Tahrim Suresi Hakkında Bilgi

Tahrim suresindeki tahrim kelimesi haram kılmak anlamına gelmektedir. Helal ve haramın kaynağının sadece Allah olduğuna, Allah’ça helal kılınan bir şeyin insanları memnun etmek maksadıyla kendi nefsine haram kılmasının dinen caiz olmadığına değinilmiştir. Kâfirlerin, münafıkların eninde sonunda varacağı yerin cehennem olduğuna ve onlarla mücadele edilmesi gerektiğine değinilmiştir. Cehennemin yakıtlarının insan ve taşlar olduğu anlatılmıştır. Allah’ın peygamberlerle Kuran’ın vahiyleri dışında hayatın her alanında irtibat kurduğu anlatılmıştır.

Tahrim Suresinin Okunuşu

Tahrim suresi okunuşu şöyledir;

Bismillahirrahmanirrahim

1. Ya eyyuhennebiyyu lime tuharrimu ma ehallellahu leke tebteğıy merdate ezvacike vallahu ğafurun rahıymun.

2. Kad feredallahu lekum tehıllete eymanikum vallahu mevlakum ve luvel’alıymulhakıymu.

3. Ve iz eserrennebiyyu ila ba’dı ezvacihi hadiysen felemma nebbeet bihi ve ezharehullahu ‘aleyhi ‘arrefe ba’dahu ve a’reda ‘anba’dın felemma nebbeeha bihi kalet men enbeeke haza kale nebbeeniyel’aliymulhabiyru.

4. İn tetuba ilillahi fekad sağat kulubukuma ve in tezahera ‘aleyhi feinnallahe huve mevlahu ve cibriylu ve salihulmu ‘miniyne velmelaiketu ba’de zalike zahiyrun.

5. ‘Asa rabbuhu in tallakakune en yubdilehu ezvacen hayren minkunne muslimatin mu’munatin kanitatin taibatin ‘abidatin saihatin seyyibatin ve ebkaren.

6. Ya eyyuhelleziyne amenu kuenfusekum ve ehliykum naren ve kuduhennasu velhıcaretu ‘aleyha melaiketun ğulazın şidadin la ya’sunallahe ma emerehum ve yef’alune ma yu’merune.

7. Ya eyyuhelleziyne keferu la ta’tezirulyevme innema tuczevne ma kuntum ta’melune.

8. Ya eyyuhelleziyne amenu tubu ilellahi tevbeten nesuhan asa rabbukum en yukeffire ‘ankum seyyiatikum ve yudhılekum cennatin tecriy min tahtihel’enharu yevme la yuhzillahunnebiyye velleziyne amenu me’ahu nuruhum yes’a beyne eydiyhim ve bieymanihim yekulune rabbena etmin lena nurena vağfir lena inneke ‘ala kulli şey’in kadiyrun.

9. Ya eyyuhennebiyyu cahidilkuffare velmunafikıyne vağluz ‘aleyhim ve me’vahum cehennemu ve bi’selmasıyru.

10. Dareballahu meselen lilleziyne keferumreete nuhın vemreete lutin kaneta tahte ‘abdeyni min ‘ıbadina salihayni fehanetahuma felem yuğniya ‘anhuma minallahi şey’en ve kıyledhulennare me’addahiliyne.

11. Ve da reballahu meselen lilleziyne amenumreete fir’avne iz kalet rabbibni liy ‘ındeke beyten fiylcenneti ve necciniy min fir’avne ve ‘amelihi ve necciniy minelkavmizzalimiyne.

12. Ve meryemebte ‘ımranelletiy ahsanet ferceha fenefahna fiyhi min ruhına ve saddekat bikelimati rabbiha ve kutubihi ve kanet minelkanitıyne.

Tahrim Suresinin Arapça Yazılışı

Tahrim suresi Arapça yazılışı şu şekildedir;

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَۚ تَبْتَغ۪ي مَرْضَاتَ اَزْوَاجِكَۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

قَدْ فَرَضَ اللّٰهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ اَيْمَانِكُمْۚ وَاللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

وَاِذْ اَسَرَّ النَّبِيُّ اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ حَد۪يثاًۚ فَلَمَّا نَبَّاَتْ بِه۪ وَاَظْهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍۚ فَلَمَّا

بَّاَهَا بِه۪ قَالَتْ مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَاۜ قَالَ نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ

اِنْ تَتُوبَٓا اِلَى اللّٰهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَاۚ وَاِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ مَوْلٰيهُ وَجِبْر۪يلُ وَصَالِـحُ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ

بَعْدَ ذٰلِكَ ظَه۪يرٌ

عَسٰى رَبُّهُٓ اِنْ طَلَّقَكُنَّ اَنْ يُبْدِلَهُٓ اَزْوَاجاً خَيْراً مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَٓائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَٓائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ

وَاَبْكَاراً

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْل۪يكُمْ نَاراً وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلٰٓئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللّٰهَ مَٓا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَۜ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا تُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ تَوْبَةً نَصُوحاًۜ عَسٰى رَبُّكُمْ اَنْ يُكَفِّرَ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيُدْخِلَكُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۙ يَوْمَ لَا يُخْزِي اللّٰهُ النَّبِيَّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُۚ نُورُهُمْ يَسْعٰى بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَبِاَيْمَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَٓا اَتْمِمْ لَنَا نُورَنَا وَاغْفِرْ لَنَاۚ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ

ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا امْرَاَتَ نُوحٍ وَامْرَاَتَ لُوطٍۜ كَانَتَا تَحْتَ عَبْدَيْنِ مِنْ عِبَادِنَا صَالِحَيْنِ فَخَانَتَاهُمَا فَلَمْ يُغْنِيَا عَنْهُمَا مِنَ اللّٰهِ شَيْـٔاً وَق۪يلَ ادْخُلَا النَّارَ مَعَ الدَّاخِل۪ينَ

وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا امْرَاَتَ فِرْعَوْنَۢ اِذْ قَالَتْ رَبِّ ابْنِ ل۪ي عِنْدَكَ بَيْتاً فِي الْجَنَّةِ وَنَجِّن۪ي مِنْ فِرْعَوْنَ وَعَمَلِه۪ وَنَجِّن۪ي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ

وَمَرْيَمَ ابْنَتَ عِمْرٰنَ الَّت۪ٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا ف۪يهِ مِنْ رُوحِنَا وَصَدَّقَتْ بِكَلِمَاتِ رَبِّهَا وَكُتُبِه۪ وَكَانَتْ مِنَ الْقَانِت۪ينَ

Tahrim Suresinin Türkçe Anlamı

Tahrim suresi Türkçe anlamı şu şekildedir;

Bismillâhirrahmânirrahîm

1. Ey peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

2.Allah (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmayı (ve kefaret ödemeyi) size meşru kılmıştır. Allah, sizin yardımcınızdır. O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

3.Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber, bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi.

4.(Ey peygamber’in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah’a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih mü’minler de. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.

5.Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.

6.Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.

7.Ey inkâr edenler! Bu gün özür dilemeyin! Siz ancak yapmakta olduklarınızın karşılığını görüyorsunuz.

8.Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. “Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter” derler.

9.Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!

10.Allah, inkâr edenlere, Nûh’un karısı ile Lût’un karısını örnek gösterdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kişinin nikâhları altında bulunuyorlardı. Derken onlara hainlik ettiler de kocaları, Allah’ın azabından hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, “Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.

11.Allah, iman edenlere ise, Firavun’un karısını örnek gösterdi. Hani o, “Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap. Beni Firavun’dan ve onun yaptığı işlerden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar!” demişti.

12.Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi.

Tahrim Suresinin Fazileti

Tahrim suresi fazileti rivayetlere göre şöyledir;  bu sureyi yirmi bir kere okuyanın düşmanları dost olur. Karı kocanın iyi geçinmesi, anlaşması için bu sure okunur.  Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: “Her kim Tahrim Suresini okursa, Allah’u Teala kendisine tövbe-i nasuh (nasuh tövbesi) ihsan eder.”(1)

Tahrim Duası Dinle

Şura Suresi Hakkında Bilgi

Şura Suresi, ‘danışmak’ ve ‘müşavere etmek’ anlamlarına gelen ve 38. Ayette geçen ‘Şura’ ifadesinden adını almıştır. 53 ayetten oluşmuş olup Kur’an-ı Kerim’in 42. Suresidir. Şura suresinin 23. Ayetinden 27. Ayetine kadar olan bölüm Medine’de, kalan kısımlar da Mekke’de nazil olmuştur.

Kullarına karşı çok bağışlayıcı ve merhametli olan Allah’u Teala’nın, yerdeki ve gökteki her şeyin sahibi olduğu belirtilmektedir. Allah’a, gönderdiği Peygambere ve indirdiği kitaba inanarak doğru yola girenlerin mükafatlandırılacakları, inkar ederek sapanların da cezalandırılacakları bildirilmektedir. Sureye adını veren ‘Şura’ kastedilerek, Allah’a inanan kişilerin toplumla ilgili meselelerde birbirlerine danıştıkları ve bir sıkıntıya uğradıklarında da yardımlaştıkları anlatılmaktadır. Yüce Allah’ın insanlara doğru yolu göstermek için gönderdiği peygamberlerin sadece tebliğ etmekle vazifeli oldukları, insanların anlatılan hakikatlere inanıp inanmamalarından peygamberlerin mesul olmayacağı ifade edilmektedir.

Şura Suresinin Okunuşu

Şura suresinin okunuşu şöyledir;

Bismillahirrahmanirrahim.

1. Ha mım

2. Ayn sın kaf

3. Kezalike yuhıy ileyke ve ilellezıne min kablikellahül azızül hakım

4. Lehu ma fis semavati ve ma fil ard ve hüvel aliyyül azıym

5. Tekadüs semavatü yetefettarne min fevkıhinne vel melaiketü yüsebbihüne bi hamdi rabbihim ve yestağfirune li men fil ard e la innellahe hüvel ğafurur rahıym

6. Vellezınettehazu min dunihı evliyaellahü hafızun aleyhim ve ma ente aleyhim bi vekıl

7. Ve kezalike evhayna ileyke kur’anen arabiyyel li tünzira ümmel kura ve men havleha ve tünzira yevmel cem’ı la raybe fıl ferıkun fil cenneti ve ferıkun fis seıyr

8. Ve lev şaellahü le cealehüm ümmetev vahıdetev ve lakiy yüdhılü mey yeşaü fı rahmetih vezzalimune ma lehüm miv veliyyiv ve la nesıyr

9. Emittehazu min dunihı evliya’ fellahü hüvel veliyyü ve hüve yuhyil mevta ve hüve ala külli şey’in kadır

10. Ve mahteleftüm fıhi min şey’in fe hukmühu ilellah zalikümüllahü rabbı aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünıb

11. Fatırus semavati vel ard ceale leküm min enfüsiküm ezvacev ve minel en’ami ezvaca yezraüküm fıh leyse ke mislihı şey’ ve hüves semıul besıyr

12. Lehu mekalıdüs semavati vel ard yebsütur riska li mey yeşaü ve yakdir innehu bikülli şey’in alım

13. Şeraa leküm mined dıni ma vessa bihı nuhav vellezı evhayna ileyke ve ma vessayna bihı ibrahıme ve musa ve ıysa en ekıymüd dıne ve la teteferraku fıh kebüra alel müşrikıne ma ted’uhüm ileyh allahü yectebı ileyhi mey yeşaü ve yehdı ileyhi mey yünıb

14. Ve ma teferraku illa mim ba’di ma caehümül ılmü bağyem beynehüm ve lev la kelimetün sebkat mir rabbike ila ecelim müsemmel le kudiye beynehüm ve lev la kelimetün sebekat mir rabbike ila ecelim müsemmel le kudıye beynehüm ve innellezıne urisül kitabe mim ba’dihim lefı şekkim minhü mürıb

15. Fe li zalike fed’u vestekım kema ümirt ve la tettebı’ ehvaehüm ve kul amentü bima enzelellahü min kitab ve ümirtü li a’dile beyneküm allahü rabbüna ve rabbüküm lena a’malüna ve leküm a’malüküm la huccete beynena ve beyneküm allahü yecmeu beynena ve ileyhil mesıyr

16. Vellezıne yühaccune fillahi mim ba’di mestücıbe lehu huccetühüm dahıdatün ınde rabbihim ve aleyhim ğadabüv ve lehüm azabün şedıd

17. Allahüllezı enzelel kitabe bil hakkı vel mızan ve ma yüdrıke lealles saate karıb

18. Yesta’cilü bihellezıne la yü’minune biha vellezıne amenu müşfikune minha ve ya’lemune ennehel hakk e la innellezıne yümarune fis saati lefı dalalim beıyd

19. Allahü latıyfüm bi ıbadihı yerzüku mey yeşa’ ve hüvel kaviyyül azız

20. Men kane yürıdü harsel ahırati nezid lehü fı harsih ve men kane yürıdü harsed dünya nü’tihı minha ve ma lehu fil ahırati min nesıyb

21. Em lehüm şürakaü şerau lehüm mined dıni ma lem ye’zem bihillah ve lev la kelimetül fasli le kudıye beynehüm ve innez zalimıne lehüm azabün elım

22. Teraz zalimıne müşfikıyne mimma kesebu ve hüve vakıum bihim vellezıne amenu ve amilus salihati fı ravdatil cennat lehüm ma yeşaune ınde rabbihim zalike hüvel fadlüll kebır

23. Zalikellezı yübbeşşirullahü ıbadehullezıne amenu ve amilus salihat kul la es’elüküm aleyhi ecran illel mevededdete fil kurba ve mey yakterif haseneten nezid lehu fıha husna innellahe ğafurun şekur

24. Em yekuluneftera alellahi keziba fe iy yeşeillahü yahtim ala kalbik ve yemhullahül batıle ve yühıkkul hakka bi kelimatih innehu alımüm bizatis sudur

25. Ve hüvellezı yakbelüt tevbete an ıbadihı ve ya’fu anis seyyiati ve ya’lemü ma tefalun

26. Ve yestecıbüllezıne amenu ve amilu salihati ve yezıdühüm min fadlih vel kafirune lehüm azabün şedıd

27. Ve lev besetallahür rizka li ıbadihı le beğav fil erdı ve lakiy yünezzilü bi kaderim ma yeşa’ innehu bi ıbadihı habırum besıyr

28. Ve hüvellezı yünezzilül ğayse mim ba’di ma kanetu ve yenşuru rahmeteh ve hüvel veliyyül hamıd

29. Ve min ayatihı halkus semavati vel erdı ve ma besse fıhima min dabbeh ve hüve ala cem’ıhim iza yeşaü kadır

30. Ve ma esabeküm mim müsıybetin fe bima kesebet eydıküm ve ya’fu an kesır

31. Ve ma entüm bi mu’cizıne fil ard ve ma leküm min dunillahi miv veliyyiv ve la nasıyr

32. Ve min ayatihil cevari fil bahri kel a’lam

33. İy yeşe’yüskinir rıha fe yazlelne ravakide ala zahril inne fı zalike le ayatil li külli sabbarin şekur

34. Ev yubıkhünne bima kesebu ve ya’fü an kesır

35. Ve ya’lemellezıne yücadilune fı ayatina ma lehüm mim mehıys

36. Fe ma utıtüm min şey’in fe metaul hayatid odünya ve ma ındellahi hayruv ve ebka lillezıe amenu ve ala rabbihim yetevekkelun

37. Vellezıne yectenibune kebairal ismi vel fevahışe ve iza ma ğadıbu hüm yağfirun

38. Vellezınestecabu li rabbihim ve ekamus salate ve emruhüm şura beynehüm ve mimma razaknahüm yünfikun

39. Vellezine iza esabehümül bağyü hüm yentesırun

40. Ve cezaü seyyietin seyyietüm mislüha fe men afa ve asleha fe ecruhu alellah innehu la yühıbbüz zalimın

41. Ve lemenintesara ba’de zulmihı fe ülaike ma aleyhim min sebıl

42. İnnemes sebılü alellezıne yazlimunen nase ve yebğune fil erdı bi ğayril hakk ülaike lehüm azabıün elım

43. Ve le men sabera ve ğafera inne zalike le min azmil ümur

44. Ve mey yudlililahü fe ma lehu miv veliyyim mim ba’dih ve teraz zalimıne lemma raevül azabe yekulune hel ila meraddim min sebıl

45. Ve terahüm yu’radune aleyha haşiıyne minez zülli yenzurune min tarfin hafiyy ve kalellezıne amenu innel hasirınellezıne hasiru enfüsehüm ve ehlıhim yevmel kıyameh e la innez zalimıne fı azabim mükıym

46. Ve ma kane lehüm min evliyae yensurunehüm min dunillah ve mey yudlilillahü fe ma lehu min sebıl

47. İstecıbu li rabbiküm min kabli ey ye’tiye yevmül la meradde lehu minellah ma leküm mim melceiy yevmeiziv ve ma leküm min nekır

48. Fe in a’radu fema erselnake aleyhim hafıza in aleyke illel belağ ve inna iza ezaknel insane minna rahmetenk feriha biha ve in tüsıbhüm seyyietüm bima kaddemet eydıhim fe innel insane kefur

49. Lillahi mülküs semavati vel ard yahlüku ma yeşa’ yehebü li mey yeşaü inasev ve yehebü li mey yeşaüz zükur

50. Ev yüzevvicühüm zükranev ve inasa ve yec’alü mey yeşaü akıyma innehu alımün kadır

51. Ve ma kane li beşerin ey yükellimehüllahü illa vahyen ev miv verai hıcabin ev yurile rasulen fe yuhıye bi iznihı ma yeşa’ innehu aliyyün hakım

52. Ve kezalike evhayna ileyke ruham min emrina ma künte tedrı mel kitabü ve lel ımanü ve lakin cealnahü nuran nehdı bihı men neşaü min ıbadina ve inneke le tehdı ila sıratım müstekıym

53. Sıratıllahıllezı lehu ma fis semavati ve ma fil ard e la ilellahi tesıyrul ümur

Şura Suresinin Arapça Yazılışı

Şura Suresi Arapça, yazılışı şu şekildedir;

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

حٰمٓ ﴿1﴾ عٓسٓقٓ۠ ﴿2﴾ كَذٰلِكَ يُوح۪ٓي اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۙ اللّٰهُ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿3﴾ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ ﴿4﴾ تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْ فَوْقِهِنَّ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَنْ فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ ﴿5﴾ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهُ حَف۪يظٌ عَلَيْهِمْۘ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ ﴿6﴾ وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا لِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَا وَتُنْذِرَ يَوْمَ الْجَمْعِ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ فَر۪يقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَر۪يقٌ فِي السَّع۪يرِ ﴿7﴾ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَجَعَلَهُمْ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلٰكِنْ يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِمُونَ مَا لَهُمْ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ ﴿8﴾ اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۚ فَاللّٰهُ هُوَ الْوَلِيُّ وَهُوَ يُحْيِ الْمَوْتٰىۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ۟ ﴿9﴾ وَمَا اخْتَلَفْتُمْ ف۪يهِ مِنْ شَيْءٍ فَحُكْمُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبّ۪ي عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۗ وَاِلَيْهِ اُن۪يبُ ﴿10﴾ فَاطِرُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا وَمِنَ الْاَنْعَامِ اَزْوَاجًاۚ يَذْرَؤُ۬كُمْ ف۪يهِۜ لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ ﴿11﴾ لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿12﴾ شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا وَصّٰى بِه۪ نُوحًا وَالَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِه۪ٓ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى وَع۪يسٰٓى اَنْ اَق۪يمُوا الدّ۪ينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا ف۪يهِۜ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِك۪ينَ مَا تَدْعُوهُمْ اِلَيْهِۜ اَللّٰهُ يَجْتَب۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يُن۪يبُ ﴿13﴾ وَمَا تَفَرَّقُٓوا اِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫رِثُوا الْكِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ ﴿14﴾ فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ وَقُلْ اٰمَنْتُ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنْ كِتَابٍۚ وَاُمِرْتُ لِاَعْدِلَ بَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْۜ لَنَٓا اَعْمَالُنَا وَلَكُمْ اَعْمَالُكُمْۜ لَا حُجَّةَ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْۜ اَللّٰهُ يَجْمَعُ بَيْنَنَاۚ وَاِلَيْهِ الْمَص۪يرُۜ ﴿15﴾ وَالَّذ۪ينَ يُحَٓاجُّونَ فِي اللّٰهِ مِنْ بَعْدِ مَا اسْتُج۪يبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ ﴿16﴾ اَللّٰهُ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْم۪يزَانَۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَر۪يبٌ ﴿17﴾ يَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِهَاۚ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَاۙ وَيَعْلَمُونَ اَنَّهَا الْحَقُّۜ اَلَٓا اِنَّ الَّذ۪ينَ يُمَارُونَ فِي السَّاعَةِ لَف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ ﴿18﴾ اَللّٰهُ لَط۪يفٌ بِعِبَادِه۪ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْقَوِيُّ الْعَز۪يزُ۟ ﴿19﴾ مَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الْاٰخِرَةِ نَزِدْ لَهُ ف۪ي حَرْثِه۪ۚ وَمَنْ كَانَ يُر۪يدُ حَرْثَ الدُّنْيَا نُؤْتِه۪ مِنْهَا وَمَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ نَص۪يبٍ ﴿20﴾ اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّ الظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿21﴾ تَرَى الظَّالِم۪ينَ مُشْفِق۪ينَ مِمَّا كَسَبُوا وَهُوَ وَاقِعٌ بِهِمْۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ف۪ي رَوْضَاتِ الْجَنَّاتِۚ لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَضْلُ الْكَب۪يرُ ﴿22﴾ ذٰلِكَ الَّذ۪ي يُبَشِّرُ اللّٰهُ عِبَادَهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبٰىۜ وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ ف۪يهَا حُسْنًاۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ شَكُورٌ ﴿23﴾ اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًاۚ فَاِنْ يَشَاِ اللّٰهُ يَخْتِمْ عَلٰى قَلْبِكَۜ وَيَمْحُ اللّٰهُ الْبَاطِلَ وَيُحِقُّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿24﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي يَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِه۪ وَيَعْفُوا عَنِ السَّيِّـَٔاتِ وَيَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَۙ ﴿25﴾ وَيَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَالْكَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ ﴿26﴾ وَلَوْ بَسَطَ اللّٰهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِه۪ لَبَغَوْا فِي الْاَرْضِ وَلٰكِنْ يُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرٌ بَص۪يرٌ ﴿27﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي يُنَزِّلُ الْغَيْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَيَنْشُرُ رَحْمَتَهُۜ وَهُوَ الْوَلِيُّ الْحَم۪يدُ ﴿28﴾ وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَثَّ ف۪يهِمَا مِنْ دَٓابَّةٍۜ وَهُوَ عَلٰى جَمْعِهِمْ اِذَا يَشَٓاءُ قَد۪يرٌ۟ ﴿29﴾ وَمَٓا اَصَابَكُمْ مِنْ مُص۪يبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْد۪يكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ كَث۪يرٍۜ ﴿30﴾ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِۚ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ ﴿31﴾ وَمِنْ اٰيَاتِهِ الْجَوَارِ فِي الْبَحْرِ كَالْاَعْلَامِۜ ﴿32﴾ اِنْ يَشَأْ يُسْكِنِ الرّ۪يحَ فَيَظْلَلْنَ رَوَاكِدَ عَلٰى ظَهْرِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍۙ ﴿33﴾ اَوْ يُوبِقْهُنَّ بِمَا كَسَبُوا وَيَعْفُ عَنْ كَث۪يرٍۘ ﴿34﴾ وَيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ يُجَادِلُونَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ مَا لَهُمْ مِنْ مَح۪يصٍ ﴿35﴾ فَمَٓا اُو۫ت۪يتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَمَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَمَا عِنْدَ اللّٰهِ خَيْرٌ وَاَبْقٰى لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ ﴿36﴾ وَالَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَۚ ﴿37﴾ وَالَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَۖ وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْۖ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۚ ﴿38﴾ وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَهُمُ الْبَغْيُ هُمْ يَنْتَصِرُونَ ﴿39﴾ وَجَزٰٓؤُ۬ا سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَاۚ فَمَنْ عَفَا وَاَصْلَحَ فَاَجْرُهُ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ ﴿40﴾ وَلَمَنِ انْتَصَرَ بَعْدَ ظُلْمِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَا عَلَيْهِمْ مِنْ سَب۪يلٍۜ ﴿41﴾ اِنَّمَا السَّب۪يلُ عَلَى الَّذ۪ينَ يَظْلِمُونَ النَّاسَ وَيَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿42﴾ وَلَمَنْ صَبَرَ وَغَفَرَ اِنَّ ذٰلِكَ لَمِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ۟ ﴿43﴾ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ وَلِيٍّ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَتَرَى الظَّالِم۪ينَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَ يَقُولُونَ هَلْ اِلٰى مَرَدٍّ مِنْ سَب۪يلٍۚ ﴿44﴾ وَتَرٰيهُمْ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا خَاشِع۪ينَ مِنَ الذُّلِّ يَنْظُرُونَ مِنْ طَرْفٍ خَفِيٍّۜ وَقَالَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَٓا اِنَّ الظَّالِم۪ينَ ف۪ي عَذَابٍ مُق۪يمٍ ﴿45﴾ وَمَا كَانَ لَهُمْ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ يَنْصُرُونَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ سَب۪يلٍۜ ﴿46﴾ اِسْتَج۪يبُوا لِرَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِۜ مَا لَكُمْ مِنْ مَلْجَاٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَك۪يرٍ ﴿47﴾ فَاِنْ اَعْرَضُوا فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ اِنْ عَلَيْكَ اِلَّا الْبَلَاغُۜ وَاِنَّٓا اِذَٓا اَذَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنَّا رَحْمَةً فَرِحَ بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ فَاِنَّ الْاِنْسَانَ كَفُورٌ ﴿48﴾ لِلّٰهِ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۜ يَهَبُ لِمَنْ يَشَٓاءُ اِنَاثًا وَيَهَبُ لِمَنْ يَشَٓاءُ الذُّكُورَۙ ﴿49﴾ اَوْ يُزَوِّجُهُمْ ذُكْرَانًا وَاِنَاثًاۚ وَيَجْعَلُ مَنْ يَشَٓاءُ عَق۪يمًاۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ قَد۪يرٌ ﴿50﴾ وَمَا كَانَ لِبَشَرٍ اَنْ يُكَلِّمَهُ اللّٰهُ اِلَّا وَحْيًا اَوْ مِنْ وَرَٓائِ۬ حِجَابٍ اَوْ يُرْسِلَ رَسُولًا فَيُوحِيَ بِاِذْنِه۪ مَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ عَلِيٌّ حَك۪يمٌ ﴿51﴾ وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ رُوحًا مِنْ اَمْرِنَاۜ مَا كُنْتَ تَدْر۪ي مَا الْكِتَابُ وَلَا الْا۪يمَانُ وَلٰكِنْ جَعَلْنَاهُ نُورًا نَهْد۪ي بِه۪ مَنْ نَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِنَاۜ وَاِنَّكَ لَتَهْد۪ٓي اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۙ ﴿52﴾ صِرَاطِ اللّٰهِ الَّذ۪ي لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اَلَٓا اِلَى اللّٰهِ تَص۪يرُ الْاُمُورُ ﴿53﴾

Şura Suresinin Türkçe Anlamı

Şura Suresinin Türkçe Anlamı, şöyledir:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

1. ayet: Ha, Mim.

