Rüyada hacca gitmek

HAC: Rüyada hac vazifesini yerine getirdiğini görmek, doğru yolda olmaya, büyük sevaba, korkudan emin olmaya, borçtan kurtulmaya, fakir için zenginliğe, makbul amele, uzun ömre, Allah’ın izniyle zoru başarmaya işarettir.
Talebenin rüyada hacca gittiğini görmesi başarılı olmaya işarettir.

Bekarın hacca gitmesi evlenmeye, vazifeden alman kimsenin hacca gitmesi tekrar vazifeye dönmesine işarettir.
Rüyada yaya olarak hacca gittiğini görmek, büyük rızık ve ganimete işarettir.
Devlet başkanının hacca gittiğini görmek, düşmanı mağlup ve asileri perişan etmeye işarettir.
Rüyada mevsiminde hacca gidip şartlarına uyarak bu ibadeti eda ettiğini görmek, günahların affedilmesine işarettir.
Rüyada Mina’da namaz kıldığını ve hutbe okuduğunu görmek, makam yüceliğine işarettir.

Hac yolculuğundan döndüğünü görmek, üzüntüden kurtulmaya, hastalıktan şifa bulmaya işarettir.
Dönüşte yiyeceğini beraber getirdiğini görmek, takvaya, borcunu ödemeye, fakir için zenginliğe işarettir.
Rüyada hac için yola çıktığını ve insanların kendisiyle dalaştığını görmek, ruhunu teslim etmeye işarettir.

HACDA İHRAMA GİRMEK: Rüyada hac vazifesi için ihrama girdiğini görmek, bekâr için evlenmeye, hasta için ölmeye işarettir.
Hac mevsiminde ihrama girdiğini görmek, hacca gitmeye işarettir.

HACERÜ’L-ESVED: Rüyada Hacerü’l-Esved’i görmek, hacca işarettir.
Hacerü’l-Esved’i yuttuğunu görmek, insanları dinden uzaklaştırmaya işarettir.
Hacerü’l-Esved’e el sürdüğünü ve onu öptüğünü görmek, tövbekâr olmaya, dünya ve ahiret saadetine, bol rızka, adil bir idareciye, Allah’a kulluk sözü vermeye ve sağlam inanca işarettir.

HACI: Rüyada hac ibadetini eda etmiş nur yüzlü birini görmek, mutluluğa işarettir.

HACI KAFİLESİ: Rüyada toplu halde hacıları görmek, üzüntü ve şiddetten kurtulmaya işarettir.

İhlas ve Halis Niyet

Peygamberimiz (s.a.v) Cebrail’den (a.s) haber vermiştir, o da Allah’u Teala’dan nakletmiştir. “İhlas, sırlarımdan bir sırdır, onu kullarımdan sevdiğimin kalbine tevdi ederim.” Cenab-ı Hakk, hepimizin kalbine o sırrı tevdi etsin İnşaallah-u Teala.
Tasavvuf terbiyesinin hedefi, kulu ihlasa ve rıza makamına ulaştırmaktır. İhlas her işini Yüce Allah’ın istediği şekilde Onun rızası için yapmaktır. Rıza da, Yüce Allah’ın her emrine ve tecellisine teslim olmaktır.

Bu yola Allah için girmeyen kimse, niyetini düzeltmeden bir fayda göremez. Niyeti güzel ve düzgün olan kimse, ameli az olsa bile fayda görür.
Baştan sona zikir ve edep için kurulan tasavvuf terbiyesini, nefsinin kötü arzularına ve dünya menfaatine alet edenlerin hesabını Allah görür. Bütün Peygamberler ve arifler ondan davacı olur.

Bu yol hak yoludur. Bu yol cennet yoludur. Bu yol, terbiye yoludur. Bu yol, Yüce Allah’ın yoludur. Bu yol, en nazik ve en kıymetli bir emanettir. Ona ihanet edeninin sonu felakettir.

Sahabeden şeddad  b. El-Had (r.a) anlatıyor:
Bedevilerden bir adam Resülullah’a (s.a.v) geldi. İman edip ona tabi oldu. Sonra Resülullah’a (s.a.v) “Sizinle hicret etmek istiyorum dedi.
Efendimiz de onu ashaptan birisine havale ve emanet etti. Daha sonraları bir savaş oldu. Resülullah (s.a.v) bu savaşta bir miktar ganimet ele geçirdi ve onu savaşa katılanlar arasında taksim etti. Bir miktar da ona ayırdı ve payını kendisine vermesi için ashaptan birisine teslim etti. Çünkü o, askerin gerisinden geliyor, (yolda düşen ve) kalanları gözetiyordu. Orduya yetişince ganimet payını kendisine verdiler.

 Bu nedir? diye sordu. Oradakiler:
Ganimet payı, Resülullah (s.a.v) senin için ayırdı dediler. Adam payını eline alarak Resülullah’a (s.a.v) geldi ve: Bu nedir? Ya Resülallah diye sordu. Efendimiz (s.a.v) senin için ayırdım buyurdu. Adam:

Ben sana böyle dünya malı için iman edip tabi olmadım. Fakat ben sadece seninle cihat ederken şu boğazıma ok atılıp saplansın ve öylece ölüp Cennete gideyim diye tabi oldum, dedi. Resülullah (s.a.v):

 “Eğer Allah’a (c.c) karşı bu niyetinde sadıksan, O seni tasdik eder, yalancı çıkarmaz.” buyurdu. Biraz sonra, düşmanla tekrar savaşa girildi. Savaştan sonra adam elde taşınarak Resülullah’a (s.a.v) getirildi. Hakikaten tam işaret ettiği yerinden boğazına bir ok saplanmış ve şehit düşmüştü. Resülullah (s.a.v) onu görünce: Bu o adam mıdır? diye sordu. Evet dediler. Efendimiz (s.a.v):

