Taziye Duası Hakkında Bilgi

Taziye duası ölmüş bir kişinin ardından okunan duadır. Bu duayla Hakk’a kavuşmuş kişinin ardından kabir hayatının cennet bahçelerinden bir bahçe olması ve yeryüzündeki yaşamı boyunca işledikleri tüm günahlara karşı mağfiret istenmesi temenni edilmektedir. İşte bu özellikten hareket edildiği zaman gerçekten de taziye duasının her yönden önem teşkil eden konulardan birisi olmayı sürdürdüğünü kesinlikle dile getirmemiz gerekmektedir.

Taziye Duasının Okunuşu

Taziye duası okunuşu ise şu şekildedir:

E’zemellahu ecrekum ve ehsene âzaekum ve ğefere limeyyitikum olarak Arapça okunur.

Taziye Duasının Arapça Yazılışı

Taziye duası arapça yazılışı ise şu şekilde gerçekleştirilir:

أَعْظَمَ اللهُ أَجْرَكُم، وَأَحْسَنَ عَزاَئَكُم وَغَفَرَ لِمَيِّتِكُم

Taziye Duasının Türkçe Anlamı

Taziye duası türkçe anlamı ise şöyledir:

“Allah ecrinizi arttırsın, taziyenizi en güzel şekilde kabul etsin ve mevtayı bağışlasın” denerek ardından Fatiha suresi okunarak böylece taziye duası tamamlanmış olur.

Taziye Duasının Fazileti

Taziye duası fazileti bakımından da şunu dile getirmemiz gerekir. Ölenlerin ardından Allah’ın onlara hem ahiret hayatında hem de kabir hayatında rahmet etmesi, onları kabir azabından koruması için içten dua edilmektedir. Bu dua ile taziyeye gelenler hep birlikte eşlik ederek ölünün arkasından bu şekilde Allah’ın rahmeti dilenir. Bununla beraber taziye duasının bir diğer anlamı da kişinin kabristanında geçecek ilk gecenin gerçekten de faziletli ve her yönüyle büyük bir anlamının yer alması olarak karşımıza çıkar. İşte bütün bu yönleri esas alındığı zaman taziye duasının gerçekten de pek çok özelliklerinin olduğunu hemen belirtmemiz gerekmektedir.

Taziye Duası Dinle

Taziye duası dinle https://www.youtube.com/watch?v=UDh3RyYatyM adresinden rahatlıkla dinlenebilir. Böylece siz de taziyeye gittiğiniz zaman başsağlığı geleneğini bilmiş olacak ve bu âdetin gereklerini yerine getirebileceksiniz.

Uykudan Uyanınca Yapılan Dualar

Uykudan uyanınca yapılan dualar, ilk duamız, besmele olmalıdır. Her işe başlarken besmele ile başlamak gibi, sabahları okunacak ilk dua Bismillahirrahmanirrahim’dir. Dua zaten Allah c.c ye sığınmak ve yardım istemektir. Sabah kalkarken Allah’ım senin adınla kalkıyorum dediğimiz zaman ilk duayı yapmış oluyoruz, Bu duayla Rabbimize sığınıyor ve onun koruması altına giriyoruz.

Peygamberimizin Uyanınca Yaptığı Dua

Peygamberimizin uyanınca yaptığı dua, şu şekildedir;

Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- uykudan kalkınca şöyle derlerdi:

“Öldürdükten sonra bizi dirilten Allah’a hamd olsun. Dönüş ancak O’nadır.”

Gece Uykudan Uyanınca Okunacak Dua

Gece uykudan uyanınca okunacak dua, şöyledir;

Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
Uykudan uyanınca, Allahümmağfirlî derse, duası kabul olur.

Gece uyanınca, “Lâ ilahe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr” diyenin günahı deniz köpüğü kadar olsa da Allahü teâlâ onun günahlarını bağışlar.

Gece uyanınca, şu duayı okuyan, her istediğine kavuşur: Lâ ilahe illallahü vahdehü lâ şerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr. Sübhanellahi velhamdülillahi ve lâ ilahe illallahü vallahü ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm.

Sabah Kalkınca Okunacak Dua Ve Anlamı

Sabah kalkınca okunacak dua ve anlamı, ise şu şekildedir;

اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِي عَافَانِي فيِ جَسَدِي، وَرَدَّ عَلَيَّ رُوحِي، وَأَذِنَ ليِ بِذِكْرِهِ

“Bedenime âfiyet veren, ruhumu bana geri veren ve bana kendisini zikretme fırsatı veren Allah’a hamdolsun.”

Sabah Okunacak Dua

Sabah okunacak dua, şu şekildedir;

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır ki:
“Sizden biriniz uykudan uyandığı zaman şöyle desin:

Elhamdulillahillezi ahyana ba’de ma ematena ve ileyhin nüşur.”

Duanın Anlamı: “Bizi öldükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Sonunda Ona döneceğiz.”

Uykudan Uyanınca Yapılan Dualar Dinle

Uykudan uyanınca yapılan dualar dinle, bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz;

Nasr Suresi Hakkında Bilgi

Nasr Suresi adını ilk ayetinden geçen yardım anlamına gelen nasr kelimesinden almıştır. Nasr suresinde Allah’u tealanın peygambere yaşattığı zaferli fetih ve sonrasında kitleler halinde İslamiyete geçen insanlar anlatılmaktadır.  Hz. Peygamberin vefatına işaret olarak değerlendirilen nasr suresi veda anlamına gelen tevdi adıyla da anılmaktadır.

Nasr Suresinin Okunuşu

Nasr suresi okunuşu şu şekildedir;

Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.

1- “İzâ câe nasrullâhi ve’l-fethu.

2- Ve raeyte’n-nâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ.

3- Fe sebbih bi-hamdi Rabbike vestağfirhu innehû kâne tevvâbâ.

Nasr Suresinin Arapça Yazılışı

Nasr Suresi arapça yazılışı şu şekildedir;

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُۙ ﴿١﴾ وَرَاَيْتَ النَّاسَ يَدْخُلُونَ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اَفْوَاجاًۙ ﴿٢﴾ فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ اِنَّهُ كَانَ تَوَّاباً ﴿

Nasr Suresinin Türkçe Anlamı

Nasr suresi Türkçe anlamı;

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

1- “Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman,

2- Ve insanların, Allah’ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğün zaman,

3- Hemen Rabbini överek tesbih et ve O’ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.

Nasr Suresinin Fazileti

Nasr suresi fazileti; Nasr suresi müminlerin suresidir. Bu süre her okunduğunda Allahu Teala okuyanın işlerini kolaylaştırır, kazancını arttırır, sureyi okuyanın tövbesini kabul edip günahlarını affeder. Bu sureyi okuyan her kimse yüce Allah onu düşmanlarının karşısında galip kılar ve geçim sıkıntısı çekmesine mani olur. Bu sureyi her gün üç kere okuyanın imanı muhafaza olur.  Her hayırlı dileğinin gerçekleşmesini isteyen nasr suresinin 1000 defa okumalıdır. Kötü insanların karşısında galip gelmek, zalimin karşısında başarılı olmak güç kazanmak ve Allah tarafından yardım kazanmak için bu sureyi okumak oldukça faydalıdır.

Nasr Duası Dinle

Sıkıntı Anında Yapılan Dua

Yüce Rabbimiz, kullarını imtihana tabi tutmak için çeşitli dertler ve sıkıntı ile sınamaktadır ve biz kulların görevi ise kendisine verilen bu sıkıntı ve dertlere sabrederek, imtihanı kazanmak olmalıdır. Ayrıca her sıkıntı ile her dert için yapılacak dualar vardır.