2. ayet: Ayn, Sin Kaf.

3. ayet: O, Aziz ve Hakim olan Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir.

4. ayet: Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. O, Yücedir, büyüktür.

5. ayet: Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O’dur.

6. ayet: Allah’ın dışında birtakım veliler edinenler ise; Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.

7. ayet: İşte Biz sana, böyle Arapça bir Kur’an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı)nı ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.

8. ayet: Eğer Allah dileseydi, onları herhalde tek bir ümmet kılardı. Ancak O, dilediğini Kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne bir yardımcı (bulursun).

9. ayet: Yoksa O’nun dışında birtakım veliler mi edindiler? İşte Allah; veli O’dur, ölüleri dirilten O’dur. O, herşeye güç yetirendir.

10. ayet: Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey; artık O’nun hükmü Allah’ındır. İşte Rabbim olan Allah. Ben O’na tevekkül ettim ve yalnızca O’na dönüp-yönelirim.

11. ayet: O, göklerin ve yerin Yaratıcısı’dır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip-yayıyor. O’nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir.

12. ayet: Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. O, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve kısar da. Çünkü O, herşeyi bilendir.

13. ayet: O: “Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye dinden Nuh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri’ etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten Kendisi’ne yöneleni hidayete erdirir.

14. ayet: Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecavüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.

15. ayet: Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki: Allah’ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda �deliller getirerek tartışma (ya, huccete gerek)’ yoktur. Allah bizi biraraya getirip-toplayacaktır. Dönüş O’nadır.”

16. ayet: O’na icabet olunduktan sonra, Allah hakkında (sözde) ‘deliller öne sürüp tartışanların’ delilleri, Rableri Katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazab vardır ve şiddetli azap onlaradır.

17. ayet: Ki Allah, hak olmak üzere kitabı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakındır.

18. ayet: Onda acele edenler, (gerçekte) ona inanmayanlardır. İman edenler ise, ona karşı bir korku içindedirler ve onun gerçekten hak olduğunu bilirler. Haberiniz olsun; kıyamet-saati konusunda tartışanlar, gerçekte uzak bir sapıklık içindedirler.

19. ayet: Allah, kullarına karşı lütuf sahibidir; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, Azizdir.

20. ayet: Kim ahiret ekinini isterse, Biz ona kendi ekininde artırmalar yaparız. Kim dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.

21. ayet: Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri’ ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır.

22. ayet: (O gün) Zalimleri kazandıkları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri Katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur.

23. ayet: İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: “Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.” Kim bir iyilik kazanırsa, Biz ondaki iyiliği artırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.

24. ayet: Yoksa onlar: “Allah’a karşı yalan düzüp-uydurdu”mu diyorlar? Oysa eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.

25. ayet: Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlediklerinizi bilen O’dur.

26. ayet: O, iman edip salih amellerde bulunanlara icabet eder ve onlara Kendi fazlından arttırır. Kafirlere gelince; onlara şiddetli bir azap vardır.

27. ayet: Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.

28. ayet: O’dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar. O, Veli’dir, Hamid’dir.

29. ayet: Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O’nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.

30. ayet: Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.

31. ayet: Siz yeryüzünde (O’nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah’ın dışında ne bir veliniz vardır, ne bir yardımcınız.

32. ayet: Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O’nun ayetlerindendir.

33. ayet: Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır.

34. ayet: Ya da kazandıkları dolayısıyla onları yok eder, bir çoğunu da affeder.

35. ayet: (Öyle ki) Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için hiçbir kaçacak yer olmadığını bilip-öğrensinler.

36. ayet: Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaı (kısa süreli faydalanması)dır. Allah Katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) iman edip Rablerine tevekkül edenler içindir;

37. ayet: (Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin -utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,

38. ayet: Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında şura ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler,

39. ayet: Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.

40. ayet: Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah’a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.

41. ayet: Kim zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır)sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.

42. ayet: Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere ‘tecavüz ve haksızlıkta bulunanların’ aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azap vardır.

43. ayet: Kim sabreder ve bağışlarsa, şüphesiz bu, azme değer işlerdendir.

44. ayet: Allah, kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiçbir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; “Geri dönmeye bir yol var mı?” derler.

45. ayet: Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: “Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır” dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler.

46. ayet: Onların Allah’ın dışında kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir (çıkış) yolu yoktur.

47. ayet: Allah’tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden evvel, Rabbinize icabet edin. O gün, sizin için ne sığınılacak bir yer var, ne sizin için inkar (etmeye bir imkan).

48. ayet: Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, Biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda insan bir nankör kesiliverir.

49. ayet: Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.

50. ayet: Veya erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir.

51. ayet: Kendisiyle Allah’ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

52. ayet: Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

53. ayet: Göklerde ve yerde bulunanların tümü Kendisi’ne ait olan Allah’ın yoluna. Haberiniz olsun; işler Allah’a döner.

Şura Suresinin Fazileti

Şura Suresi fazileti, Kadı Beydavi’nin eseri olan Beydavi Tefsiri’ne dayanan hadis-i şerife göre Peygamber Efendimiz (s.a.v) Şura suresi ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: ‘’Her kim Şura suresini okursa, meleklerin istiğfar ve merhamet istedikleri kimselerden olur. (Hadis-i Şerif-Kadı Beydavi Tefsiri)

Şura Suresi Dinle

https://www.youtube.com/watch?v=3CO1IzQZEK4

Zuhruf Suresi Hakkında Bilgi

Zuhruf Suresi, ‘zahrefe’ kelimesinden türetilen ve ‘süslenmek’ (mücevher) manasında kullanılan ‘Zuhruf’ ifadesinden adını almaktadır. Kur’an-ı Kerim’in 43. Suresi olan Zuhruf, 89 ayetten oluşmuş olup Mekke’de nazil olmuştur.

Allah’u Teala’nın kainattaki tüm nimetleri insanlar için yarattığı ve insanların da bunlara karşılık şükretmeleri gerektiği bildirilmiştir. İnsanların doğru yolda olup olmadıkları kazançları ya da servetleriyle değil, Allah’ın gönderdiklerine (vahiy) sağlam bir şekilde dayanmaları ile anlaşılacağından bahsedilmiştir. Levh-i Mahfuz adıyla bilinen ana kitapta Kur’an-ı Kerim’in kayıtlı olduğu ve insanların anlayabilmeleri için de Arapça olarak indirildiği anlatılmıştır. Ayrıca Yüce Yaratıcının her türlü eksiklik ve noksanlıktan uzak olduğuna değinilmiştir.

Zuhruf Suresinin Okunuşu       

Zuhruf suresinin okunuşu şöyledir;

Bismillahirrahmanirrahim

1. Ha mim

2. Vel kitabil mübın

3. İnna cealnahü kur’anen rabiyyel lealleküm ta’kılun

4. Ve innehu fı ümmil kitabi ledeyna le aliyyün hakım

5. E fe nadribü ankümüz zikra safhan en küntüm kavmem müsrifın

6. Ve kem erselna min nebiyyin fil evvelın

7. Ve ma yet’tıhim min nebiyyin illa kanu bihı yestehziun

8. Fe ehlekna eşedde minhüm batşev ve meda meselül evvelın

9. Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünne halekahünnel azızül alım

10. Ellezı ceale lekümül erda mehdev ve veale leküm fıha sübülel lealleküm tehtedun

11. Vellezı nezzele mines semai maem bi kader fe enşarna bihı beldetem meyta kezalike tuhracun

12. Vellezı halekal ezvace külleha ve ceale leküm minel fülki vel en’ami ma terkebun

13. Li testevu ala zuhurihı sümme tezküru nı’mete rabbiküm izesteveytüm aleyhi ve tekulu sübhanellezı sehhara lena haza ve ma künna lehu mukrinın

14. Ve inna ila rabbina le münkalibun

15. Ve cealu lehu min ıbadihı cüz’a innel insane le kefurum mübın

16. Emittehaze memma yahlüku benativ ve asfaküm bil benın

17. Ve iza büşşira ehadühüm bima darabe lir rahmani meselen zalle vechühu müsveddev ve hüze kezıym

18. E ve mey yüneşşeü fil hılyeti ve hüve fil hısami ğayrumübın

19. Ve cealül melaiketellezıne hüm ıbadür rahmani inasa e şehidu halkahüm setüktebü şehadetühüm ve yüs’elun

20. Ve kalu lev şaer rahmanü ma abednahüm ma lehüm bi zalike min ılmin in hüm illa yahrusun

21. Em ateynahüm kitabem min kablihı fe hüm bihı müstemsikun

22. Bel kalu inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim mühtedun

23. Ve kezalike ma erselna min kablike fı karyetim min nezırin illa kale mütrafuha inna vecedna abaena ala ümmetiv ve inna ala asarihim muktedun

24. Kale e ve lev ci’tüküm bi ehda mimma vecedtüm aleyhi abaeküm kalu inna bima ürsiltüm bihı kafirun

25. Fentekamna mihüm fenzur keyfe kane akıbetül mükezzibın

26. Ve iz kale ibrahımü li ebıhi ve kavmihı innenı beraüm mimma ta’büdun

27. İllellezı fetaranı fe innehu seyehdın

28. Ve cealeha kelimetem bakıyeten fı akıbihı leallehüm yarciun

29. Vel metta’tü haülai ve abaehüm hatta caehümül hakku ve rasulüm mübın

30. Ve lemma caehümül hakku kalu haza sıhruv ve inna bihı kafirun

31. Ve kalu lev la nüzzile hazel kur’anü ala racülim minel karyeteyni azıym

32. E hüm yaksimune rahmete rabbik nahnü kasemna beynahüm meıyşetehüm fil hayatid dünya ve rafa’na ba’dahüm fevka ba’dın deracatil li yettehıze ba’duhüm ba’dan suhriyya ve rahmetü rabbike hayrum mimma yecmeun

33. Ve lev la ey yekunen nasü ümmetev vahıdetel le cealna li mey yekfüru bir rahmani li büyutihim şükufem min fiddativ ve mearice aleyha yazherun

34. Ve li büyutihim ebvabev ve süruran aleyha yettekiun

35. Ve zuhrufa ve in küllü zalike lemma metaul haytiod dünya vel ahıratü ınde rabbike lil müttekıyn

36. Ve mey ya’şü an zikrir rahmani nükayyıd lehu şeytanen fe hüve lehu karın

37. Ve innehüm le yesuddunehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm anis sebıli ve yahsebune ennehüm mühtedun

38. Hatta iza caena kale ya leyte beynı ve beyneke bu’del meşrikayni fe bi’sel karın

39. Ve ley yenfeakümül yevme iz zalemtüm enneküm fil azabe müşterikun

40. E fe ente tüsmius summe ev tehdil umye ve men kane fı dalalim mübın

41. Fe imma nezhebenne bike fe inna minhüm müntekımun

42. Ev nüriyenne kellezı veadnahüm fe inna aleyhim muktedoirun

43. Festemsik billezı uhıye ileyk inneke ala sıratım müstekıym

44. Ve innehu lezikrul leke ve li kavmik ve sevfe tüs’elun

45. Ves’el men erselna min kablike mir rusülina e cealna min dunir rahmani alihetey yu’bedun

46. Ve le kad erselna musa bi ayatina ila fir’avne ve meleihı fe kale inni rasulü rabbil alemın

47. Felemma caehüm bi ayatina iza hüm minha yadhakun

48. Ve ma nürıhim min ayetin illa hiye ekberu min uhtiha ve ehaznahüm bil azabi leallehüm yarciun

49. Ve kalu ya eyyühes sahırud’u lena rabbeke bima ahide ındeke innena le mühtedun

50. Felemma keşefna anhümül azabe izahüm yenküsun

51. Ve nada fir’avnü fı kamihı kale ya kavmi e leyse lı mülkü mısra ve hazihil enharu tecrı min tahtı e fe la tübsırün

52. Em ene hayrum min hazellezı hüve mehınüv ve la yekadü yübın

53. Fe lev la ülkıye aleyhi esviratüm min zehebin ev cae meahül melaiketü mukterinın

54. Festehaffe kavmehu fe etauh innehüm kanu kavmen fasikıyn

55. Felemma asefununtekamna minhüm fe ağraknahüm ecmeıyn

56. Fe cealnahüm selefev ve meselel lil ahırın

57. Ve lemma duribebnü meryeme meselen iza kavmüke minhü yesıddun

58. Ve kalu e alihetüna hayrun em hu ma darabuhü leke illa cedela bel hüm kavmün hasımun

59. İn hüve illa abdün en’amna aleyhi ve cealnahü meselel li benı israıl

60. Ve lev neşaü le cealna minküm melaiketen fil erdı yahlüfun

61. Ve innehu le ılmül lissaati fe la temterunne biha vettebiun haza sıratum müstekıym

62. Ve la yesudodennekümüş şeytan innehu leküm adüvvün mübın

63. Ve lemma cae ıysa bil beyyinati kale kad ci’tüküm bil hıkmeti ve li übeyyine leküm ba’dallezı tahtelifune fıh fettekullahe ve etıy’un

64. İnnellahe hüve rabbı ve rabbüküm fa’büduh haza sıratum müstekıym

65. Fahtelefel ahzabü mim beynihim fe veylül lillezıne zalemu min azabi yevmin elım

66. Hel yenzurune illes saate en te’tiyehüm bağtetev ve hüm la yeş’urun

67. El ehıllaü yevmeizim ba’duhüm li ba’dın adüvvün illel müttekıyn

68. Ya ıbadi la havfün aleykümül yevme ve la entüm tanzenun

69. Ellezıne amenu bi ayatina ve kanu müslimın

70. Üdhulül cennete entüm ve ezvacüküm tuhberun

71. Yütafü aleyhim bi sıhafim min zehebiv ve ekvab ve fıha ma teştehıhil enfüsü ve telezzül a’yün ve entüm fıha halidün

72. Ve tilkel cennetülletı uristümuha bima küntüm ta’melun

73. Leküm fiha fakihetün kesıratüm miha te’külun

74. İnnel mücrimıne fı azabi cehenneme halidun

75. La yüfetteru anhüm ve hüm fıhi müblisun

76. Ve ma zalemnahüm ve lakin kanu hümüz zalimın

77. Ve nadev ya malikü li yakdı aleyna rabbük kale inneküm makisun

78. Lekad ci’naküm bil hakkı ve lakinne ekseraküm lil hakkı karihun

79. Em ebramu emran fe inna mübrimun

80. Em yahsebune enna la nesmeu sirrahüm ve necvahüm bela ve rusülüna ledeyhüm yektübun

81. Kul in kane lirrahmani veledün fe ene evvelül abidın

82. Sübhüne rabbis semavati vel erdı rabbil arşi amma yesıfun

83. Fezerhüm yahudu ve yel’abu hatta yülaku yevmehümüllezı yuadun

84. Ve hüvellezı fis semai ilahüv ve fil erdı ilah ve hüvel hakımül alım

85. Ve tebarakellezı lehu mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve ındehu ılmüs saah ve ileyhi türceun

86. Ve la yemliküllezıne yed’une min dunihiş şefaate illa men şehide bil hakkı ve hüm ya’lemun

87. Ve lein seeltehüm men halekahüm le yekulünnellahü fe enna yü’fekun

88. Ve kıylihı ya rabbi inne haülai kavmül la yü’minun

89. Fasfah anhüm ve kul selam fe sevfe ya’lemun

Zuhruf Suresinin Arapça Yazılışı

Zuhruf Suresi Arapça, yazılışı şu şekildedir;

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

حٰمٓۜ ﴿1﴾ وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ ﴿2﴾ اِنَّا جَعَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَۚ ﴿3﴾ وَاِنَّهُ ف۪ٓي اُمِّ الْكِتَابِ لَدَيْنَا لَعَلِيٌّ حَك۪يمٌۜ ﴿4﴾ اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحًا اَنْ كُنْتُمْ قَوْمًا مُسْرِف۪ينَ ﴿5﴾ وَكَمْ اَرْسَلْنَا مِنْ نَبِيٍّ فِي الْاَوَّل۪ينَ ﴿6﴾ وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ﴿7﴾ فَاَهْلَكْنَٓا اَشَدَّ مِنْهُمْ بَطْشًا وَمَضٰى مَثَلُ الْاَوَّل۪ينَ ﴿8﴾ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَز۪يزُ الْعَل۪يمُۙ ﴿9﴾ اَلَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ مَهْدًا وَجَعَلَ لَكُمْ ف۪يهَا سُبُلًا لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَۚ ﴿10﴾

وَالَّذ۪ي نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً بِقَدَرٍۚ فَاَنْشَرْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتًاۚ كَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ ﴿11﴾ وَالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَۙ ﴿12﴾ لِتَسْتَوُ۫ا عَلٰى ظُهُورِه۪ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَۙ ﴿13﴾ وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ ﴿14﴾ وَجَعَلُوا لَهُ مِنْ عِبَادِه۪ جُزْءًاۜ اِنَّ الْاِنْسَانَ لَكَفُورٌ مُب۪ينٌۜ ﴿15﴾ اَمِ اتَّخَذَ مِمَّا يَخْلُقُ بَنَاتٍ وَاَصْفٰيكُمْ بِالْبَن۪ينَ۟ ﴿16﴾ وَاِذَا بُشِّرَ اَحَدُهُمْ بِمَا ضَرَبَ لِلرَّحْمٰنِ مَثَلًا ظَلَّ وَجْهُهُ مُسْوَدًّا وَهُوَ كَظ۪يمٌ ﴿17﴾ اَوَمَنْ يُنَشَّؤُ۬ا فِي الْحِلْيَةِ وَهُوَ فِي الْخِصَامِ غَيْرُ مُب۪ينٍ ﴿18﴾ وَجَعَلُوا الْمَلٰٓئِكَةَ الَّذ۪ينَ هُمْ عِبَادُ الرَّحْمٰنِ اِنَاثًاۜ اَشَهِدُوا خَلْقَهُمْۜ سَتُكْتَبُ شَهَادَتُهُمْ وَيُسْـَٔلُونَ ﴿19﴾ وَقَالُوا لَوْ شَٓاءَ الرَّحْمٰنُ مَا عَبَدْنَاهُمْۜ مَا لَهُمْ بِذٰلِكَ مِنْ عِلْمٍۗ اِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَۜ ﴿20﴾ اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَابًا مِنْ قَبْلِه۪ فَهُمْ بِه۪ مُسْتَمْسِكُونَ ﴿21﴾ بَلْ قَالُٓوا اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُهْتَدُونَ ﴿22﴾ وَكَذٰلِكَ مَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا وَجَدْنَٓا اٰبَٓاءَنَا عَلٰٓى اُمَّةٍ وَاِنَّا عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ مُقْتَدُونَ ﴿23﴾ قَالَ اَوَلَوْ جِئْتُكُمْ بِاَهْدٰى مِمَّا وَجَدْتُمْ عَلَيْهِ اٰبَٓاءَكُمْۜ قَالُٓوا اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ ﴿24﴾ فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّب۪ينَ۟ ﴿25﴾ وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪يمُ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ٓ اِنَّن۪ي بَرَٓاءٌ مِمَّا تَعْبُدُونَۙ ﴿26﴾ اِلَّا الَّذ۪ي فَطَرَن۪ي فَاِنَّهُ سَيَهْد۪ينِ ﴿27﴾ وَجَعَلَهَا كَلِمَةً بَاقِيَةً ف۪ي عَقِبِه۪ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿28﴾ بَلْ مَتَّعْتُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَاٰبَٓاءَهُمْ حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُب۪ينٌ ﴿29﴾ وَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هٰذَا سِحْرٌ وَاِنَّا بِه۪ كَافِرُونَ ﴿30﴾ وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظ۪يمٍ ﴿31﴾ اَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَتَ رَبِّكَۜ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَع۪يشَتَهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِيًّاۜ وَرَحْمَتُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ ﴿32﴾ وَلَوْلَٓا اَنْ يَكُونَ النَّاسُ اُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَۙ ﴿33﴾ وَلِبُيُوتِهِمْ اَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَيْهَا يَتَّكِؤُ۫نَۙ ﴿34﴾ وَزُخْرُفًاۜ وَاِنْ كُلُّ ذٰلِكَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۜ وَالْاٰخِرَةُ عِنْدَ رَبِّكَ لِلْمُتَّق۪ينَ۟ ﴿35﴾ وَمَنْ يَعْشُ عَنْ ذِكْرِ الرَّحْمٰنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَر۪ينٌ ﴿36﴾ وَاِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَيَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ مُهْتَدُونَ ﴿37﴾ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَنَا قَالَ يَا لَيْتَ بَيْن۪ي وَبَيْنَكَ بُعْدَ الْمَشْرِقَيْنِ فَبِئْسَ الْقَر۪ينُ ﴿38﴾ وَلَنْ يَنْفَعَكُمُ الْيَوْمَ اِذْ ظَلَمْتُمْ اَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿39﴾ اَفَاَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ اَوْ تَهْدِي الْعُمْيَ وَمَنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿40﴾ فَاِمَّا نَذْهَبَنَّ بِكَ فَاِنَّا مِنْهُمْ مُنْتَقِمُونَۙ ﴿41﴾ اَوْ نُرِيَنَّكَ الَّذ۪ي وَعَدْنَاهُمْ فَاِنَّا عَلَيْهِمْ مُقْتَدِرُونَ ﴿42﴾ فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذ۪ٓي اُو۫حِيَ اِلَيْكَۚ اِنَّكَ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿43﴾ وَاِنَّهُ لَذِكْرٌ لَكَ وَلِقَوْمِكَۚ وَسَوْفَ تُسْـَٔلُونَ ﴿44﴾ وَسْـَٔلْ مَنْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَاۗ اَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِ اٰلِهَةً يُعْبَدُونَ۟ ﴿45﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مُوسٰى بِاٰيَاتِنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ فَقَالَ اِنّ۪ي رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿46﴾ فَلَمَّا جَٓاءَهُمْ بِاٰيَاتِنَٓا اِذَا هُمْ مِنْهَا يَضْحَكُونَ ﴿47﴾ وَمَا نُر۪يهِمْ مِنْ اٰيَةٍ اِلَّا هِيَ اَكْبَرُ مِنْ اُخْتِهَاۘ وَاَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿48﴾ وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَ السَّاحِرُ ادْعُ لَنَا رَبَّكَ بِمَا عَهِدَ عِنْدَكَ اِنَّنَا لَمُهْتَدُونَ ﴿49﴾ فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ اِذَا هُمْ يَنْكُثُونَ ﴿50﴾ وَنَادٰى فِرْعَوْنُ ف۪ي قَوْمِه۪ قَالَ يَا قَوْمِ اَلَيْسَ ل۪ي مُلْكُ مِصْرَ وَهٰذِهِ الْاَنْهَارُ تَجْر۪ي مِنْ تَحْت۪يۚ اَفَلَا تُبْصِرُونَۜ ﴿51﴾ اَمْ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ مَه۪ينٌ وَلَا يَكَادُ يُب۪ينُ ﴿52﴾ فَلَوْلَٓا اُلْقِيَ عَلَيْهِ اَسْوِرَةٌ مِنْ ذَهَبٍ اَوْ جَٓاءَ مَعَهُ الْمَلٰٓئِكَةُ مُقْتَرِن۪ينَ ﴿53﴾ فَاسْتَخَفَّ قَوْمَهُ فَاَطَاعُوهُۜ اِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِق۪ينَ ﴿54﴾ فَلَمَّٓا اٰسَفُونَا انْتَقَمْنَا مِنْهُمْ فَاَغْرَقْنَاهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ ﴿55﴾ فَجَعَلْنَاهُمْ سَلَفًا وَمَثَلًا لِلْاٰخِر۪ينَ۟ ﴿56﴾ وَلَمَّا ضُرِبَ ابْنُ مَرْيَمَ مَثَلًا اِذَا قَوْمُكَ مِنْهُ يَصِدُّونَ ﴿57﴾ وَقَالُٓوا ءَاٰلِهَتُنَا خَيْرٌ اَمْ هُوَۜ مَا ضَرَبُوهُ لَكَ اِلَّا جَدَلًاۜ بَلْ هُمْ قَوْمٌ خَصِمُونَ ﴿58﴾ اِنْ هُوَ اِلَّا عَبْدٌ اَنْعَمْنَا عَلَيْهِ وَجَعَلْنَاهُ مَثَلًا لِبَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۜ ﴿59﴾ وَلَوْ نَشَٓاءُ لَجَعَلْنَا مِنْكُمْ مَلٰٓئِكَةً فِي الْاَرْضِ يَخْلُفُونَ ﴿60﴾ وَاِنَّهُ لَعِلْمٌ لِلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿61﴾ وَلَا يَصُدَّنَّكُمُ الشَّيْطَانُۚ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ ﴿62﴾ وَلَمَّا جَٓاءَ ع۪يسٰى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُمْ بِالْحِكْمَةِ وَلِاُبَيِّنَ لَكُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي تَخْتَلِفُونَ ف۪يهِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِ ﴿63﴾ اِنَّ اللّٰهَ هُوَ رَبّ۪ي وَرَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ ﴿64﴾ فَاخْتَلَفَ الْاَحْزَابُ مِنْ بَيْنِهِمْۚ فَوَيْلٌ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ عَذَابِ يَوْمٍ اَل۪يمٍ ﴿65﴾ هَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿66﴾ اَلْاَخِلَّٓاءُ يَوْمَئِذٍ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ اِلَّا الْمُتَّق۪ينَۜ۟ ﴿67﴾ يَا عِبَادِ لَا خَوْفٌ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ وَلَٓا اَنْتُمْ تَحْزَنُونَۚ ﴿68﴾ اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا مُسْلِم۪ينَۚ ﴿69﴾ اُدْخُلُوا الْجَنَّةَ اَنْتُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ تُحْبَرُونَ ﴿70﴾ يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِصِحَافٍ مِنْ ذَهَبٍ وَاَكْوَابٍۚ وَف۪يهَا مَا تَشْتَه۪يهِ الْاَنْفُسُ وَتَلَذُّ الْاَعْيُنُۚ وَاَنْتُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَۚ ﴿71﴾ وَتِلْكَ الْجَنَّةُ الَّت۪ٓي اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿72﴾ لَكُمْ ف۪يهَا فَاكِهَةٌ كَث۪يرَةٌ مِنْهَا تَأْكُلُونَ ﴿73﴾ اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَالِدُونَۚ ﴿74﴾ لَا يُفَتَّرُ عَنْهُمْ وَهُمْ ف۪يهِ مُبْلِسُونَۚ ﴿75﴾ وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ كَانُوا هُمُ الظَّالِم۪ينَ ﴿76﴾ وَنَادَوْا يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَۜ قَالَ اِنَّكُمْ مَاكِثُونَ ﴿77﴾ لَقَدْ جِئْنَاكُمْ بِالْحَقِّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَكُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ ﴿78﴾ اَمْ اَبْرَمُٓوا اَمْرًا فَاِنَّا مُبْرِمُونَۚ ﴿79﴾ اَمْ يَحْسَبُونَ اَنَّا لَا نَسْمَعُ سِرَّهُمْ وَنَجْوٰيهُمْۜ بَلٰى وَرُسُلُنَا لَدَيْهِمْ يَكْتُبُونَ ﴿80﴾ قُلْ اِنْ كَانَ لِلرَّحْمٰنِ وَلَدٌۗ فَاَنَا۬ اَوَّلُ الْعَابِد۪ينَ ﴿81﴾ سُبْحَانَ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ ﴿82﴾ فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَ ﴿83﴾ وَهُوَ الَّذ۪ي فِي السَّمَٓاءِ اِلٰهٌ وَفِي الْاَرْضِ اِلٰهٌۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْعَل۪يمُ ﴿84﴾ وَتَبَارَكَ الَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۚ وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِۚ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿85﴾ وَلَا يَمْلِكُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿86﴾ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَۙ ﴿87﴾ وَق۪يلِه۪ يَا رَبِّ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ قَوْمٌ لَا يُؤْمِنُونَۢ ﴿88﴾ فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌۜ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿89﴾