“Allah’a (c.c) karşı niyetinde sadık oldu, Allah da onu doğru çıkardı.” buyurdu. Sonra onu kendi cübbesiyle kefenledi, ön tarafa koydu, üzerine namaz kıldı. Namaz kılarken dua esnasında şu niyazı işitiliyordu:

“Allah’ım! Bu senin kulundur. Senin yolunda hicret edip, şehit oldu. Bende bunun şahidiyim.”[1]
[ayirac]
Bir de şu hadiseyi okuyup düşünelim:
Uhud harbinin yapıldığı gün, müslümanların içinde Kuzman ez-Zaferi isminde birisi vardı. En ileri safta yiğitçe savaşıyordu. Müşriklere ilk ok yağdıran o idi. Müslümanlar bozulup dağılınca Kuzman “Ölmek kaçmaktan hayırlıdır. Ey evs topluluğu! Siz de benim gibi şan ve şeref için çarpışınız” diyerek düşmanların içine daldı, müşriklerden yedi-sekiz kişi öldürdü. Bu arada kendiside yaralandı; Zafer oğullarının evine getirildi. Müslümanlardan bazıları:
-Ey Kuzman! Vallahi bu senin başına gelen Allah’ın (c.c) bir imtihanıdır. Müjde sana Cennetliksin, dediler. Kuzman:
-Ne diye tebrik ve tebşir ediliyorum? Vallahi ben, kavmimi savunma gayretinden başka bir sebeple savaşmadım. Böyle olmasaydı savaşmazdım dedi. Sonra yaralarının sancısına dayanamadı, ok çantasından bir ok alıp, kolunun damarını keserek intihar etti. Uhud savaşından önce Kuzman-ın ismi anıldıkça, Resülullah (s.a.v): “O, Cehennemliktir,” buyurdu. Savaştan sonraki hali kendisine haber verilince:

“Allah’u Ekber! Şehadet ederim ki ben Allah’ın Resülüyüm. (Söylediklerim doğrudur. Allah sözümü doğru çıkarır.) Şüphe yok ki Allah bu dini, günahkar bir adamla da kuvvetlendirir.”[2] buyurdu.

Kardeşler! Yaptığımız bir işin şekil olarak ibadet, hizmet, cihat, ilim, zikir, fikir, başkalarına ihsan ve iyilik olması yeterli değildir. Bütün bunlar güzel işlerdir, ancak, neticelerinin de güzel olması ve ahirette fayda vermesi için hepsinde Allah’ın rızasının aranması şarttır.

[1] Nesai.61
[2] İbnu Kesir el-Bidaye, ıv.37.

İman Aşkı ile Altın Sevgisi

Allah’a (c.c) çok çok ibadet eden biri, bir gün haber almış ki yakın bir beldenin halkı bir ağaca -haşa- Allah diye tapıyorlar. Dini duyguları coşarak bu akıl almaz beyinsizliğe müthiş bir şekilde kızmış ve tutulmaz bir öfke ile o beldeye doğru yola çıkmış. Niyeti ağacı kökünden keserek tapan zavallıların sapıklıklarına bir set çekmek.

Adam bu azim ve kararlık için de yol alırken, karşısına şeytan çıkar ve adama şöyle der. “O ağacı kesmekle umduğunu elde edemeyeceksin. Çünkü sen o ağacı kesersen ağaca tapmış olan o belde, o ağacın yerine başka bir ağaca tapar. Sen var git kendi ibadetinle meşgul ol, elin sapıklıklarını düzeltmek için derde girmek senin neyine.” Adam. “Hayır o ağacı mutlaka kesmek lazım.” deyip şeytanı savuşturarak yoluna devam etmek ister.

Fakat şeytan önüne dikilerek ona bir türlü yol vermez. Bunun üzerine adam şeytanın üzerine yürüyerek şeytanı yere serer. Şeytan adamı sözle kandıramadığı gibi kuvvetle de yolundan alıkoyamayacağını anlayınca ona der ki. “Sen gel yine bu işten vazgeç kendi ibadetine devam et, hem Allah o ağacın yıkılmasını dileseydi, bizzat elçi göndererek onu kestirirdi.

Üstelik o ağaca tapanlardan biri olmadığına göre, senin bu mesele ile bu derece alakalanman için hiçbir sebep yok. Sen dünyalık geçimini sıkıntı ile temin edebilen fakir bir kimsesin. Ben her gece yatağının altına iki dinar değerinde altın koyayım da şu işten vazgeç.”
Adam şeytanın bu aldatıcı sözlerine kanarak evine dönmeyi kabul etti. İlk gece yastığının altında hakikaten iki dinarlık para buldu, fakat üçüncü günün ertesi sabah parayı bulamayınca yine öfke ile yola çıkar. Yine o beldeye varacak ve put diye tapılan ağacı kesecekti. Artık hiç bir kuvvet onu yolundan alıkoyamazdı.
Yolda şeytan yine önüne çıkar. Önce adamı eskisi gibi kandırmak ister. Fakat öfkeli adam bir kat daha kızarak yolundan çekilmeyen şeytana saldırır. Fakat hayret; bu defa yere serilen kendisi olur. Kalkınca şeytana sorar. “Geçen sefer seni yere serdiğim halde nasıl oluyor da şimdi sana yeniliyorum?
Şeytan adama şu ibretli cevabı verir. “Geçen günkü öfken sırf Allah rızası içindi o hınçla bana saldırdığın için beni yere seriverdin. Fakat bu gün yastığının altına iki dinar bırakmadım diye bana kızarak yola çıktın. Allah için değil de mal hırsının körüklediği bir öfke ile üzerime saldırınca da işte böyle önümde yere serildin.