Sıkıntı Anında Yapılan Dua Nedir?

İnsanlar, bir imtihan için yaratılmıştır ve bu imtihan dünyasında kimi insan fakirlik ile kimi insan para ile kimi insan ailesi ile ve kimi insan ise hastalık ile sınanmaktadır. Dünyevi meşguliyetler sebebiyle insanlar çoğu zaman sıkıntıya düşmekte ve bu sıkıntıya düştükleri esnada ise bir yardım eli aramaktadır. Hakiki bir kul, Allah’a her konuda tevekkül eder ve merhametlilerin merhametlisi olan kuvvet ve güç sahibi Allah’a manevi olarak bir yöneliş de bulunmalıdır ve bu yöneliş ise Kur’an okumakla, zikirle ve namazla ibadet olmaktadır.

Sıkıntı Anında Yapılan Duanın Okunuşu

Sıkıntı anında yapılan duanın okunuşu, “Lâ ilâhe illâllâhül halimül kerimü sübhanellahi ve tebarekellahû rabbül-‘arşil-‘azîm vel hamdûlillahi rabbil alemin.” Şeklindedir.

Sıkıntı Anında Yapılan Duanın Arapça Yazılışı

Sıkıntı anında yapılan duanın Arapça yazılışı, لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ، سُبْحَانَ اللّٰهِ وَتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ

وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Sıkıntı Anında Yapılan Duanın Fazileti

Sıkıntı anında yapılan duanın fazileti ise”Azîm ve Halîm olan Allah’tan başka hak ilah yoktur. Yüce Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka hak ilah yoktur.Göklerin ve Kerîm Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka hak ilah yoktur.”Şeklindedir.

Sıkıntı Anında Yapılan Duayı Dinle

Sıkıntı anında yapılan duayı dinlemek için https://www.youtube.com/watch?v=XrbtVFOr0XM adresini ziyaret edebilirsiniz.

Rüyada Göğsünden Süt Geldiğini Görmek

Rüyada göğsünden süt geldiğini görmek kişilerin zengin olacağına işaret eder. Bu rüyayı gören kişi erkekse varlıklı, zengin bir kadınla evleneceğine ve bu şekilde mala mülke sahip olacağına işaret kabul olunmaktadır. Rüyasında göğsünden süt geldiğini gören kişi kadınsa kendisine büyük bir miras kalacağına ve bu yönüyle daha önce kesinlikle hayalinden dahi geçmeyen servete ulaşacağına işarettir. Öte yandan evli kişilerin bu rüyayı görmesi kârlı yatırım işine girileceği ve bundan gerçekten de çok kazanç sağlanacağı anlamına gelivermektedir. Öte yandan evli çiftin uzun süreden beri bekledikleri evlatlarının Cenab-ı Hak tarafından kabul edilerek kendilerine evlat bahşedileceğine yorumlanmaktadır.

Rüyada Göğüsten Süt Akması

Rüyada göğüsten süt akması bekarlar için evliliğe, evliler için de hayırlı evlata alamet kabul edilmektedir. Eğer bu rüyayı erkek birisi görüyorsa şu sıralarda yanlış yollara girdiğine ve mutlaka bu yollardan sıyrılıp eskisi gibi hak yoldan ayrılmaz bir yaşama dönmesine rivayet etmektedir.

Rüyada Hamile Bir Kadının Göğsünden Süt Gelmesi

Rüyada hamile bir kadının göğsünden süt gelmesi eğer bu rüyayı bekar bir kadın gördüyse yakın bir zamanda hayırlı bir kısmetin çıkacağına ve onunla hayatı boyunca çok mutlu olacağına delalet sayılır. öte taraftan rüyasında bunu gören kimsenin evli olması durumunda ise hayırlı evlat sahibi olunacağına ve ileride çok parlak bir istikbalin kendilerini beklediğine yorumlanmaktadır.

Rüyada Göğüsten Gelen Sütü Sağmak

Rüyada göğüsten gelen sütü sağmak kişinin yatırıma yöneleceğine ve buradan kazandığını da nerede yoksul, gariban, evsiz barksız varsa onlar için harcayacağına yorumlanmaktadır. Ayrıca kişinin hep hayatı boyunca kendi ayakları üzerinde durarak kimseye muhtaç olmayacağına ve kazancını da her zaman arttırarak Allah’ın sevdiği ve nimetinden arttırdığı kullarından birisi olarak uzun bir ömür süreceğine yorumlanır.

Bununla beraber kişinin çalışkan olacağına işini büyüterek daha çok kazançlar elde edeceğine, vakıf ve derneklere sürekli yardım yaparak kimsesiz çocuklar için adeta gecesini gündüzüne katarak son derece özverili bir şekilde çalışma içerisine girişeceğine delalet kabul edilmektedir. Bu yönüyle de her açıdan hayra yorumlanır.

Ankebut Suresi Hakkında Bilgi

Ankebut Suresi, ismini 41. Ayette yer alan temsilden almaktadır. Söz konusu ayette Allah’ı inkar edenlerin yaptıkları fiillerin örümcek ağı gibi zayıf ve bozulmaya mahkum olduğundan bahsedildiği için surenin adı ‘örümcek’ anlamına gelen ‘Ankebut’ ifadesi olmuştur. 69 ayetten oluşan sure, Mekke’de nazil olmakla birlikte, 1-11. Ayetlerin Medine’de indirildiği rivayet edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in 29. Suresidir.

Yüce Allah, müminlerin anne ve babaları ile iyi geçinmelerini, onlara hürmet etmelerini emretmiştir. Ancak anne ve babaları onların Allah’a ve Resulune asi olmalarını isterlerse bu durumda itaat edilmemesi gerektiği bildirilmiştir. Allah’a iman edip Müslüman olan bir kişinin namazını kılması ve Kur’an-ı okuması emredilmiştir. Ayrıca namazın kişiyi kötülükten ve ahlaksızlıktan koruyacağı anlatılır.

Ankebut Suresinin Okunuşu

Ankebut suresinin okunuşu şöyledir;

Bismillahirrahmanirrahim.

1. Elif Lâm Mîm.

2: E hasiben nâsu en yutrekû en yekûlû âmennâ ve hum lâ yuftenûn(yuftenûne)

3: Ve lekad fetennellezîne min kablihim fe le ya’lemennellâhullezîne sadakû ve le ya’lemenel kâzibîn(kâzibîne)

4: Em hasibellezîne ya’melûnes seyyiâti en yesbikûnâ, sâe mâ yahkumûn(yahkumûne)

5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu)

6: Ve men câhede fe innemâ yucâhidu li nefsih(nefsihî), innallâhe le ganiyyun anil âlemîn(âlemîne)

7: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nukeffiranne anhum seyyiâtihim ve le necziyennehum ahsenellezî kânû ya’melûn(ya’melûne)

8: Ve vassaynel insâne bi vâlideyhi husnâ(husnen), ve in câhedâke li tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ, ileyye merciukum fe unebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne)

9: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nudhılennehum fîs sâlihîn(sâlihîne)

10: Ve minen nâsi men yekûlu âmennâ billâhi fe izâ ûziye fîllâhi ceale fitneten nâsi ke azâbillâh(azâbillâhî), ve le in câe nasrun min rabbike le yekûlunne innâ kunnâ meakum, e ve leysallâhu bi a’leme bi mâ fî sudûril âlemîn(âlemîne)

11: Ve le ya’lemennallâhullezîne âmenû ve le ya’lemennel munâfikîn(munâfikîne)

12: Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûttebiû sebîlenâ velnahmil hatâyâkum, ve mâ hum bi hâmilîne min hatâyâhum min şey’(şey’in), innehum le kâzibûn(kâzibûne)

13: Ve le yahmilunne eskâlehum ve eskâlen mea eskâlihim ve le yus’elunne yevmel kıyâmeti ammâ kânû yefterûn(yefterûne)

14: Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî, fe lebise fîhim elfe senetin illâ hamsîne âmâ(âmen), fe ehazehumut tûfânu ve hum zâlimûn(zâlimûne)

15: Fe enceynâhu ve ashâbes sefîneti ve cealnâ hââyeten lil âlemîn(âlemîne)

16: Ve ibrâhîme iz kâle li kavmihî’budûllâhe vettekûh(vettekûhu), zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne)

17: İnnemâ ta’budûne min dûnillâhi evsânen ve tahlukûne ifkâ(ifken), innellezîne ta’budûne min dûnillâhi lâ yemlikûne lekum rızkân, febtegû indallâhir rızka va’budûhu veşkurû leh(lehu), ileyhi turceûn(turceûne)

18: Ve in tukezzibû fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn(mubînu)

19: E ve lem yerev keyfe yubdiullâhul halka, summe yuîduh (yuîduhu), inne zâlike alallâhi yesîr(yesîrun)

20: Kul sîrû fîl ardı fânzurû keyfe bedeel halka, summallâhu yunşîun neş’etel âhıreh(âhırete), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)

21: Yuazzibu men yeşâu ve yerhamu men yeşâ’(yeşâu), ve ileyhi tuklebûn(tuklebûne)

22: Ve mâ entum bi mu’cizîne fîl ardı ve lâ fîs semâi ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin)

23: Vellezîne keferû bi âyâtillâhi ve likâihî ulâike yeisû min rahmetî ve ulâike lehum azâbun elîm(elîmun)

24: Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlûktulûhu ev harrıkûhu fe encâhullâhu minen nâr(nâri), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne)

25: Ve kâle innemettehaztum min dûnillâhi evsânen meveddete beynikum fîl hayâtid dunyâ, summe yevmel kıyâmeti yekfuru ba’dukum bi ba’dın ve yel’anu ba’dukum ba’dan ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn(nâsırîne)

26: Fe âmene lehu lût (lûtun) ve kâle innî muhâcirun ilâ rabbî, innehu huvel azîzul hakîm(hakîmu)

27: Ve vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûbe ve cealnâ fî zurriyyetihin nubuvvete vel kitâbe, ve âteynâhu ecrehu fîd dunyâ, ve innehu fîl âhıreti le mines sâlihîn(sâlihîne)

28: Ve lûtan iz kâle li kavmihî innekum le te’tûnel fâhışete mâ sebekakum bihâ min ehadin minel âlemîn(âlemîne)

29: E innekum le te’tûner ricâle ve taktaûnes sebîle ve te’tûne fî nâdîkumulmunker(munkere), fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kâlû’tinâ bi azâbillâhi in kunte mines sâdikîn(sâdikîne)

30: Kâle rabbinsurnî alel kavmil mufsidîn(mufsidîne)

31: Ve lemmâ câet rusulunâ ibrâhîme bil buşrâ, kâlû innâ muhlikû ehli hâzihil karyeh(karyeti), inne ehlehâ kânû zâlimîn(zâlimîne)

32: Kâle inne fîhâ lûtâ(lûten), kâlû nahnu a’lemu bi men fîhâ le nunecciyennehu ve ehlehû illemreetehu kânet minel gâbirîn(gâbirîne)

33: Ve lemmâ en câet rusulunâ lûtan sîe bihim ve dâka bihim zer’ân, ve kâlû lâ tehaf ve lâ tahzen, innâ muneccûke ve ehleke illemreeteke kânet minel gâbirîn(gâbirîne)

34: İnnâ munzilûne alâ ehli hâzihil karyeti riczen mines semâi bimâ kânû yefsukûn(yefsukûne)

35: Ve lekad tereknâ minhâ âyeten beyyineten li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne)

36: Ve ilâ medyene ehâhum şuayben fe kâle yâ kavmi’budûllâhe vercûl yevmel âhıre ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne)

37: Fe kezzebûhu fe ehazethumur recfetu fe asbehû fî dârihim câsimîn(câsimîne)

38: Ve âden ve semûde ve kad tebeyyene lekum min mesâkinihim, ve zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli ve kânû mustebsırîn(mustebsırîne)

39: Ve kârûne ve fir’avne ve hâmâne ve lekad câehum mûsâ bil beyyinâti festekberû fîl ardı ve mâ kânû sâbikîn(sâbikîne)

40: Fe kullen ehaznâ bi zenbih(zenbihi), fe minhum men erselnâ aleyhi hâsıbâ(hâsıben), ve minhum men ehazethussayhah(sayhatu), ve minhum men hasefnâbihil ard(arda), ve minhum men agraknâ, ve mâ kânâllâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne)

41: Meselullezînettehazû min dûnillâhi evliyâe ke meselil ankebût(ankebûti), ittehazet beytâ(beyten) ve inne evhenel buyûti le beytul ankebût(ankebûti), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne)

42: İnnallâhe ya’lemu mâ yed’ûne min dûnihî min şey’(şey’in), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu)

43: Ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâs(nâsi) ve mâ ya’kıluhâ illel âlimûn(âlimûne)

44: Halakallâhus semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), inne fî zâlike le âyeten lil mu’minîn(mu’minîne)

45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne)

46: Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illellezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhıdun ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne)

47: Ve kezâlike enzelnâ ileykel kitâb(kitâbe), fellezîne âteynâ humul kitâbe yu’minûne bih(bihî), ve min hâulâi men yu’minu bih(bihî), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illel kâfirûn(kâfirûne)

48: Ve mâ kunte tetlû min kablihî min kitâbin ve lâ tehuttuhu bi yemînike izen lertâbel mubtılûn(mubtılûne)

49: Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne)

50: Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi âyâtun min rabbih(rabbihî), kul innemel âyâtu indallâh(indallâhi), ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun)

51: E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn(yu’minûne)

52: Kul kefâ billâhi beynî ve beynekum şehîdâ(şehîden), ya’lemu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), vellezîne âmenû bil bâtılı ve keferû billâhi ulâike humul hâsirûn(hâsirûne)

53: Ve yesta’cilûneke bil azâb(azâbi), ve lev lâ ecelun musemmen le câehumul azâb(azâbu), ve le ye’tiyennehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne)

54: Yesta’cilûneke bil azâb(azâbi), ve inne cehenneme le muhîtatun bil kâfirîn(kâfirîne)

55: Yevme yagşâhumul azâbu min fevkıhim ve min tahti erculihim ve yekûlu zûkû mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne)

56: Yâ ıbâdıyellezîne âmenû inne ardî vâsiatun fe iyyâye fa’budûn(a’budûni)

57: Kullu nefsin zâikatul mevti summe ileynâ turceûn(turceûne)

58: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafan tecrîmin tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecrul âmilîn(âmilîne)

59: Ellezîne saberû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne)

60: Ve keeyyin min dâbbetin lâ tahmilu rızkahâ allâhu yerzukuhâ ve iyyâkum ve huves semîul alîm(alîmu)