Zuhruf Suresinin Türkçe Anlamı

Zuhruf Suresinin Türkçe Anlamı, şöyledir:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

1. Hâ Mîm.(1)

(1) Bu harfler için Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.

2,3. Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.

4. Şüphesiz o, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle doludur.

5. Haddi aşan bir topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan geri mi duralım?

6. Hâlbuki daha önceki toplumlara da nice peygamberler göndermiştik.

7. (Onlar da) kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

8. Biz, onlardan daha çetinlerini de helâk ettik. Öncekilerin örneği geçti!

9. Andolsun, onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka, “Onları mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı” diyeceklerdir.

10. O, yeryüzünü size beşik yapan ve gideceğiniz yere ulaşasınız diye sizin için orada yollar var edendir.

11. O, gökten bir ölçüye göre yağmur indirendir. Biz onunla ölü araziyi canlandırdık. İşte siz de, böyle diriltileceksiniz.

12,13,14. O, bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.

15. Böyle iken (“melekler Allah’ın kızlarıdır” demek suretiyle) kullarından bir kısmını O’nun parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.

16. Yoksa, Allah, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de, oğulları size mi seçip ayırdı?

17. Onlardan biri, Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir.

18. Süs içerisinde (narin bir biçimde) yetiştirilen ve tartışmada (delilini erkekler gibi) açıklayamayanı mı Allah’a isnad ediyorlar?

19. Onlar, Rahmân’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular? Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır.

20. “Eğer Rahmân dileseydi, biz onlara kulluk etmezdik” dediler. Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

21. Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?

22. Hayır! Onlar sadece, “Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, ve biz onların izlerinden gitmekteyiz” dediler.

23. İşte böyle, biz senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki, oranın şımarık zenginleri, “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz” demiş olmasınlar.

24. (Gönderilen uyarıcı,) “Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?” dedi. Onlar, “Biz kesinlikle sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz” dediler.

25. Biz de onlardan intikam aldık. Yalanlayanların sonu, bak nasıl oldu!

26. Hani İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan uzağım.”

27. “Ben ancak O, beni yaratana taparım. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir.”

28. İbrahim bunu, belki dönerler diye, ardından gelecekler arasında kalıcı bir söz yaptı.

29. Doğrusu onları (Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım.

30. Fakat kendilerine Hak gelince, “Bu bir büyüdür, biz onu kesinlikle inkâr ediyoruz” dediler.

31. “Bu Kur’an, iki şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” dediler.(2)

(2) Âyette sözü edilen iki şehir Mekke ve Tâif şehirleridir. Müşrikler, peygamberliği, çok sade ve mütevazi bir hayat yaşayan Hz. Peygamber’e yakıştıramıyor; Kur’an’ın, aristokrat sınıfa mensup Mekkeli Velid b. Muğîre’ye, yahut Tâif’li Urve b. Mesud es-Sekafî’ye inmesi gerektiğini söylüyorlardı.

32. Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.

33. Eğer bütün insanlar (kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet olacak olmasalardı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.

34,35. Evlerine (gümüşten) kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na karşı gelmekten sakınanlarındır.

36. Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur.

37. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.

38. Sonunda bize geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der.

39. Onlara, “(Bu temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız” denir.

40. Sağırlara sen mi duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?

41. Ya biz seni (bu dünyadan) alır götürürüz de, onlardan intikam alırız.

42. Yahut da, onlara yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter.

43. Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.

44. Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.

45. Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var etmiş miyiz?

46. Andolsun, biz Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o, “Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim” demişti.

47. (Mûsâ) mucizelerimizi kendilerine getirince, bir de bakmışsın, o mucizelere gülüyorlar!

48. Onlara gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye, onları azaba uğrattık.

49. (Onlar azabı görünce) “Ey büyücü! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et. Çünkü biz artık doğru yola gireceğiz” dediler.

50. Fakat biz onlardan azabı kaldırınca bir de bakmışsın sözlerinden dönüyorlar.

51. Firavun, kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?”

52. “Yoksa ben, şu zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha hayırlı değil miyim?”

53. “(Eğer doğru söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı, yahut onunla beraber bulunmak üzere melekler gelmeli değil miydi?”

54. Firavun, kavmini küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplumdu.

55. Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince biz de onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.

56. Onları, sonradan gelecek inkârcılara, geçmiş bir ibret ve bir örnek kıldık.

57. Meryem oğlu İsa bir örnek olarak anlatılınca bir de ne göresin, senin kavmin (seni susturacak bir delil buldukları zannıyla) hemen şamata etmeye başlar.

58. “Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa İsa mı?” dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur.

59. İsa, sadece, kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur.

60. Eğer dileseydik, içinizden yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık.

61. Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doğru bir yoldur.

62. Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.

63. İsa, apaçık mucizeleri getirdiği zaman şöyle demişti: “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyle ise, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”

64. Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin, işte bu doğru bir yoldur.

65. Ama aralarından çıkan gruplar ayrılığa düştüler. Elem dolu bir günün azâbından vay o zulmedenlerin hâline!

66. Onlar (bu tavırlarıyla) ancak, kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini beklemektedirler, hâlbuki bunun farkında değillerdir.

67. O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.

68,69. (Allah, şöyle der:) “Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.”

70. “Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz.”

71. Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız.

72. İşte bu, yapmakta olduklarınıza karşılık size mîras verilen cennettir.

73. Orada sizin için bol bol meyve var, onlardan yersiniz.

74. Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklardır.

75. Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde ümitsizdirler.

76. Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar, kendileri zâlim idiler.

77. (Görevli meleğe şöyle seslenirler:) “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” O da, “Siz hep böyle kalacaksınız” der.

78. Andolsun, size hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmayanlarsınız.

79. Yoksa (gerçeği kabul etmeme konusunda) bir işe kesin karar mı verdiler? Şüphesiz biz de (onları cezalandırmakta) kararlıyız.

80. Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz (melekler) yazmaktadırlar.

81. (Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.”

82. Göklerin ve yerin Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah, onların nitelendirmelerinden uzaktır.

83. Bırak onları, tehdit edildikleri güne kavuşana kadar, (batıl inançlarına) dalsınlar ve (dünya hayatlarında) oynayadursunlar.

84. O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

85. Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.

86. O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler.

87. Andolsun, onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette, “Allah” derler. Öyleyken nasıl döndürülüyorlar?

88. Onun (Muhammed’in), “Ya Rabbi!” demesine andolsun ki, şüphesiz bunlar iman etmeyen bir kavimdir.

89. Şimdilik sen onları hoş gör ve “size selâm olsun” de. Yakında bilecekler.

Zuhruf Suresinin Fazileti

Zuhruf Suresi Fazileti, söz konusu sure ile ilgili Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ‘’Zuhruf suresini okuyan kişiye (kıyamet gününde Yüce Allah): ‘Ey ayetlerimize iman eden ve Müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de, siz ve eşleriniz sevinç ve eşleriniz sevinç içinde cennete giriniz’ şeklinde hitap edilen (cennetlikler) zümresine nail olur.’’ (Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri, 8/58) Peygamber Efendimiz bir diğer hadis-i şerifinde de şöyle demiştir:’’ Her kim, Zuhruf suresini okursa, kıyamet gününde o şahıslara şu şekilde hitap edilecektir: ‘Ey benim kullarım! Bugün size ne bir korku ne de bir üzüntü vardır; sorgusuz sualsiz cennete giriverin’ denilecektir.’’ (el-Burhan fi Tefsiri’l Kur’an, h.ş 1389, C 4, S 843)

Zuhruf Suresi Dinle

Yusuf Suresi Hakkında Bilgi

Yusuf Suresi, Hz. Yusuf’un (a.s) kıssalarını anlattığından dolayı bu ismi almıştır. Yusuf adı, İbranice’de ‘Yosef’ kelimesinin kökünden gelmektedir ve yine aynı dilde ‘Allah arttırsın’ anlamında kullanılmaktadır. 111 ayetten oluşan Yusuf Suresi’nin, 1. 2. ve 3. Ayetleri Medine’de, diğerleri ise Mekke’de nazil olmuştur.

Surede, Hz. Yusuf’un yaşadıkları detaylı olarak anlatılmakta ve inananlara ibret dolu mesajlar vermektedir. Allah’a iman edenlerin yalnızca ondan yardım istemeleri gerektiği aksi takdirde hüsrana uğrayacakları bildirilmektedir. İnsanların, herhangi bir zulüm ile karşılaşacakları korkusuyla Allah yolundan ayrılmamaları gerektiği, haksız yere zulme maruz kalanların Allah tarafından kurtarılarak mükafatlandırılacakları bildirilmektedir. Sure içerisinde de detaylı olarak anlatıldığı gibi kişinin, hangi makama gelirse gelsin anne ve babasına hürmette kusur etmemesi gerektiğinden bahsedilir.

Yusuf Suresinin Okunuşu

Yusuf suresinin okunuşu şöyledir;

Bismillahirrahmanirrahim.

1. Elif lam ra tilke ayatul kitabil mubîn

2. İnna enzelnahu kur’anen arabiyyel leallekum ta’kîlun

3. Nahnu nekussu aleyke ahsenel kasasî bima evhayna ileyke hazel kur’ane ve in kunte min kablihî le minel ğafilîn

4. İz kale yusufu li ebîhi ya ebeti innî raeytu ehade aşera kevkebev veş şemse vel kamera raeytuhum li sacidîn

5. Kale ya buneyye la taksus ru’yake ala îhvetike fe yekîdu leke keyda inneş şeytane lil insani aduvvum mubîn

6. Ve kezalike yectebîke rabbuke ve yuallimuke min te’vilil ehadîsi ve yutimmu nî’metehu aleyke ve ala ali ya’kube kema etemmeha ala ebeveyke min kablu ibrahîme ishak inne rabbeke alîmun hakîm

7. Le kad kane fî yusufe îhvetihî ayatul lis sailîn

8. İz kalu le yusufu ve ehuhu ehabbu ila ebîna minna ve nahnu usbeh inne ebana le fî dalalim mubîn

9. Uktulu yusufe evitrahuhu erday yahlu lekum vechu ebîkum ve tekunu mim ba’dihî kavmen salihîyn

10. Kale kailum minhum la taktulu yusufe ve elkuhu fî ğayabetil cubbi yeltekîthu ba’dus seyyarati in kuntum faîlîn

11. Kalu ya ebana ma leke la te’menna ala yusufe inna lehu lenasihun

12. Ersilhu meana ğadey yerta’ ve yel’ab ve inna lehu lehafizun

13. Kale innî le yahzununî en tezhebu bihî ve ehafu ey ye’kulehuz zi’bu ve entum anhu ğafilun

14. Kalu le in ekelehuz zi’bu ve nahnu usbetun inna izel le hasirun

15. Fe lemma zehebu bihî ve ecmeu ey yec’aluhu fî ğayabetil cubb ve evhayna ileyhi le tunebbiennehum bi emrihim haza ve hum la yeş’urun

16. Ve cau ebahum îşaey yebkun

17. Kalu ya ebana inna zehebna nestebiku ve terakna yusufe înde metaîna fe ekelehuz zi’b ve ma ente bi mu’minil lena ve lev kunna sadikîyn

18. Ve cau ala kamîsîhî bi demin kezib kale bel sevvelet lekum enfusukum emra fe sabrun cemîl vallahul musteanu ala ma tesîfun

19. Ve caet seyyaratun fe erselu varidehum fe edla delveh kale ya buşra haza ğulam ve eserruhu bidaah vallahu alîmun bi ma ya’melun

20. Ve şeravhu bi semenim bahsin derahime ma’dudeh ve kanu fîhi minez zahidîn

21. Ve kalellezişterahu mim mîsra limraetihî ekrimî mesvahu asa ey yenfeana ev nettehîzehu veleda ve kezalike mekkenna li yusufe fil erdî ve li nuallimehu min te’vîlil ehdîs vallahu ğalibun ala emrihî ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun

22. Ve lemma beleğa eşuddehu ateynahu hukmev ve îlma ve kezalike neczil muhsinîn

23. Ve ravedethulletî huve fî beytiha an nefsihî ve ğallekatil ebvabe ve kalet heyte lek kale meazellahi innehu rabbî ahsene mesvay innehu la yuflihuz zalimun

24. Ve le kad hemmet bihî ve hemme biha lev la er raa burhane rabbih kezalike li nasrife anhus sue vel fahşa’ innehu min îbadinel muhlesîyn

25. Vestebekal babe ve kaddet kamîsahu min duburiv ve elfeya seyyideha ledel bab kalet ma ceazu men erade bi ehlike suen illa ey yuscene ev azabun elîm

26. Kale hiye ravedetnî an nefsî ve şehide şahidum min ehliha in kane kamîsuhu kudde min kubulin fe sadekat ve huve minel kazibîn

27. Ve in kane kamîsuhu kudde min duburin fe kezebet ve huve mines sadikîyn

28. Felemma raaa kamîsahu kudde min duburin kale innehu min keydikunn inne keydekunne azîym

29. Yusufu a’rîd an haza vestağfirî li zembik inneki kunti minel hatîîn

30. Ve kale nisvetun fil medînetimraetul azîzi turavidu fetaha an nefsih kad şeğafeha hubba inna leneraha fî dalalim mubîn

31. Felemma semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a’tedet lehunne muttekeev ve atet kulla vahîdetim minhunne sikkînev ve kaletîhruc aleyhinn felemma raeynehu ekbernehu ve katta’ne eydiyehunne ve kulne haşe lillahi ma haza beşera in haza illa melekun kerîm

32. Kalet fe zalikunnellezî lumtunnenî fîh ve le kad ravedtuhu an nefsihî festa’sam ve leil lem yef’al ma amurruhu le yuscenenne ve leyekunem mines sağîrîn

33. Kale rabbis sicnu ehabbu ileyye mimma yed’unenî ileyh ve illa tasrif annî keydehunne asbu ileyhinne ve ekum minel cahilîn

34. Festecabe lehu rabbuhu fe sarafe anhu keydehunn innehu huves semîul alîm

35. Summe beda lehum mim ba’di ma raevul ayati le yescununnehu hatta hîyn

36. Ve dehale meahus sicne feteyan kale ehaduhuma innî eranî a’sîru hamra ve kalel aharu innî eranî ahmilu fevka ra’sî hubzen te’kulut tayru minh nebbi’na bi te’vîlih inna nerake minel muhsinîn

37. Kale la ye’tikuma taamun turzekanihî illa nebbe’tukuma bi te’vîlihî kable ey ye’tiyekuma zalikuma mimma alemenî rabbî innî teraktu millete kavmil la yu’minune billahi ve hum bil ahîrati hum bil ahîrati hum kafirun

38. Vetteba’tu millete abai ibrahîme ve ishaka ve ya’kub ma kane lena en nuşrike billahi min şey’ zalike min fadlillahi aleyna ve alen nasi ve lakinne ekseran nasi la yeşkurun

39. Ya sahîbeyis sicni e erbabum muteferrikune hayrun emillahul vahîdul kahhar

40. Ma ta’budune min dunihî illa esmaen semmeytumuha entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan inil hukmu illa lillah emera ella ta’budu illa iyyah zaliked dînul kayyimu ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun

41. Ya sahîbeyis sicni emma ehadukuma fe yeskîy rabbehu hamra ve emmel aharu fe yuslebu fe te’kulut tayru mir ra’sih kudîyel emrullezî fîhi testeftiyan

42. Ve kale lillezî zanne ennehu nacim minhumezkurnî înde rabbike fe ensahuş şeytanu zikra rabbihî fe lebise fis sicni bid’a sinîn

43. Ve kalel meliku innî era seb’a bekaratin simaniy ye’kuluhunne seb’un îcafuv ve seb’a sumbulatin hudriv ve uhara yabisat ya eyyuhel meleu eftunî fî ru’yaye in kuntum lir ru’ya ta’burun

44. Kalu adğasu ahlam ve ma nahnu bi te’vîlil ahlami bi alimîn

45. Ve kalellezî neca minhuma veddekera ba’de ummetin ene unebbiukum bi te’vîlihî fe ersilun

46. Yusufu eyyuhes sîddîku eftina fî seb’î bekaratin simaniy ye’kulununne seb’un îcafuv ve seb’î sumbulatin hudriv ve uhara yabisatil leallî erciu ilen nasi leallehum ya’lemun

47. Kale tezraune seb’a sinîne deeba fe ma hasadtum fezeruhu fî sumbulihî illa kalîlem mimma te’kulun

48. Summe ye’tî mim ba’di zalike seb’un şidaduy ye’kulne ma kaddemtum lehunne illa kalîlem mimma tuhsînun

49. Summe ye’tî mim ba’di zalike amun fîhi yuğasun nasu ve fîhi ya’sîrun

50. Ve kalel meliku’tunî bih fe lemma caehur rasulu kalercî’ila rabbike fes’elhu ma balun nisvetillatî katta’ne eydiyehunn inne rabbî bi keydihinne alîm

51. Kale ma hatbukunne iz ravedtunne yusufe an nefsih kulne haşe lillahi ma alimna aleyhi min su’ kaletimraetul azîzil ane hashasal hakku ene ravedtuhu an nefsihî ve innehu le mines sadikîyn

52. Zalike li ya’leme ennî lem ehunhu bil ğaybi ve ennellahe la yehdî keydel hainîn

53. Ve ma uberriu nefsî innen nefse le emmaratum bis sui illa ma rahîme rabbî inne rabbî ğafurur rahîym

54. Ve kalel meliku’tunî bihî estahlîshu li nefsî fe lemma kellemehu kale innekel yevme ledeyna mekînun emîn

55. Kalec’alnî ala hazainil ard innî hafîyzun alîm

56. Ve kezalike mekkenna li yusufe fil ard yetebevveu minha haysu yeşa’ nusîybu bi rahmetina men neşau ve la nudîy’u ecral muhsinîn

57. Ve le ecrul ahîrati hayrul lillezîne amenu ve kanu yettekun

58. Ve cae îhvetu yusufe fe dehalu aleyhi fe arafehum ve hum lehu munkirun

59. Ve lemma cehhezehum bi cehazihim kale’tunî bi ehîl lekum min ebîkum ela teravne ennî ufil keyle ve ene hayrul munzilîn

60. Fe il lem te’tunî bihî fe la keyle lekum îndî ve la takrabun

61. Kalu senuravidu anhu ebahu ve inne le faîlun

62. Ve kaleli fityanihic’alu bidaatehum fî rihalihim leallehum ya’rifuneha izenkalebu ila ehlihim leallehum yarciun

63. Fe lemma raceu ila ebîhim kalu ya ebana munia minnel keylu fe ersil meana ehana nektel ve inna lehu lehafizun

64. Kale hel amenukum aleyhi illa kema emintukum ala ehîyhi min kabl fellahu hayrun hafizav ve huve erhamur rahîmîn

65. Ve lemma fetehu metaahum vecedu bidaatehum ruddet ileyhim kalu ya ebana ma nebğîy hazihî bidaatuna ruddet ileyna ve nemîru ehlena ve nahfezu ehana ve nezdadu keyle beîyr zalike keyluy yesîr

66. Kale len ursilehu meakum hatta tu’tuni mevsikam minellahi lete’tunnenî bihî illa ey yuhata bikum fe lemma atevhu mevsikahum kalellahu ala ma nekulu vekîl

67. Ve kale ya beniyye la tedhulu mim babiv vahîdiv vedhulu min ebvabim muteferrikah ve ma uğnî ankum minellahi min şey’ inil hukmu illa lillah aleyhi tevekkelt ve aleyhi fel yetevekkelil mutevekkilun

68. Ve lemma dehalu min haysu emerahum ebuhum ma kane yuğnî anhum minellahi min şey’in illa laceten fî nefsi ya’kube kadaha ve innehu le zu îlmil lima allemnahu ve lakinne ekseran nasi la ya’lemun

69. Ve lemma dehalu ala yusufe ave ileyhi ehahu kale innî ene ehuke fe la tebteis bima kanu ya’melun

70. Fe lemma cehhezehum bi cehazihim ceales sikayete fî rahli ehîyhi summe ezzene muezzinun eyyetuhel îyru innekum le sarikun

71. Kalu ve akbelu aleyhim maza tefkîdun

72. Kalu nefkîdu suvaal meliki ve li men cae bihî hîmlu beîyriv ve ene bihî zeîym

73. Kalu tellahi le kad alimtum ma ci’na li nufside fil erdî ve ma kunna sarikîyn

74. Kalu fe ma cezauhu in kuntum kazibîn

75. Kalu cezauhu mev vucide fî rahlihî fe huve cezauh kezalike necziz zalimîn

76. Fe bedee bi ev’îyetihim kable viai ehîyhi summestahraceha min viai ehîyh kezalike kidna li yusuf ma kane li ye’huze ehahu fî dînil melikî illa ey yeşaellah nerfeu deracatim men neşa’ ve fevka kulli zî îlmin alîm

77. Kalu iy yesrîk fe kad seraka ehul lehu min kabl fe eserraha yusufu fî nefsihî ve lem yubdiha lehum kale entum şerrum mekana vallahu a’lemu bima tesîfun

78. Kalu ya eyyuhel azîzu inne lehu eben şeyhan kebîran fe huz ehadena mekaneh inna nerake minel muhsinîn

79. Kale meazellahi en ne’huze illa mev vecedna metaana îndehu inna izel le zalimun

80. Fe lemmestey’esu minhu halesu neciyya kale kebîruhum e lem ta’lemu enne ebakum kad ehaze aleykum mevsikam minellahi ve min kablu ma ferrattum fî yusuf fe len ebrahal erda hatta ye’zene lî ebî ev yahkumellahu lî ve huve hayrul hakimîn

81. İrciu illa ebîkum fe kulu ya ebana innebneke serak ve ma şehidna illa bima alimna ve ma kunna lilğaybi hafizîyn

82. Ves’elil karyetelletî kunna fîha vel îyralletî akbelna fîha ve inna lesadikun

83. Kale bel sevvelet lekum enfusukum emra fe sabrun cemîl asellahu ey ye’tiyenî bihim cemîa innehu huvel alîmul hakîm

84. Ve tevella anhum ve kale ya esefa ala yusufe vebyaddat aynahu minel huzni fe huve kezîym

85. Kalu tellahi tefteu tezkuru yusufe hatta tekune haradan ev tekuru yusufe hatta tekune haradan ev tekune minel halikîn

86. Kale innema eşku bessî ve huznî ilellahi ve a’lemu minellahi ma la ta’lemun

87. Ya beniyyezhebu fe tehassesu miy yusufe ve ehîyhi ve la tey’esu mir ravhîllahi illel kavmul kafirun

88. Fe lemma dehalu aleyhi kalu ya eyyuhel azîzu messena ve ehlened durru ve ci’na bi bidaatim muzcatin fe evfi lenel keyle ve tesaddak aleynav innellahe yeczil mutesaddikîyn

89. Kale hel alimtum ma fealtum bi yusufe ve ehîyhi iz entum cahilun

90. Kalu einneke le ente yusuf kale ene yusufu ve haza ehîy kad mennellahu aleyna innehu mey yettekî ve yasbir fe innellahe la yudîy’u ecral muhsinîn

91. Kalu tellahi le kad aserakellahu aleyna ve in kunna le hatîîn

92. Kale la tesrîbe aleykumul yevm yağfirullahu lekum ve huve erhamur rahîmîn

93. İzhebu bi kamîsîy haza fe elkuhu ala vechi ebî ye’ti besîyra ve’tunî bi ehlikum ecmeîyn

94. Ve lemma fesaletil îyru kale ebuhum innî le ecidu rîha yusufe lev la en tufennidun

95. Kalu tellahi inneke le fî dalalikel kadîm

96. Fe lemma en cael beşîru elkahu ala vechihî fertedde besîyra kale elem ekul lekum innî a’lemu minellahi ma la ta’lemun

97. Kalu ya ebanestağfir lena zunubena inna kunna hatîîn

98. Kale sevfe estağfiru lekum rabbî innehu huvel ğafurur rahîym

99. Fe lemma dehalu ala yusufe ava ileyhi ebeveyhi ve kaledhulu mîsra in şaellahu aminîn

100. Ve rafea ebeveyhi alel arşi ve harru lehu succeda ve kale ya ebeti haza te’vîlu ru’yaye min kablu kad cealeha ribbî hakka ve kad ahsene bî iz ahracenî mines sicni ve cae bikum minel bedvi mim ba’di en nezeğaş şeytanu beynî ve beyne îhvetî inne rabbî latîyful lima yeşa’ innehu huvel alîmul hakîm

101. Rabbi kad ateytenî minel mulki ve allemtenî min te’vîlil ehadîs fatîras semavati vel erdî ente veliyyî fid dunya vel ahîrah teveffenî muslimev ve elhîknî bis salihîyn

102. Zalike min embail ğaybi nuhîyhi ileyk ve ma kunte ledeyhim iz ecmeu emrahum ve hum yemkurun

103. Ve ma ekserun nasi ve lev haraste bi mu’minîn

104. Ve ma tes’eluhum aleyhi min ecr in huve illa zikrul lil alemîn

105. Ve keeyyim min ayetin fis semavati vel erdî yemurrune aleyha ve hum anhu mu’ridun

106. Ve ma yu’minu ekseruhum billahi illa ve hum muşrikun

107. E fe eminu en te’tiyehum ğaşiyetum min azabillahi ev te’tiyehumus saatu bağtetev ve hum la yeş’urun

108. Kul hazihî sebîlî ed’u ilellahi ala besîyratin ene ve menittebeanî ve subhanellahi ve ma ene minel muşrikîn

109. Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhîy ileyhim min ehlil kura e fe lem yesîru fil erdî fe yenzuru keyfe kane akîbetullezîne min kablihim ve la darul ahîrati hayrul lillezînettekav e fe la ta’kîlun

110. Hatta izestey’eser rusulu ve zannu ennehum kad kuzibu caehum nasruna fe nucciye men neşa’ ve la yuraddu be’suna anil kavmil mucrimîn

111. Le kad kane fî kasasîhum îbratul li ulil elbab ma kane hadîsey yuftera ve lakin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tefsîyle kulli şey’iv ve hudev ve rahmetel li kavmiy yu’minun

Yusuf Suresinin Arapça Yazılışı

Yusuf Suresi Arapça, yazılışı şu şekildedir;

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

الٓرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ۠ ﴿1﴾ اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ ﴿2﴾ نَحْنُ نَقُصُّ عَلَيْكَ اَحْسَنَ الْقَصَصِ بِمَٓا اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ هٰذَا الْقُرْاٰنَۗ وَاِنْ كُنْتَ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الْغَافِل۪ينَ ﴿3﴾ اِذْ قَالَ يُوسُفُ لِاَب۪يهِ يَٓا اَبَتِ اِنّ۪ي رَاَيْتُ اَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَاَيْتُهُمْ ل۪ي سَاجِد۪ينَ ﴿4﴾ قَالَ يَا بُنَيَّ لَا تَقْصُصْ رُءْيَاكَ عَلٰٓى اِخْوَتِكَ فَيَك۪يدُوا لَكَ كَيْدًاۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوٌّ مُب۪ينٌ ﴿5﴾ وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَۜ اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ۟ ﴿6﴾ لَقَدْ كَانَ ف۪ي يُوسُفَ وَاِخْوَتِه۪ٓ اٰيَاتٌ لِلسَّٓائِل۪ينَ ﴿7﴾ اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ ﴿8﴾ اُقْتُلُوا يُوسُفَ اَوِ اطْرَحُوهُ اَرْضًا يَخْلُ لَكُمْ وَجْهُ اَب۪يكُمْ وَتَكُونُوا مِنْ بَعْدِه۪ قَوْمًا صَالِح۪ينَ ﴿9﴾ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ لَا تَقْتُلُوا يُوسُفَ وَاَلْقُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّ يَلْتَقِطْهُ بَعْضُ السَّيَّارَةِ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ ﴿10﴾ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا لَكَ لَا تَأْمَنَّۭۖا عَلٰى يُوسُفَ وَاِنَّا لَهُ لَنَاصِحُونَ ﴿11﴾ اَرْسِلْهُ مَعَنَا غَدًا يَرْتَعْ وَيَلْعَبْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ﴿12﴾ قَالَ اِنّ۪ي لَيَحْزُنُن۪ٓي اَنْ تَذْهَبُوا بِه۪ وَاَخَافُ اَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ وَاَنْتُمْ عَنْهُ غَافِلُونَ ﴿13﴾ قَالُوا لَئِنْ اَكَلَهُ الذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ اِنَّٓا اِذًا لَخَاسِرُونَ ﴿14﴾ فَلَمَّا ذَهَبُوا بِه۪ وَاَجْمَعُٓوا اَنْ يَجْعَلُوهُ ف۪ي غَيَابَتِ الْجُبِّۚ وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُمْ بِاَمْرِهِمْ هٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿15﴾ وَجَٓاؤُٓ۫ اَبَاهُمْ عِشَٓاءً يَبْكُونَۜ ﴿16﴾ قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ ﴿17﴾ وَجَٓاؤُ۫ عَلٰى قَم۪يصِه۪ بِدَمٍ كَذِبٍۜ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًاۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ وَاللّٰهُ الْمُسْتَعَانُ عَلٰى مَا تَصِفُونَ ﴿18﴾ وَجَٓاءَتْ سَيَّارَةٌ فَاَرْسَلُوا وَارِدَهُمْ فَاَدْلٰى دَلْوَهُۜ قَالَ يَا بُشْرٰى هٰذَا غُلَامٌۜ وَاَسَرُّوهُ بِضَاعَةًۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿19﴾ وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍ بَخْسٍ دَرَاهِمَ مَعْدُودَةٍۚ وَكَانُوا ف۪يهِ مِنَ الزَّاهِد۪ينَ۟ ﴿20﴾ وَقَالَ الَّذِي اشْتَرٰيهُ مِنْ مِصْرَ لِامْرَاَتِه۪ٓ اَكْرِم۪ي مَثْوٰيهُ عَسٰٓى اَنْ يَنْفَعَنَٓا اَوْ نَتَّخِذَهُ وَلَدًاۜ وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۘ وَلِنُعَلِّمَهُ مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۜ وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰٓى اَمْرِه۪ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿21﴾ وَلَمَّا بَلَغَ اَشُدَّهُٓ اٰتَيْنَاهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۜ وَكَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿22﴾ وَرَاوَدَتْهُ الَّت۪ي هُوَ ف۪ي بَيْتِهَا عَنْ نَفْسِه۪ وَغَلَّقَتِ الْاَبْوَابَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَۜ قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اِنَّهُ رَبّ۪ٓي اَحْسَنَ مَثْوَايَۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ ﴿23﴾ وَلَقَدْ هَمَّتْ بِه۪ۗ وَهَمَّ بِهَاۚ لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّه۪ۜ كَذٰلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّٓوءَ وَالْفَحْشَٓاءَۜ اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَص۪ينَ ﴿24﴾ وَاسْتَبَقَا الْبَابَ وَقَدَّتْ قَم۪يصَهُ مِنْ دُبُرٍ وَاَلْفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا الْبَابِۜ قَالَتْ مَا جَزَٓاءُ مَنْ اَرَادَ بِاَهْلِكَ سُٓوءًا اِلَّٓا اَنْ يُسْجَنَ اَوْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿25﴾ قَالَ هِيَ رَاوَدَتْن۪ي عَنْ نَفْس۪ي وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ كَانَ قَم۪يصُهُ قُدَّ مِنْ قُبُلٍ فَصَدَقَتْ وَهُوَ مِنَ الْكَاذِب۪ينَ ﴿26﴾ وَاِنْ كَانَ قَم۪يصُهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ فَكَذَبَتْ وَهُوَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿27﴾ فَلَمَّا رَاٰ قَم۪يصَهُ قُدَّ مِنْ دُبُرٍ قَالَ اِنَّهُ مِنْ كَيْدِكُنَّۜ اِنَّ كَيْدَكُنَّ عَظ۪يمٌ ﴿28﴾ يُوسُفُ اَعْرِضْ عَنْ هٰذَا وَاسْتَغْفِر۪ي لِذَنْبِكِۚ اِنَّكِ كُنْتِ مِنَ الْخَاطِـ۪ٔينَ۟ ﴿29﴾ وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَد۪ينَةِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِه۪ۚ قَدْ شَغَفَهَا حُبًّاۜ اِنَّا لَنَرٰيهَا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿30﴾ فَلَمَّا سَمِعَتْ بِمَكْرِهِنَّ اَرْسَلَتْ اِلَيْهِنَّ وَاَعْتَدَتْ لَهُنَّ مُتَّكَـًٔا وَاٰتَتْ كُلَّ وَاحِدَةٍ مِنْهُنَّ سِكّ۪ينًا وَقَالَتِ اخْرُجْ عَلَيْهِنَّۚ فَلَمَّا رَاَيْنَهُٓ اَكْبَرْنَهُ وَقَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّ وَقُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا هٰذَا بَشَرًاۜ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا مَلَكٌ كَر۪يمٌ ﴿31﴾ قَالَتْ فَذٰلِكُنَّ الَّذ۪ي لُمْتُنَّن۪ي ف۪يهِۜ وَلَقَدْ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ فَاسْتَعْصَمَۜ وَلَئِنْ لَمْ يَفْعَلْ مَٓا اٰمُرُهُ لَيُسْجَنَنَّ وَلَيَكُونًا مِنَ الصَّاغِر۪ينَ ﴿32﴾ قَالَ رَبِّ السِّجْنُ اَحَبُّ اِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَن۪ٓي اِلَيْهِۚ وَاِلَّا تَصْرِفْ عَنّ۪ي كَيْدَهُنَّ اَصْبُ اِلَيْهِنَّ وَاَكُنْ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ ﴿33﴾ فَاسْتَجَابَ لَهُ رَبُّهُ فَصَرَفَ عَنْهُ كَيْدَهُنَّۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿34﴾ ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَاَوُا الْاٰيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتّٰى ح۪ينٍ۟ ﴿35﴾ وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْرًاۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزًا تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿36﴾ قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ ذٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَن۪ي رَبّ۪يۜ اِنّ۪ي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَۙ ﴿37﴾ وَاتَّبَعْتُ مِلَّةَ اٰبَٓاء۪ٓي اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَۜ مَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نُشْرِكَ بِاللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ ذٰلِكَ مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ عَلَيْنَا وَعَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ ﴿38﴾ يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ ءَاَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ اَمِ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۜ ﴿39﴾ مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اَسْمَٓاءً سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿40﴾ يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ اَمَّٓا اَحَدُكُمَا فَيَسْق۪ي رَبَّهُ خَمْرًاۚ وَاَمَّا الْاٰخَرُ فَيُصْلَبُ فَتَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْ رَأْسِه۪ۜ قُضِيَ الْاَمْرُ الَّذ۪ي ف۪يهِ تَسْتَفْتِيَانِۜ ﴿41﴾ وَقَالَ لِلَّذ۪ي ظَنَّ اَنَّهُ نَاجٍ مِنْهُمَا اذْكُرْن۪ي عِنْدَ رَبِّكَۘ فَاَنْسٰيهُ الشَّيْطَانُ ذِكْرَ رَبِّه۪ فَلَبِثَ فِي السِّجْنِ بِضْعَ سِن۪ينَۜ۟ ﴿42﴾ وَقَالَ الْمَلِكُ اِنّ۪ٓي اَرٰى سَبْعَ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعَ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۜ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ اَفْتُون۪ي ف۪ي رُءْيَايَ اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ ﴿43﴾ قَالُٓوا اَضْغَاثُ اَحْلَامٍۚ وَمَا نَحْنُ بِتَأْو۪يلِ الْاَحْلَامِ بِعَالِم۪ينَ ﴿44﴾ وَقَالَ الَّذ۪ي نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا۬ اُنَبِّئُكُمْ بِتَأْو۪يلِه۪ فَاَرْسِلُونِ ﴿45﴾ يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ اَفْتِنَا ف۪ي سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَأْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلَاتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍۙ لَعَلّ۪ٓي اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿46﴾ قَالَ تَزْرَعُونَ سَبْعَ سِن۪ينَ دَاَبًاۚ فَمَا حَصَدْتُمْ فَذَرُوهُ ف۪ي سُنْبُلِه۪ٓ اِلَّا قَل۪يلًا مِمَّا تَأْكُلُونَ ﴿47﴾ ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ اِلَّا قَل۪يلًا مِمَّا تُحْصِنُونَ ﴿48﴾ ثُمَّ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ عَامٌ ف۪يهِ يُغَاثُ النَّاسُ وَف۪يهِ يَعْصِرُونَ۟ ﴿49﴾ وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ۚ فَلَمَّا جَٓاءَهُ الرَّسُولُ قَالَ ارْجِعْ اِلٰى رَبِّكَ فَسْـَٔلْهُ مَا بَالُ النِّسْوَةِ الّٰت۪ي قَطَّعْنَ اَيْدِيَهُنَّۜ اِنَّ رَبّ۪ي بِكَيْدِهِنَّ عَل۪يمٌ ﴿50﴾ قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿51﴾ ذٰلِكَ لِيَعْلَمَ اَنّ۪ي لَمْ اَخُنْهُ بِالْغَيْبِ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي كَيْدَ الْخَٓائِن۪ينَ ﴿52﴾ وَمَٓا اُبَرِّئُ نَفْس۪يۚ اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓوءِ اِلَّا مَا رَحِمَ رَبّ۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿53﴾ وَقَالَ الْمَلِكُ ائْتُون۪ي بِه۪ٓ اَسْتَخْلِصْهُ لِنَفْس۪يۚ فَلَمَّا كَلَّمَهُ قَالَ اِنَّكَ الْيَوْمَ لَدَيْنَا مَك۪ينٌ اَم۪ينٌ ﴿54﴾ قَالَ اجْعَلْن۪ي عَلٰى خَزَٓائِنِ الْاَرْضِۚ اِنّ۪ي حَف۪يظٌ عَل۪يمٌ ﴿55﴾ وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۚ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَٓاءُۜ نُص۪يبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَٓاءُ وَلَا نُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿56﴾ وَلَاَجْرُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ۟ ﴿57﴾ وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ ﴿58﴾ وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُون۪ي بِاَخٍ لَكُمْ مِنْ اَب۪يكُمْۚ اَلَا تَرَوْنَ اَنّ۪ٓي اُو۫فِي الْكَيْلَ وَاَنَا۬ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ ﴿59﴾ فَاِنْ لَمْ تَأْتُون۪ي بِه۪ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْد۪ي وَلَا تَقْرَبُونِ ﴿60﴾ قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ ﴿61﴾ وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَٓا اِذَا انْقَلَبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ﴿62﴾ فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ﴿63﴾ قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظًاۖ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ ﴿64﴾ وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ ﴿65﴾ قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِنَ اللّٰهِ لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ فَلَمَّٓا اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ ﴿66﴾ وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ ﴿67﴾ وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟ ﴿68﴾ وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿69﴾ فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ ف۪ي رَحْلِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اَذَّنَ مُؤَذِّنٌ اَيَّتُهَا الْع۪يرُ اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ ﴿70﴾ قَالُٓوا وَاَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ ﴿71﴾ قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَٓاءَ بِه۪ حِمْلُ بَع۪يرٍ وَاَنَا۬ بِه۪ زَع۪يمٌ ﴿72﴾ قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِق۪ينَ ﴿73﴾ قَالُوا فَمَا جَزَٓاؤُ۬هُٓ اِنْ كُنْتُمْ كَاذِب۪ينَ ﴿74﴾ قَالُوا جَزَٓاؤُ۬هُ مَنْ وُجِدَ ف۪ي رَحْلِه۪ فَهُوَ جَزَٓاؤُ۬هُۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ ﴿75﴾ فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ ﴿76﴾ قَالُٓوا اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ ف۪ي نَفْسِه۪ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ اَنْتُمْ شَرٌّ مَكَانًاۚ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ ﴿77﴾ قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ اِنَّ لَهُٓ اَبًا شَيْخًا كَب۪يرًا فَخُذْ اَحَدَنَا مَكَانَهُۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿78﴾ قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اَنْ نَأْخُذَ اِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُٓۙ اِنَّٓا اِذًا لَظَالِمُونَ۟ ﴿79﴾ فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِيًّاۜ قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ ﴿80﴾ اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ ﴿81﴾ وَسْـَٔلِ الْقَرْيَةَ الَّت۪ي كُنَّا ف۪يهَا وَالْع۪يرَ الَّت۪ٓي اَقْبَلْنَا ف۪يهَاۜ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ ﴿82﴾ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًاۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَن۪ي بِهِمْ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ ﴿83﴾ وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ ﴿84﴾ قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضًا اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ ﴿85﴾ قَالَ اِنَّمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿86﴾ يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَا۬يْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَا۬يْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ ﴿87﴾ فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ مَسَّنَا وَاَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجٰيةٍ فَاَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّق۪ينَ ﴿88﴾ قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخ۪يهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ ﴿89﴾ قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿90﴾ قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَاِنْ كُنَّا لَخَاطِـ۪ٔينَ ﴿91﴾ قَالَ لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَۜ يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْۘ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ ﴿92﴾ اِذْهَبُوا بِقَم۪يص۪ي هٰذَا فَاَلْقُوهُ عَلٰى وَجْهِ اَب۪ي يَأْتِ بَص۪يرًاۚ وَأْتُون۪ي بِاَهْلِكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟ ﴿93﴾ وَلَمَّا فَصَلَتِ الْع۪يرُ قَالَ اَبُوهُمْ اِنّ۪ي لَاَجِدُ ر۪يحَ يُوسُفَ لَوْلَٓا اَنْ تُفَنِّدُونِ ﴿94﴾ قَالُوا تَاللّٰهِ اِنَّكَ لَف۪ي ضَلَالِكَ الْقَد۪يمِ ﴿95﴾ فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَش۪يرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ فَارْتَدَّ بَص۪يرًاۚ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿96﴾ قَالُوا يَٓا اَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَٓا اِنَّا كُنَّا خَاطِـ۪ٔينَ ﴿97﴾ قَالَ سَوْفَ اَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ ﴿98﴾ فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۜ ﴿99﴾ وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّدًاۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقًّاۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ ﴿100﴾ رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ ﴿101﴾ ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۚ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ اَجْمَعُٓوا اَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ ﴿102﴾ وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ ﴿103﴾ وَمَا تَسْـَٔلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ۟ ﴿104﴾ وَكَاَيِّنْ مِنْ اٰيَةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ ﴿105﴾ وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ ﴿106﴾ اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿107﴾ قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿108﴾ وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰىۜ اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿109﴾ حَتّٰٓى اِذَا اسْتَيْـَٔسَ الرُّسُلُ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَٓاءَهُمْ نَصْرُنَاۙ فَنُجِّيَ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ ﴿110﴾ لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ مَا كَانَ حَد۪يثًا يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿111

Yusuf Suresinin Türkçe Anlamı

Yusuf Suresinin Türkçe Anlamı, şöyledir:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

1. ayet: Elif, Lam, Ra. Bunlar, apaçık Kitab’ın ayetleridir.

2. ayet: Gerçekten Biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

3. ayet: Biz bu Kur’an’ı sana vahyetmemizle, en güzel kıssaları gerçek bir haber (kıssa) olarak sana aktarıyoruz, oysa sen, daha önce, bundan haberi olmayanlardandın.

4. ayet: Hani Yusuf babasına: “Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş’i ve Ay’ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm” demişti.

5. ayet: (Babası) Demişti ki: “Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.”

6. ayet: “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

7. ayet: Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.

8. ayet: Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.”

9. ayet: “Öldürün Yusuf’u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz.”

10. ayet: İçlerinden bir sözcü dedi ki: “Eğer (mutlaka bir şey) yapacaksanız, öldürmeyin Yusuf’u, onu kuyunun derinliklerine bırakıverin de bir yolcu kafilesi alsın.”

11. ayet: (Bu karara vardıktan sonra) “Ey Babamız,” dediler. “Sana ne oluyor, Yusuf’a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz.”

12. ayet: “Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz.”

13. ayet: Dedi ki: “Sizin onu götürmeniz gerçekten beni üzer ve siz ondan habersiz iken onu kurdun yemesinden korkuyorum.”

14. ayet: Dediler ki: “Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz.”

15. ayet: Nitekim onu götürdükleri ve kuyunun derinliklerine atmaya topluca davrandıkları zaman, Biz ona (şöyle) vahyettik: “Andolsun, sen onlara kendileri, farkında değilken bu yaptıklarını haber vereceksin.”

16. ayet: Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler.

17. ayet: Dediler ki: “Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf’u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin.”

18. ayet: Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. “Hayır” dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (Kendisi’nden) yardım istenecek olan Allah’tır.”0

19. ayet: Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. “Hey müjde… Bu bir çocuk.” dedi. Ve onu (kuyudan çıkarıp) ‘ticaret konusu bir mal’ olarak sakladılar. Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi.

20. ayet: Onu ucuz bir fiyata, sayısı belli (birkaç) dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.

21. ayet: Onu satın alan bir Mısırlı (aziz,) karısına: “Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz” dedi. Böylelikle Biz, Yusuf’u yeryüzünde (Mısır’da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah, emrinde galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler.

22. ayet: Erginlik çağına erişince, kendisine hüküm ve ilim verdik. İşte Biz, iyilik yapanları böyle ödüllendiririz.

23. ayet: Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: “İsteklerim senin içindir, gelsene” dedi. (Yusuf) Dedi ki: “Allah’a sığınırım. Çünkü o benim Efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez.”

24. ayet: Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.

25. ayet: Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: “Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azaptan başka cezası ne olabilir?”

26. ayet: (Yusuf) Dedi ki: “Onun kendisi benden murad almak istedi.” Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: “Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.

27. ayet: Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir.”

28. ayet: Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): “Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür” dedi.

29. ayet: “Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkarlardan oldun.”

30. ayet: Şehirde (birtakım) kadınlar: “Aziz (Vezir)’in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz.” dedi.

31. ayet: (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf’a da:) “Çık, onlara (görün)” dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: “Allah’ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir” dediler.

32. ayet: Kadın dedi ki: “Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak.”

33. ayet: (Yusuf) Dedi ki: “Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara (korkarım) eğilim gösterir, (böylece) cahillerden olurum.”

34. ayet: Böylece Rabbi, duasını kabul etti ve onların hileli düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü O, işitendir, bilendir.

35. ayet: Sonra onlarda (Yusuf’un iffetine ilişkin) delilleri görmelerinin ardından, mutlaka onu belli bir vakte kadar zindana atmak (görüşü)ağır bastı.

36. ayet: Onunla birlikte iki genç de zindana girmişti. Biri: “Ben (rüyamda) kendimi şarap sıkıyorken gördüm.” dedi. Öbürü: “Ben de kendimi başımın üstünde ekmek taşıyorken gördüm; kuş da ondan yemekteydi” dedi. “Bunun yorumundan bize haber ver. Doğrusu biz seni, iyilik yapanlardan görmekteyiz.”

37. ayet: Dedi ki: “Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim.”

38. ayet: “Atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a hiçbir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değil. Bu, bize ve insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler.”

39. ayet: “Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı (bir sürü) Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar (kahredici) olan bir tek Allah mı?”

40. ayet: “Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, Kendisi’nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.”