Bizlerde niyetlerimizi sırf Allah rızası için yaparsak, ancak şeytan ve nefisi mağlup edebiliriz. Aksi takdir de yoksa mağlup olan biz oluruz.

“Allah’ım niyetlerimizi halis ve kendi rızana muvaffak eyle. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi: “Allah’ım senden; sevgini, seni sevenlerin sevgisini ve sevgine yaklaştıracak amelin sevgisini nasip etmeni istiyorum.”
Biz de Ya Rabbi Peygamber Efendimiz (s.a.v) senden istediklerini bizlere de nasip etmeni  bütün samimiyetimizle istiyoruz. (Amin…!)

Güzel Ahlak İle İlgili Hadis-i Şerifler

Adamın biri Resül-i Ekrem’e (s.a.v)  vasiyyet et, öğüt ver, dedi. Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Nerde bulunursan bulun Allah’tan kork, buyurdu.” Adam:
Arttır Ya Resülallah, dedi. Resül-i Ekrem (s.a.v):

“Kötülüğün akabinde bir iyilik yap ki, o iyilik günahı gidersin. buyurdu. Adam yine: Arttır deyince, Resül-i Ekrem (s.a.v):
“İnsanlarla iyi geçin buyurdu.”[1]

Yine Resül-i Ekrem den hangi amel daha makbul olduğu soruldu. Resül-i Ekrem (s.a.v): “Güzel ahlaktır” buyurdu.
Resül-i Ekrem (s.a.v): “Allah Teala, ahlak ve hilkatini (yüz güzelliği) güzel yaptığı kimseyi cehennemine yedirmez.” [2] buyurmuştur.

Ümametü’l Bahili’den (r.a) Resül-i Ekrem (s.a.v):“Ben, haklı olduğu halde çekişmeyi bırakan kimse için Cennetin avlusunda, şaka da olsa yalan söylemeyen kimseye, Cennetin ortasında ve ahlakını güzelleştiren kimseye de Cennetin yukarı kısmında bir ev verileceğine kefilim.” [3]
 Allah Teala İmanı yarattığı zaman İman:
“Allah’ım beni takviye et dedi. Allah’u Teala da onu güzel ahlak ve cömertlikle takviye etti. Küfrü yarattığı zaman, o da aynı şekilde takviye istedi. Ve Allah Teala onu da kötü huy ile takviye etti.”[4]

Ebu Hureyre’den (r.a) rivayete göre: Bedevilerden biri mescide bevl etti, halk onu azarlamaya başladı. Bunun üzerine Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Onu bırakın, ve bevli üzerine bir kova su döküverin. Siz kolaylık gösterici olarak gönderildiniz; zorlaştırıcı olarak değil.”[5] buyurdu.

Resül-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Siz mallarınızla insanlara yardımı yetiştiremezsiniz, yardıma malınız yetmez. Hiç olmazsa onları güler yüz ve güzel huy ile hoşnut etmeğe gayret gösteriniz.”

 Yine Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Sirke balı bozduğu gibi, kötü ahlakta ameli bozar.”[6] buyurdular.
Resül-i Ekrem (s.a.v.) yüz ve ahlak bakımından insanların en güzeli idi, ve Resül-i Ekrem (s.a.v) duasında “Allah’ım hilkatimi güzel yarattığın gibi, ahlakımı da güzelleştir.[7] buyurmuştur.

  U s a m e : Bedevilerin Resül-i Ekrem den (s.a.v), kula verilenlerin en hayırlısı nedir? diye sordukların da, Resül-i Ekrem’in (s.a.v):
“Güzel ahlaktır” buyurduğuna şahit oldum” [8] dedi.

 Resül-i Ekrem (s.a.v.) buyurdu ki:
“Kıyamet gününde benim için en sevimliniz ve bana en yakın olanınız, ahlak yönünden en güzel olanınızdır.”[9]

Enes (r.a) diyor ki: Bir gün Resül-i Ekrem (s.a.v) huzurunda bulunurken. Resül-i Ekrem (s.a.v): “Güneşin donmuş suyu eritmesi gibi, güzel ahlak da günahı eritir.” buyurdu.

Enes (r.a) diyor ki: Müminlerin annesi Ümmü Habibe Resül-i Ekrem’e (s.a.v): “Ya Resülallah, bir kadın dünyada iki kocaya varmış; kadın ve iki kocası da cennetlik, kıyamette bu kadın bunlardan hangisine varacaktır? diye sordu. Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Dünyada kadına göre ahlakı güzel olana varacaktır, ey ümmü habibe, güzel huy, dünya ve ahiretin hayrına muadildir. (denktir)” [10] buyurdu.

A t a : Yükselenler, hep güzel huyları sayesinde yükselmişlerdir. Ahlakın kemal mertebesine de  ancak Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) yükselmiştir, dedi. Allah Teala’ya en çok yaklaşanlar, güzel ahlakı ile Resül-i Ekrem’in (s.a.v) izini takip edenlerdir.
K e t t a n i : şöyle anlatıyor.