61: Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda ve sehhareş şemse vel kamere le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), fe ennâ yu’fekûn(yu’fekûne)

62: Allâhu yebsutur rızka li men yeşâu min ibâdihî ve yakdiru leh(lehu), innallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun)

63: Ve le in seeltehum men nezzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda min ba’di mevtihâ le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), kulil hamdu lillâh(lillâhi), bel ekseruhum lâ ya’kılûn(ya’kılûne)

64: Ve mâ hâzihil hayâtud dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inned dârel âhırete le hiyel hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne)

65: Fe izâ rakibû fîl fulki deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), fe lemmâ neccâhum ilel berri izâ hum yuşrikûn(yuşrikûne)

66: Li yekfurû bimâ âteynâhum ve li yetemettaû, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne)

67: E ve lem yerev ennâ cealnâ haramen âminen ve yutehattafun nâsu min havlihim, e fe bil bâtılı yu’minûne ve bi ni’metillâhi yekfurûn(yekfurûne)

68: Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil hakkı lemmâ câeh(câehu), e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn(kâfirîne)

69: Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn(muhsinîne)

Ankebut Suresinin Arapça Yazılışı

Ankebut Suresi Arapça, yazılışı şu şekildedir;

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

يَٓا الٓمٓ۠ ﴿1﴾ اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ ﴿2﴾ وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ ﴿3﴾ اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَسْبِقُونَاۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ ﴿4﴾ مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ اللّٰهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ لَاٰتٍۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿5﴾ وَمَنْ جَاهَدَ فَاِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ ﴿6﴾ َالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُكَفِّرَنَّ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَحْسَنَ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ ﴿7﴾ وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ حُسْنًاۜ وَاِنْ جَاهَدَاكَ لِتُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَاۜ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿8﴾ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ ﴿9﴾ وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ فَاِذَٓا اُو۫ذِيَ فِي اللّٰهِ جَعَلَ فِتْنَةَ النَّاسِ كَعَذَابِ اللّٰهِۜ وَلَئِنْ جَٓاءَ نَصْرٌ مِنْ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ اِنَّا كُنَّا مَعَكُمْۜ اَوَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَعْلَمَ بِمَا ف۪ي صُدُورِ الْعَالَم۪ينَ ﴿10﴾ وَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْمُنَافِق۪ينَ ﴿11﴾ وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبِعُوا سَب۪يلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَايَاكُمْۜ وَمَا هُمْ بِحَامِل۪ينَ مِنْ خَطَايَاهُمْ مِنْ شَيْءٍۜ اِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ﴿12﴾ وَلَيَحْمِلُنَّ اَثْقَالَهُمْ وَاَثْقَالًا مَعَ اَثْقَالِهِمْۘ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَمَّا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ ﴿13﴾ وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه۪ فَلَبِثَ ف۪يهِمْ اَلْفَ سَنَةٍ اِلَّا خَمْس۪ينَ عَامًاۜ فَاَخَذَهُمُ الطُّوفَانُ وَهُمْ ظَالِمُونَ ﴿14﴾ َاَنْجَيْنَاهُ وَاَصْحَابَ السَّف۪ينَةِ وَجَعَلْنَاهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَم۪ينَ ﴿15﴾ وَاِبْرٰه۪يمَ اِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿16﴾ اِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًا وَتَخْلُقُونَ اِفْكًاۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَابْتَغُوا عِنْدَ اللّٰهِ الرِّزْقَ وَاعْبُدُوهُ وَاشْكُرُوا لَهُۜ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿17﴾ وَاِنْ تُكَذِّبُوا فَقَدْ كَذَّبَ اُمَمٌ مِنْ قَبْلِكُمْۜ وَمَا عَلَى الرَّسُولِ اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ ﴿18﴾ اَوَلَمْ يَرَوْا كَيْفَ يُبْدِئُ اللّٰهُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ ﴿19﴾ قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ بَدَاَ الْخَلْقَ ثُمَّ اللّٰهُ يُنْشِئُ النَّشْاَةَ الْاٰخِرَةَۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۚ ﴿20﴾ يُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَرْحَمُ مَنْ يَشَٓاءُۚ وَاِلَيْهِ تُقْلَبُونَ ﴿21﴾ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۘ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ۟ ﴿22﴾ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَلِقَٓائِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَت۪ي وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿23﴾ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا اقْتُلُوهُ اَوْ حَرِّقُوهُ فَاَنْجٰيهُ اللّٰهُ مِنَ النَّارِۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ ﴿24﴾ وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْثَانًاۙ مَوَدَّةَ بَيْنِكُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ ثُمَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ يَكْفُرُ بَعْضُكُمْ بِبَعْضٍ وَيَلْعَنُ بَعْضُكُمْ بَعْضًاۘ وَمَأْوٰيكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَۗ ﴿25﴾ فَاٰمَنَ لَهُ لُوطٌۢ وَقَالَ اِنّ۪ي مُهَاجِرٌ اِلٰى رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿26﴾ وَوَهَبْنَا لَهُٓ اِسْحٰقَ وَيَعْقُوبَ وَجَعَلْنَا ف۪ي ذُرِّيَّتِهِ النُّبُوَّةَ وَالْكِتَابَ وَاٰتَيْنَاهُ اَجْرَهُ فِي الدُّنْيَاۚ وَاِنَّهُ فِي الْاٰخِرَةِ لَمِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿27﴾ وَلُوطًا اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَۘ مَا سَبَقَكُمْ بِهَا مِنْ اَحَدٍ مِنَ الْعَالَم۪ينَ ﴿28﴾ اَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ وَتَقْطَعُونَ السَّب۪يلَ وَتَأْتُونَ ف۪ي نَاد۪يكُمُ الْمُنْكَرَۜ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوْمِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا ائْتِنَا بِعَذَابِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿29﴾ قَالَ رَبِّ انْصُرْن۪ي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِد۪ينَ۟ ﴿30﴾ وَلَمَّا جَٓاءَتْ رُسُلُنَٓا اِبْرٰه۪يمَ بِالْبُشْرٰىۙ قَالُٓوا اِنَّا مُهْلِكُٓوا اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِۚ اِنَّ اَهْلَهَا كَانُوا ظَالِم۪ينَۚ ﴿31﴾ قَالَ اِنَّ ف۪يهَا لُوطًاۜ قَالُوا نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَنْ ف۪يهَاۘ لَنُنَجِّيَنَّهُ وَاَهْلَهُٓ اِلَّا امْرَاَتَهُۘ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ ﴿32﴾ وَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَتْ رُسُلُنَا لُوطًا س۪ٓيءَ بِهِمْ وَضَاقَ بِهِمْ ذَرْعًا وَقَالُوا لَا تَخَفْ وَلَا تَحْزَنْ۠ اِنَّا مُنَجُّوكَ وَاَهْلَكَ اِلَّا امْرَاَتَكَ كَانَتْ مِنَ الْغَابِر۪ينَ ﴿33﴾ اِنَّا مُنْزِلُونَ عَلٰٓى اَهْلِ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ رِجْزًا مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ ﴿34﴾ وَلَقَدْ تَرَكْنَا مِنْهَٓا اٰيَةً بَيِّنَةً لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ ﴿35﴾ وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْبًاۙ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ ﴿36﴾ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَاَصْبَحُوا ف۪ي دَارِهِمْ جَاثِم۪ينَۘ ﴿37﴾ وَعَادًا وَثَمُودَا۬ وَقَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنْ مَسَاكِنِهِمْ۠ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّب۪يلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِر۪ينَۙ ﴿38﴾ وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مُوسٰى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْاَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِق۪ينَۚ ﴿39﴾ فَكُلًّا اَخَذْنَا بِذَنْبِه۪ۚ فَمِنْهُمْ مَنْ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًاۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُۚ وَمِنْهُمْ مَنْ خَسَفْنَا بِهِ الْاَرْضَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اَغْرَقْنَاۚ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿40﴾ مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتًاۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ ﴿41﴾ اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ مِنْ شَيْءٍۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿42﴾ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ ﴿43﴾ خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَ۟ ﴿44﴾ اُتْلُ مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَۜ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِۜ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ ﴿45﴾ وَلَا تُجَادِلُٓوا اَهْلَ الْكِتَابِ اِلَّا بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۗ اِلَّا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ وَقُولُٓوا اٰمَنَّا بِالَّذ۪ٓي اُنْزِلَ اِلَيْنَا وَاُنْزِلَ اِلَيْكُمْ وَاِلٰهُنَا وَاِلٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ ﴿46﴾ وَكَذٰلِكَ اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَۜ فَالَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۚ وَمِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الْكَافِرُونَ ﴿47﴾ وَمَا كُنْتَ تَتْلُوا مِنْ قَبْلِه۪ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَم۪ينِكَ اِذًا لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ ﴿48﴾ بَلْ هُوَ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ ف۪ي صُدُورِ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَۜ وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَٓا اِلَّا الظَّالِمُونَ ﴿49﴾ وَقَالُوا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَاتٌ مِنْ رَبِّه۪ۜ قُلْ اِنَّمَا الْاٰيَاتُ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ ﴿50﴾ اَوَلَمْ يَكْفِهِمْ اَنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلٰى عَلَيْهِمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرٰى لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟ ﴿51﴾ قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْ شَه۪يدًاۚ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللّٰهِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿52﴾ وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَلَوْلَٓا اَجَلٌ مُسَمًّى لَجَٓاءَهُمُ الْعَذَابُۜ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿53﴾ يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِۜ وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمُح۪يطَةٌ بِالْكَافِر۪ينَۙ ﴿54﴾ يَوْمَ يَغْشٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ اَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿55﴾ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ اَرْض۪ي وَاسِعَةٌ فَاِيَّايَ فَاعْبُدُونِ ﴿56﴾ كُلُّ نَفْسٍ ذَٓائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ اِلَيْنَا تُرْجَعُونَ ﴿57﴾ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ نِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَۗ ﴿58﴾ اَلَّذ۪ينَ صَبَرُوا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ ﴿59﴾ وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَاۗ اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْۘ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿60﴾ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۚ فَاَنّٰى يُؤْفَكُونَ ﴿61﴾ اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ ﴿62﴾ وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟ ﴿63﴾ وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌۜ وَاِنَّ الدَّارَ الْاٰخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ ﴿64﴾ فَاِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ فَلَمَّا نَجّٰيهُمْ اِلَى الْبَرِّ اِذَا هُمْ يُشْرِكُونَۙ ﴿65﴾ لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۙ وَلِيَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ ﴿66﴾ اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا اٰمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْۜ اَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللّٰهِ يَكْفُرُونَ ﴿67﴾ وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ ﴿68﴾ وَالَّذ۪ينَ جَاهَدُوا ف۪ينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَاۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿69﴾