41. ayet: “Ey zindan arkadaşlarım, ikinizden biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak, kuş onun başından yiyecek. İşte hakkında fetva istemekte olduğunuz iş (artık) olup bitmiştir.”

42. ayet: İkisinden kurtulacağını sandığı kişiye dedi ki: “Efendinin katında beni hatırla.” Fakat şeytan, efendisine hatırlatmayı ona unutturdu, böylece daha nice yıllar (Yusuf) zindanda kaldı.

43. ayet: Hükümdar: “Ben (rüyamda) yedi besili inek görüyorum, onları yedi zayıf inek yiyor; bir de yedi yeşil başak ve diğerleri ise kupkuru. Ey önde gelen (kahin-bilginler,) eğer rüya yorumluyorsanız benim bu rüyamı çözüverin” dedi.

44. ayet: Dediler ki: “(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilenler değiliz.”

45. ayet: O iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman sonra hatırladı ve: “Ben bunun yorumunu size haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin” dedi.

46. ayet: (Zindana gidip:) “Yusuf, ey doğru (sözlü insan).. Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar.”

47. ayet: Dedi ki: “Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekin ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın.”

48. ayet: Sonra bunun arkasından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir, sakladığınız az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir.”

49. ayet: Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar.”

50. ayet: Hükümdar dedi ki: “Onu bana getirin.” Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) “Efendine (Rabbine) dön de ona sor: “Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir.”

51. ayet: (Hükümdar topladığı o kadınlara:) “Yusuf’un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?” dedi. Onlar: “Allah için, haşa” dediler. “Biz ondan hiçbir kötülük görmedik.” Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: “İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söyleyenlerdendir.”

52. ayet: (Yusuf aracıya şunu söyledi:) “Bu, (itiraf Vezirin) yokluğunda gerçekten kendisine ihanet etmediğimi ve gerçekten Allah’ın ihanet edenlerin hileli-düzenlerini başarıya ulaştırmadığını kendisinin de bilip öğrenmesi içindi.”

53. ayet: “(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir.”

54. ayet: Hükümdar dedi ki: “Onu bana getirin, onu kendime bağlı kılayım.” Onunla konuştuğunda da (şöyle) dedi: “Sen bugün bizim yanımızda (artık) önemli bir yer sahibisin, güvenilir (bir danışman-yönetici)sin.”

55. ayet: (Yusuf) Dedi ki: “Beni (bu) yerin (ülkenin) hazineleri üzerinde (bir yönetici) kıl. Çünkü ben, (bunları iyi) bir koruyucuyum, (yönetim işlerini de) bilenim.”

56. ayet: İşte böylece Biz yeryüzünde Yusuf’a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır’da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız.

57. ayet: Ahiretin karşılığı ise, iman edenler ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır.

58. ayet: (Kuraklık başlayınca) Yusuf’un kardeşleri gelip yanına girdiler, onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı.

59. ayet: Onların erzak yüklerini hazırlayınca dedi ki: “Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçüyü tam tutarım ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım.”

60. ayet: “Eğer onu bana getirmeyecek olursanız, artık benim katımda sizin için bir ölçek (erzak) yoktur ve bana da yaklaşmayın.”

61. ayet: Dediler ki: “Onu babasından istemeye çalışacağız ve herhalde biz bunu yapabileceğiz.”

62. ayet: Yardımcılarına dedi ki: “Sermayelerini (erzak bedellerini) yüklerinin içine koyun. İhtimal ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri dönerler.”

63. ayet: Böylelikle babalarına döndükleri zaman, dediler ki: “Ey babamız, ölçek bizden engellendi. Bu durumda kardeşimizi bizimle gönder de erzağı alalım. Onu mutlaka koruyacağız.”

64. ayet: Dedi ki: “Daha önce kardeşi konusunda size güvendiğimden başka (bir şekilde) onun hakkında size güvenir miyim? Allah en hayırlı koruyucudur ve O, esirgeyenlerin esirgeyicisidir.”

65. ayet: Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: “Ey Babamız, daha neyi arıyoruz, işte sermayemiz bize geri verilmiş; (bununla yine) ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu (aldığımız) az bir ölçektir.”

66. ayet: “Bana etrafınızın çepeçevre kuşatılması dışında, onu ne olursa olsun mutlaka bana getireceğinize dair Allah adına kesin bir söz verinceye kadar, onu sizinle asla gönderemem.” dedi. Böylelikle ona kesin bir söz verince dedi ki: “Allah, söylediklerimize vekildir.”

67. ayet: Ve dedi ki: “Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah’tan hiçbir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah’ındır. Ben O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O’na tevekkül etmelidirler.”

68. ayet: Babalarının kendilerine emrettiği yerden (Mısır’a) girdiklerinde, (bu,) -Yakub’un nefsindeki dileği açığa çıkarması dışında- onlara Allah’tan gelecek olan hiçbir şeyi (gidermeyi) sağlamadı. Gerçekten o, kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibiydi. Ancak insanların çoğu bilmezler.

69. ayet: Yusuf’un yanına girdikleri zaman, o, kardeşini bağrına bastı; “Ben” dedi. “Senin gerçekten kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme.”

70. ayet: Erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir münadi (şöyle) seslendi: “Ey kafile, sizler gerçekten hırsızsınız.”

71. ayet: Onlara doğru yönelerek: “Neyi kaybettiniz?” dediler.

72. ayet: Dediler ki: “Hükümdarın su tasını kaybettik, kim onu (bulup) getirirse, (ona armağan olarak) bir deve yükü vardır. Ben de buna kefilim.”

73. ayet: “Allah adına, hayret” dediler. “Siz de bilmişsiniz ki, biz (bu) yere bozgunculuk çıkarmak amacıyla gelmedik ve biz hırsız değiliz.”

74. ayet: “Öyleyse” dediler. “Eğer yalan söylüyorsanız (bunun) cezası nedir?”

75. ayet: Dediler ki: “Bunun cezası, (su tası) yükünde bulunanın kendisidir. İşte biz zulmedenleri böyle cezalandırırız.”

76. ayet: Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların kablarını (yoklamaya) başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte Biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın dininde (yürürlükteki kanuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.

77. ayet: Dediler ki: “Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı.” Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden): “Siz daha kötü bir konumdasınız” dedi. “Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir.”

78. ayet: Dediler ki: “Ey Vezir, gerçek şu ki, bunun yaşlı (ve) büyük bir babası var; onun yerine bizden birisini alıkoy. Doğrusu biz, seni iyilik yapanlardan görmekteyiz.”

79. ayet: Dedi ki: “Eşyamızı kendisinde bulduğumuzun dışında, birisini alıkoymamızdan Allah’a sığınırız. Yoksa bu durumda kuşkusuz biz zalim oluruz.”

80. ayet: Ondan umutlarını kestikleri zaman, (durumu) kendi aralarında görüşmek üzere bir yana çekildiler. Onların büyükleri dedi ki: “Babanızın size karşı Allah adına kesin bir söz aldığını ve daha önce Yusuf konusunda yaptığımız aşırılığı (işlediğimiz suçu) bilmiyor musunuz? Artık (bundan böyle) ben, ya babam bana izin verinceye veya Allah bana ilişkin hüküm verinceye kadar (bu) yerden kesin olarak ayrılamam. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”

81. ayet: “Dönün babanıza ve deyin ki: ‘-Ey babamız, senin oğlun gerçekten hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın kollayıcıları değiliz.”

82. ayet: “İçinde (yaşamakta) olduğumuz şehre sor, hem kendisinde geldiğimiz kervana da. Biz gerçekten doğruyu söyleyenleriz.”

83. ayet: (Şehre dönüp durumu babalarına aktarınca o:) “Hayır” dedi. “Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir. Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın Kendisi’dir.”

84. ayet: Ve onlardan yüz(ünü) çevirdi ve: “Ey Yusuf’a karşı (artan dayanılmaz) kahrım” dedi ve gözleri üzüntüsünden (ağardıkça) ağardı. Ki yutkundukça yutkunuyordu.”

85. ayet: “Allah adına, hayret” dediler. “Hala Yusuf’u anıp durmaktasın. Sonunda (ya kahrından) hastalanacaksın ya da helake uğrayanlardan olacaksın.”

86. ayet: Dedi ki: “Ben, dayanılmaz kahrımı ve üzüntümü yalnızca Allah’a şikayet ediyorum. Ben Allah’tan (bir bilgi olarak) sizin bilmediğinizi de biliyorum.”

87. ayet: “Oğullarım, gidin de Yusuf ile kardeşinden (duyarlı bir araştırmayla) bir haber getirin ve Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez.”

88. ayet: Böylece onun (Yusuf’un) huzuruna girdikleri zaman, dediler ki: “Ey Vezir, bize ve ailemize şiddetli bir darlık dokundu; önemi olmayan bir sermaye ile geldik. Bize artık (yine) ölçeği tam olarak ver ve bize ilave bir bağışta bulun. Şüphesiz Allah, tasaddukta bulunanlara karşılığını verir.”

89. ayet: (Yusuf) Dedi ki: “Sizler, cahiller iken Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?”

90. ayet: “Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?” dediler. “Ben Yusuf’um” dedi. “Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz.”

91. ayet: Dediler ki: “Allah adına, hayret, Allah seni gerçekten bize karşı tercih edip-seçmiştir ve biz de gerçekten hataya düşenler idik.”

92. ayet: Dedi ki: “Bugün size karşı sorgulama, kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin (en) merhametlisidir.”

93. ayet: “Bu gömleğimle gidin de, babamın yüzüne sürün. Gözü (yine) görür hale gelir. Bütün ailenizi de bana getirin.”

94. ayet: Kafile (Mısır’dan) ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki: “Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yusuf’un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum.”

95. ayet: “Allah adına, hayret” dediler. “Sen hala geçmişteki yanlışlığındasın.”

96. ayet: Müjdeci gelip de onu (gömleği) onun yüzüne sürdüğü zaman, gözü görür olarak (sağlığına) dönüverdi. (Yakub) Dedi ki: “Ben, size bilmediğinizi Allah’tan gerçekten biliyorum demedim mi?”

97. ayet: (Çocukları da:) “Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten hataya düşenler idik” dediler.

98. ayet: “İlerde sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir” dedi.

99. ayet: Böylece onlar (gelip) Yusuf’un yanına girdikleri zaman, anne ve babasını bağrına bastı ve dedi ki: “Allah’ın dilemesiyle Mısır’a güvenlik içinde giriniz.”

100. ayet: Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: “Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O’dur.”

101. ayet: “Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin Yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat.”

102. ayet: Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf’un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.

103. ayet: Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir.

104. ayet: Oysa ki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir ‘öğüt ve hatırlatmadır.’

105. ayet: Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.

106. ayet: Onların çoğu Allah’a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar.

107. ayet: Şimdi bunlar, kendilerine Allah’ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular?

108. ayet: De ki: “Bu, benim yolumdur. Bir basiret üzere Allah’a davet ederim; ben ve bana uyanlar da. Ve Allah’ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim.”

109. ayet: Biz senden önce, şehirler halkına kendilerine vahyettiğimiz kimseler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik. Hiç yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görmüş olsunlar? Korkup-sakınanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?

110. ayet: Öyle ki elçiler, umutlarını kesip de, artık onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir; Biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu-günahkarlar topluluğundan zorlu azabımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir.

111. ayet: Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur’an) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin ‘çeşitli biçimlerde açıklaması’ ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.

Yusuf Suresinin Fazileti

Yusuf Suresi fazileti, Efendimiz bu sure ile ilgili şöyle buyumuştur: ‘’Muhakkak herhangi bir Müslüman Yusuf suresini okursa yahut evlatlarına, ehline veya hizmetçilerine öğretirse, Yüce Allah sekerat-ı mevtini (ruhun teslimedildiği an) kolaylaştırır ve ona o kadar iman kuvveti verir ki, o kişi hiçbir Müslümana karşı haset etmez.’’( Beyzavi Tefsiri (Envarut-Tenzil ve Esrarut-Te’vil), 1/499) İmam Sadık’tan nakledildiğine göre:’’ Yusuf suresini her gece veya gündüz okuyan kimseyi, Allah Teala kıyamet gününde Hz. Yusuf’un (a.s) güzelliğinde hasredecektir. O günde o kişi hiçbir korkuya sahip olmayacak ve Allah’ın seçkin, liyatakli kullarından olacaktır.

Yusuf Suresi Dinle

https://www.youtube.com/watch?v=_0Q0c_IoYKk

Yasin Suresi

Yasin suresi Kuranı Kerim’in kalbi olarak tabir edilir. Hz Muhammed’in de bu surenin okunmasına yönelik pek çok hadisleri bulunmaktadır. İçeriğinde peygamber efendimizin peygamberliğini doğrulayan, inkara düşen milletlerin uğradıkları gazapları belirten, Allahu tealanın büyüklüğünü ifade eden ayetler bulunmaktadır. Ayrıca ahirete inanmayan insanoğlunun başına gelecekleri gazap ile inanlara müjdelenen mükafatlar da Yasin suresinin içeriğinde yer almaktadır.

Yasin Suresi dinle 

Yasin suresi dinle seçeneği ile arapça bilmeyen ve Türkçe okumasının yanında muhteşem bir kuran okuyucu olan Abdulbasit Hocadan bu mübarek sureyi dinlemek isteyenler  için hemen aşağıdaki videoyu açıyoruz.

 

[toc]

Yasin Suresini Eski Yazı ile Arapça Okuyoruz;

Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-1
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-1
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-2
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-2
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-3
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-3
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-4
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-4
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-5
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-5
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-6
Yasin-Suresi-Arapça-Sayfası-6 Sadak Allahül Azim…

Yasin’den Sonra Okunacak Dua’nın Arapçası

Yasin suresini okuduktan sonra aşağıdaki duayı okumanızı alimler tavsiye ediyor. Yasin suresini 41 kez peşpeşe okumanız gerekmiyor. Belirli aralıklarla zaman zaman okuduğumuz kırk bir  sureyi Yasin’in hemen peşinden 41 Yasin duası okuyacaklar buyursunlar…

Bismillahirrahmanirrahim

Allahümme rabbena ya rabbena tekabbel minna duaena vekdi hacetena bihurmeti sureti yasin ve ecirna minennari vemin azabil kabri ve min şerri sualin bi fadli sureti yasin yarabbel alemiyne veselemun alel mürseliyne velhamdülillahi rabbil alemin.

Yasin’den Sonra Okunacak Dua’nın Türkçe Anlamı

Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın Adıyla

Yasin suresinin hürmetine dualarımızı kabul ve ihtiyaçlarımızı eda buyur. Ey Rabbil Alemin! Yasin suresinin faziletine bizi ateşten, kabir azabından ve sualin şerrinden koru. Ve peygamberlere selam olsun. Hamd Alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

EL FATİHA

Yasin Suresini Yeni Yazı ile Türkçe Okuyoruz;

Bismillâhirrahmânirrahîm

1) Yâsîn

(2) Vel Kur’ân-il hakîm

(3) İnneke leminel mürselîn

(4) Alâ sırâtın müstakîm

(5) Tenzîlel azîzirrahîm

(6) Litünzira kavmen mâ ünzire âbâühüm fehüm gâfilûn

(7) Lekad hakkalkavlü alâ ekserihim fehüm lâ yü’minûn

(8) İnnâ cealnâ fî a’nâkihim aglâlen fehiye ilel ezkâni fehüm mukmehûn

(9) Ve cealnâ min beyni eydîhim seddev ve min galfihim seddev feağşeynâhüm fehüm lâ yübsirûn

(10) Ve sevâün aleyhim eenzertehüm em lem tünzirhüm lâ yü’minûn

(11) innemâ tünzirü menittebazzikra haşiyerrahmâne bilgaybi febeşşirhü bimağfiretiv ve ecrin kerîm

(12) İnnâ nahnü nuhyil mevtâ ve nektübü mâ kaddemû ve âsârehüm ve külle şey’in ahsaynâhü fî imâmin mübîn

(13) Vadrib lehüm meselen ashâbel karyeh. İz câehel mürselûn

(14) İz erselnâ ileyhi müsneyni fekezzebûhümâ fe azzeznâ bisâlisin fekâlû innâ ileyküm mürselûn

(15) Kâlû mâ entüm illâ beşerün mislünâ vemâ enzelerrahmânü min şey’in in entüm illâ tekzibûn

(16) Kâlû rabbünâ ya’lemü innâ ileyküm lemürselûn

(17) Vemâ aleynâ illel belâgul mübîn

(18) Kâlû innâ tetayyernâ biküm lein lem tentehû le nercümenneküm vele yemessenneküm minnâ azâbün elîm

(19) Kâlû tâirüküm meaküm ein zikkirtum bel entüm kavmün müsrifûn

(20) Vecâe min aksalmedineti racülün yes’â kâle yâ kavmittebiul mürselîn

(21) İttebiû men lâ yeselüküm ecran ve hüm muhtedûn

(22) Vemâ liye lâ a’büdüllezî fetarenî ve ileyhi türceûn

(23) Eettehizü min dûnihî âliheten in yüridnirrahmânü bi-durrin lâ tuğni annî şefâatühüm şey’en velâ yünkizûn

(24) İnnî izen lefî dalâlin mübîn

(25) İnnî âmentü birabbiküm fesmeûn

(26) Kîledhulil cennete, kâle yâleyte kavmî yâ’lemûn

(27) Bimâ gaferelî rabbî ve cealenî minel mükremîn

(28) Vemâ enzelnâ alâ kavmihî min badihî min cündin minessemâi vemâ künnâ münzilîn

(29) İn kânet illâ sayhaten vâhideten feizâhüm hâmidûn

(30) Yâ hasreten alel ibâdi mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânûbihî yestehziûn

(31) Elem yerev kem ehleknâ kablehüm minel kurûni ennehüm ileyhim lâ yerciûn

(32) Ve in küllün lemmâ cemî’un ledeynâ muhdarûn

(33) Ve âyetün lehümül ardul meytetü ahyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhü ye’külûn

(34) Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîliv ve a’nâb ve feccernâ fîha minel uyûn

(35) Liye’külû min semerihî vemâ amilethü eydîhim efelâ yeşkürûn

(36) Sübhânnellezî halekal ezvâce küllehâ mimmâ tünbitül ardu ve min enfüsihim ve mimmâ lâ ya’lemûn

(37) Ve âyetün lehümülleyü neslehu minhünnehâre fe izâhüm muzlimûn

(38) Veşşemsü tecrî limüstekarrin lehâ zâlike takdîrul azîzil alîm

(39) Velkamere kaddernâhü menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm

(40) Leşşemsû yenbegî lehâ en tüdrikel kamere velelleylü sâbikunnehâr ve küllün fî felekin yesbehûn

(41) Ve âyetül lehüm ennâ hamelnâ zürriyyetehüm fil fülkil meşhûn

(42) Ve halâknâ lehüm min mislihî mâ yarkebûn

(43) Ve in neşe’ nugrıkhüm felâ sarîha lehüm velâhüm yünkazûn

(44) İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn

(45) Ve izâ kîle lehümüttekû mâ beyne eydîküm vemâ halfeküm lealleküm türhamûn

(46) Vemâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn

(47) Ve izâ kîle lehüm enfikû mim mâ rezakakümüllâhü, kâlellezîne keferû, lillezîne âmenû enut’ımü menlev yeşâullâhü et’ameh, in entüm illâ fî dalâlin mübîn

(48) Ve yekûlûne metâ hâzel va’dü in küntüm sâdikîn

(49) Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhideten te’huzühüm vehüm yehissimûn

(50) Felâ yestetîûne tavsıyeten velâ ilâ ehlihim yerciûn

(51) Ve nüfiha fîssûri feizâhüm minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn

(52) Kâlû yâ veylenâ men beasena min merkadina hâzâ mâ veaderrahmânü ve sadekal mürselûn

(53) İn kânet illâ sayhaten vâhideten feizâ hüm cemî’un ledeynâ muhdarûn

(54) Felyevme lâ tuzlemu nefsün şeyen velâ tüczevne illâ mâ küntüm tâ’melûn

(55) İnne ashâbel cennetil yevme fîşüğulin fâkihûn

(56) Hüm ve ezvâcühüm fî zılâlin alel erâiki müttekiûn

(57) Lehüm fîhâ fâkihetün ve lehüm mâ yeddeûn

(58) Selâmün kavlen min rabbin rahîm

(59) Vemtâzül yevme eyyühel mücrimûn

(60) Elem a’hed ileyküm yâ benî âdeme en lâ tâ’buduşşeytân innehû leküm adüvvün mübîn

(61) Ve enî’budûnî, hâzâ sırâtun müstekîm

(62) Ve lekad edalle minküm cibillen kesîran efelem tekûnû ta’kılûn

(63) Hâzihî cehennemülletî küntüm tûadûn

(64) Islevhel yevme bimâ küntüm tekfürûn

(65) Elyevme nahtimü alâ efvâhihim ve tükellimünâ eydîhim ve teşhedü ercülühüm bimâ kânû yeksibûn

(66) Velev neşâü letamesnâ alâ a’yunihim festebekus sırâta fe ennâ yübsirûn

(67) Velev neşâü lemesahnâhüm alâ mekânetihim femestetâû mudıyyev velâ yerciûn

(68) Ve men nüammirhü nünekkishü filhalkı, efelâ ya’kilûn

(69) Ve mâ allemnâhüşşi’ra vemâ yenbegî leh in hüve illâ zikrün ve kur’ânün mübîn

(70) Liyünzira men kâne hayyev ve yehıkkal kavlü alel kâfirîn

(71) Evelem yerav ennâ halaknâ lehüm mimmâ amilet eydîna en âmen fehüm lehâ mâlikûn

(72) Ve zellelnâhâ lehüm feminhâ rekûbühüm ve minhâ ye’külûn

(73) Ve lehüm fîhâ menâfiu ve meşâribü efelâ yeşkürûn

(74) Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehüm yünsarûn

(75) Lâ yestetîûne nasrahüm ve hüm lehüm cündün muhdarûn

(76) Felâ yahzünke kavlühüm. İnnâ na’lemü mâ yüsirrûne vemâ yu’linûn

(77) Evelem yeral insânü ennâ halaknâhü min nutfetin feizâ hüve hasîmün mübîn

(78) Ve darebe lenâ meselen ve nesiye halkah kale men yuhyil izâme ve hiye ramîm

(79) Kul yuhyihellezî enşeehâ evvele merrah ve hüve bikülli halkın alîm

(80) Ellezî ceale leküm mineşşeceril ahdari nâren feizâ entüm minhü tûkidûn

(81) Eveleysellezî halakassemâvati vel arda bikâdirin alâ ey yahlüka mislehüm, belâ ve hüvel hallâkul alîm

(82) İnnema emrühû izâ erâde şey’en en yekûle lehû kün, feyekûn

(83) Fesübhanellezî biyedihî melekûtü külli şey’in ve ileyhi türceûn.

Yasin Suresi en kolay nasıl ezberlenir?

Yasin Suresi en kolay nasıl ezberlenir
Yasin Suresi en kolay nasıl ezberlenir

Sure-i Yasin ezber yapmaya başlamadan önce;
Rahman suresinin ilk 5 ayetini,
Kıyamet suresinin ilk sayfasının son dört ayetini ve
Buruc suresinin son iki ayetini okuduktan sonra
Allah(celle celalüh)’a hamd,
Efendimiz (aleyhissalatu vesselam)’a salavat getirirseniz kolay ezber yaparsınız.
Son olarak da yatmadan önce Bakara suresinin 163. ve 164. ayetlerini okumak da fayda sağlıyor…
Unutkanlıktan kurtulmak ve zekanın açılması için bu dua okunur;

(Bismillahirrahmanirrahim),
Ferdün, Hayyün, Kayyumun, Hakemun, Adlün, Kuddüsün.
İyyake na’büdü ve iyyakenesta’in.
İnna fetehna leke fethen mubina) Dokuz defa okunacak.
(Ya kebirü entellezi la tehdil ukulü livasfi azameti.) Bin defa okunacak.
Sonra evvela: (Subhane rabbiyel a’la.) denecek.
Sonra, (Sübhane minennaril eflaki, biezkaril emlaki kema tüskinül arza biezkârizzâkirîne, kale li ezkâri himiletin lil mahmuline, ve meskenetin lil miskinine, ve muherriketin lil mutehharrikine, sübhane men hüve külle yevmin hüve fi şe’nin.) okunacak.
Bundan sonra ihtiyaç neyse o söylenecek ve şunlar okunacak.:
Ya ğıyasel müsteğisine vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim.

Yasin suresinin ismi
Yasin suresinin ismi

Yasin suresinin ismi 

Yasin suresinin ismi Arapça  سورة یس) şeklinde yazılmaktadır. Sure ismini başlangıcında yer alan arapça ya-sin harflerinden almaktadır. Kuranı kerim’in 36. suresi olan ve içeriğinde 83 ayeti bulunan Yasin müslümanlar tarafından en çok okunan sure olarak da bilinmektedir.

Yasin suresinin fazileti 

Yasin suresinin fazileti ile alakalı bir çok hadisi şerif bulunmaktadır. Öncelikle hadislerde bu sureyi çok okuyanın büyük sevap kazanacağı belirtilmiştir. Sabah Yasin suresinin okuyanların işlerinde kolaylıklar olacağı da yine hadislerde belirtilen faziletleri arasındadır. Ayrıca ölenin arkasından yasin okunmasının tavsiye edilmesi de bir başka hadisi şerifte karşımıza çıkar. “Yasîn okuyunuz. Onda on bereket vardır. Aç okursa, doyar. ÇıpIak okursa, giyinir. Bekâr okursa, evIenir. Korkan okursa, emin oIur. Mahzun okursa ferahIar. Misafir okursa, seferde yardım görür. Kayıp buIunur. Hasta okursa şifâ buIur. ÖIü üzerine okunursa azabı hafifIer. Susayan okursa, suya kavuşur.” şeklindeki hadis bu surenin önemini açık bir şekilde göstermektedir.

