haza innehu kad cae emru rabbik ve innehum atîhum azabun ğayru merdud

77. Ve lemma caet rusuluna lutan sîe bihim ve daka bihim zer’av ve kale haza yevmun asîyb

78. Ve caehu kavmuhu yuhraune ileyhi ve min kablu kanu ya’melunes seyyiat kale ya kavmi haulai benatî hunne atheru lekum fettekullahe ve la tuhzuni fî dayfî e leyse minkum raculur raşîd

79. Kalu le kad alimte ma lena fî benatike min hakk ve inneke le ta’lemu ma nurîd

80. Kale lev enne lî bikum kuvveten ev avî ila ruknin şedîd

81. Kalu ya lutu inna rusulu rabbike ley yesîlu ileyke fe esri bi ehlike bi kîd’îm minel leyli ve la yeltefit minkum ehadun illemraetek innehu musîybuha ma esabehum inne mev’îdehumus subh e leyses bi karîb

82. Felemma cae emruna cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyha hîcaratem min siccîlim mendud

83. Musevvemeten înde rabbik ve ma hiye minez zalimîne bi beîyd

84. Ve ila medyene ehahum şuayba kale ya kavmî’budullahe malekum min ilahin ğayruhv ve la tenkusul mikyale vel mîzane innî erakum bi hayriv ve innî ehafu aleykum azabe yevmim muhîyt

85. Ve ya kavmi evful mikyale vel mîzane bil kîstî ve la tebhasun nase eşyaehum ve la ta’sev fil erdî mufsidîn

86. Bekîyyetullahi hayrul lekum in kuntum mu’minîn ve ma ene aleykum bi hafîyz

87. Kalu ya şuaybu e salatuke te’muruke en netruke ma ya’budu abauna ev en nef’ale fî emvalina ma neşa’ inneke le entel halîmur raşîd

88. Kale ya kavmi eraeytum in kuntu ala beyyinetim mir rabbî ve razekanî minhu rizkan hasena ve ma urîdu en uhalifekum ila ma enhakum anh in urîdu illel îslaha mesteta’t ve ma tevfîkîy illa billah aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb

89. Ve ya kavmi la yecrimennekum şikakîy ey yusîybekum mislu ma esabe kavme nuhîn ev kavme hudin ev kavme salîh ve ma kavmu lutîm minkum bi beîyd

90. Vestağfiru rabbekum summe tubu ileyh inne rabbî rahîymuv vedud

91. Kalu ya şuaybu ma nefkahu kesîram mimma tekulu ve inna le nerake fîna daîyfa ve lev la rahtuke le racemnake ve ma ente aleyna bi aziz

92. Kale ya kami erahtîy eazzu aleykum minellha vettehaztumuhu veaekum zîhriyya inne rabbî bi ma ta’melune muhîyt

93. Ve ya kavmî’melu ala mekanetikum innî amil sevfe ta’lemune mey ye’tîhi azabuy yuhzîhi ve men huve kazib vertekîbu innî meakum rakîyb

94. Ve lemma cae emruna necceyna şuaybev vellezîne amenu meahu bi rahmetim minna ve ehazetillezîne zalemus sayhatu fe asbehu fî diyarihim casimîn

95. Keel lem yağnev fîha ela bu’del li medyene kema beîdet semud

96. Ve le kad erselna musa bi ayatina ve sultanim mubîn

97. İla fir’avne ve meleihî fettebeu emra fir’avn ve ma emru fir’avne bi raşîd

98. Yakdumu kavmehu yevmel kîyameti fe evradehumun nar ve bi’sel virdul mevrud

99. Ve utbiu fî hazihî la’netev ve yevmel kîyameh bi’ser rifdul merfud

100. Zalike min embail kur nekussuhu aleyke minha kaimuv ve hasîyd

101. Ve ma zalemnahum ve lakin zalemu enfusehum fe ma ağnet anhum alihetuhumulteî yed’une min dunillahi min şey’il lemma cae meru rabbik ve ma zaduhum ğayra tetbîb

102. Ve kezalike ahzu rabbike iza ehazel kura ve hiye zalimeh inne ahzehu elimun şedîd

103. İnne fî zalike le ayetel li men hafe azabel ahîrah zalike yevmim meşhud

104. Ve ma nuehhîruhu illa li ecelim ma’dud

105. Yevme ye’ti la tekellemu nefsun illa bi iznih fe minhum şekîyyuv ve seîyd

106. Fe emmellezîne şeku fe fin nari lehum fîha zefîruv ve şehiyk

107. Halidîne fîha madametis semavatu vel erdu illa ma şae rabbuk inne rabbeke fe’alul lima yurîd

108. Ve emmellezîne suîdu fe fil cenneti halidîne fîha madametis semavatu vel erdu illa ma şae rabbuk ataen ğayra meczuz

109. Fe la teku fî miryetim mimma ya’budu haula’ ma ya’budune illa kema ya’budu abauhum min kabl ve inna le muveffuhum nesîybehum ğayra menkus

110. Ve le kad ateyna musel kitabe fahtulife fîh ve lev la kelimetun sebekat mir rabbike le kudiye beynehum ve innehum le fî şekkim minhu murîb

111. Ve inne kulul lemma leyuveffiyennehum rabbuke a’malehum innehu bima ya’melune habîr

112. Festekîm kema umirte ve men tabe meake ve la tatğav innehu bi ma ta’melune besîyr

113. Ve la terkenu ilellezîne zalemu fe temessekumun naru ve malekum min dunillahi min evliyae summe la tunsarun

114. Ve ekîmîs salate tarafeyin nehari ve zulefem minel leylv innel hasenati yuzhibnes seyyiat zalike zikra liz zakirîn

115. Vasbir fe innellahe la yudîy’u ecral muhsinîn

116. Fe lev la kane minel kuruni min kablikum ulu bekîyyetiy yenhevne anil fesadi fil erdî illa kalîlem mimmen enceyna minhum vettebeallezîne zalemu ma utrifu fîhi ve kanu mucrimîn