“Tasavvuf dediğin ahlaktır. Ahlakını güzelleştirip arıtan, tasavvufunu arıtmış olur.”[11]
Hz Ömer (r.a) Resül-i Ekrem Efendimizin (s.a.v) huzuruna girmek için izin istedi. İçerde Resül-i Ekrem’den daha yüksek sesle konuşan kadınlar vardı. Kadınlar, Hz Ömer’in içeri gireceğini anlayınca hemen kendilerine çeki düzen verdiler ve bir kenara çekilip sustular. Bu hale Resül-i Ekrem (s.a.v) gülerken Hz Ömer içeri girdi. Resül-i Ekrem-i güler görünce sebebini sordu ve: “Anam babam size feda olsun, niçin güldünüz? dedi. Resül-i Ekrem (s.a.v): “Şu yanımda bulunan kadınlara şaştım. Senin sesini duyar duymaz hemen toplanıp kendilerine çeki düzen verdiler,” buyurdu. Bunun üzerine Hz Ömer (r.a) Siz benden hürmete daha layıksınız ya Resülallah, dedikten sonra ,kadınlara dönerek:

“Ey nefislerine düşmanlık edenler, Resül-i Ekrem den korkmuyor da benden mi korkuyorsunuz? dedi. Kadınlar:
“Evet, ondan korkmuyor senden korkuyoruz; çünkü onun tabiatı yumuşaktır, sen ise sert ve ağır tabiatlısın, dediler. Bunun üzerine Resül-i Ekrem (s.a.v):

“Ey Hattabın oğlu, nefsimi yed-i kudretinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, şeytan her hangi bir yolda seninle karşılaşırsa hemen yolunu değiştirir ve senin gittiğin yoldan başka yola sapar, yani şeytan bile senden korkar.”[12] buyurdu.
Hz. Aişe’den (r.anha) Peygamber (s.a.v), cihat haricinde ne kadın ve ne hizmetçi hiçbir şeye eliyle vurmadı; kendisine isabet eden hiçbir zarardan dolayı mücrimden intikam almadı. Meğer Allah’ın hürmeti ayak altında çiğnenmiş olsun. O zaman, Allah için ondan intikam alırdı.[13]

İbn-i Mes’üd’dan (r.a) Sanki Resülullah’ı (s.a.v) gözümün önünde görür gibiyim. Peygamberlerden birini hikaye ediyordu
“Kavmi onu dövüp kana boyamışlardı. (o peygamber) eliyle yüzünden kanını siliyor ve İlahi, kavmimi yarlığa, zira,  onlar beni bilmiyorlar, bilselerdi böyle yapmazlardı.” [14] buyurdu.

Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Dün gece acayip bir şey gördüm: Ümmetimden birini dizleri üzerine çökmüş, Allah’u Tala’nın huzuruna girecek fakat buna mani bir perdesi var. Bu sırada güzel ahlakı gelerek onu Allah’u Teala’nın huzuruna iletmiştir.”[15]

İyi ahlak, bazen fıtrat ve tabiat ile, bazen iyi işleri itiyat haline getirmekle ve bazen iyi adamların iyi işlerini görüp onlarla düşüp kalkmakla elde edilir. Çünkü onlar iyi arkadaş ve salih kardeşlerdir. İnsan tabiatı, arkadaşının hem iyiliğini, hem de kötülüğünü alır. Onun için iyilerle sohbet de ahlakı düzeltmeye vesiledir.[16]

Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Kul, ibadeti zayıf olduğu halde güzel ahlakı sayesinde ahiretin yüksek derece ve şerefli menzillerini ihraz eder.”[17] (kazanır)
[1] Tirmizi.İhya. c. 3 s. 116.
[2] Taberani. İhya. c.3 s.116.
[3] Ebu Davud. R.Salihin no.632.
[4] İhya. C. 3 s. 117.
[5] Buhari.R.Salihin no.639.
[6] İbn Hibban. İhya.c.3 s.118.
[7] İhya.c.3s.118.
[8] ibn hibban.
[9] Taberani.
[10] Taberani.İhya.c.3 s.120.
[11] İhya c. 3  s. 123.
[12] ( İhya c. 3 s. 121.
[13] Müslim R.Salihin no. 647.
[14] Buhari,müslim. R.Salihin no.649.
[15] İhya.c.3 s.121.
[16] İhya. c.3 s.139.
[17] Taberani.İhya c.3 s.121.

Güzel Ahlak Üzerine

Güzel ahlak: Güler yüz, tatlı söz, iyilik yapmak ve kötülük etmemektir.
Bazıları da güzel ahlakın alametlerini şöyle sıralamışlardır: Çok utanır, az eziyet eder, salahı çok olur, doğru sözlü olur, az konuşur, ameli çok, sürçmesi az olur. Fuzuli şeylerden sakınır, iyilik eder, vakarlı olur, sabreder, şükreder, kazaya razı olur, halim olur, mülayim ve yumuşak davranır, namuslu ve şefkatli olur, tel’in etmez, kötü söylemez, söz gezdirmez, çekiştirmez, kin tutmaz, cimri olmaz, haset etmez. Güler yüzlü, neşeli ve tatlı sözlü olur. Allah için sever ,Allah için buğz eder, Allah için kızar ve Allah için razı olur. İşte bunlar güzel ahlaktır.[1]

Ayet-i Kerime de Cenab-ı Hakk:
“Şüphesiz sen, büyük ahlak üzere gönderilmişsin.”[2]

Hz. Aişe (r.Anha) Peygamber Efendimizin Ahlakından sorulduğunda. O da, “Sizler hiç mi Kur’an okumuyorsunuz? Çünkü Resül-i Ekrem’in (s.a.v) Ahlakı Kur’an idi.” buyurmuştur.

Bir kişi Resül-i Ekrem’e (s.a.v) ahlaktan sordu. Resül-i Ekrem de:
“Afva sarıl, marufu emret ve cahillerden  yüz çevir.”[3] Ayetini okuduktan sonra:
“O (Ahlak) gelmeyene gitmen, vermeyene vermen ve zulmedeni bağışlamandır.” buyurdu.