Yasin suresinin içeriği
Yasin suresinin içeriği

Yasin suresinin içeriği 

Yasin suresinin içeriği ilk olarak Hz. Muhammed’e gelen vahyin gerçek olduğuna dair Kuranı Kerim üzerine edilen yemin ile başlar. Sonraki ayetlerde ise buna inanmayan, sapkınlığa devam eden, peygamberimizi yalanlayan kureyş kafirlerinin Allah’ın gazabını hak ettikleri ile ilgili bilgiler yer alır. Yasin suresinin son ayetinde ise yaratıcı ile ilgili sözcükler bulunmaktadır. Sure “Her şeyin kaynağı / egemenIiği eIinde oIan o yaratıcının şanı çok yücedir! Sonunda O’na döndürüIeceksiniz ” şeklinde sona ermektedir.

 

Yasin Suresi Hakkında Sık Sorulan Sorular

 

 

Yasin suresini okumanın faydaları nelerdir?

Yasin suresini okumanıYasin suresini okumanın faydaları şunlardır:
Aç olanın karnı, tok olur ummadığı yerden rızk gelir,
Susuz olduğu halde kanıncaya dek su bulur.
Kıyafeti olmayan kıyafet bulur,
Hastanın eceli gelmemişse şifa bulur,
Eceli gelmiş hasta ölüm acısını duymaz,
Öldüğü esnada, Cennet meleklerini görür,
İnsan korkusundan emin olur,
Misafir ve garip yardımcı bulur,
Bekarların eş bulup evlenmesi kolay olur,
Gayb olan şey bulunur.n faydaları nelerdir?

Neden Yasin ismini almıştır?

Yasin diye başladığı için bu ismi almıştır.

Yasin suresinin içeriği nedir?

Belli başlı konular olarak; Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem peygamberliği doğrulanmakta, inkar edenle kabul etmeyenleri tehtit etmekte, eski milletlerin inkar ettiklerinden dolayı başlarına gelen azap ve felaketler, insanlar gafletten uyanmaya çağrılmakta, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem teselli edilmekte, Allah’ü tealanın büyüklüğünün ve kudretinin anlatıldığı, ahirete inanmayan her insanın nasıl pişman olacakları, inananların müslümanların ise çok büyük mükafatlara kavuşacakları anlatılmaktadır.

Yasin suresi başı açık ve abdestsiz olarak okunur mu?

Kuran Allah’ın bir kelamıdır. Vakıa suresi 79. ayette derki “ Kur-ana temizlenenlerden başkası el süremez.” emrinden yola çıkarak Kur-anı Kerim’e abdestsiz dokunmak doğru değildir. Bunu farklı yorumlayanlar olsa da İslam alimlerimizin ortak görüşü olan Kur-ana abdestsiz dokunmanın yanlış olduğudur.
Fakat abdesti olmadığı ve el dokundurmadan Kuran’dan okuması veya ezberinden bildiği ayet ve sureleri okuması da caizdir.
Cenabet bir kimse Kur-ana el dokundurmadığı gibi okuyamaz da. Ayet-el kürsi, ihlas ve fatiha ayeti ve sureleri okumak isteyen biri sadece dua niyetiyle okursa caiz olur.
Bayanlar da başı açık Yasin suresi okuyabilir. Ancak Kur’ana saygıdan başı kapalı olması daha iyidir.

Yasin suresinin Kuran’ın kalbi olarak gösterilmesinin sebebi nedir?

Müslümanların çok fazla okuduğu bir suredir ve başka surelere göre fazla rağbet görmektedir. Peygamberimiz Hz Muhammed (SAV)’in Yasin suresi hakkında söylediği ve okunmasını tavsiye ettiği bazı hadisler vardır. Bu hadislerin bazılarında soruda da olduğu gibi “Yasin, Kur’anın kalbidir.” cümlesi geçmektedir:
“Her şeyin bir kalbi vardır ve Kur’anın kalbi de Yasindir. Kim Yasin’i okursa, Allah Kur’anı on kere okumuş gibi sevap yazar.”
“Yasin suresi Kur’anın kalbidir ve Allah’ı ahiret gününü isteyerek Yasin okuyan birinin geçmiş günahı affedilir ve onu ölülerinize okuyunuz.”
Bu sure, kirlenen canlara ve ruhlara, temizlenmiş kanla hayat bahşeden ve çarpıp duran manevi bir kalp yerindedir.
Fatiha Suresinin Kur’anın bir özeti olması nasıl “Ümmül Kitap-Kitabın Anası” denilmişse, Yasin Suresi için de “Kur’anın kalbi”denilmiştir. Sureye böyle denilmesinin diğer nedeni onları durgunluktan kurtarması ve etkileyici üslupta ruhları harekete geçirmesidir.
Kalp vücudun emridir ve Yasin Suresi de Kur’an surelerinin emri hükmündedir.
Ayrıca bu surede kıyamet, yeniden dirilme ve Allah’ın zikri ile ilgili yazılar vardır. Bu yazıları okuyan ve dinleyen her kimse, o hallere, durumlara bir ülfet ve yakınlık hisseder.

Yasin suresi ne zaman okunur?

Üç ayın sultanı Ramazan ayının her gün ayrı ayrı niyet ile bir tane Yasin suresi okunur ve niyetlerle okunan Yasin-i Şerif okuyan her kimsenin feyzinin çoğalmasına vesile olduğu ve derde deva olacağı ümit edilir.
1. Gün: Allah’ın rızasına ermek niyetiyle,
2. Gün: Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed için,
3. Gün: Hz. Adem’in ruhu için,
4. Gün: Hz. Havva’nın ruhu için,
5. Gün: Hz. Ebu Bekir’in ruhu için,
6. Gün: Hz. Ömer’in ruhu için,
7. Gün: Hz. Osman’ın ruhu için,
8. Gün: Hz. Alinin ruhu için,
9. Gün: Hz. Fatıma’nın ruhu için,
10. Gün: Hz. Aişe’nin ruhu için,
11. Gün: Hz. Hasan’ın ruhu için,
12. Gün: Hz. Hüseyin’in ruhu için,
13. Gün: Hz Zeyne Abidin’in ruhu için,
14. Gün: Ashabı Kiramın ruhlarına adamak için,
15. Gün: Kur’anı Kerim’e müstağrak olsun diye,
16. Gün: Ruhunu teslim etme vesilesinin olması için,
17. Gün: Kabir sualini kolay geçmesine vesile olsun diye,
18. Gün: Nekir ve Münkerin sualleri kolay olsun diye,
19. Gün: Kur’anın kabrini aydınlatması vesile olsun diye,
20. Gün: Kur’anın kabrinde yoldaş olması niyetiyle,
21. Gün: Mizanında hayrının ağır gelmesine vesile olsun diye,
22. Gün: Sıratı kolay geçmeye vesiel olsun diye,
23. Gün: Arşı Alanın gölgesinde gölgelenmeye vesile olsun diye,
24. Gün: Hediye niyetiyle,
25. Gün: Yüce Peygamberimize komşu olmak niyetiyle,
26. Gün: Azrail A.S’ın hoş gelmesine vesile olsun diye,
27. Gün: Büyük ve küçük tüm günahlarının affı kabul olsun diye,
28. Gün: Yüce Rabbimizin Cemalini görmeye vesile olsun diye,
29. Gün: Tüm Müslümanların selameti niyetiyle,
30. Gün: Cenab-ı Hakka emanet etmek niyetiyle okunur.
30. günde Yasin-i Şerif okuduktan daha sonra;
”Ya Rabbi! Okuduğum Yasin-i Şeriflerin sevabını ve senin yüce katına emanet ediyorum. Senden başka ibadete layık ilah yoktur ve kemaliyle bilen ve işitensin.” denilerek niyazını ve duasını okumalı.
Yasin’i ne maksatla okursan ona yetişirsin be ayrı ayrı niyetlerle Ramazan’da Yasin suresini okuyan insanın niyetleri ve muratları gerçekleşecek demektir.Kısacası Yasin’i Şerif müstesna bir suredir, faziletleri oldukça fazladır, bunun önemi iyi kavranmalı ve uygun davranılmalıdır.

Vaaza Başlama Duası

Dinimizde vaaz yani nasihat oldukça önemli bir vazifedir. Bu bakımdan da vaaz veren kişi mutlaka vaaz duası okumalıdır. Vaaz vermek ve daha öncesinde vaaz duası okumak Peygamber efendimizin bir yoludur. Aynı zamanda da sünnettir. Verilen vaaz pek çok kişinin doğru yolu seçmesini sağlar.

Vaaz İçin Okunan Dua

Vaaz duasının okunuşu şu şekildedir;

Anlamı: “Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun.

Salât ve selâm Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in,

ailesinin ve bütün ashabının üzerine olsun. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e salât getirin.

Kalplerin tabibi Hz. Muhammed’e salât getirin.

Günahlarımızın şefaatçisi Hz. Muhammed’e salât getirin.

Ey Rabbim! Göğsümü ferah eyle, işimi kolaylaştır.

Dilimin bağını çöz de sözümü anlasınlar.

(Ya Rabbi) Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim.

Senin bize öğrettiğinin dışında bizim ilmimiz yoktur.

Şüphesiz Sen, her şeyi en iyi bilen, her işi hikmetli olansın.

(Ya Rabbi) Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim.

Senin bize gerçeği anlattığının dışında bizim anlama

imkânımız yoktur. Şüphesiz Sen çok cömertsin ve çok ikram

Sahibisin. Kovulmuş Şeytan’dan Allah’a sığınırım.

Rahman Rahim Allah’ın adı ile

Vaaz Duasının Arapça Yazılışı

Vaaz Duası Arapça yazılışı ise şu şekildedir;

اَلْحَمْدُ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى

اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ اَجْمَعِينَ

صَلُّوا عَلَى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ

صَلُّوا عَلَى طَبِيبِ قُلُوبِنَا مُحَمَّدٍ

صَلُّوا عَلَى شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّدٍ

رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ لِى اَمْرِى وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِى يَفْقَهُوا قَوْلِى

سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَا

اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

سُبْحَانَكَ لاَ فَهْمَ لَنَا اِلاَّ مَا فَهَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْجَوَ

ادُ الْكَرِيمُ

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم

بسم الله الرحمن الرحيم

Vaaz Duasının Okunuşu

Vaaz duasının okunuşu şu şekildedir;

Elhamdulilllahi Rabbil Alemin

Ve’s-selatu ve’s-selamu ala seyyidina Muhammedin ve alihi ve sahbihi ecmain

Salli ala rasulina Muhammed Salli ala tabibikulubina Muhammed Salli ala şefi’i zunubina Muhammed

Rabbi’ş-rahli saadri ve yessirli emri ve’h-lul ugdeten min lisani yefgahu gavli

Subhaneke la ilmelena illa ma allemtena inneke ente’s-semiul alim

Ve tub aleyna ya mevlana inneke ente’t-tevvabu’r-rahim

Vehdina ve fekkına ile’l-hakkı ve ila tarıkin mustagım

Bi beraketi’l-kur’anil azim ve bi hurmeti men erseltehu rahmeten lil alemin

Ve galellahu fi kitabihi’l-kerim

Euzu billahimineşşeytanirracim

Bismillahirrahmanirrahim.

Vaaz Duası Duası Dinle

Tur Suresi

Tur Suresi Hakkında Bilgi

Tur Suresi; Kur’ân-ı kerîmin 52 sûresi oalrak bilinmektedir. Surede, kıyamet esnasında olacak hadiselerden, günahların cezalandırılacağı ve Cehennem’den bahsedilmektedir.

Tur Suresinin Okunuşu

Tur Suresinin okunuşu aşağıda belirtilmiştir.

(52/1) Vet tûri. (52/2) Ve kitâbin mestûrin. (52/3) Fî rakkın menşûrin. (52/4) Vel beytil ma’mûri. (52/5) Ves sakfil merfûi. (52/6) Vel bahril mescûri. (52/7) İnne azâbe rabbike le vâkı’un. (52/8) Mâ lehu min dâfiin. (52/9) Yevme temûrus semâu mevran. (52/10) Ve tesîrul cibâlu seyrâ(seyran). (52/11) Fe veylun yevme izin lil mukezzibîne. (52/12) Ellezîne hum fî havdın yel’abûn(yel’abûne). (52/13) Yevme yuda’ûne ilâ nâri cehenneme de’â(de’an). (52/14) Hâzihin nârulletî kuntum bihâ tukezzibûn(tukezzibûne). (52/15) E fe sihrun hâzâ em entum lâ tubsirûn(tubsirûne). (52/16) Islevhâ fasbirû ev lâ tasbirû sevâun aleykum, innemâ tuczevne mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). (52/17) İnnel muttakîne fî cennâtin ve naîmin. (52/18) Fâkihîne bi mâ âtâhum rabbuhum, ve vakâhum rabbuhum azâbel cahîm(cahîmi). (52/19) Kulû veşrabû henîen bi mâ kuntum ta’melûne. (52/20) Muttekiîne alâ sururin masfûfetin, ve zevvecnâhum bi hûrin înin. (52/21) Vellezîne âmenû vettebeathum zurriyyetuhum bi îmânin elhaknâ bihim zurriyyetehum ve mâ eletnâhum min amelihim min şey’in, kullumriin bi mâ kesebe rehînun. (52/22) Ve emdednâhum bi fâkihetin ve lahmin mimmâ yeştehûn(yeştehûne). (52/23) Yetenâzeûne fîhâ ke’sen lâ lagvun fîhâ ve lâ te’sîmun. (52/24) Ve yetûfu aleyhim gılmânun lehum ke ennehum lu’luun meknûnun. (52/25) Ve akbele ba’duhum alâ ba’dın yetesâelûn(yetesâelûne). (52/26) Kâlû innâ kunnâ kablu fî ehlinâ muşfikîn(muşfikîne). (52/27) Fe mennallâhu aleynâ ve vakânâ azâbes semûm(semûmi). (52/28) İnnâ kunnâ min kablu ned’ûhu, innehu huvel berrur rahîm(rahîmu). (52/29) Fe zekkir fe mâ ente bi ni’meti rabbike bi kâhinin ve lâ mecnûn(mecnûnin). (52/30) Em yekûlûne şâirun neterabbesu bihî raybel menûni. (52/31) Kul terabbesû fe innî meakum minel muterabbisîn(muterabbisîne). (52/32) Em te’muruhum ahlâmuhum bi hâzâ em hum kavmun tâgûn(tâgûne). (52/33) Em yekûlûne tekavvelehu, bel lâ yu’minûn(yu’minûne). (52/34) Felye’tû bi hadîsin mislihî in kânû sâdikîn(sâdikîne). (52/35) Em hulikû min gayri şey’in em humul hâlikûn(hâlikûne). (52/36) Em halakûs semâvâti vel ard(arda), bel lâ yûkınûn(yûkınûne). (52/37) Em indehum hazâinu rabbike em humul musaytırûn(musaytırûne). (52/38) Em lehum sullemun yestemiûne fîhî, felye’ti mustemiuhum bi sultânin mubîn(mubînin). (52/39) Em lehul benâtu ve lekumul benûn(benûne). (52/40) Em tes’eluhum ecran fe hum min magramin muskalûn(muskalûne). (52/41) Em indehumul gaybu fe hum yektubûn(yektubûne). (52/42) Em yurîdûne keydâ(keyden), fellezîne keferû humul mekîdûn(mekîdûne). (52/43) Em lehum ilâhun gayrullâh(gayrullâhi), subhânallâhi ammâ yuşrikûn(yuşrikûne). (52/44) Ve in yerav kisfen mines semâi sâkıtan yekûlû sehâbun merkûm(merkûmun). (52/45) Fe zerhum hattâ yulâkû yevmehumullezî fîhî yus’akûne. (52/46) Yevme lâ yugnî anhum keyduhum şey’en ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne). (52/47) Ve inne lillezîne zalemû azâben dûne zâlike ve lâkinne ekserahum lâ ya’lemûn(ya’lemûne). (52/48) Vasbir li hukmi rabbike fe inneke bi a’yuninâ, ve sebbih bi hamdi rabbike hîne tekûm(tekûmu). (52/49) Ve minel leyli fe sebbihhu ve idbâran nucûmi.

Tur Suresinin Arapça Yazılışı

Tur Suresinin arapça yazılışı aşağıda belirtilmiştir.

وَالطُّورِ ﴿١﴾ وَكِتَابٍ مَّسْطُورٍ ﴿٢﴾ فِي رَقٍّ مَّنشُورٍ ﴿٣﴾ وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ ﴿٤﴾ وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ ﴿٥﴾ وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ ﴿٦﴾ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ ﴿٧﴾ مَا لَهُ مِن دَافِعٍ ﴿٨﴾ يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاء مَوْرًا ﴿٩﴾ وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا ﴿١٠﴾ فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ ﴿١١﴾ الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ ﴿١٢﴾ يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَى نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا ﴿١٣﴾ هَذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿١٤﴾ أَفَسِحْرٌ هَذَا أَمْ أَنتُمْ لَا تُبْصِرُونَ ﴿١٥﴾ اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاء عَلَيْكُمْ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٦﴾ إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ ﴿١٧﴾ فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ ﴿١٨﴾ كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٩﴾ مُتَّكِئِينَ عَلَى سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍ وَزَوَّجْنَاهُم بِحُورٍ عِينٍ ﴿٢٠﴾ وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُم بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُم مِّنْ عَمَلِهِم مِّن شَيْءٍ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ ﴿٢١﴾ وَأَمْدَدْنَاهُم بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ ﴿٢٢﴾ يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ ﴿٢٣﴾ وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُونٌ ﴿٢٤﴾ وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ ﴿٢٥﴾ قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ ﴿٢٦﴾ فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ ﴿٢٧﴾ إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ ﴿٢٨﴾ فَذَكِّرْ فَمَا أَنتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ ﴿٢٩﴾ أَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَّتَرَبَّصُ بِهِ رَيْبَ الْمَنُونِ ﴿٣٠﴾ قُلْ تَرَبَّصُوا فَإِنِّي مَعَكُم مِّنَ الْمُتَرَبِّصِينَ ﴿٣١﴾ أَمْ تَأْمُرُهُمْ أَحْلَامُهُم بِهَذَا أَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ ﴿٣٢﴾ أَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ بَل لَّا يُؤْمِنُونَ ﴿٣٣﴾ فَلْيَأْتُوا بِحَدِيثٍ مِّثْلِهِ إِن كَانُوا صَادِقِينَ ﴿٣٤﴾ أَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ أَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ ﴿٣٥﴾ أَمْ خَلَقُوا السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بَل لَّا يُوقِنُونَ ﴿٣٦﴾ أَمْ عِندَهُمْ خَزَائِنُ رَبِّكَ أَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ ﴿٣٧﴾ أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُم بِسُلْطَانٍ مُّبِينٍ ﴿٣٨﴾ أَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ ﴿٣٩﴾ أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُم مِّن مَّغْرَمٍ مُّثْقَلُونَ ﴿٤٠﴾ أَمْ عِندَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ ﴿٤١﴾ أَمْ يُرِيدُونَ كَيْدًا فَالَّذِينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَكِيدُونَ ﴿٤٢﴾ أَمْ لَهُمْ إِلَهٌ غَيْرُ اللَّهِ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿٤٣﴾ وَإِن يَرَوْا كِسْفًا مِّنَ السَّمَاء سَاقِطًا يَقُولُوا سَحَابٌ مَّرْكُومٌ ﴿٤٤﴾ فَذَرْهُمْ حَتَّى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذِي فِيهِ يُصْعَقُونَ ﴿٤٥﴾ يَوْمَ لَا يُغْنِي عَنْهُمْ كَيْدُهُمْ شَيْئًا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٤٦﴾ وَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا عَذَابًا دُونَ ذَلِكَ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٤٧﴾ وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ حِينَ تَقُومُ ﴿٤٨﴾ وَمِنَ اللَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَإِدْبَارَ النُّجُومِ ﴿٤٩﴾

Tur Suresinin Fazileti Anlamı

Tur Suresinin fazileti aşağıda belirtilmiştir.

1 – Andolsun Tûr’a,

2-3 – Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba,

4 – Ma’mur eve,

5 – Yükseltilmiş tavana,

6 – Kaynatılmış denize, (andolsun ki)

7 – Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.

8 – Ona engel olacak (hiçbir şey de) yoktur.

9 – O gün gök, bir çalkanış çalkalanır

10 – Dağlar da bir yürüyüş yürür.

11 – Vay haline o gün yalanlayanların!

12 – Ki onlar, daldıkları bir batak (bâtıl)da oynayıp duruyorlar.

13 – O gün onlar cehennem ateşine itilip kakılacaklar.

14 – (Onlara): “İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur” (denilecek).

15 – “Bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz?

16 – Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız” (denilecek).

17 – Şüphesiz (günahlardan) korunanlar da cennetlerde, nimetler içindedirler.

18 -Rablerinin kendilerine verdiği ile zevk ü sefâ sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.

19 – (Onlara): “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için” (denilir.)

20 – Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Ayrıca biz onları ceylan gözlü hûrilerle evlendirdik.

21 – İman edip zürriyetleri de iman ile kendilerine tâbi olanlar (yok mu?); işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden birşey de eksiltmedik. Herkes kendi kazandığına bağlıdır.

22 – Onlara canlarının istediği meyvalar ve etlerden bol bol verdik.

23 – Orada bir kadeh kapışırlar ki, onda ne bir saçmalama vardır, ne de günaha sokma.

24 – Kendilerine ait bir takım hizmetçiler de onların etrafında dönerler. Bu gençler sanki sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler.

25 – Birbirlerine yönelip soruyorlar.

26 – Ve diyorlar ki: “Gerçekte biz daha önce (dünya hayatında) âilemiz içinde (âkibetimizden) korkardık”.

27 – “Allah bize lutfetti de bizi (vücûdun) içine işleyen (kavurucu) azabdan korudu.”

28 – “Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O’dur.”

29 -(Ey Muhammed!) sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnûn.

30 – Yoksa onlar (senin için): “Bir şâirdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz.” mu diyorlar?

31 – De ki: Bekleyin, çünkü ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

32 – Onların akılları mı bunu emreder yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?

33 – Yoksa “Onu uydurdu” mu diyorlar? Hayır onlar inanmıyorlar.

34 – Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz meydana getirsinler.

35 – Yoksa onlar, hiçbir şey olmadan (yani yaratıcısız) mı yaratıldılar? Yoksa kendileri yaratıcı mıdırlar?

36 – Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar düşünüp hakikati anlamazlar.

37 – Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut hâkim (her şeyin yöneticisi) kendileri midir?

38 – Yoksa kendilerine mahsus (üzerine çıkıp sırları) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsin.

39 – Demek kızlar O’na, oğullar size öyle mi?

40 – Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

41 – Yoksa gayb kendilerinin yanında da onlar mı yazıyorlar?

42 – Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat o küfredenlerin kendileri tuzağa düşeceklerdir.

43 – Yoksa onların Allah’tan başka bir ilâhı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

44 – Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, “Üst üste yığılmış bulutlardır.” derler.

45 – Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.

46 – O gün hiçbir tedbirlerinin kendilerine zerre kadar faydası olmayacak ve hiçbir şekilde yardım da görmeyeceklerdir.

47 – Şüphesiz o zulmedenlere ondan başka da azab vardır. Fakat çokları bilmezler.

48 – Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et.

49 – Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da O’nu tesbih et

Tur Suresini Dinle

https://youtu.be/nHXuuIrHxJA

Tövbe Duası

Özellikle dua kapılarının sonuna kadar açıldığı regaip kandiliğ gecvelerinde okunması önerilen tövbe duası günahlarından pişmanlık duyan bir daha tekrarlamayacağına söz veren ve bu pişmanlığı Allaha’a yakarış ile dile getiren müslümanların sıklıkla okuduğu dualar arasındadır. Okumadnan önce gusül apdesti alınması önerilen ve bu abdestin süğnnet olduğu belirtilen tövbe duasınından önce iki rekat namaz kılınması gerekiyor.

Tövbe duasının arapça okunuşu

Tövbe duasının arapça okunuşu “Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe’l-azîm el-kerîm, ellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyü’l-kayyûmü ve etûbü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsihî, lâ yemlikü li-nefsihî mevten velâ hayâten velâ nüşûrâ. Ve es-elühü’t-tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hidâyete lenâ, innehû, hüve’t-tevvâbü’r-rahîm.” şeklindedir.

Tövbe duasının anlamı 

Tövbe duasının Türkçe anlamı ise “Ya rabbi! Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma karşı tövbe ettim, pişman oldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hâl vaki oldu ise, cümlesine tövbe ettim, pişmanlık duydum.” sözleri ile başlamaktadır.

Tövbe duasının ardından yapılması gerekenler 

Tövbe duasının ardından okunacak dua Amentu duasıdır. Bu dua ile ilgi bir hadisi şerifte “Tevbe, günahtan sonra o günahı bir daha yapmamaktır” şeklinde buyrulmuştur. Ayrıca Kuranı Kerim’deki Hud suresinde “İstiğfar okuyunuz! İmdadınıza yetişirim.” şeklinde bir açıklama bulunmaktadır.

En kısa tövbe duası 

Bir kişinin işlediği günahtan pişmanlık duyup günahlarının bağışlanması için Allaha’e el açarken okuduğu tövbe duası aynı zamanda aynı günahın bir daha işlenmeyeceğine dair verilen söz yerine de geçmektedir. Bu amaca yönelik farklı şekilleri olsa da en kısa tövbe duası Estağfirullah el-Azîm şeklinde okunmaktadır. Bu duanın anlamı ise “Şânı pek yüce olan Allah’tan bağışlanmamı diliyorum.” ifadesi ile açıklanmaktadır.