117. Ve ma kane rubbuke li yuhlikel kura bi zulmiv ve ehluha muslihun

118. Ve lev şae rabbuke le cealen nase ummetev vahîdetev ve la yezalune muhtelifîn

119. İlla mer rahîme rabbuk ve li zalike halekahum ve temmet kelimetu rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ve nasi ecmeîyn

120. Ve kullen nekussu aleyke mir embair rusuli ma nusebbitu bihî fuadek e caeke fî hazihil hakku ve emv’îzatu ve zikra lil mu’minîn

121. Ve kul lillezîne la yu’minuna’melu ala mekanetikum inna amilun

122. Ventezîru inna muntezîrun

123. Ve lillahi ğaybus semavati vel erdî ve ileyhi yurceul emru kulluhu fa’budhu ve tevekkel aleyh ve ma rabbuke bi ğafilin amma ta’melun

Hud Suresinin Arapça Yazılışı

Hud Suresi Arapça, yazılışı şu şekildedir;

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

الٓرٰ۠ كِتَابٌ اُحْكِمَتْ اٰيَاتُهُ ثُمَّ فُصِّلَتْ مِنْ لَدُنْ حَك۪يمٍ خَب۪يرٍۙ ﴿1﴾ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنَّن۪ي لَكُمْ مِنْهُ نَذ۪يرٌ وَبَش۪يرٌۙ ﴿2﴾ وَاَنِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُمَتِّعْكُمْ مَتَاعًا حَسَنًا اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى وَيُؤْتِ كُلَّ ذ۪ي فَضْلٍ فَضْلَهُۜ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ كَب۪يرٍ ﴿3﴾ اِلَى اللّٰهِ مَرْجِعُكُمْۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿4﴾ اَلَٓا اِنَّهُمْ يَثْنُونَ صُدُورَهُمْ لِيَسْتَخْفُوا مِنْهُۜ اَلَا ح۪ينَ يَسْتَغْشُونَ ثِيَابَهُمْۙ يَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَۚ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿5﴾ وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ رِزْقُهَا وَيَعْلَمُ مُسْتَقَرَّهَا وَمُسْتَوْدَعَهَاۜ كُلٌّ ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ ﴿6﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَلَئِنْ قُلْتَ اِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ ﴿7﴾ وَلَئِنْ اَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِلٰٓى اُمَّةٍ مَعْدُودَةٍ لَيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُۜ اَلَا يَوْمَ يَأْت۪يهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟ ﴿8﴾ وَلَئِنْ اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً ثُمَّ نَزَعْنَاهَا مِنْهُۚ اِنَّهُ لَيَؤُ۫سٌ كَفُورٌ ﴿9﴾ وَلَئِنْ اَذَقْنَاهُ نَعْمَٓاءَ بَعْدَ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ السَّيِّـَٔاتُ عَنّ۪يۜ اِنَّهُ لَفَرِحٌ فَخُورٌۙ ﴿10﴾ اِلَّا الَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ ﴿11﴾ فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَضَٓائِقٌ بِه۪ صَدْرُكَ اَنْ يَقُولُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ كَنْزٌ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ مَلَكٌۜ اِنَّمَٓا اَنْتَ نَذ۪يرٌۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌۜ ﴿12﴾ اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿13﴾ فَاِلَّمْ يَسْتَج۪يبُوا لَكُمْ فَاعْلَمُٓوا اَنَّمَٓا اُنْزِلَ بِعِلْمِ اللّٰهِ وَاَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُسْلِمُونَ ﴿14﴾ مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا نُوَفِّ اِلَيْهِمْ اَعْمَالَهُمْ ف۪يهَا وَهُمْ ف۪يهَا لَا يُبْخَسُونَ ﴿15﴾ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ اِلَّا النَّارُۘ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا ف۪يهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿16﴾ اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ وَيَتْلُوهُ شَاهِدٌ مِنْهُ وَمِنْ قَبْلِه۪ كِتَابُ مُوسٰٓى اِمَامًا وَرَحْمَةًۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِه۪ مِنَ الْاَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُۚ فَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿17﴾ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُعْرَضُونَ عَلٰى رَبِّهِمْ وَيَقُولُ الْاَشْهَادُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلٰى رَبِّهِمْۚ اَلَا لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِم۪ينَۙ ﴿18﴾ اَلَّذ۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَيَبْغُونَهَا عِوَجًاۜ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ ﴿19﴾ اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يَكُونُوا مُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَۢ يُضَاعَفُ لَهُمُ الْعَذَابُۜ مَا كَانُوا يَسْتَط۪يعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ ﴿20﴾ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ ﴿21﴾ لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْاَخْسَرُونَ ﴿22﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَخْبَتُٓوا اِلٰى رَبِّهِمْۙ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿23﴾ مَثَلُ الْفَر۪يقَيْنِ كَالْاَعْمٰى وَالْاَصَمِّ وَالْبَص۪يرِ وَالسَّم۪يعِۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ۟ ﴿24﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه۪ۘ اِنّ۪ي لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۙ ﴿25﴾ اَنْ لَا تَعْبُدُٓوا اِلَّا اللّٰهَۜ اِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ اَل۪يمٍ ﴿26﴾ فَقَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ ﴿27﴾ قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِه۪ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْۜ اَنُلْزِمُكُمُوهَا وَاَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ ﴿28﴾ وَيَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مَالًاۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ بِطَارِدِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ اِنَّهُمْ مُلَاقُوا رَبِّهِمْ وَلٰكِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ قَوْمًا تَجْهَلُونَ ﴿29﴾ وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ طَرَدْتُهُمْۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ ﴿30﴾ وَلَٓا اَقُولُ لَكُمْ عِنْد۪ي خَزَٓائِنُ اللّٰهِ وَلَٓا اَعْلَمُ الْغَيْبَ وَلَٓا اَقُولُ اِنّ۪ي مَلَكٌ وَلَٓا اَقُولُ لِلَّذ۪ينَ تَزْدَر۪ٓي اَعْيُنُكُمْ لَنْ يُؤْتِيَهُمُ اللّٰهُ خَيْرًاۜ اَللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْۚ اِنّ۪ٓي اِذًا لَمِنَ الظَّالِم۪ينَ ﴿31﴾ قَالُوا يَا نُوحُ قَدْ جَادَلْتَنَا فَاَكْثَرْتَ جِدَالَنَا فَأْتِنَا بِمَا تَعِدُنَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿32﴾ قَالَ اِنَّمَا يَأْت۪يكُمْ بِهِ اللّٰهُ اِنْ شَٓاءَ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ ﴿33﴾ وَلَا يَنْفَعُكُمْ نُصْح۪ٓي اِنْ اَرَدْتُ اَنْ اَنْصَحَ لَكُمْ اِنْ كَانَ اللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يُغْوِيَكُمْۜ هُوَ رَبُّكُمْ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَۜ ﴿34﴾ اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ اِنِ افْتَرَيْتُهُ فَعَلَيَّ اِجْرَام۪ي وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُجْرِمُونَ۟ ﴿35﴾ وَاُو۫حِيَ اِلٰى نُوحٍ اَنَّهُ لَنْ يُؤْمِنَ مِنْ قَوْمِكَ اِلَّا مَنْ قَدْ اٰمَنَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَۚ ﴿36﴾ وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِاَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلَا تُخَاطِبْن۪ي فِي الَّذ۪ينَ ظَلَمُواۚ اِنَّهُمْ مُغْرَقُونَ ﴿37﴾ وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلَاٌ مِنْ قَوْمِه۪ سَخِرُوا مِنْهُۜ قَالَ اِنْ تَسْخَرُوا مِنَّا فَاِنَّا نَسْخَرُ مِنْكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَۜ ﴿38﴾ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ ف۪يهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَۜ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَل۪يلٌ ﴿40﴾ وَقَالَ ارْكَبُوا ف۪يهَا بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰۭۙيهَا وَمُرْسٰيهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿41﴾ وَهِيَ تَجْر۪ي بِهِمْ ف۪ي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادٰى نُوحٌۨ ابْنَهُ وَكَانَ ف۪ي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْۭۗ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِر۪ينَ ﴿42﴾ قَالَ سَاٰو۪ٓي اِلٰى جَبَلٍ يَعْصِمُن۪ي مِنَ الْمَٓاءِۜ قَالَ لَا عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ اِلَّا مَنْ رَحِمَۚ وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَق۪ينَ ﴿43﴾ وَق۪يلَ يَٓا اَرْضُ ابْلَع۪ي مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِع۪ي وَغ۪يضَ الْمَٓاءُ وَقُضِيَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ وَق۪يلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ ﴿44﴾ وَنَادٰى نُوحٌ رَبَّهُ فَقَالَ رَبِّ اِنَّ ابْن۪ي مِنْ اَهْل۪ي وَاِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَاَنْتَ اَحْكَمُ الْحَاكِم۪ينَ ﴿45﴾ قَالَ يَا نُوحُ اِنَّهُ لَيْسَ مِنْ اَهْلِكَۚ اِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍۗ فَلَا تَسْـَٔلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ اِنّ۪ٓي اَعِظُكَ اَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ ﴿46﴾ قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَعُوذُ بِكَ اَنْ اَسْـَٔلَكَ مَا لَيْسَ ل۪ي بِه۪ عِلْمٌۜ وَاِلَّا تَغْفِرْ ل۪ي وَتَرْحَمْن۪ٓي اَكُنْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿47﴾ ق۪يلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَۜ وَاُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿48﴾ تِلْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهَٓا اِلَيْكَۚ مَا كُنْتَ تَعْلَمُهَٓا اَنْتَ وَلَا قَوْمُكَ مِنْ قَبْلِ هٰذَاۜۛ فَاصْبِرْۜۛ اِنَّ الْعَاقِبَةَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟ ﴿49﴾ وَاِلٰى عَادٍ اَخَاهُمْ هُودًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُفْتَرُونَ ﴿50﴾ يَا قَوْمِ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًاۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى الَّذ۪ي فَطَرَن۪يۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿51﴾ وَيَا قَوْمِ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِ يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًا وَيَزِدْكُمْ قُوَّةً اِلٰى قُوَّتِكُمْ وَلَا تَتَوَلَّوْا مُجْرِم۪ينَ ﴿52﴾ قَالُوا يَا هُودُ مَا جِئْتَنَا بِبَيِّنَةٍ وَمَا نَحْنُ بِتَارِك۪ٓي اٰلِهَتِنَا عَنْ قَوْلِكَ وَمَا نَحْنُ لَكَ بِمُؤْمِن۪ينَ ﴿53﴾ اِنْ نَقُولُ اِلَّا اعْتَرٰيكَ بَعْضُ اٰلِهَتِنَا بِسُٓوءٍۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اُشْهِدُ اللّٰهَ وَاشْهَدُٓوا اَنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تُشْرِكُونَۙ ﴿54﴾ مِنْ دُونِه۪ فَك۪يدُون۪ي جَم۪يعًا ثُمَّ لَا تُنْظِرُونِ ﴿55﴾ اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿56﴾ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ مَٓا اُرْسِلْتُ بِه۪ٓ اِلَيْكُمْۜ وَيَسْتَخْلِفُ رَبّ۪ي قَوْمًا غَيْرَكُمْۚ وَلَا تَضُرُّونَهُ شَيْـًٔاۜ اِنَّ رَبّ۪ي عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَف۪يظٌ ﴿57﴾ وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا هُودًا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّاۚ وَنَجَّيْنَاهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَل۪يظٍ ﴿58﴾ وَتِلْكَ عَادٌ جَحَدُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَعَصَوْا رُسُلَهُ وَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَن۪يدٍ ﴿59﴾ وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ عَادًا كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْدًا لِعَادٍ قَوْمِ هُودٍ۟ ﴿60﴾ وَاِلٰى ثَمُودَ اَخَاهُمْ صَالِحًاۢ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ هُوَ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ ف۪يهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي قَر۪يبٌ مُج۪يبٌ ﴿61﴾ قَالُوا يَا صَالِحُ قَدْ كُنْتَ ف۪ينَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هٰذَٓا اَتَنْهٰينَٓا اَنْ نَعْبُدَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا وَاِنَّنَا لَف۪ي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَٓا اِلَيْهِ مُر۪يبٍ ﴿62﴾ قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي مِنْهُ رَحْمَةً فَمَنْ يَنْصُرُن۪ي مِنَ اللّٰهِ اِنْ عَصَيْتُهُ فَمَا تَز۪يدُونَن۪ي غَيْرَ تَخْس۪يرٍ ﴿63﴾ وَيَا قَوْمِ هٰذِه۪ نَاقَةُ اللّٰهِ لَكُمْ اٰيَةً فَذَرُوهَا تَأْكُلْ ف۪ٓي اَرْضِ اللّٰهِ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَر۪يبٌ ﴿64﴾ فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوا ف۪ي دَارِكُمْ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوبٍ ﴿65﴾ فَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا صَالِحًا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِئِذٍۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُ ﴿66﴾ وَاَخَذَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙ ﴿67﴾ كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَٓا اِنَّ ثَمُودَا۬ كَفَرُوا رَبَّهُمْۜ اَلَا بُعْدًا لِثَمُودَ۟ ﴿68﴾ وَلَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوا سَلَامًاۜ قَالَ سَلَامٌۚ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَٓاءَ بِعِجْلٍ حَن۪يذٍ ﴿69﴾ فَلَمَّا رَآٰ اَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ اِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خ۪يفَةًۜ قَالُوا لَا تَخَفْ اِنَّٓا اُرْسِلْنَٓا اِلٰى قَوْمِ لُوطٍۜ ﴿70﴾ وَامْرَاَتُهُ قَٓائِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِاِسْحٰقَۙ وَمِنْ وَرَٓاءِ اِسْحٰقَ يَعْقُوبَ ﴿71﴾ قَالَتْ يَا وَيْلَتٰٓى ءَاَلِدُ وَاَنَا۬ عَجُوزٌ وَهٰذَا بَعْل۪ي شَيْخًاۜ اِنَّ هٰذَا لَشَيْءٌ عَج۪يبٌ ﴿72﴾ قَالُٓوا اَتَعْجَب۪ينَ مِنْ اَمْرِ اللّٰهِ رَحْمَتُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ عَلَيْكُمْ اَهْلَ الْبَيْتِۜ اِنَّهُ حَم۪يدٌ مَج۪يدٌ ﴿73﴾ فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْ اِبْرٰه۪يمَ الرَّوْعُ وَجَٓاءَتْهُ الْبُشْرٰى يُجَادِلُنَا ف۪ي قَوْمِ لُوطٍۜ ﴿74﴾ اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ ﴿75﴾ يَٓا اِبْرٰه۪يمُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَاۚ اِنَّهُ قَدْ جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۚ وَاِنَّهُمْ اٰت۪يهِمْ عَذَابٌ غَيْرُ مَرْدُودٍ ﴿76﴾ وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالَ هٰذَا يَوْمٌ عَص۪يبٌ ﴿77﴾ وَجَٓاءَهُ قَوْمُهُ يُهْرَعُونَ اِلَيْهِ وَمِنْ قَبْلُ كَانُوا يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۜ قَالَ يَا قَوْمِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ي هُنَّ اَطْهَرُ لَكُمْ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ ف۪ي ضَيْف۪يۜ اَلَيْسَ مِنْكُمْ رَجُلٌ رَش۪يدٌ ﴿78﴾ قَالُوا لَقَدْ عَلِمْتَ مَا لَنَا ف۪ي بَنَاتِكَ مِنْ حَقٍّۚ وَاِنَّكَ لَتَعْلَمُ مَا نُر۪يدُ ﴿79﴾ قَالَ لَوْ اَنَّ ل۪ي بِكُمْ قُوَّةً اَوْ اٰو۪ٓي اِلٰى رُكْنٍ شَد۪يدٍ ﴿80﴾ قَالُوا يَا لُوطُ اِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَنْ يَصِلُٓوا اِلَيْكَ فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ اِلَّا امْرَاَتَكَۜ اِنَّهُ مُص۪يبُهَا مَٓا اَصَابَهُمْۜ اِنَّ مَوْعِدَهُمُ الصُّبْحُۜ اَلَيْسَ الصُّبْحُ بِقَر۪يبٍ ﴿81﴾ فَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا جَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهَا حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۙ مَنْضُودٍۙ ﴿82﴾ مُسَوَّمَةً عِنْدَ رَبِّكَۜ وَمَا هِيَ مِنَ الظَّالِم۪ينَ بِبَع۪يدٍ۟ ﴿83﴾ وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْبًاۜ قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْرُهُۜ وَلَا تَنْقُصُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ اِنّ۪ٓي اَرٰيكُمْ بِخَيْرٍ وَاِنّ۪ٓي اَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ مُح۪يطٍ ﴿84﴾ وَيَا قَوْمِ اَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ ﴿85﴾ بَقِيَّتُ اللّٰهِ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِحَف۪يظٍ ﴿86﴾ قَالُوا يَا شُعَيْبُ اَصَلٰوتُكَ تَأْمُرُكَ اَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَٓا اَوْ اَنْ نَفْعَلَ ف۪ٓي اَمْوَالِنَا مَا نَشٰٓؤُ۬اۜ اِنَّكَ لَاَنْتَ الْحَل۪يمُ الرَّش۪يدُ ﴿87﴾ قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَرَزَقَن۪ي مِنْهُ رِزْقًا حَسَنًاۜ وَمَٓا اُر۪يدُ اَنْ اُخَالِفَكُمْ اِلٰى مَٓا اَنْهٰيكُمْ عَنْهُۜ اِنْ اُر۪يدُ اِلَّا الْاِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُۜ وَمَا تَوْف۪يق۪ٓي اِلَّا بِاللّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ ﴿88﴾ وَيَا قَوْمِ لَا يَجْرِمَنَّكُمْ شِقَاق۪ٓي اَنْ يُص۪يبَكُمْ مِثْلُ مَٓا اَصَابَ قَوْمَ نُوحٍ اَوْ قَوْمَ هُودٍ اَوْ قَوْمَ صَالِحٍۜ وَمَا قَوْمُ لُوطٍ مِنْكُمْ بِبَع۪يدٍ ﴿89﴾ وَاسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ ثُمَّ تُوبُٓوا اِلَيْهِۜ اِنَّ رَبّ۪ي رَح۪يمٌ وَدُودٌ ﴿90﴾ قَالُوا يَا شُعَيْبُ مَا نَفْقَهُ۬ كَث۪يرًا مِمَّا تَقُولُ وَاِنَّا لَنَرٰيكَ ف۪ينَا ضَع۪يفًاۚ وَلَوْلَا رَهْطُكَ لَرَجَمْنَاكَۘ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْنَا بِعَز۪يزٍ ﴿91﴾ قَالَ يَا قَوْمِ اَرَهْط۪ٓي اَعَزُّ عَلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِۜ وَاتَّخَذْتُمُوهُ وَرَٓاءَكُمْ ظِهْرِيًّاۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِمَا تَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ ﴿92﴾ وَيَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۜ سَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَمَنْ هُوَ كَاذِبٌۜ وَارْتَقِبُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ رَق۪يبٌ ﴿93﴾ وَلَمَّا جَٓاءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مِنَّا وَاَخَذَتِ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دِيَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۙ ﴿94﴾ كَاَنْ لَمْ يَغْنَوْا ف۪يهَاۜ اَلَا بُعْدًا لِمَدْيَنَ كَمَا بَعِدَتْ ثَمُودُ۟ ﴿95﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُب۪ينٍۙ ﴿96﴾ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَاتَّبَعُٓوا اَمْرَ فِرْعَوْنَۚ وَمَٓا اَمْرُ فِرْعَوْنَ بِرَش۪يدٍ ﴿97﴾ يَقْدُمُ قَوْمَهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ فَاَوْرَدَهُمُ النَّارَۜ وَبِئْسَ الْوِرْدُ الْمَوْرُودُ ﴿98﴾ وَاُتْبِعُوا ف۪ي هٰذِه۪ لَعْنَةً وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ بِئْسَ الرِّفْدُ الْمَرْفُودُ ﴿99﴾ ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْقُرٰى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَٓائِمٌ وَحَص۪يدٌ ﴿100﴾ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَمَٓا اَغْنَتْ عَنْهُمْ اٰلِهَتُهُمُ الَّت۪ي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۜ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْب۪يبٍ ﴿101﴾ وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌ ﴿102﴾ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِمَنْ خَافَ عَذَابَ الْاٰخِرَةِۜ ذٰلِكَ يَوْمٌ مَجْمُوعٌۙ لَهُ النَّاسُ وَذٰلِكَ يَوْمٌ مَشْهُودٌ ﴿103﴾ وَمَا نُؤَخِّرُهُٓ اِلَّا لِاَجَلٍ مَعْدُودٍۜ ﴿104﴾ يَوْمَ يَأْتِ لَا تَكَلَّمُ نَفْسٌ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۚ فَمِنْهُمْ شَقِيٌّ وَسَع۪يدٌ ﴿105﴾ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ ف۪يهَا زَف۪يرٌ وَشَه۪يقٌۙ ﴿106﴾ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ اِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُ ﴿107﴾ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ سُعِدُوا فَفِي الْجَنَّةِ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا مَا دَامَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اِلَّا مَا شَٓاءَ رَبُّكَۜ عَطَٓاءً غَيْرَ مَجْذُوذٍ ﴿108﴾ فَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ مَا يَعْبُدُونَ اِلَّا كَمَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ مِنْ قَبْلُۜ وَاِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَص۪يبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ۟ ﴿109﴾ وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ ﴿110﴾ وَاِنَّ كُلًّا لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْۜ اِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ ﴿111﴾ فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿112﴾ وَلَا تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ ﴿113﴾ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚ ﴿114﴾ وَاصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿115﴾ فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ اُو۬لُوا بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْاَرْضِ اِلَّا قَل۪يلًا مِمَّنْ اَنْجَيْنَا مِنْهُمْۚ وَاتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَٓا اُتْرِفُوا ف۪يهِ وَكَانُوا مُجْرِم۪ينَ ﴿116﴾ وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا مُصْلِحُونَ ﴿117﴾ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ ﴿118﴾ اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ ﴿119﴾ وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ ﴿120﴾ وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْۜ اِنَّا عَامِلُونَۙ ﴿121﴾ وَانْتَظِرُواۚ اِنَّا مُنْتَظِرُونَ ﴿122﴾ وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ ﴿123﴾