“Ben ancak ahlaki faziletleri tamamlamak ve dünyaya yaymak için gönderildim.”[4] 

Enes’den (r.a) Resül-i Ekrem (s.a.v): “Ahlakça insanların en güzeli idi.”[5]

Yine Enes’den (r.a.) “Peygamberin elinden daha yumuşak ne atlas ve ne de ipek tutmadım; onun kokusundan daha hoş bir rayiha (koku) koklamadım. On sene Peygambere hizmet ettim de bana bir defa olsun of demedi. Yaptığım bir iş hakkında; bunu niçin yaptın veya yapmadığım bir iş hakkında, böyle yapsaydın olmaz mıydı? demedi.”[6]

 Adamın biri Resül-i Ekreme gelerek: Ey Allah’ın Resülü, din nedir? der. Resül-i Ekrem: “Güzel ahlaktır” buyurur. Adam Resül-i Ekrem’e sağından gelerek aynı suali sorar. Resül-i Ekrem yine “Güzel ahlaktır” buyurur. Adam Resül-i Ekrem’e  sol tarafından gelir ve aynı suali sorar, fakat aynı cevabı alır. Adam Resül-i Ekrem’e arka taraftan gelir ve aynı suali sorar. Resül-i Ekrem adama dönerek: “Anlamıyor musun, din kızmamak demektir.” [7]buyurur.

Nevvas b. Sem’an’dan (r.a), Resül-i Ekrem Efendimizden (s.a.v) iyilik ve günahı sordum. “İyilik güzel ahlaktır; fenalıkta kalbin yatışmadığı ve halkın duymasını hoş görmediğin şeydir.”[8] buyurdu.

Güzel ahlakın en mühim tecrübe noktası, eziyetlere sabretmek ve külfete tahammüldür. Başkasının huyundan şikayet etmek, kendisinin kötü ahlakının delilidir. Çünkü güzel ahlak demek, eziyetlere katlanmak demektir.

Rivayete göre Resül-i Ekrem (s.a.v) Enes (r.a) ile beraber bir yere gidiyordu. Arkadan bir bedevi Resül-i Ekrem’e yetişti ve Resül-i Ekrem’in ‘Necran’ dan gelme yaka ve kenarları sert bir bürde (cübbesi) vardı. Bedevi Arab, cübbenin eteklerine öylesine asılarak çekti ki, Resül-i Ekrem’in ensesi kızardı ve kumaş Resül-i Ekremin ensesinde iz bıraktı. Sonra da: “Ya Resülallah, Allah Teala’nın sana nasip ettiği servetten bana da infak et, dedi. Resül-i Ekrem de bedeviye dönüp gülümseyerek iltifat etti ve kendisine bir şey verilmesini emretti.”[9]

“Kıyamet günü mizana konan iyiliklerin en ağırı takva ve güzel ahlaktır.”[10] 

Ebu Hureyre’den (r.a.) İnsanların cennet’e girmelerine en çok sebep olan nedir ya Resülallah dediler. Resül-i Ekrem de “Allah’tan korkmak ve güzel ahlaklı olmak” uyurdu. İnsanların cehenneme girmelerine en çok sebep olan nelerdir? sualine da: “İnsanın ağzı ve avret yeridir.”[11] Cevabını verdi.

[1] İhya. C.3 s.160.
[2] Kalem. 4.
[3] A’raf. 199.
[4] Ahmed b. Hanbel, Hakim.
[5] Buhari, Müslim. R.Salihin no.623.
[6] Buhari, Müslim, R.Salihin no 624.
[7] İhya. C.3 s.115.
[8] Müslim R.Salihin no 626.
[9] Buhari, Müslim.
[10] Ebu Davud, Tirmizi.
[11] Tirmizi. R.Salihin no. 629.

Dilin Afetleri-7(avamın yersiz soruları)

On yedinci Afet: Avamın yersiz sualleri:
Resül-i Ekrem (s.a.v) buyurmuşlardır ki:
“Sizi terk ettiğim şeylerde beni bırakınız (yani sukut ettiğim hususları araştırmayınız) Sizden öncekilerin helak olanları, Peygamberlerine çok sual sormaları ve peygamberlerine ihtilafları sebebiyledir. Size yasak ettiğim şeylerden kaçınınız, emrettiklerimi de gücünüz yettiği kadar yerine getiriniz.”[1]

Enes (r.a) diyor ki: “Bir gün Resül-i Ekrem’e bir çok sualler sordular. Resül-i Ekrem’in (s.a.v) canı sıkıldı ve bize kızarak:
“Sorun bana, (fakat iyi biliniz ki) nerden sorarsanız size haber vereceğim” buyurdu.  Bunun üzerine adamın biri kalktı ve: Ey Allah’ın Resül’ü, babam kimdir? diye sordu. Resül-i Ekrem: “Senin baban H u z a f e dir.” buyurdu. Sonra iki genç kalktı ve: Bizim babalarımız kimdir? diye sordular. Resül-i Ekrem (s.a.v):

“Kime nispet ediliyorsanız, babalarınız onlardır.” buyurdu. Daha sonra biri kalkarak: “Ben cennette miyim, cehennem de miyim? diye sordu. Resül-i Ekrem: “Hayır, sen cennette değil, cehennemdesin.” buyurdu. Resül-i Ekrem’in canının sıkıldığını görenler, sustu ve bir şey sormadılar. Bunun üzerine Hz. Ömer söz alarak:

“Allah’ı Rabbimiz. İslamı dinimiz. Muhammed (s.a.v) Peygamberimiz olarak kabul ettik ve buna razıyız ya Resülallah, deyince Resül-i Ekrem (s.a.v):

“Otur ya Ömer, Allah sana rahmet etsin, sen bildiğinde muvaffak olmuşsun.”[2] buyurdu.

[1] Buhari.Müslim.
[2] Kısmen Buhari ile Müslim rivayet etmiştir. Gazali’den Vaizler sayfa: 398 ile 438 arası. İhya cild: 3  sayfa: 246 ile 365 arası.