Şuara Suresi

Şuara suresi; Kuran-ı Kerimin 26. Suresi oalrak bilinmektedir. Sure içerisinde şairlerden bahsedildiği için Şuara suresi denmiştir. Sure içerisinde İbrâhim, Nûh, Hûd, Sâlih, Lût ve Şuayb peygamberlerin kavimler içerisinde inanmayanlara karşı verdikleri mücadeleleri anlatmaktadır.

Şuara Suresinin Okunuşu

Şuara suresinin okunuşu aşağıdaki gibidir;

(26/1) Tâ, Sîn, Mîm. (26/2) Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni). (26/3) Lealleke bâhıun nefseke ellâ yekûnû mu’minîn(mu’minîne). (26/4) İn neşe’ nunezzil aleyhim mines semâi âyeten fe zallet a’nâkuhum lehâ hâdıîn(hâdıîne). (26/5) Ve mâ ye’tîhim min zikrin miner rahmâni muhdesin illâ kânû anhu mu’ridîn(mu’ridîne). (26/6) Fe kad kezzebû fe se ye’tîhim enbâu mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne). (26/7) E ve lem yerav ilâl ardı kem enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm(kerîmin). (26/8) İnne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne). (26/9) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîme). (26/10) Ve iz nâdâ rabbuke mûsâ eni’til kavmez zâlimîn(zâlimîne). (26/11) Kavme fir’avn(fir’avne), e lâ yettekûn(yettekûne). (26/12) Kâle rabbi innî ehâfu en yukezzibûni. (26/13) Ve yadîku sadrî ve lâ yentaliku lisânî fe ersil ilâ hârûn(hârûne). (26/14) Ve lehum aleyye zenbun fe ehâfu en yaktulûni. (26/15) Kâle kellâ, fezhebâ bi âyâtinâ innâ meakum mustemiûn(mustemiûne). (26/16) Fe’tiyâ fir’avne fe kûlâ innâ resûlu rabbil âlemîn(âlemîne). (26/17) En ersil meanâ benî isrâîl(isrâîle). (26/18) Kâle e lem nurabbike fînâ velîden ve lebiste fînâ min umurike sinîn(sinîne). (26/19) Ve fealte fa’letekelletî fealte ve ente minel kâfirîn(kâfirîne). (26/20) Kâle fealtuhâ izen ve ene mined dâllîn(dâllîne). (26/21) Fe ferartu minkum lemmâ hıftukum fe vehebe lî rabbî hukmen ve cealenî minel murselîn(murselîne). (26/22) Ve tilke ni’metun temunnuhâ aleyye en abbedte benî isrâîl(isrâîle). (26/23) Kâle fir’avnu ve mâ rabbul âlemîn(âlemîne). (26/24) Kâle rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkınîn(mûkınîne). (26/25) Kâle li men havlehû e lâ testemiûn(testemiûne). (26/26) Kâle rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelîn(evvelîne). (26/27) Kâle inne resûlekumullezî ursile ileykum le mecnûn(mecnûnun). (26/28) Kâle rabbul meşrikı vel magribi ve mâ beynehumâ, in kuntum ta’kılûn(ta’kılûne). (26/29) Kâle leinittehazte ilâhen gayrî le ec’alenneke minel mescûnîn(mescûnîne). (26/30) Kâle e ve lev ci’tuke bi şey’in mubîn(mubînin). (26/31) Kâle fe’ti bihî in kunte mines sâdikîn(sâdikîne). (26/32) Fe elkâ asâhu fe izâ hiye su’bânun mubîn(mubînun). (26/33) Ve nezea yedehu fe izâ hiye beydâu lin nâzırîn(nâzırîne). (26/34) Kâle lil melei havlehû inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun). (26/35) Yurîdu en yuhricekum min ardıkum bi sıhrihî fe mâzâ te’murûn(te’murûne). (26/36) Kâlû ercih ve ehâhu veb’as fîl medâini hâşirîn(hâşirîne). (26/37) Ye’tûke bi kulli sehhârin alîm(alîmin). (26/38) Fe cumias seharatu li mîkâti yevmin ma’lûm(ma’lûmin). (26/39) Ve kîle lin nâsi hel entum muctemiûn(muctemiûne). (26/40) Leallenâ nettebius seharate in kânû humul gâlibîn(gâlibîne). (26/41) Fe lemmâ câes seharatu kâlû li fir’avne e inne lenâ le ecran in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne). (26/42) Kâle neam ve innekum izen le minel mukarrabîn(mukarrabîne). (26/43) Kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne). (26/44) Fe elkav hıbâlehum ve ısıyyehum ve kâlû bi izzeti fir’avne innâ le nahnul gâlibûn(gâlibûne). (26/45) Fe elkâ mûsâ asâhu fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn(ye’fikûne). (26/46) Fe ulkıyes seharatu sâcidîn(sâcidîne). (26/47) Kâlû âmennâ bi rabbil âlemîn(âlemîne). (26/48) Rabbi mûsâ ve hârûn(hârûne). (26/49) Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sıhra, fe le sevfe ta’lemûn(ta’lemûne), le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hılâfin ve le usallibennekum ecmaîn(ecmaîne). (26/50) Kâlû lâ dayra innâ ilâ rabbinâ munkalibûn(munkalibûne). (26/51) İnnâ natmeu en yagfira lenâ rabbunâ hatâyânâ en kunnâ evvelel mu’minîn(mu’minîne). (26/52) Ve evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ıbâdî innekum muttebeûn(muttebeûne). (26/53) Fe ersele fir’avnu fîl medâini hâşirîn(hâşirîne). (26/54) İnne hâulâi le şirzimetun kalîlûn(kalîlûne). (26/55) Ve innehum lenâ le gâizûn(gâizûne). (26/56) Ve innâ le cemîun hâzirûn(hâzirûne). (26/57) Fe ahracnâhum min cennâtin ve uyûn(uyûnin). (26/58) Ve kunûzin ve makâmin kerîm(kerîmin). (26/59) Kezâlike, ve evresnâhâ benî isrâîl(isrâîle). (26/60) Fe etbeûhum muşrikîn(muşrikîne). (26/61) Fe lemmâ terâel cem’âni kâle ashâbu musâ innâ le mudrakûn(mudrakûne). (26/62) Kâle kellâ, inne maiye rabbî se yehdîni. (26/63) Fe evhaynâ ilâ mûsâ enıdrib bi asâkel bahra, fenfeleka fe kâne kullu firkın ket tavdil azîm(azîmi). (26/64) Ve ezlefnâ semmel âharîn(âharîne). (26/65) Ve enceynâ mûsâ ve men meahû ecmaîn(ecmaîne). (26/66) Summe agraknâl âharîn(âharîne). (26/67) İnne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne). (26/68) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). (26/69) Vetlu aleyhim nebee ibrâhîm(ibrâhîme). (26/70) İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ ta’budûn(ta’budûne). (26/71) Kâlû na’budu asnâmen fe nezallu lehâ âkifîn(âkifîne). (26/72) Kâle hel yesmeûnekum iz ted’ûn(ted’ûne). (26/73) Ev yenfeûnekum ev yedurrûn(yedurrûne). (26/74) Kâlû bel vecednâ âbâenâ kezâlike yef’alûn(yef’alûne). (26/75) Kâle e fe raeytum mâ kuntum ta’budûn(ta’budûne). (26/76) Entum ve âbâukumul akdemûn(akdemûne). (26/77) Fe innehum aduvvun lî illâ rabbel âlemîn(âlemîne). (26/78) Ellezî halakanî fe huve yehdîni. (26/79) Vellezî huve yut’ımunî ve yeskîni. (26/80) Ve izâ maridtu fe huve yeşfîni. (26/81) Vellezî yumîtunî summe yuhyîni. (26/82) Vellezî atmeu en yagfira lî hatîetî yevmed dîn(dîni). (26/83) Rabbi heb lî hukmen ve elhıknî bis sâlihîn(sâlihîne). (26/84) Vec’al lî lisâne sıdkın fîl âhırîn(âhırîne). (26/85) Vec’alnî min veraseti cennetin naîm(naîmi). (26/86) Vagfir li ebî innehu kâne mined dâllîn(dâllîne). (26/87) Ve lâ tuhzinî yevme yûb’asûn(yûb’asûne). (26/88) Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn(benûne). (26/89) İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm(selîmin). (26/90) Ve uzlifetil cennetu lil muttakîn(muttakîne). (26/91) Ve burrizetil cahîmu lil gâvîn(gâvîne). (26/92) Ve kîle lehum eyne mâ kuntum ta’budûn(ta’budûne). (26/93) Min dûnillâh(dûnillâhi), hel yensurûnekum ev yentesırûn(yentesırûne). (26/94) Fe kubkıbû fîhâ hum vel gâvun(gâvune). (26/95) Ve cunûdu iblîse ecmeûn(ecmeûne). (26/96) Kâlû ve hum fîhâ yahtesımûn(yahtesımûne). (26/97) Tallâhi in kunnâ le fî dalâlin mubîn(mubînin). (26/98) İz nusevvîkum bi rabbil âlemîn(âlemîne). (26/99) Ve mâ edallenâ illâl mucrimûn(mucrimûne). (26/100) Fe mâ lenâ min şâfiîn(şâfiîne). (26/101) Ve lâ sadîkın hamîm(hamîmin). (26/102) Fe lev enne lenâ kerraten fe nekûne minel mu’minîn(mu’minîne). (26/103) İnne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne). (26/104) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). (26/105) Kezzebet kavmu nûhınil murselîn(murselîne). (26/106) İz kâle lehum ahûhum nûhun e lâ tettekûn(tettekûne). (26/107) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). (26/108) Fettekûllâhe ve atîûni. (26/109) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecrin, in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). (26/110) Fettekûllâhe ve atîûni. (26/111) Kâlû e nu’minu leke vettebeakel erzelûn(erzelûne). (26/112) Kâle ve mâ ilmî bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne). (26/113) İn hısâbuhum illâ alâ rabbî lev teş’urûn(teş’urûne). (26/114) Ve mâ ene bi târidil mu’minîn(mu’minîne). (26/115) İn ene illâ nezîrun mubîn(mubînun). (26/116) Kâlû le in lem tentehi yâ nûhule tekûnenne minel mercûmîn(mercûmîne). (26/117) Kâle rabbi inne kavmî kezzebûni. (26/118) Feftah beynî ve beynehum fethan ve neccinî ve men maiye minel mu’minîn(mu’minîne). (26/119) Fe enceynâhu ve men meahu fîl fulkil meşhûn(meşhûni). (26/120) Summe agraknâ ba’dul bâkîn(bâkîne). (26/121) İnne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne). (26/122) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). (26/123) Kezzebet âdunil murselîn(murselîne). (26/124) İz kâle lehum ahûhum hûdun e lâ tettekûn(tettekûne). (26/125) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). (26/126) Fettekullâhe ve atîûni. (26/127) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecrin, in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). (26/128) E tebnûne bi kulli rîın âyeten ta’besûn(ta’besûne). (26/129) Ve tettehızûne mesânia leallekum tahludûn(tahludûne). (26/130) Ve izâ betaştum betaştum cebbârîn(cebbârîne). (26/131) Fettekullâhe ve atîûni. (26/132) Vettekûllezî emeddekum bimâ ta’lemûn(ta’lemûne). (26/133) Emeddekum bi en’âmin ve benîn(benîne). (26/134) Ve cennâtin ve uyûn(uyûnin). (26/135) İnnî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin). (26/136) Kâlû sevâun aleynâ e vaazte em lem tekun minel vâızîn(vâızîne). (26/137) İn hâzâ illâ hulukul evvelîn(evvelîne). (26/138) Ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne). (26/139) Fe kezzebûhu fe ehleknâhum, inne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne). (26/140) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). (26/141) Kezzebet semûdul murselîn(murselîne). (26/142) İz kâle lehum ahûhum sâlihun e lâ tettekûn(tettekûne). (26/143) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). (26/144) Fettekullâhe ve atîûni. (26/145) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecrin, in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). (26/146) E tutrakûne fî mâ hâhunâ âminîn(âminîne). (26/147) Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin). (26/148) Ve zurûın ve nahlin tal’uhâ hedîm(hedîmun). (26/149) Ve tenhıtûne minel cibâli buyûten fârihîn(fârihîne). (26/150) Fettekullâhe ve atîûni. (26/151) Ve lâ tutîû emral musrifîn(musrifîne). (26/152) Ellezîne yufsidûne fîl ardı ve lâ yuslihûn(yuslihûne). (26/153) Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne). (26/154) Mâ ente illâ beşerun mislunâ, fe’ti bi âyetin in kunte mines sâdikîn(sâdikîne). (26/155) Kâle hâzihî nâkatun lehâ şirbun ve lekum şirbu yevmin ma’lûm(ma’lûmin). (26/156) Ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye’huzekum azâbu yevmin azîm(azîmin). (26/157) Fe akarûhâ fe asbahû nâdimîn(nâdimîne). (26/158) Fe ehazehumul azâb(azâbu), inne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne). (26/159) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). (26/160) Kezzebet kavmu lûtınil murselîn(murselîne). (26/161) İz kâle lehum ahûhum lûtun e lâ tettekûn(tettekûne). (26/162) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). (26/163) Fettekullâhe ve atîûni. (26/164) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecrin, in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). (26/165) E te’tûnez zukrâne minel âlemîn(âlemîne). (26/166) Ve tezerûne mâ halaka lekum rabbukum min ezvâcikum, bel entum kavmun âdûn(âdûne). (26/167) Kâlû le in lem tentehi yâ lûtu le tekûnenne minel muhracîn(muhracîne). (26/168) Kâle innî li amelikum minel kâlîn(kâlîne). (26/169) Rabbi neccinî ve ehlî mimmâ ya’melûn(ya’melûne). (26/170) Fe necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne). (26/171) İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne). (26/172) Summe demmernâl âharîn(âharîne). (26/173) Ve emtarnâ aleyhim matara(mataran), fe sâe matarul munzerîn(munzerîne). (26/174) İnne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne). (26/175) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). (26/176) Kezzebe ashâbul eyketil murselîn(murselîne). (26/177) İz kâle lehum şuaybun e lâ tettekûn(tettekûne). (26/178) İnnî lekum resûlun emîn(emînun). (26/179) Fettekullâhe ve atîûni. (26/180) Ve mâ es’elukum aleyhi min ecrin, in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne). (26/181) Evfûl keyle ve lâ tekûnû minel muhsirîn(muhsirîne). (26/182) Vezinû bil kıstâsil mustekîm(mustekîmi). (26/183) Ve lâ tebhasun nâse eşyâehum ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne). (26/184) Vettekûllezî halakakum vel cibilletel evvelîn(evvelîne). (26/185) Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne). (26/186) Ve mâ ente illâ beşerun mislunâ ve in nazunnuke le minel kâzibîn(kâzibîne). (26/187) Fe eskıt aleynâ kisefen mines semâi in kunte mines sâdıkîn(sâdıkîne). (26/188) Kâle rabbî a’lemu bi mâ ta’melûn(ta’melûne). (26/189) Fe kezzebûhu fe ehazehum azâbu yevmiz zulleh(zulleti), innehu kâne azâbe yevmin azîm(azîmin). (26/190) İnne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn(mu’minîne). (26/191) Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu). (26/192) Ve innehu le tenzîlu rabbil âlemîn(âlemîne). (26/193) Nezele bihir rûhul emîn(emînu). (26/194) Alâ kalbike li tekûne minel munzirîn(munzirîne). (26/195) Bi lisânin arabiyyin mubîn(mubînin). (26/196) Ve innehu lefî zuburil evvelîn(evvelîne). (26/197) E ve lem yekun lehum âyeten en ya’lemehu ulemâu benî isrâîl(isrâîle). (26/198) Ve lev nezzelnâhu alâ ba’dıl a’cemîn(a’cemîne). (26/199) Fe karaehu aleyhim mâ kânû bihî mu’minîn(mu’minîne). (26/200) Kezâlike seleknâhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne). (26/201) Lâ yu’minûne bihî hattâ yeravul azâbel elîm(elîme). (26/202) Fe ye’tîyehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne). (26/203) Fe yekûlû hel nahnu munzarûn(munzarûne). (26/204) E fe bi azâbinâ yesta’cilûn(yesta’cilûne). (26/205) E fe raeyte in metta’nâhum sinîn(sinîne). (26/206) Summe câehum mâ kânû yûadûn(yûadûne). (26/207) Mâ agnâ anhum mâ kânû yumetteûn(yumetteûne). (26/208) Ve mâ ehleknâ min karyetin illâ lehâ munzirûn(munzirûne). (26/209) Zikrâ, ve mâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne). (26/210) Ve mâ tenezzelet bihiş şeyâtîn(şeyâtînu). (26/211) Ve mâ yenbagî lehum ve mâ yestetîûn(yestetîûne). (26/212) İnnehum anis sem’i le ma’zûlûn(ma’zûlûne). (26/213) Fe lâ ted’u meallahi ilâhen âhara fe tekûne minel muazzebîn(muazzebîne). (26/214) Ve enzir aşîratekel akrabîn(akrebîne). (26/215) Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu’minîn(mu’minîne). (26/216) Fe in asavke fe kul innî berîun mimmâ ta’melûn(ta’melûne). (26/217) Ve tevekkel alâl azîzir rahîm(rahîmi). (26/218) Ellezî yerâke hîne tekûm(tekûmu). (26/219) Ve tekallubeke fîs sâcidîn(sâcidîne). (26/220) İnnehu huves semîul alîm(alîmu). (26/221) Hel unebbiukum alâ men tenezzeluş şeyâtîn(şeyâtînu). (26/222) Tenezzelu alâ kulli effâkin esîm(esîmin). (26/223) Yulkûnes sem’a ve ekseruhum kâzibûn(kâzibûne). (26/224) Veş şuarâu yettebiuhumul gâvûn(gâvûne). (26/225) E lem tera ennehum fî kulli vâdin yehîmûn(yehîmûne). (26/226) Ve ennehum yekûlûne mâ lâ yef’alûn(yef’alûne). (26/227) İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve zekerûllâhe kesîran ventesarû min ba’di mâ zulimû, ve se ya’lemullezîne zalemû eyye munkalebin yenkalibûn(yenkalibûne).

Şuara Suresinin Arapça Yazılışı

Şuara suresinin arapça yazılışı aşağıdaki gibidir;