Hud Suresinin Türkçe Anlamı

Hud Suresinin Türkçe Anlamı, şöyledir:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

1. ayet: Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan (Allah) tarafından birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış bir Kitap’tır (ki:)

2. ayet: Öyle ki, Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten Ben, sizi O’nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;

3. ayet: Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten Ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.

4. ayet: Sizin dönüşünüz Allah’adır. O, herşeye güç yetirendir.

5. ayet: Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker (Hak’tan kaçınıp yan çizer)ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründükleri zaman, O, gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

6. ayet: Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır.

7. ayet: O’nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Andolsun onlara: “Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz” dersen, inkar edenler mutlaka: “Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir” derler.

8. ayet: Andolsun, onlardan azabı sayılı bir topluluğa (veya belirli bir süreye) kadar ertelesek, mutlaka: “Onu alıkoyan nedir?” derler. Haberiniz olsun; onlara bunun geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.

9. ayet: Andolsun, Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak, kuşkusuz o, (artık) umudunu kesmiş bir nankördür.

10. ayet: Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırsak, kuşkusuz; “Kötülükler benden gidiverdi” der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir.

11. ayet: Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır.

12. ayet: Şimdi onların: “Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?” demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah herşeye vekildir.

13. ayet: Yoksa: “Onu kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Haydi siz, yalan üzere uydurulmuş olarak onun benzeri on sûre getirin ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.”

14. ayet: Eğer buna rağmen size cevab vermezlerse, artık biliniz ki, o, gerçekten Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka İlah yoktur. Öyleyse artık, siz Müslüman mısınız?

15. ayet: Kim dünya hayatını ve onun çekiciliğini isterse, onlara yapıp ettiklerini onda tastamam öderiz ve onlar bunda hiçbir eksikliğe uğratılmazlar.

16. ayet: İşte bunların, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur.

17. ayet: Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan, onu yine ondan bir şahid izleyen ve ondan önce bir önder ve rahmet olarak Musa’nın kitabı (kendisini doğrulamakta) bulunan kimse, (artık onlar) gibi midir? İşte onlar, buna (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan biri onu inkar ederse, ateş ona vaadedilen yerdir. Öyleyse, bundan kuşkuda olma, çünkü o, Rabbinden olan bir haktır. Ancak insanların çoğunluğu inanmazlar.

18. ayet: Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahidler: “Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır” diyecekler. Haberiniz olsun; Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.

19. ayet: Bunlar Allah’ın yolundan engelleyenler ve onda çarpıklık arayanlardır. Onlar, ahireti tanımayanlardır.

20. ayet: Bunlar, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacak değildir ve bunların Allah’tan başka velileri yoktur. Azap onlar için kat kat artırılır. Bunlar (hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi de.

21. ayet: İşte bunlar, kendilerini hüsrana uğratanlardır ve yalan olarak uydurdukları (düzme tanrılar da) onlardan uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.

22. ayet: Hiç şüphesiz bunlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır.

23. ayet: İman edip salih amellerde bulunanlar ve ‘Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar’, işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır.

24. ayet: Bu iki grubun örneği; kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Örnekçe bunlar eşit olur mu? Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?

25. ayet: Andolsun, Biz Nuh’u kavmine gönderdik. (Onlara:) “Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp-korkutucuyum.”

26. ayet: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acı bir günün azabından korkarım” (dedi).

27. ayet: Kavminden, ileri gelen inkarcılar: “Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz” dedi.

28. ayet: Dedi ki: “Ey kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi Katından bir rahmet vermiş de (bu,) sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?”

29. ayet: “Ey Kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah’a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum.

30. ayet: “Ey kavmim, ben onları kovarsam, Allah’tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım edecek? Hiç düşünmez misiniz?”

31. ayet: “Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir.”

32. ayet: Dediler ki: “Ey Nuh, bizimle çekişip-durdun, bu çekişmede ileri de gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bize vaadettiğini getir (görelim.)”

33. ayet: Dedi ki: “Eğer dilerse, onu size Allah getirir ve siz (O’nu) aciz bırakacak değilsiniz.”

34. ayet: “Eğer Allah sizi azdırmayı dilemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdümün size yararı olmaz. O sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.”

35. ayet: Onlar: “Bunu kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu ben uydurduysam, günahım bana aittir. Ama ben, sizlerin suç olarak işlemekte olduklarınızdan uzağım.”

36. ayet: Nuh’a vahyedildi: “Gerçekten iman edenlerin dışında, kesin olarak kimse inanmayacak. Şu halde onların işlemekte olduklarından dolayı üzülme.”