Dilin Afetleri-6 (İki Yüzlülük)

On dördüncü Afet:  İki yüzlünün sözüdür: İki yüzlü:
İki hasım arasında dolaşan, her birinin arzularına göre konuşan, konuştuğunu överken ötekini yeren, her iki tarafa da, hasmına karşı kendisine yardımcı olacağını va’deden iki dilli kimsedir. Bu çeşit davranışlar nifak nişanlarındandır.
A m m a r b. Y a s i r in rivayetinde (r.a.) Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Dünya da iki yüzlü olanların, kıyamet günü ateşten iki dilleri olur.”[1]
 Ebu Hüreyre’nin (r.a) rivayetinde:
“Kıyamet günü Allah’ın kullarından en kötülerini, iki yüzlü olanları bulursunuz. Onlar bir tarafa ayrı, öbür tarafa ayrı söyler; bir tarafa bir yüz, öbür tarafa diğer yüzleri ile giderler.”[2] buyurmuştur.
 On beşinci Afet: Övmektir:
Övmenin  altı afeti vardır. Dördü övende, ikisi de övülendedir.

Övende meydana gelen afetler:
1-) Öven, övgüsünde bazen aşırı gider ve işi yalana vardırır.
2-) Bazen övgüsüne riya girer. Zira o övmekle sevgisini açıklar. Halbuki bazen övdüğüne karşı içinde bir sevgi beslemediği gibi, söylediklerinin hepsinde samimide olmayabilir. O vakit riyakar ve münafık olur.
3-) Mahiyetini bilmediği ve bilmesine imkan da bulunmayan hususlarda övebilir.
4-) Bazen onun övgüsüyle, övülen sevilir. Halbuki o övülen fasık birisidir. Böylelerini sevindirmek ise caiz değildir.
 Hasan-ı Basri  şöyle demiştir:
“Zalime uzun ömür dileyen kimse, yer yüzün de Allah’a isyan edilmesini seviyor demektir.”

Övülende meydana gelen afetler:
Övgü, övülene iki açıdan zararlıdır:
1-) Övgü, övülende kibir ve kendini beğenmişliği doğurur. İkisi de helak edicidir.
2-) Kişi övüldüğünde sevinir, gevşer, durumundan memnun kalır, çalışma için gayreti azalır.
“Yalandan uzak durun. Zira yalan fücur ile birliktedir ve her ikisi de ateştedir.”[3]

Yine Resülüllah (s.a.v) buyurdular ki:
“Yalan (söylemek) nifak kapılarından bir kapıdır.”[4]

Hz. Ali (r.a) övülünce şöyle derdi:
“Allah’ım onların bilmedikleri kusurlarından ötürü beni bağışla. Onların söyledikleriyle de beni hesaba çekme. Beni onların zannettiklerinden daha üstün kıl.”
Hz. Ömer (r.a) birisinin bir adamı övdüğünü duyunca övene şu soruları yöneltir: “Onunla yolculuk ettin mi?” Hayır’ “Onunla alış veriş yaptın mı?” Hayır! “Sabah akşam onun komşusu musun?” Hayır değilim! Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) şöyle dedi.
“Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki senin onu tanıdığını zannetmiyorum.”

Şayet övmek taraflar için saydığımız bu afetlerden salim olursa, o zaman övmekte beis yoktur. Hatta bazen mendup da olabilir. Bu sebepten ötürü Resül-i Ekrem (s.a.v) Ashab-ı Kiramını övmüş ve Hz. Ebu Bekir hakkında.
“Eğer Ebu Bekir’in imanı, bütün alemin imanı ile tartılsaydı, ağır gelirdi.”
 
On altıncı Afet: Sözün inceliklerindeki hatadır:
Sözün mana ve delaletindeki hatanın inceliklerine dikkat etmek özellikle Allah’ın zatı ve sıfatlarıyla alakalı konularda ince hatalardan gaflete düşmemek gerekir. Nitekim konuşmadaki hatanın örneği şu hadisi şerifte gösterilmiştir:
“Biriniz Allah’ın dilediği ve benim dilediğim demesin! Lakin Allah’ın dilediği, sonra benim dilediğim desin.”[5]
İbrahim en-Nahai  bir kişinin “Allah’a ve sana sığınırım” “Allah ve falanca olmasaydı” demesini hoş karşılamazdı. Ancak: “Allah’a sonra da sana sığınırım” ” Allah, sonra da falanca olmasaydı” demek mahzurlu değildir.

İbni Abbas (r.a) diyor ki: “Adamın biri Resül-i Ekrem (s.a.v) ile bazı hususları görüştü. Sonunda “Allah ve sen dilersen” dedi. Resül-i Ekrem (s.a.v): “Beni Allah’a emsal mı yapıyorsun? Yalnız Allah’ın dilediği de.” [6] buyurdu.
Resül-i Ekrem (s.a.v) buyurdular ki:
“Münafığa efendim demeyiniz! Zira o sizin efendiniz olursa, Rabbinizi hakikat kızdırmış olursunuz.”[7]
İ b r a h i m N e h a i diyor ki: “Adamın biri bir başka adama, “Eşek herif, domuz herif” dediği zaman, kıyamet günü ona, bu adamı merkep veya hınzır yap, diye söylenir.
Avamın vazifesi iyi amellerle meşgul olmaktır. Ancak fuzuli şeyler kalbe hafif gelir. Avam ilmi konulara dalmaktan bazen zevk alır. Zira şeytan ona bilginlerden, faziletli kimselerden olduğunu hayal ettirir. Bunu ona o kadar sevdirir ki, Adam bazen küfür olan şeyleri konuşurda farkına dahi varmaz.

[1] Buhari.
[2] Buhari.Müslim.
[3] İbn-i Mace. Nesei.
[4] İbni Adi.
[5] Ebu Davud / sahih.
[6] Nesei.İbn Mace.
[7] Ebu Davud.