Ankebut Suresinin Türkçe Anlamı

Ankebut Suresinin Türkçe Anlamı, şöyledir:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

1. ayet: Elif, Lam, Mim.

2. ayet: İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?

3. ayet: Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.

4. ayet: Yoksa kötülükleri yapanlar, Bizi (aşıp) geçeceklerini mi sandılar? Ne kötü hükmediyorlar?

5. ayet: Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa hiç şüphesiz Allah’ın (tespit ettiği) süresi yaklaşarak-gelmektedir. O, işitendir, bilendir.

6. ayet: Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, alemlerden müstağnidir.

7. ayet: İman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve şüphesiz yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz.

8. ayet: Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle Bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır. Artık yaptıklarınızı size haber vereceğim.

9. ayet: İman edip salih amellerde bulunanlar ise; elbette onları salihlerin arasına katacağız.

10. ayet: İnsanlardan öylesi vardır ki, “Allah’a iman ettik” der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah’ın azabıymış gibi sayar; ama Rabbinden ‘bir yardım ve zafer’ gelirse, andolsun: “Biz gerçekten sizlerle birlikteydik” demektedirler. Oysa Allah, alemlerin sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?

11. ayet: Allah muhakkak iman edenleri de bilmekte ve muhakkak münafıkları da bilmektedir.

12. ayet: İnkar edenler, iman edenlere dedi ki: “Siz bizim yolumuzu izleyin, hatalarınızı biz yüklenelim.” Oysa kendileri, onların hatalarından hiçbir şeyi yüklenecek değildir. Gerçekten onlar, elbette yalancıdırlar.

13. ayet: Şüphesiz onlar, hem kendi yüklerini, hem kendi yükleriyle birlikte başka yükleri de yüklenecekler ve kıyamet günü, düzüp uydurduklarına karşı sorguya çekileceklerdir.

14. ayet: Andolsun, Biz Nuh’u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik, içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulme devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.

15. ayet: Böylece Biz onu ve gemi halkını kurtardık ve bunu alemlere bir ayet (kendisinden ders çıkarılacak bir olay) kılmış olduk.

16. ayet: İbrahim de; hani kavmine demişti ki: “Allah’a kulluk edin ve O’ndan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”

17. ayet: “Siz yalnızca Allah’tan başka birtakım putlara tapıyor ve birtakım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah’tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah’ın Katında arayın, O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz O’na döndürüleceksiniz.”

18. ayet: “Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de (elçilerin çağrısını) yalanlamışlardır. Elçiye düşen ise, yalnızca açık bir tebliğdir.”

19. ayet: Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Şüphesiz, bu Allah’a göre kolaydır.

20. ayet: De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir.

21. ayet: Dilediğini azaplandırır, dilediğine merhamet eder. O’na çevrilip-götürüleceksiniz.

22. ayet: Siz yerde ve gökte (Allah’ı) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah’ın dışında veliniz yoktur, yardım edeniniz de yoktur.

23. ayet: Allah’ın ayetlerini ve O’na kavuşmayı ‘yok sayıp inkar edenler’; işte onlar, Benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azap onlarındır.

24. ayet: Bunun üzerine kavminin (İbrahim’e) cevabı yalnızca: “Onu öldürün ya da yakın” demek oldu. Böylece Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır.

25. ayet: (İbrahim) Dedi ki: “Siz gerçekten, Allah’ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur.”

26. ayet: Bunun üzerine Lut ona iman etti ve dedi ki: “Gerçekten ben, Rabbime hicret edeceğim. Çünkü şüphesiz O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”

27. ayet: Biz ona İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik ve onun soyunda (seçtiklerimize) peygamberliği ve kitabı (vahy ihsanı) kıldık, ecrini de dünyada verdik. Şüphesiz o, ahirette salih olanlardandır.

28. ayet: Lut da; hani kavmine demişti: “Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı ‘çirkin bir utanmazlığı’ yapıyorsunuz.”

29. ayet: “Siz, (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve biraraya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız?” Bunun üzerine kavminin cevabı yalnızca: “Eğer doğru söylüyor isen, bize Allah’ın azabını getir” demek oldu.