37. ayet: “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi imal et. Zulmedenler konusunda Bana hitapta bulunma. Çünkü onlar suda- boğulacaklardır.”

38. ayet: Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. O: “Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz” dedi.

39. ayet: “Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek.”

40. ayet: Sonunda emrimiz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: “Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.” Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.

41. ayet: Dedi ki: “Ona binin. Onun yüzmesi de, demir atması (durması) da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz, benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.”

42. ayet: (Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: “Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma.”

43. ayet: (Oğlu) Dedi ki: “Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.” Dedi ki: “Bugün Allah’ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur.” Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.

44. ayet: Denildi ki: “Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.” Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: “Uzak olsunlar” denildi.

45. ayet: Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: “Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve Senin va’din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.”

46. ayet: Dedi ki: “Ey Nuh, kesinlikle o senin ailenden değildir. Çünkü o, salih olmayan bir iş (yapmıştır). Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi Benden isteme. Gerçekten Ben, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.”

47. ayet: Dedi ki: “Rabbim, bilgim olmayan şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve beni esirgemezsen, hüsrana uğrayanlardan olurum.”

48. ayet: “Ey Nuh” denildi. “Sana ve seninle birlikte olan ümmetler üzerine Bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden türeyecek diğer kafir) Ümmetleri de yararlandıracağız, sonra onlara Bizden acı bir azap dokunacaktır.”

49. ayet: Bunlar: Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bunları sen ve kavmin bundan önce bilmiyordun. Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir.

50. ayet: Ad (halkına da) kardeşleri Hud’u (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka İlahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.

51. ayet: Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?

52. ayet: Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu-günahkarlar olarak yüz çevirmeyin.”

53. ayet: “Ey Hud” dediler. “Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin ve biz de senin sözünle ilahlarımızı terk etmeyiz. Sana iman edecek de değiliz.”

54. ayet: “Biz: ‘Bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır’ (demekten) başka bir şey söylemeyiz.” Dedi ki: “Allah’ı şahid tutarım, siz de şahidler olun ki, gerçekten ben, sizin şirk koştuklarınızdan uzağım.”

55. ayet: “O’nun dışındaki (tanrılardan). Artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre tanımayın.”

56. ayet: “Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)”

57. ayet: “Buna rağmen yüz çevirirseniz, artık size kendisiyle gönderildiğim şeyi tebliğ ettim. Rabbim de sizden başka bir kavmi yerinize geçirir. Siz O’na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, herşeyi gözetleyip-koruyandır.”

58. ayet: Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hud’u ve O’nunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları şiddetli-ağır bir azaptan kurtardık.

59. ayet: İşte Ad (halkı): Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddettiler. O’nun elçilerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emri ardınca yürüdüler.

60. ayet: Ve bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. Haberiniz olsun; gerçekten Ad (halkı), Rablerine (karşı) inkar ettiler. Haberiniz olsun; Hud kavmi Ad’a (Allah’ın rahmetinden) uzaklık (verildi).

61. ayet: Semud (halkına da) kardeşleri Salih’i (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka İlahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O’ndan bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir.”

62. ayet: Dediler ki: “Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.”

63. ayet: Dedi ki: “Ey kavmim, görüşünüz nedir söyler misiniz? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem ve bana Tarafından bir rahmet vermişse, bu durumda O’na isyan edecek olursam Allah’a karşı bana kim yardım edecektir? Şu halde kaybımı arttırmaktan başka bana (hiçbir yarar) sağlamayacaksınız.”

64. ayet: “Ey kavmim, size işte bir ayet olarak Allah’ın devesi; onu serbest bırakın, Allah’ın arzında yesin. Ona kötülük (vermek niyeti)yle dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azap sarıverir.”

65. ayet: Fakat onu öldürdüler. (Salih) Dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmayacak bir vaaddir.”

66. ayet: Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih’i ve O’nunla birlikte iman edenleri o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, Aziz olandır.

67. ayet: O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.

68. ayet: Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) inkar etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (halkına Allah’ın rahmetinden) uzaklık (verildi.)

69. ayet: Andolsun, elçilerimiz İbrahim’e müjde ile geldikleri zaman; “Selam” dediler. O da: “Selam” dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi.

70. ayet: Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: “Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik.”

71. ayet: Karısı ayaktaydı, bunun üzerine güldü. Biz ona İshak’ı, İshak’ın arkasından da Yakub’u müjdeledik.

72. ayet: “Vay bana” dedi (kadın). “Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey!..”

73. ayet: Dediler ki: “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecid’tir.”

74. ayet: İbrahim’den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lut kavmi konusunda Bizimle çekişip-tartışmalara giriyor(du).

75. ayet: Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah’a) yönelen biriydi.

76. ayet: “Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azap gelmiştir.”

77. ayet: Elçilerimiz Lut’a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: “Bu, zorlu bir gün” dedi.

78. ayet: Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. “Ey kavmim” dedi. “İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah’tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?”

79. ayet: Dediler ki: “Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz (ilgimiz ve arzumuz) olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun.”

80. ayet: Dedi ki: “Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim.”

81. ayet: (Elçiler) Dediler ki: “Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü (yola çık). Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va’dolunan (azap) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?”

82. ayet: Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık;

83. ayet: Rabbinin Katında ‘belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış’ olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir.

84. ayet: Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, O’ndan başka İlahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir ‘bolluk ve refah (hayır)’ içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum.”

85. ayet: “Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp- eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.”

86. ayet: “Eğer mü’minseniz, Allah’ın bıraktığı (helal işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.”

87. ayet: Dediler ki: “Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın.”