Rüyada jandarma görmek

JANDARMA: Rüyada jandarma görmek hayırlı bir rüyadır. Rüyasında jandarma gören aldığı hayır dualarıyla koruma altında demektir. Rüyada jandarma görmekle ilgili varyasyonları yazımızın devamında bulacaksınız.

Rüyada eve jandarma gelmesi ne demek?
Rüyada jandarmanın eve gelmesi, hayırlı bir haber almanıza işaret eder. Rüyada jandarmanın evi basması sıkıntılı bir dönemece girdiğinize yorumlanmaktadır ya da beklemedik bir zamanda maddi kayba uğramaya tabir edilir. Rüyada evde jandarma görmek, evinizdeki dertlerden kurtulmaya, yorumlanır.

Rüyada jandarma tarafından tutuklanmak nasıl tabir edilir?
Rüyada jandarma tarafından tutuklanmak  beklenmedik kazaya ve belaya yorumlanır. Rüyada jandarma trafik kontrolüne girmek, hayırlı ve güvenilir yolculukla ifade edilir.
Rüyada Jandarma komutanı görmek ne anlama gelir?
Rüyada askerde olmak veya yolda bir yerlerde jandarma komutanıyla karşılaşmak, jandarma komutanıyla konuşup tokalaşmak veya ona asker selamı vermek, hayatta elde edilecek büyük başarılara tabir olunur. Bu rüyayı gören işdeyse mertebesi yükselir, öğrenciyse sınıfını başarıyla geçer.

Rüyada jandarma kıyafeti giymek ne demek?
Rüyada Jandarma Kıyafeti giymek; hastalıktan kurtulmaya, şifa bulmaya, rahata ve askere gitmeye tabir edilmektedir. Bu rüyayı gören erkekse güzel bir kışlada askerlik hizmetini tamamlar. Ayrıca Rüyada jandarma kıyafeti giymek hayırlı bir haber almaya da işaret etmektedir.

Rüyada Jandarma olmak Jandarma olarak askerlik yapmak nasıl yorumlanır?
Rüyada jandarma olduğunu görmek, veya rüyada askere gidip jandarma olmak alınacak hayır dualarına işaret eder. Böylesi hayırlı bir rüyayı görenler insanların hayır dualarını almıştır ve musibetten korunmuştur.

Rüyada Jandarma Askeri Görmek
Rüyasında jandarma askeri görmek; hayırlara vesile olur. Bu rüyayı görenler hayattan yüksek mertebelere gelirler ve insanlara yardımcı olup onların dualarını alırlar. Rüyada Jandarma Askerini görüp onunla konuşmak ve ya beraber savaşmak makam yüceliği demektir.

Yalan Yere Yemin Etmek Günah mı?

Yalan Yere Yemin Etmek Günah mı?

On üçüncü Afet: Yalan konuşmak ve yalan yere yemin etmektir:
Bu, günahların en çirkinlerinden ve ayıpların en kötülerindendir. Resülüllah (s.a.v) buyurdu: “Yalandan uzak durun. Zira yalan fücur ile birliktedir ve her ikisi de ateştedir.”[1]

Yine Resülüllah (s.a.v) buyurdular ki:
“Yalan (söylemek) nifak kapılarından bir kapıdır.”[2]
 
Yine  bir rivayette Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Bir kimse Allah’a yemin eder ve bu yeminine sivrisinek kanadı kadar yalan katarsa, kalbinde kıyamete kadar devam eden bir leke olarak kalır.”[3] buyurmuştur.

Yalan Yere Yemin Ettirmek Günah mı?

Resül-i Ekrem (s.a.v) bir defasında koyun alış verişi yapan iki adama rastladı. İkisi de yemin ediyordu. Birisi: “Vallahi bundan aşağı vermem” Ötekisi: “Vallahi sana şu kadardan fazla vermem” diyordu. Resülüllah (s.a.v) alıcının koyunu alıp gittiğini görünce şöyle buyurdu.
“Onlardan birine günah ve kefaret icap etti.”[4]
Yine Allah’ın Resül-ü (s.a.v.) buyurdular ki:
“Allah kıyamet gününde üç kişiyle konuşmaz ve onlara bakmaz:
1- Yaptığı iyiliği başa kakan.
2- Malını yemin ile satan.
3- Kibirli kibirli elbisesini sallayarak dolaşan kimse.”[5]
Başka bir hadisi şeriflerinde de Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:
“Kim haksız yere bir müslümanın malını almak için yalan yemin ederse, Allah’u Teala kendisine kızmış olduğu halde Allah’ın huzuruna varır.”[6]
A b d u l l a h b. C e r a d  diyor ki: Resül-i Ekrem’e: Mümin zina eder mi? diye sordum. Resül-i Ekrem: “Olabilir, zina edebilir” buyurdu. Ben: Yalan konuşur mu? diye sordum. Resül-i Ekrem: “Hayır konuşamaz” buyurdu. Sonra Resül-i Ekrem sözüne şu ayeti ekledi:
“Yalan uyduranlar, ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlardır.”[7]

Hasan-ı Basri (k.s): “Sana koğuculuk (söz taşıyan) yapan, senin aleyhinde de başkalarına koğuculuk yapandır”

Ka’b el-Ahbar’ın rivayetine göre: İsrail oğullarında kıtlık olmuş, Hz Musa ile defalarca yağmur duasına çıktıkları halde, yağmur yağdırılmamış. Allah’u Teala Musa (a.s) “Koğuculukta ısrar eden nemmam içinizde oldukça sana ve maiyyetindekilere icabet etmem”buyurmuş. Musa (a.s) “Ya Rab o kimdir bana bildir, aramızdan çıkarayım” deyince. Allah’u Teala “Sizi koğuculuktan menedip dururken kendim mi nemmam olayım” demiş. Bunun üzerine hepsi tövbe ettiler de yağmur yağdırılarak suya kavuştular.
[1] İbn-i Mace. Nesei.
[2] İbni Adi.
[3] Tirmizi.Hakim.
[4] Buhari.
[5] Müslim.
[6] Buhari.Müslim.
[7] Nahl / 105.