30. ayet: Dedi ki: “Rabbim, fesat çıkaran (bu) kavme karşı bana yardım et.”

31. ayet: Bizim elçilerimiz İbrahim’e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: “Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular.”

32. ayet: Dedi ki: “Onun içinde Lut da vardır.” Dediler ki: “Onun içinde kimin olduğunu Biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır.”

33. ayet: Elçilerimiz Lut’a geldikleri zaman o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve içi daraldı. Dediler ki: “Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni ve aileni muhakak kurtaracağız. O ise, arkada kalacaktır.”

34. ayet: “Şüphesiz Biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azap indireceğiz.”

35. ayet: Andolsun, Biz akledebilecek bir kavim için orada apaçık bir ayet bırakmışızdır.

36. ayet: Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik) Böylece dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin ve ahiret gününü umud edin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.”

37. ayet: Ancak onu yalanladılar; bunun üzerine onları amansız bir sarsıntı yakalayıverdi, böylelikle kendi yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar.

38. ayet: Ad’ı ve Semud’u da (yıkıma uğrattık). Gerçek şu ki, kendi oturdukları yerlerden size (durumları) belli olmaktadır. Kendi yaptıklarını şeytan süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi.

39. ayet: Karun’u, Firavun’u ve Haman’ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azaptan kurtulup) geçecek değillerdi.

40. ayet: İşte Biz, onların her birini kendi günahıyla yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.

41. ayet: Allah’ın dışında başka veliler edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi.

42. ayet: Allah, Kendi dışında hangi şeye taptıklarını şüphesiz bilir. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

43. ayet: İşte bu örnekler; Biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez.

44. ayet: Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz, bunda iman edenler için bir ayet vardır.

45. ayet: Sana Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.

46. ayet: İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: “Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz.”

47. ayet: İşte Biz sana böyle bir Kitap indirdik. Bundan dolayı kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman etmektedirler. Bunlar (putatapıcılar)dan da ona iman edecek olanlar vardır. İnkarcılardan başkası Bizim ayetlerimizi inkar etmez.

48. ayet: Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı.

49. ayet: Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde apaçık olan ayetlerdir. Zulmedenlerden başkası, Bizim ayetlerimizi inkar etmez.

50. ayet: Dediler ki: “Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?” De ki: “Ayetler yalnızca Allah’ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

51. ayet: Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.

52. ayet: De ki: “Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Batıla inanan ve Allah’ı inkar edenler ise, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.”

53. ayet: Azap konusunda senden acele (davranmanı) istiyorlar. Eğer adı konulmuş bir ecel (tayin edilmiş bir vakit) olmasaydı, herhalde onlara azap gelmiş olurdu. Fakat kendileri şuurunda olmadan, onlara kuşkusuz apansız geliverecektir.

54. ayet: Azap konusunda senden acele (davranmanı) istiyorlar. Oysa cehennem, o inkar edenleri gerçekten kuşatıp-durmaktadır.

55. ayet: Azabın onları üstlerinden ve ayaklarının altından kaplayacağı gün (Allah): “Yaptıklarınızı tadın” der.

56. ayet: Ey iman eden kullarım, şüphesiz Benim arzım geniştir; artık yalnızca Bana ibadet edin.

57. ayet: Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra Bize döndürüleceksiniz.

58. ayet: İman edip salih amellerde bulunanlar; onları, içinde ebedi kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir.

59. ayet: Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.

60. ayet: Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki onu ve sizi Allah rızıklandırır. O, işitendir, bilendir.

61. ayet: Andolsun, onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?” diye soracak olursan, şüphesiz: “Allah” diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?

62. ayet: Allah, kullarından dilediğine rızkı yayıp-genişletir, (ve) kısar da. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.

63. ayet: Andolsun onlara: “Gökten su indirip de ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?” diye soracak olursan, şüphesiz: “Allah” diyecekler. De ki: “Hamd Allah’ındır.” Hayır, onların çoğu akletmiyorlar.

64. ayet: Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır’. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.

65. ayet: Onlar gemiye bindikleri zaman, dini yalnızca O’na ‘halis kılan gönülden bağlılar’ olarak, Allah’a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen şirk koşarlar.

66. ayet: Kendilerine verdiğimiz (nimetler)e nankörlük etsinler ve yararlanıp-metalansınlar diye. Ancak onlar yakında bileceklerdir.

67. ayet: Görmediler mi ki, çevrelerinde insanlar kapılıp-yağma edilirken, Biz Harem (Mekke)yi güvenilir (ve dokunulmaz) kıldık? Yine de onlar, batıla inanıp Allah’ın nimetlerine nankörlük mü ediyorlar?

68. ayet: Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir? İnkar edenlere cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok?

69. ayet: Bizim uğrumuzda cihad edenlere, şüphesiz yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah, ihsan edenlerle beraberdir.

Ankebut Suresinin Fazileti

Ankebut Suresi Fazileti, Resulullah Efendimiz’in bu sure ile ilgili hadis-i şerifte buyurduğuna göre: ‘’Her kim Ankebut suresini okursa, yeryüzündeki bütün mü’minler ve münafıklar sayısınca sevap verilir.’’ (Beyzavi Tefsir (Envarut-Tenzil ve Esrarut Te’vil), 2/214) Ayrıca ruhi problemler yaşayan kimselerin Ankebut Suresi’ni okuması halinde iyileşeceği ifade edilmektedir.

Ankebut Suresi Dinle

https://www.youtube.com/watch?v=aSRh8f7Vw-4

Ahkaf Suresi Hakkında Bilgi

Ahkaf Suresi Mekke zamanında indirilen 35. Ayet olma özelliği taşımaktadır. 21. Ayette geçen Ahkaf kelimesinden adını almaktadır. Ahkaf kelimesi, Yemen’de bir bölgeye verilen isimdir. Bu bölgede Ad kavimi yaşamaktadır. Ahkaf, uzun ve kıvrımlı kum yığını anlamındadır.

Ahkaf Suresinin Okunuşu

Ahkaf suresinin okunuşu şu şekildedir ;