88. ayet: Dedi ki: “Ey kavmim görüşünüz nedir söyler misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni Kendisi’nden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere (kendim sahiplenmek suretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O’na tevekkül ettim ve O’na içten yönelip-dönerim.”

89. ayet: “Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nuh kavminin ya da Hud kavminin veya Salih kavminin başlarına gelenlerin bir benzerini size de isabet ettirmesin. Üstelik Lut kavmi size pek uzak değil.”

90. ayet: “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir.”

91. ayet: “Ey Şuayb” dediler. “Senin söylediklerinin çoğunu biz ‘kavrayıp anlamıyoruz’. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.”

92. ayet: Dedi ki: “Ey kavmim, sizce benim yakın-çevrem, Allah’tan daha mı üstündür ki, O’nu arkanızda-unutuluvermiş (önemsiz) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp-kuşatandır.”

93. ayet: “Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azap gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim.”

94. ayet: Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb’ı ve O’nunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar.

95. ayet: Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkına) nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah’ın rahmetinden öyle) bir uzaklık (verildi).

96. ayet: Andolsun, Musa’yı ayetlerimizle ve apaçık olan bir delille gönderdik.

97. ayet: Firavun’a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun’un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun’un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi.

98. ayet: O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir..

99. ayet: Onlar, burda da, kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Bu) Verilen bağış, ne kötü bir bağıştır.

100. ayet: Bunlar, sana doğru haber (kıssa) olarak aktardığımız (geçmişteki) nesillerin haberleridir. Onlardan kimi ayakta kalmış, (hala izleri var, kimi de) biçilmiş ekin (gibi yerlebir edilmiş, kalıntısı silinmiş) dir.

101. ayet: Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmettiler. Böylece Rabbinin emri geldiği zaman, Allah’ı bırakıp da taptıkları ilahları, onlara hiçbir şey sağlayamadı, ‘helak ve kayıplarını’ arttırmaktan başka bir işe yaramadı.

102. ayet: Onlar, zulüm işlemektelerken, ülkeleri (veya nesilleri) yakaladığı zaman… Rabbinin yakalaması işte böyledir. Gerçekten O’nun yakalaması pek acı, pek şiddetlidir.

103. ayet: Ahiret azabından korkan için bunda kesin ayetler vardır. O, bütün insanların kendisinde toplanacağı bir gündür ve o, gözlemlenebilen bir gündür.

104. ayet: Biz onu sayılı bir sürenin (ecelin) dışında ertelemeyiz.

105. ayet: (Kıyametin) Geleceği günde, O’nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi ‘bedbaht ve mutsuz’, (kimi de) mutlu ve bahtiyardır.

106. ayet: Mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır.

107. ayet: Onlar, Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. Çünkü Rabbin, gerçekten dilediğini yapandır.

108. ayet: Mutlu olanlar da, artık onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi dışında gökler ve yer sürüp gittikçe, orada süresiz kalacaklardır. (Bu) kesintisi olmayan bir ihsandır.

109. ayet: Artık onların tapmakta oldukları şeyler konusunda, sakın kuşkuda olma. Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, bunlar da ancak böyle tapıyorlar. Şüphesiz Biz, onların paylarını eksiltmeksizin onlara ödeyecek olanlarız.

110. ayet: Andolsun, Musa’ya kitabı verdik, onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş olacaktı. Gerçekten onlar, bundan (Kur’an’dan) yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

111. ayet: Şüphesiz Rabbin, onlardan tümüne yapıp ettiklerini(n karşılığını) onlara tastamam ödeyecektir. Çünkü O, yapıp-ettiklerinden haberdar olandır.

112. ayet: Seninle birlikte tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru davran. Ve azıtmayın. Çünkü O, yaptıklarınızı görendir.

113. ayet: Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.

114. ayet: Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namazı kıl. Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür.

115. ayet: Ve sabret. Gerçekten Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez.

116. ayet: Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi? Zulmedenler ise, içinde bulundukları refahın peşine düştüler. Onlar, suçlu-günahkarlardı.

117. ayet: Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulüm ile helak edecek değildi.

118. ayet: Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir ümmet kılardı. Oysa, onlar, anlaşmazlığı sürdürmektedirler:

119. ayet: Rabbinin rahmet ettikleri dışında. Onları bunun için yarattı. Böylece Rabbinin (şu) sözü tamamlanıp gerçekleşmiştir: “Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan, (kafirlerin) tümüyle dolduracağım.”

120. ayet: Sana elçilerin haberlerinden -kalbini sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü’minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.

121. ayet: İman etmeyenlere de ki: “Yapabileceğinizi yapın; elbette biz de yapacağız.”

122. ayet: Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip duruyoruz.”

123. ayet: Göklerin ve yerin gaybı Allah’ındır, bütün işler O’na döndürülür; öyleyse O’na kulluk edin ve O’na tevekkül edin. Senin Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.

Hud Suresinin Fazileti

Hud Suresi fazileti, bu sure ile ilgili rivayet edilen hadis-i şeriflere göre Efendimiz (s.a.v) şöyle demiştir: ‘’Cuma günleri Hud suresini okuyunuz.’’ Bir başka hadiste de Peygamber Efendimiz (s.a.v): ‘’Hud suresi ve kardeşleri olan Vakıa, Hakka, Tekvir, Me’aric sureleri beni ihtiyarlattılar.’’ Hüseyin Bin Ali’den (r.a) rivayet edildiğine göre Efendimiz: ‘’Ümmetimin gemiye bindikleri zaman (Hud Suresinin 41 ve Zümer Suresinin 67 Ayetleri) söylemeleri kazaya karşı bir güvencedir. (Bazı kaynaklarda her araca binerken okunması gerektiği, nakledilmiştir)

Hud Suresi Dinle