Dilin Afetleri-4

Onuncu Afet: Eğlenmek ve alaya almaktır:
Alay etmenin manası; başkalarını hiçe saymak, horlamak, gülünç vaziyete düşürecek şekilde ayıplarına ve kusurlarına dikkati çekmektir.
“Ey iman edenler! Bir kavim diğer bir kavimle alay etmesin. Olur ki (alay edilenler Allah indinde) kendilerinden (yani alay edenlerden) daha hayırlıdır.”[1]

İ b n  A b b a s (r.a):
“Vah bize, eyvah bize, bu defter nasıl olmuş da küçük-büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış.”[2] ayetinin tefsirinde “sağire” (küçük) mümin ile istihaza ederken yapılan tebessümdür. “kebire” (büyük) ise bu arada atılan kahkahalardır, demiştir.

Resül-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlarla istihaze eden birine, cennetten bir kapı açılır ve buyur gel denir. Adam sıkıntılı ve telaşlı olarak gelir, fakat kapı kapanır. Sonra başka bir kapı açılır. Adam yine sıkıntılı ve üzgün olarak bu kapıya gider,o da kapanır. Bu hal o kadar devam eder ki, artık adama gel diye seslendikleri halde gidemez bir hal alır.”[3]

M u a z b. C e b e l in (r.a.) rivayetin de Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Kim din kardeşini tövbe ettiği bir günahından dolayı ayıplarsa, o günah ile müptela olmadan ölmez.”[4] buyurmuştur.
 
On birinci Afet: Sırrı açıklamaktır. (Sır Tutmamaktır)
Başkalarını incitmek, tanıdık ve dostların hakkına ihanet olduğu için sırrı ifşa etmek ihanettir. Başkalarına zarar verdiği zaman haram olur.

Allah’ın Resülü (s.a.v.) buyurdu.
“Adam (bir mecliste) bir sözü söyleyip sonra da etrafa bakınca, o söz dinleyenlere emanettir.”[5]
Başka bir hadiste de:                                         
 “Aranızdaki söz emanettir.” buyurmuştur.

On ikinci Afet: Yalan yere söz vermektir:
“Ey iman edenler! Verdiğiniz sözleri yerine getirin.”[6]

Resül-i Ekrem de şöyle buyurmuştur:
 “Va’d (söz vermek) borç gibi belki borçtan daha mühimdir.”[7]

Allahü Teala İsmail (a.s) övmek üzere:
“O, va’dinde sadık idi.”[8] buyurmuştur. Denildi ki: İsmail (a.s) bir yerde buluşmak üzere biriyle sözleşmişti. Adam unuttu, İsmail (a.s) 20 gün adamı orada bekledi.

Abdullah bin Ebil-Hansa nın şöyle dediği rivayet edilmiştir.
“Resül-i Ekrem’le peygamber olmadan önce bir alış veriş yapmıştım. Kendisine bir miktar vereceğim kaldı idi. Borcumu vermek için falan gün bir yerde buluşmak üzere söz verdim. Ama, ben o gün ve ertesi gün sözümü unuttum. Üçüncü gün hatırlayınca gidebildim. Baktım ki Resülullah (s.a.v) hala aynı yerde idi. Beni görünce:

“Delikanlı, bana zahmet verdin. Üç günden beri buradayım, seni bekliyorum.”[9] dedi.

İbn-i Mes’ud’da (r.a) bir söz verdiği zaman “İnşallah” derdi. En iyisi de budur. Söz verirken “İnşallah” sözünden, kesinlik manası anlaşılırsa -mazaret olmadıkça- bu söze vefa göstermek gerekir. Kişi söz verirken tutmamağa niyyetli ise, bu nifakın ta kendisidir.

Resül-i Ekrem (s.a.v) buyurdu:
“Üç şey kimde bulunursa -oruç da tutsa, namaz da kılsa ve kendisini müslümanda sansa- o, münafıktır: Konuştuğu zaman yalan söyleyen, söz verdiği zaman sözünden cayan, itimat olunduğu vakit emanete hıyanet eden.”[10]

Başka bir hadisi şeriflerinde de Efendimiz (a.s) buyurmuştur ki:
“Bir kimse verdiği sözde durmak maksadıyla kardeşine bir şey va’deder, sonra va’dettiğini bulamazsa, va’dine hulfetmiş sayılmaz.”[11]

Rivayete göre Allah’ın Resülü (s.a.v) Ebü Hayseme bir hizmetçi va’detmişti. Resülullah’a (s.a.v) üç köle getirilmişti. İkisini verdi, birisi kaldı. İşte bu esnada, Hz. Fatıma (r.anha) gelir, babasından bir hizmetçi ister ve: “Değirmenin elimde bıraktığı izlere baksan!” der. Resül-i Ekrem Ebül Haysem-e verdiği sözü hatırlattı  ve: “Ebül Haysem’e verdiğim söz ne olacak” diyerek önceden verdiği bir sözden ötürü, Hz. Fatıma’nın zayıf elleriyle değirmen çevirdiğini bile bile onu kızına tercih etti.
[1] Hucurat / 11
[2] Kehf / 49.
[3] İbn Ebid-Dünya. Mürsel Hadis.
[4] Tirmizi.
[5] Ebu Davud. Tirmizi.
[6] Maide / 1.
[7] İbn Ebid-Dünya. Mürsel hadis.
[8] Meryem / 54
[9] Ebu Davud.
[10] Buhari.Müslim.
[11] Ebu Davud.Tirmizi.