Bismillahirrahmanirrahim
Ha mım, Tenzılül kitabi minellahil azızil hakım, Ma halaknes semavati vel erda ve ma beynehüma illa bil hakkı ve ecelim müsemma vellezıne keferu amma ünziru mu’ridun, Kul eraeytüm ma ted’une min dunillahi eruni maza haleku minel erdı em lehüm şirkün fis semavat ıtunı bi kitabim min kabli haza ev esaratim min ılmin in küntüm sadikıyn, Ve men edallü mimmey yed’u min dunillahi mel la yestecıbü lehu ila yevmil kıyameti ve hüm an düaihim ğafilun, Ve iza huşiren nasü kanu lehüm a’daev ve kanu bi ıbadetihim kafirın, Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalellezıne keferu lil hakkı lemma caehüm haza sıhrum mübın, Em yekulunefterah kul inifteraytühu fe la temlikune lı minellahi şey’a hüve a’lemü bima tüfıdune fih kefa bihı şehıdem beynı ve beyneküm ve hüvel ğafurur rahıym, Kul ma küntü bid’am miner rusüli ve ma edrı ma yüfahü bı ve la biküm in ettebiu illa ma yuha ileyye ve ma ene ila nezırum mübın, Kul eraeytüm in kane min ındillahi ve kefartüm bihı ve şehide şahidüm mim benı israıle ala mislihı fe amene vestekbertüm innellahe la yehdil kavmez zalimın, Ve kalellezıne keferu lillezıne amenu lev kane hayram ma sebekuna ileyh ve iz lem yehtedu bihı fe seyekulune haza ifkün kadım, Ve min kablihı kitabü musa imamev ve rahmeh ve haza kitabüm müsaddikul lisanen arabiyyel li yünzirallezıne zalemu ve büşra lil muhsinın, İnnellezıne kalu rabbünellahü sümmestekamu fe la havfün aleyhim ve la hüm yahzenun, Ülaike ashabül cenneti halidıne fıha cezaem bima kanu ya’melun, Ve vessaynel insane bi valideyhi ıhsana hamelethü ümmühu kürhev ve vedaathü kürha ve hamlühu ve fisalühu selasune şehra hatta iza beleğa eşüddehu ve belğa erbeıyne seneten kale rabbi evzı’nı en eşküra nı’metekelletı en’amte aleyye ve ala valedeyye ve en a’mele salihan terdahü ve aslıh lı fı zürriyyetı innı tübtü ileyke ve innı minel müslimın, Ülaikellezıne netekabbelü anhüm ahsene ma amilu ve netecavezü an seyyiatihim fı ashabil cenneh va’des sıdkıllezı kanu yuadun, kale li valideyhi üffil leküma e teıdaninı en uhrace ve kad haletil kurunü min kablı ve hüma yesteğıysanillahe veyleke amin inne va’dellahi hakk fe yekulü ma haza illa esatıyrul evvelın, Ülaikellezıne hakka aleyhimül kavlü fı ümemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins innehüm kanu hasirın, Ve li küllin deracatüm ve hüm la yuzlemun, Ve yevme yu’radullezıne keferu alen nar ezhebtüm tayyibatiküm fı hayatikümüd dünya vestemta”üm biha fel yevme tüczevne azabel huni bima küntüm testekbirune fil erdı bi ğayril hakkı ve bima küntüm tefsükun, Vezkür eha ad iz enzera kavmehu bil ahkafi ve kad haletin nüzüru mim beyni yedeyhi ve min halfihı ella ta’büdu illellah innı ehafü aleyküm azabe yevmin azıym, Kalu eci’tena li te’fikena an alihetina fe’tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn, Kale innemel ilmü ındellahi ve übelliğuküm ma ürsiltü bihı ve lakinnı eraküm kavmen techelun, Felemma raevhü aridam müstakbile evdiyetihim kalu haza aridum müntıruna bel hüve mesta’celtüm bih rıhun fıha azabün elım, Tüdemmiru külle şey’im bi emri rabbiha fe asbehu la yüra illa mesakinühüm kezalike neczil kavmel mücrimın, Ve le kad mekkennahüm fıma im mekkennaküm fıhi ve cealna lehüm sem’av ve ebzarav ve efideten fe ma ağna anhüm sem’uhüm ve la ebsaruhüm ve la efidetühüm min şey’in iz kanu yechadune bi ayatillahi ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun, Ve le kad ehlekna ma havleküm minel kura ve sarrafnel ayati leallehüm yarciun, Fe lev la nesarahümlezınettehazu min dunillahi kurbanen aliheh bel dallu anhüm ve zalike ifkühüm ve ma kanu yefterun, Ve iz sarafna ileyke neferam minel cinni yestemiunel kur’an felemma hadaruhü kalu ensıtu felemma kudıye vellev ila kavmihim münzirın, Kalu ya kevmena inna semı’na kitaben ünzile min ba’di musa müsaddikal lima beyne yedeyhi yehdı ilel hakkı ve ila tarıkım müstekıym, Ya kavmena ecıbu daıyellahi ve aminu bihı yağfir leküm min zünubiküm ve yücirküm min azabin elım, Ve mel la yücib daıyellahi fe leyse bi bu’cizin fil erdı ve leyse lehu min dunihı evliya’ ülaike fı dalalim mübın, Ve ve lem yerav ennellahellezı halekas semavati vel erda ve lem ya’ye bi halkıhinne bi kadirin ala ey yuhyiyel mevta bela innehu ala külli şey’in kadır, Ve yevme yu’radullezıne keferu alen nar leyse haza bil hakk kalu bela ve rabbinakale fe zukul azabe bi ma küntüm tekfürun, Fasbir kema sabera ülül azmi miner rusüli ve la testa’cil lehüm ke ennehüm yevme yeravne ma yuadune lem yelbesu illa saatem min nehar belağ fe hel yühlekü illel kavmül fasikun

Ahkaf Suresinin Türkçe Anlamı

Ahkaf Suresinin Türkçe anlamı şu şekildedir ;