طسم ﴿١﴾ تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْمُبِينِ ﴿٢﴾ لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ ﴿٣﴾ إِن نَّشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِم مِّن السَّمَاء آيَةً فَظَلَّتْ أَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِعِينَ ﴿٤﴾ وَمَا يَأْتِيهِم مِّن ذِكْرٍ مِّنَ الرَّحْمَنِ مُحْدَثٍ إِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِضِينَ ﴿٥﴾ فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْتِيهِمْ أَنبَاء مَا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُون ﴿٦﴾ أَوَلَمْ يَرَوْا إِلَى الْأَرْضِ كَمْ أَنبَتْنَا فِيهَا مِن كُلِّ زَوْجٍ كَرِيمٍ ﴿٧﴾ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٨﴾ وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿٩﴾ وَإِذْ نَادَى رَبُّكَ مُوسَى أَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ ﴿١٠﴾ قَوْمَ فِرْعَوْنَ أَلَا يَتَّقُونَ ﴿١١﴾ قَالَ رَبِّ إِنِّي أَخَافُ أَن يُكَذِّبُونِ ﴿١٢﴾ وَيَضِيقُ صَدْرِي وَلَا يَنطَلِقُ لِسَانِي فَأَرْسِلْ إِلَى هَارُونَ ﴿١٣﴾ وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنبٌ فَأَخَافُ أَن يَقْتُلُونِ ﴿١٤﴾ قَالَ كَلَّا فَاذْهَبَا بِآيَاتِنَا إِنَّا مَعَكُم مُّسْتَمِعُونَ ﴿١٥﴾ فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَا إِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٦﴾ أَنْ أَرْسِلْ مَعَنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ ﴿١٧﴾ قَالَ أَلَمْ نُرَبِّكَ فِينَا وَلِيدًا وَلَبِثْتَ فِينَا مِنْ عُمُرِكَ سِنِينَ ﴿١٨﴾ وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّتِي فَعَلْتَ وَأَنتَ مِنَ الْكَافِرِينَ ﴿١٩﴾ قَالَ فَعَلْتُهَا إِذًا وَأَنَا مِنَ الضَّالِّينَ ﴿٢٠﴾ فَفَرَرْتُ مِنكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ فَوَهَبَ لِي رَبِّي حُكْمًا وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُرْسَلِينَ ﴿٢١﴾ وَتِلْكَ نِعْمَةٌ تَمُنُّهَا عَلَيَّ أَنْ عَبَّدتَّ بَنِي إِسْرَائِيلَ ﴿٢٢﴾ قَالَ فِرْعَوْنُ وَمَا رَبُّ الْعَالَمِينَ ﴿٢٣﴾ قَالَ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إن كُنتُم مُّوقِنِينَ ﴿٢٤﴾ قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلَا تَسْتَمِعُونَ ﴿٢٥﴾ قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ ﴿٢٦﴾ قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ ﴿٢٧﴾ قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ ﴿٢٨﴾ قَالَ لَئِنِ اتَّخَذْتَ إِلَهًا غَيْرِي لَأَجْعَلَنَّكَ مِنَ الْمَسْجُونِينَ ﴿٢٩﴾ قَالَ أَوَلَوْ جِئْتُكَ بِشَيْءٍ مُّبِينٍ ﴿٣٠﴾ قَالَ فَأْتِ بِهِ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ ﴿٣١﴾ فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُّبِينٌ ﴿٣٢﴾ وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ ﴿٣٣﴾ قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هَذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ ﴿٣٤﴾ يُرِيدُ أَن يُخْرِجَكُم مِّنْ أَرْضِكُم بِسِحْرِهِ فَمَاذَا تَأْمُرُونَ ﴿٣٥﴾ قَالُوا أَرْجِهِ وَأَخَاهُ وَابْعَثْ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ ﴿٣٦﴾ يَأْتُوكَ بِكُلِّ سَحَّارٍ عَلِيمٍ ﴿٣٧﴾ فَجُمِعَ السَّحَرَةُ لِمِيقَاتِ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ ﴿٣٨﴾ وَقِيلَ لِلنَّاسِ هَلْ أَنتُم مُّجْتَمِعُونَ ﴿٣٩﴾ لَعَلَّنَا نَتَّبِعُ السَّحَرَةَ إِن كَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ ﴿٤٠﴾ فَلَمَّا جَاء السَّحَرَةُ قَالُوا لِفِرْعَوْنَ أَئِنَّ لَنَا لَأَجْرًا إِن كُنَّا نَحْنُ الْغَالِبِينَ ﴿٤١﴾ قَالَ نَعَمْ وَإِنَّكُمْ إِذًا لَّمِنَ الْمُقَرَّبِينَ ﴿٤٢﴾ قَالَ لَهُم مُّوسَى أَلْقُوا مَا أَنتُم مُّلْقُونَ ﴿٤٣﴾ فَأَلْقَوْا حِبَالَهُمْ وَعِصِيَّهُمْ وَقَالُوا بِعِزَّةِ فِرْعَوْنَ إِنَّا لَنَحْنُ الْغَالِبُونَ ﴿٤٤﴾ فَأَلْقَى مُوسَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَ ﴿٤٥﴾ فَأُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِدِينَ ﴿٤٦﴾ قَالُوا آمَنَّا بِرَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٤٧﴾ رَبِّ مُوسَى وَهَارُونَ ﴿٤٨﴾ قَالَ آمَنتُمْ لَهُ قَبْلَ أَنْ آذَنَ لَكُمْ إِنَّهُ لَكَبِيرُكُمُ الَّذِي عَلَّمَكُمُ السِّحْرَ فَلَسَوْفَ تَعْلَمُونَ لَأُقَطِّعَنَّ أَيْدِيَكُمْ وَأَرْجُلَكُم مِّنْ خِلَافٍ وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٤٩﴾ قَالُوا لَا ضَيْرَ إِنَّا إِلَى رَبِّنَا مُنقَلِبُونَ ﴿٥٠﴾ إِنَّا نَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لَنَا رَبُّنَا خَطَايَانَا أَن كُنَّا أَوَّلَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٥١﴾ وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنْ أَسْرِ بِعِبَادِي إِنَّكُم مُّتَّبَعُونَ ﴿٥٢﴾ فَأَرْسَلَ فِرْعَوْنُ فِي الْمَدَائِنِ حَاشِرِينَ ﴿٥٣﴾ إِنَّ هَؤُلَاء لَشِرْذِمَةٌ قَلِيلُونَ ﴿٥٤﴾ وَإِنَّهُمْ لَنَا لَغَائِظُونَ ﴿٥٥﴾ وَإِنَّا لَجَمِيعٌ حَاذِرُونَ ﴿٥٦﴾ فَأَخْرَجْنَاهُم مِّن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ﴿٥٧﴾ وَكُنُوزٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ ﴿٥٨﴾ كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا بَنِي إِسْرَائِيلَ ﴿٥٩﴾ فَأَتْبَعُوهُم مُّشْرِقِينَ ﴿٦٠﴾ فَلَمَّا تَرَاءى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ ﴿٦١﴾ قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ ﴿٦٢﴾ فَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى أَنِ اضْرِب بِّعَصَاكَ الْبَحْرَ فَانفَلَقَ فَكَانَ كُلُّ فِرْقٍ كَالطَّوْدِ الْعَظِيمِ ﴿٦٣﴾ وَأَزْلَفْنَا ثَمَّ الْآخَرِينَ ﴿٦٤﴾ وَأَنجَيْنَا مُوسَى وَمَن مَّعَهُ أَجْمَعِينَ ﴿٦٥﴾ ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ ﴿٦٦﴾ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿٦٧﴾ وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿٦٨﴾ وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ إِبْرَاهِيمَ ﴿٦٩﴾ إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَا تَعْبُدُونَ ﴿٧٠﴾ قَالُوا نَعْبُدُ أَصْنَامًا فَنَظَلُّ لَهَا عَاكِفِينَ ﴿٧١﴾ قَالَ هَلْ يَسْمَعُونَكُمْ إِذْ تَدْعُونَ ﴿٧٢﴾ أَوْ يَنفَعُونَكُمْ أَوْ يَضُرُّونَ ﴿٧٣﴾ قَالُوا بَلْ وَجَدْنَا آبَاءنَا كَذَلِكَ يَفْعَلُونَ ﴿٧٤﴾ قَالَ أَفَرَأَيْتُم مَّا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ ﴿٧٥﴾ أَنتُمْ وَآبَاؤُكُمُ الْأَقْدَمُونَ ﴿٧٦﴾ فَإِنَّهُمْ عَدُوٌّ لِّي إِلَّا رَبَّ الْعَالَمِينَ ﴿٧٧﴾ الَّذِي خَلَقَنِي فَهُوَ يَهْدِينِ ﴿٧٨﴾ وَالَّذِي هُوَ يُطْعِمُنِي وَيَسْقِينِ ﴿٧٩﴾ وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ ﴿٨٠﴾ وَالَّذِي يُمِيتُنِي ثُمَّ يُحْيِينِ ﴿٨١﴾ وَالَّذِي أَطْمَعُ أَن يَغْفِرَ لِي خَطِيئَتِي يَوْمَ الدِّينِ ﴿٨٢﴾ رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ ﴿٨٣﴾ وَاجْعَل لِّي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ ﴿٨٤﴾ وَاجْعَلْنِي مِن وَرَثَةِ جَنَّةِ النَّعِيمِ ﴿٨٥﴾ وَاغْفِرْ لِأَبِي إِنَّهُ كَانَ مِنَ الضَّالِّينَ ﴿٨٦﴾ وَلَا تُخْزِنِي يَوْمَ يُبْعَثُونَ ﴿٨٧﴾ يَوْمَ لَا يَنفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ ﴿٨٨﴾ إِلَّا مَنْ أَتَى اللَّهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ ﴿٨٩﴾ وَأُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ ﴿٩٠﴾ وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ ﴿٩١﴾ وَقِيلَ لَهُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ تَعْبُدُونَ ﴿٩٢﴾ مِن دُونِ اللَّهِ هَلْ يَنصُرُونَكُمْ أَوْ يَنتَصِرُونَ ﴿٩٣﴾ فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ ﴿٩٤﴾ وَجُنُودُ إِبْلِيسَ أَجْمَعُونَ ﴿٩٥﴾ قَالُوا وَهُمْ فِيهَا يَخْتَصِمُونَ ﴿٩٦﴾ تَاللَّهِ إِن كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ ﴿٩٧﴾ إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿٩٨﴾ وَمَا أَضَلَّنَا إِلَّا الْمُجْرِمُونَ ﴿٩٩﴾ فَمَا لَنَا مِن شَافِعِينَ ﴿١٠٠﴾ وَلَا صَدِيقٍ حَمِيمٍ ﴿١٠١﴾ فَلَوْ أَنَّ لَنَا كَرَّةً فَنَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١٠٢﴾ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٠٣﴾ وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿١٠٤﴾ كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٠٥﴾ إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ نُوحٌ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٠٦﴾ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ ﴿١٠٧﴾ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١٠٨﴾ وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٠٩﴾ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١١٠﴾ قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ الْأَرْذَلُونَ ﴿١١١﴾ قَالَ وَمَا عِلْمِي بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿١١٢﴾ إِنْ حِسَابُهُمْ إِلَّا عَلَى رَبِّي لَوْ تَشْعُرُونَ ﴿١١٣﴾ وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١١٤﴾ إِنْ أَنَا إِلَّا نَذِيرٌ مُّبِينٌ ﴿١١٥﴾ قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا نُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمَرْجُومِينَ ﴿١١٦﴾ قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ ﴿١١٧﴾ فَافْتَحْ بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ فَتْحًا وَنَجِّنِي وَمَن مَّعِي مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿١١٨﴾ فَأَنجَيْنَاهُ وَمَن مَّعَهُ فِي الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ ﴿١١٩﴾ ثُمَّ أَغْرَقْنَا بَعْدُ الْبَاقِينَ ﴿١٢٠﴾ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٢١﴾ وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿١٢٢﴾ كَذَّبَتْ عَادٌ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٢٣﴾ إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ هُودٌ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٢٤﴾ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ ﴿١٢٥﴾ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١٢٦﴾ وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٢٧﴾ أَتَبْنُونَ بِكُلِّ رِيعٍ آيَةً تَعْبَثُونَ ﴿١٢٨﴾ وَتَتَّخِذُونَ مَصَانِعَ لَعَلَّكُمْ تَخْلُدُونَ ﴿١٢٩﴾ وَإِذَا بَطَشْتُم بَطَشْتُمْ جَبَّارِينَ ﴿١٣٠﴾ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١٣١﴾ وَاتَّقُوا الَّذِي أَمَدَّكُم بِمَا تَعْلَمُونَ ﴿١٣٢﴾ أَمَدَّكُم بِأَنْعَامٍ وَبَنِينَ ﴿١٣٣﴾ وَجَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ﴿١٣٤﴾ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٣٥﴾ قَالُوا سَوَاء عَلَيْنَا أَوَعَظْتَ أَمْ لَمْ تَكُن مِّنَ الْوَاعِظِينَ ﴿١٣٦﴾ إِنْ هَذَا إِلَّا خُلُقُ الْأَوَّلِينَ ﴿١٣٧﴾ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ ﴿١٣٨﴾ فَكَذَّبُوهُ فَأَهْلَكْنَاهُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٣٩﴾ وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿١٤٠﴾ كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٤١﴾ إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٤٢﴾ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ ﴿١٤٣﴾ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١٤٤﴾ وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٤٥﴾ أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ ﴿١٤٦﴾ فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ ﴿١٤٧﴾ وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ ﴿١٤٨﴾ وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ ﴿١٤٩﴾ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١٥٠﴾ وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ ﴿١٥١﴾ الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿١٥٢﴾ قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ ﴿١٥٣﴾ مَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ ﴿١٥٤﴾ قَالَ هَذِهِ نَاقَةٌ لَّهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَّعْلُومٍ ﴿١٥٥﴾ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٥٦﴾ فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ ﴿١٥٧﴾ فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٥٨﴾ وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿١٥٩﴾ كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٦٠﴾ إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ لُوطٌ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٦١﴾ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ ﴿١٦٢﴾ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١٦٣﴾ وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٦٤﴾ أَتَأْتُونَ الذُّكْرَانَ مِنَ الْعَالَمِينَ ﴿١٦٥﴾ وَتَذَرُونَ مَا خَلَقَ لَكُمْ رَبُّكُمْ مِنْ أَزْوَاجِكُم بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ عَادُونَ ﴿١٦٦﴾ قَالُوا لَئِن لَّمْ تَنتَهِ يَا لُوطُ لَتَكُونَنَّ مِنَ الْمُخْرَجِينَ ﴿١٦٧﴾ قَالَ إِنِّي لِعَمَلِكُم مِّنَ الْقَالِينَ ﴿١٦٨﴾ رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ ﴿١٦٩﴾ فَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ ﴿١٧٠﴾ إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ ﴿١٧١﴾ ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ ﴿١٧٢﴾ وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِم مَّطَرًا فَسَاء مَطَرُ الْمُنذَرِينَ ﴿١٧٣﴾ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٧٤﴾ وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿١٧٥﴾ كَذَّبَ أَصْحَابُ الْأَيْكَةِ الْمُرْسَلِينَ ﴿١٧٦﴾ إِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ أَلَا تَتَّقُونَ ﴿١٧٧﴾ إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ ﴿١٧٨﴾ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ ﴿١٧٩﴾ وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٨٠﴾ أَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِرِينَ ﴿١٨١﴾ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقِيمِ ﴿١٨٢﴾ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ أَشْيَاءهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ ﴿١٨٣﴾ وَاتَّقُوا الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْأَوَّلِينَ ﴿١٨٤﴾ قَالُوا إِنَّمَا أَنتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ ﴿١٨٥﴾ وَمَا أَنتَ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَإِن نَّظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ ﴿١٨٦﴾ فَأَسْقِطْ عَلَيْنَا كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِن كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ ﴿١٨٧﴾ قَالَ رَبِّي أَعْلَمُ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿١٨٨﴾ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمْ عَذَابُ يَوْمِ الظُّلَّةِ إِنَّهُ كَانَ عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ ﴿١٨٩﴾ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُم مُّؤْمِنِينَ ﴿١٩٠﴾ وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ ﴿١٩١﴾ وَإِنَّهُ لَتَنزِيلُ رَبِّ الْعَالَمِينَ ﴿١٩٢﴾ نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ ﴿١٩٣﴾ عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنذِرِينَ ﴿١٩٤﴾ بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُّبِينٍ ﴿١٩٥﴾ وَإِنَّهُ لَفِي زُبُرِ الْأَوَّلِينَ ﴿١٩٦﴾ أَوَلَمْ يَكُن لَّهُمْ آيَةً أَن يَعْلَمَهُ عُلَمَاء بَنِي إِسْرَائِيلَ ﴿١٩٧﴾ وَلَوْ نَزَّلْنَاهُ عَلَى بَعْضِ الْأَعْجَمِينَ ﴿١٩٨﴾ فَقَرَأَهُ عَلَيْهِم مَّا كَانُوا بِهِ مُؤْمِنِينَ ﴿١٩٩﴾ كَذَلِكَ سَلَكْنَاهُ فِي قُلُوبِ الْمُجْرِمِينَ ﴿٢٠٠﴾ لَا يُؤْمِنُونَ بِهِ حَتَّى يَرَوُا الْعَذَابَ الْأَلِيمَ ﴿٢٠١﴾ فَيَأْتِيَهُم بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿٢٠٢﴾ فَيَقُولُوا هَلْ نَحْنُ مُنظَرُونَ ﴿٢٠٣﴾ أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ ﴿٢٠٤﴾ أَفَرَأَيْتَ إِن مَّتَّعْنَاهُمْ سِنِينَ ﴿٢٠٥﴾ ثُمَّ جَاءهُم مَّا كَانُوا يُوعَدُونَ ﴿٢٠٦﴾ مَا أَغْنَى عَنْهُم مَّا كَانُوا يُمَتَّعُونَ ﴿٢٠٧﴾ وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ ﴿٢٠٨﴾ ذِكْرَى وَمَا كُنَّا ظَالِمِينَ ﴿٢٠٩﴾ وَمَا تَنَزَّلَتْ بِهِ الشَّيَاطِينُ ﴿٢١٠﴾ وَمَا يَنبَغِي لَهُمْ وَمَا يَسْتَطِيعُونَ ﴿٢١١﴾ إِنَّهُمْ عَنِ السَّمْعِ لَمَعْزُولُونَ ﴿٢١٢﴾ فَلَا تَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ فَتَكُونَ مِنَ الْمُعَذَّبِينَ ﴿٢١٣﴾ وَأَنذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِينَ ﴿٢١٤﴾ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ ﴿٢١٥﴾ فَإِنْ عَصَوْكَ فَقُلْ إِنِّي بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ ﴿٢١٦﴾ وَتَوَكَّلْ عَلَى الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ ﴿٢١٧﴾ الَّذِي يَرَاكَ حِينَ تَقُومُ ﴿٢١٨﴾ وَتَقَلُّبَكَ فِي السَّاجِدِينَ ﴿٢١٩﴾ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ ﴿٢٢٠﴾ هَلْ أُنَبِّئُكُمْ عَلَى مَن تَنَزَّلُ الشَّيَاطِينُ ﴿٢٢١﴾ تَنَزَّلُ عَلَى كُلِّ أَفَّاكٍ أَثِيمٍ ﴿٢٢٢﴾ يُلْقُونَ السَّمْعَ وَأَكْثَرُهُمْ كَاذِبُونَ ﴿٢٢٣﴾ وَالشُّعَرَاء يَتَّبِعُهُمُ الْغَاوُونَ ﴿٢٢٤﴾ أَلَمْ تَرَ أَنَّهُمْ فِي كُلِّ وَادٍ يَهِيمُونَ ﴿٢٢٥﴾ وَأَنَّهُمْ يَقُولُونَ مَا لَا يَفْعَلُونَ ﴿٢٢٦﴾ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَذَكَرُوا اللَّهَ كَثِيرًا وَانتَصَرُوا مِن بَعْدِ مَا ظُلِمُوا وَسَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنقَلَبٍ يَنقَلِبُونَ ﴿٢٢٧﴾

Şuara Suresinin Fazileti Anlamı

Şuara suresinin fazileti aşağıdaki gibidir;

1 – Tâ, Sîn, Mîm.

2 – Bunlar sana apaçık kitabın âyetleridir.

3 – (Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!

4 – Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır.

5 – Bununla beraber kendilerine O Rahmân’dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler.

6 – Üstelik (ona) “yalandır” dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir.

7 – Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz.

8 – Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler.

9 – Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir.

10 – Bir vakit de Rabbin, Musa’ya nida edip “Git o zalim kavme” dedi.

11 – “Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?”

12 – (Musa) şöyle seslendi: “Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar.”

13 – “Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun’a da elçilik ver.”

14 – “Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.”

15 – (Allah): “Hayır hayır” buyurdu, “haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz.”

16 – “Haydin Firavun’a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.

17 – İsrail oğullarını bizimle beraber gönder.”

18 – “Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?”

19 – “Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!”

20 – Musa, “Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım.”

21 – “Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.”

22 – “O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır. ”

23 – Firavun şöyle dedi: “Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?”

24 – Musa cevap olarak: “Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi’dir.”

25 – (Firavun) etrafında bulunanlara: “İşitmiyor musunuz?” dedi.

26 – Musa dedi ki: “O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarınızın da Rabbidir.”

27 – (Firavun): “Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir” dedi.

28 – Musa devamla şöyle söyledi: “Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.”

29 – Firavun: “Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim” dedi.

30 – Musa sordu: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?”

31 – Firavun: “Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen” dedi.

32 – Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.

33 – Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi.

34 – Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere: “Bu dedi, herhalde çok bilgili bir sihirbaz!”

35 – “Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?”

36 – Dediler ki: “Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder.”

37 – “Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.”

38 – Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.

39 – Halka, “Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)” denildi.

40 – “Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız” dediler.

41 – Sihirbazlar geldiklerinde Firavun’a “Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?” dediler.

42 – Firavun cevaben: “Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız” dedi.

43 – Musa onlara “Atın, ne atacaksanız” dedi.

44 – Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz” dediler.

45 – Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!

46 – Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.

47 – “İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine ”

48 – “Musa ve Harun’un Rabbine!”

49 – Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: “Ben size izin vermeden O’na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama ke stireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!”

50 – “Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz.”

51 – “Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz”

52 – Biz, Musa’ya: “Kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz” diye vahyettik.

53 – Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:

54 – “Esasen bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir cemaattır.”

55 – “(Böyle iken) hakkımızda çok gayz (öfke) besliyorlar. ”

56 – “Biz ise, elbette uyanık (ve tekvücut) bir cemaatız.” (diyor ve dedirtiyordu.)

57 – Ama (sonunda) biz, onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden, pınarlardan,

58 – Hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık.

59 – Ve onlara İsrail oğullarını mirasçı yaptık.

60 – Derken (Firavun ve adamları) güneş doğmuştu ki, onların ardına düştüler.

61 – İki topluluk birbirini görünce, Musa’nın adamları “Eyvah, yakalandık! dediler.

62 – Musa: “Hayır, aslâ! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yolunu gösterecektir.”

63 – Bunun üzerine Musa’ya “Vur asân ile denize” diye vahyettik; vurunca bir infilak etti, her bölük koca bir dağ gibi oluverdi,

64 – Ötekilerini de buraya yanaştırıvermiştik.

65 – Musa ve beraberindekilerin hepsini kurtardık,

66 – Sonra da ötekileri suda boğduk.

67 – Şüphesiz bunda bir âyet (ibret) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

68 – Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

69 – (Resulüm!) onlara İbrahim’in kıssasını da naklet.

70 – Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.

71 – “Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız” dediler.

72 – İbrahim “Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?”

73 – “Veya size fayda veya zararları olur mu?”

74 – “Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.”

75-76 – İbrahim dedi ki: “İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?”

77 – “Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)”

78 – “O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,”

79 – “Beni yediren, içirendir,”

80 – “Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir.”

81 – “O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir. ”

82 – “Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur.”

83 – “Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat.”

84 – “Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!”

85 – “Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!”

86 – “Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. ”

87 – “(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme.”

88 – “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”

89 – “Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer).”

90 – (O gün) Cennet müttakilere yaklaştırılmıştır.

91 – Azgınlar için de cehennem hortlatılmıştır.

92-93 – Onlara, “Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, hani nerede? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilir.

94 – Ve arkasından hep onlar (putlar ve azgınlar) o cehennemin içine fırlatılmaktadırlar.

95-96 – Ve bütün o İblis orduları onun içinde birbirleriyle çekişirlerken dediler ki:

97 – “Vallahi biz, gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”

98 – “Çünkü biz sizi, âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk.”

99 – “Ve bizi hep o günahkarlar saptırdı.”

100 – “Bak bizim için ne şefaatçiler var,”

101 – Ne de yakın bir dost.”

102 – “Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de, müminlerden olabilseydik.”

103 – Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir.

104 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

105 – Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

106 – Hani kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

107 – “Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir Peygamberim.

108 – “Gelin artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

109 – “Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafaatımı verecek olan ancak, âlemlerin Rabbidir.”

110 – “Gelin, artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

111 – “Â, dediler, senin ardına hep düşük kimseler düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?”

112 – Nuh dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bir bilgim yoktur.”

113 – “Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Düşünsenize!”

114 – “Hem ben iman edenleri kovmaya memur değilim.”

115 – “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

116 – Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşa tutulanlardan olacaksın!”

117 – Nuh: “Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla itham etti.”

118 – “Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.”

119 – Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, o dolu gemide taşıyarak kurtardık.

120 – Sonra da arkasında kalanları suda boğduk.

121 – Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.

122 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

123 – Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

124 – Hani kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

125 – “Haberiniz olsun ki ben, size gönderilmiş, güvenilir bir Peygamberim.”

126 – “Gelin artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

127 – “Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir. ”

128 – “Siz her tepeye bir alâmet bina edip eğlenir durur musunuz?”

129 – “Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?”

130 – “Hem tuttuğunuz zaman merhametsiz zorbalar gibi tutuyorsunuz.”

131 – “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

132 – “O Allah’tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte,”

133 – “Davarlar, oğullar,”

134 – “Cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir.”

135 – “Cidden ben sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum.”

136 – “Dediler ki: “Sen ha vaaz etmişsin, ha vaaz edenlerden olmamışsın, bizce birdir.”

137 – “Bu sırf eskilerin âdetidir.”

138 – “Biz azaba uğratılacak da değiliz.”

139 – Böylece onu yalancı saydılar; biz de kendilerini helak ettik. Şüphesiz bunda mutlak bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

140 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

141 – Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

142 – Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

143 – “Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

144 – “Gelin artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

145 – “Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.”

146 – “Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?”

147 – “Bahçelerin, pınarların içinde,”

148 – “Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,”

149 – Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz.”

150 – “Gelin! Allah’tan korkun da bana itaat edin.”

151-152 – “Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.”

153 – “Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!”

154 – “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir.”

155 – Salih “İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin” dedi.

156 – “Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.”

157 – Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.

158 – Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.

159 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

160 – Lût (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

161 – Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan kormaz mısınız?”

162 – “Haberiniz olsun ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

163 – “Gelin artık, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

164 – “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.”

165 – “İnsanlar içinden erkeklere mi gidiyorsunuz?”

166 – “Bırakıyorsunuz da sizler için yarattığı eşleri! Doğrusu siz insanlıktan çıkmış bir kavimsiniz!”

167 – Onlar şöyle dediler: “Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bilki, sürülenlerden olacaksın.”

168 – Lût “Doğrusu ben, dedi, sizin bu işinize buğzedenlerdenim.”

169 – “Yâ Rabbi! Beni ve ailemi onların yapageldiklerin(in vebalin)den kurtar.”

170 – Biz de onu ve ailesinin tamamını kurtardık,

171 – Ancak (geride) bir yaşlı kadın kaldı.

172 – Sonra geridekilerin hepsini helak ettik.

173 – Ve üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki, (uyarılanların) o yağmuru ne kötü bir yağmurdu!

174 – Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

175 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

176 – Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla itham etti.

177 – Hani Şuayb onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

178 – “Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

179 – “Gelin, Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

180 – “Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan yalnız âlemlerin Rabbidir.”

181 – “Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.”

182 – “Ve doğru terazi ile tartın.”

183 – “Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

184 – “O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah’tan korkun.”

185 – Onlar şöyle dediler: “Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin.”

186 – “Sen de bizim gibi bir beşerden başka nesin? Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.”

187 – “Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten bir parça düşürüver.”

188 – Şuayb, “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi.

189 – Hülasa, onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. O cidden büyük bir günün azabı idi!

190 – Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdir.

191 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

192 – Ve muhakkak ki bu (Kur’ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

193 – (Resulüm!) Onu Rûhu’l-emin (Cebrail) indirdi;

194 – Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine;

195 – Açık parlak bir Arapça lisan ile.

196 – O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardı.

197 – İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir âyet (delil) değil midir?

198-199 – Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, bunu o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.

200-201 – Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk. (okuyup anladılar, ama yine de) acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

202 – İşte bu (azab) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.

203 – O zaman “Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?…diyeceklerdir.

204 – (Oysa dünyada iken) Onlar bizim azabımızı çarçabuk istiyorlardı.

205 – Gördün ya artık onlara senelerce zevk ettirsek,

206 – Sonra kendilerine vaad edilen (azab) gelip çatarsa,

207 – O yaşadıkları zevkin kendilerine hiçbir faydası olmayacaktır.

208 – Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.

209 – (Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz.

210 – Onu (Kur’ân’ı) şeytanlar indirmedi.

211 – Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez.

212 – Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.

213 – O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun.

214 – (Önce) en yakın hısımlarını uyar.

215 – Ve sana uyan müminlere kanadını indir.

216 – Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım.”

217 – Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.

218 – O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.

219 – Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.)

220 – Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O’dur.

221 – Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?

222 – Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler.

223 – Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.

224 – Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyar.

225-226 – Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?

227 – Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.

Şuara Suresini Dinle

 

Vellezî Huve Yut Imunî Ve Yeskîni (Şuara 79. Ayet) Fazileti

Ayette geçen “O, beni yedirip içiren Rabbimdir.” ifadesi, Hz. İbrahim’in Rabbimin beni yarattığı, bana rızık verdiği ve tüm ihtiyaçlarımı karşıladığı anlamına gelir.

Bu ayet, insanlara Allah’ın varlık ve kudretini hatırlatırken aynı zamanda insanların O’na olan şükran duygularını artırmalarını da teşvik eder. Her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğu ve O’nun lütfu ile beslenip içildiğimizi hatırlamak önemlidir. Ayrıca bu ayet, Allah’ın yaratıcı ve rızık verici gücünü vurgulayarak insanları batıl inançlardan uzaklaştırmayı hedeflemektedir. Özellikle Ramazan ayında ve diğer aylarda sık sık okunmasının bolluk ve bereket getireceğine dair tavsiyelerde İslam alimlerince kabul görmüştür.

 

Silikon Taktırmak Günah Mıdır?

Silikon taktırmak günah mıdır konusunda silikon yapılan bölgeye göre bazı bölgeleri günah kabul eden din adamları vardır. Bazı din adamları ise tüm silikon çeşitlerini günah kabul eder.

Göğüs Estetiği Yapmak Günah Mıdır?

Göğüs estetiği yapmak günah mıdır sorusunu bazı din alimleri göğüs olduğu için ve amaç eşe hoş görünme maksatlıysa günah değildir diye söyler. Göğüs bölgesi kişinin yalnızca eşinin görebileceği bir bölge olduğu için buraya yapılan estetiği caiz görmüşlerdir. Diğer görüşe göre insan hiç bir şekilde görüntüsünü değiştirmemelidir. Eşi kadını yıprandığı ve yaşlandığı için beğenmiyorsa, kadın yuvasının yıkılmaması için bile olsa fıtratını bozmamalıdır. Yalnız belli bir hastalıktan dolayı kadının bulunduğu yaştan çok daha ileri yaş görünümü varsa, kadın bulunduğu yaşa uygun göğüs estetiği yaptırabilir. Örneğin kırk yaşında on doğum yapmış bir kadının göğüsleri seksen yaşındaki bir kadınınki gibiyse, silikon yaptırılabilir. Ancak bu silikonla kadın kendi yaşından daha genç görünmemelidir.

Göğüs Büyütme Caiz Midir?

Göğüs büyütme caiz midir konusunda normal şartlarda caiz değildir. Ancak meme kanseri gibi göğsün alınması durumunda eş için estetik yaptırılabilir, şart değildir. Küçük göğüsle yaratılan bir kadının göğüs büyütmesi caiz değildir. Fıtratı bozmaya girer.

Göğüs Estetiği Günah Mıdır Diyanet

Göğüs estetiği günah mıdır Diyanet İşleri’ne göre normal durumlarda günahtır. Ancak kazalara bağlı anormal vücut değişikliklerinin kişinin psikolojisinin bozulmasına, çevresi tarafından dışlanmasına sebep oluyorsa caizdir.

Silikonun Günah Olduğu Bölgeler

Silikonun günah olduğu bölgeler tüm İslam alimlerince ortak görüş olarak dudak, kaş gibi herkesin görebileceği yerlerdir. Ancak kaza ya da doğumdan farklı olan kişiler tedavi amaçlı her bölgeye uygulama yaptırabilir. Tavşan dudak, yarık dudak gibi.