Hâ Mîm. Bu kitabın indirilmesi, (o üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi), azîz ve hakîm Allah tarafındandır. Biz gökleri, yeri ve bunların arasındaki varlıkları ancak gerçek bir maksatla, adalet ve hikmetle, bir de belli bir süre için yarattık. Ama kâfirler uyarıldıkları kıyamet gününden yüz çevirirler. Müşriklere de ki: “Şimdi baksanıza şu sizin Allah’tan başka ilahlaştırıp yalvardığınız putlarınıza! Söyler misiniz, onlar yerde hangi şeyi yaratmışlar, yoksa göklerde mi bir ortaklıkları var? (Akıl yönünden bu mümkün olmayınca, nakil yönünden putlara ibadetin gerçek olduğunu gösterin) Eğer bu iddianızda tutarlı iseniz, daha önce gelmiş bir kitap yahut hiç değilse bir bilgi kalıntısı varsa getirin görelim.” Kendisinin duasına, ta kıyamete kadar cevap veremeyecek olan ve esasen kendilerine yapılan dualardan habersiz o Allah’tan başka uydurulan nesnelere yalvaran kimseden daha şaşkın biri hiç olabilir mi? İnsanlar diriltilip mahşere toplandıklarında bu putlar, müşriklere düşman kesilir ve onların kendilerine tapınmalarını şiddetle reddederler. Âyetlerimiz açık açık okunup beyan edildiğinde o kâfirler önlerine gelen gerçek hakkında: “Bu, besbelli bir sihirdir!” derler. Yoksa, “Kur’ân’ı kendisi uydurdu!” mu diyorlar?De ki: “Eğer ben uydurduysam zaten Allah, çok geçmeden cezamı verir. Siz bana yardım etmek isteseniz bile Allah’ın azabından beni kurtaramazsınız. (Ben cezamı çekmeye hazırım. Siz rahat olun!) Demek ki sizin bu kabil laflarınız boş sözlerden, içine daldığınız yaygaradan ibarettir Allah da sizin bu atıp tutmalarınızı ve kopardığınız yaygarayı pek iyi bilmektedir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O, kâfidir. O gafurdur, rahîmdir (affı, merhamet ve ihsanı pek boldur). De ki: Peygamber olarak gelen ilk insan ben değilim ki! (Sanki peygamber olduğumu söyleyen ilk insan ben mişim gibi nedir bu kadar tepkiniz?) Dünya hayatında benim ve sizin başınıza neler geleceğini bilemem. Ben sadece bana ne vahyediliyorsa ona uyarım. Çünkü ben açıkça uyaran bir elçiden başka bir şey değilim. De ki: Söyleyin bakalım: Eğer bu Kur’ân Allah tarafından geldiği halde siz reddetmişseniz, İsrailoğullarından da bir şahit, (tevhid, âhiret vb. İman esasları gibi Kur’ân’da bildirilen hakikatlerin) benzerine şahitlik edip iman ettiği halde, siz büyüklük taslayarak iman etmezseniz sizden daha şaşkın, daha zalim kimse olabilir mi? Allah elbette böyle zalimleri hidâyet edip emellerine ulaştırmaz. İnkâr edenler bir de, müminler hakkında şöyle derler: “Bu İslâm dini eğer önemli ve değerli bir şey olsaydı, bu müslümanlar akıllarını kullanıp onu anlamakta bizi geçemezlerdi.” Kendileri bunu başaramayınca “Bu, zaten eski, modası geçmiş bir yalan!” deyip geçiştirmek isterler. Bundan önce, bir rehber ve rahmet olarak Mûsa’nın kitabı vardı. Bu ise, zalimleri uyarmak, iyi hareket eden müminleri müjdelemek üzere indirilmiş, onu doğrulayan Arapça bir kitaptır.Onlar ki “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dürüst hareket ederler, işte onlara korku ve endişe yoktur, onlar kendilerini üzecek hiçbir durumla da karşılaşmazlar.Onlar cennetlik olup, yaptıkları güzel işlere karşılık olarak ebedî kalmak üzere o cennetlere girerler. Biz insana, anne ve babasına güzel muamele etmesini emrettik. Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımış ve nice güçlüklerle doğurmuştur. Çocuğun anne karnında taşınması ve sütten kesilmesi otuz ay sürer. Nihayet insan, gücünü kuvvetini bulup daha sonra kırk yaşına girince “Ya Rabbî!” der, “Gerek bana, gerek anneme babama lütfettiğin nimetlerine şükür yoluna beni sevket. Senin razı olacağın makbul ve güzel iş yapmaya beni yönelt ve bana salih, dine bağlı, makbul nesil nasib eyle! Rabbim! Senin kapına döndüm, ben sana teslim olanlardanım.” İşte Biz, onların yaptıkları en güzel işlerini, taatlerini kabul edip, günahlarını affedeceğiz. Bunlar cennetlikler arasındadırlar. Bu, onlara söz verilen gerçek bir vaaddir. Fakat bir de öyleleri var ki, kendisini imana dâvet eden anne ve babasına: “Öf be! Yetti artık! Benden önce nice nesiller ölüp de geri dönmediği halde, siz beni mezarımdan dirilip çıkarılmakla mı korkutuyorsunuz!” derken, onlar: Allah’a sığınıp yalvararak oğullarına: “Yazık ediyorsun kendine!” derler, “imana gel, Allah’ın vâdi elbette gerçektir.” O ise yine de: “Bu âhiret inancı eskilerin masallarından başka bir şey değildir” diye diretir.İşte onlar, kendilerinden önce insanlardan ve cinlerden gelmiş geçmiş topluluklar içinde, haklarında azap hükmü kesinleşmiş olanlardır. Çünkü onlar hüsrana uğramış kimselerdir. Herkesin, yaptığı işlere göre dereceleri vardır. Sonuçta Allah onlara işlerinin karşılığını tam tamına ödeyecek, onlar asla haksızlığa mâruz kalmayacaklardır. Gün gelir, kâfirler cehennem ateşinin karşısına tutulurken şöyle denilir:”Bütün zevklerinizi dünya hayatınızda kullanıp tükettiniz, onlarla safa sürdünüz. Artık bugün dünyada haksız yere büyüklük taslamanız ve dinden çıkıp fâsıklık etmeniz sebebiyle hor ve hakîr eden bir azap ile cezalandırılacaksınız!” Bir de Âd halkının kardeşleri Hûd’u hatırla. O Ahkaf’da kavmini uyarmıştı. Gerçekte ondan önce de, sonra da birçok uyaran peygamberler gelip geçmişti. O: “Yalnız Allah’a ibadet edin. Doğrusu ben, sizin başınıza gelecek müthiş bir günün azabından endişe ediyorum.” demişti. Onlar: “Sen bizi tanrılarımızdan vazgeçirmeye mi geldin! Haydi, iddianda tutarlı isen, geleceğini bildirerek bizi tehdit ettiğin azabı başımıza getir bakalım!” dediler. O şöyle cevap verdi: “Azabın vakti hakkında kesin bilgi Rabbimin nezdindedir. Ben sadece benimle gönderilen mesajı size duyuruyorum. Ne var ki sizi cahilce davranan bir toplum buluyorum.” Vaktâ ki, bildirilen azabı, vâdilerine doğru enlemesine yayılarak ilerleyen bir bulut halinde görünce: “Bu,” dediler, “bize yağmur getiren bir bulut!” Hûd: “Hayır,” dedi, “bu, sizin gelmesi için acele edip durduğunuz şeydir, yani can yakıcı bir azap taşıyan bir rüzgârdır! Rabbinin izniyle her şeyi devirip yerle bir eden bir kasırgadır.” Derken hepsi helâk olup sadece meskenleri kaldı. İşte Biz, suça gömülmüş gürûhu böyle cezalandırırız. Gerçekten, Biz onlara, size vermediğimiz imkânlar vermiştik. Kulaklar, gözler ve gönüller lütfetmiştik kendilerine. Fakat ne kulakları, ne gözleri, ne de gönülleri kendilerine fayda verdi. Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini bile bile, inatla inkâr ediyorlardı. Neticede alaya aldıkları o azap kendilerini her taraftan sarıverdi.  (Mekkeliler!) Etrafınızda bulunan birçok şehirleri yerle bir ettik ve yanlış yoldan dönsünler diye âyetlerimizi farklı üsluplarla tekrar tekrar açıkladık! Kendilerine Allah’ın nezdinde yakınlık sağlasınlar diye Allah’tan başka edindikleri tanrılar, o müşrikleri kurtarsalardı ya! Bilakis onlar ortalıktan kaybolup kendilerini terk ettiler. İşte onların sapıtmalarının ve uydurup durdukları iftiralarının neticesi bundan ibarettir. Hani Biz bir vakit cinlerden bir takımını Kur’ân dinlemeleri için sana göndermiştik. Kur’ân’ı işitip dinleyecek yere gelince birbirlerine: “Susun, dinleyin!” dediler. Okuma tamamlanınca kendi toplumlarına birer uyarıcı olarak döndüler. Ey kavmimiz!” dediler, “biz Mûsâ’dan sonra gönderilen, kendisinden önceki vahiyleri tasdik eden, gerçeğe ve dosdoğru yola götüren bir kitap dinledik.” “Ey kavmimiz! Allah yoluna dâvet eden bu elçinin çağrısını kabul ve ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı affetsin ve gayet acı bir azaptan sizi kurtarsın.”Allah’ın elçisine icabet etmeyen kimse bilsin ki, Allah’ın cezasından asla kaçıp kurtulamaz ve Allah’tan başka hiçbir hâmi ve dost bulamaz. Onlar besbelli bir sapıklık içindedirler. O kâfirler şu gerçeği hâla anlamadılar mı ki; gökleri ve yeri yaratan ve yarattıktan sonra hiçbir yorgunluk çekmeyen Allah, ölüleri diriltmeye de, haydi haydi kadirdir! Evet, O her şeye kadirdir. Gün gelecek, kâfirler cehennem ateşine karşı tutulacaklar. İşte o zaman, kendilerine: “Nasıl, bu ateş doğru değil miymiş?” diye sorulunca: “Evet, Rabbimize yemin ederiz ki haktır, gerçektir” diyecekler. Yüce Allah da şöyle buyuracak: “İnkâr edip durduğunuz için haydi öyleyse tadın bakalım azabı!” O halde ey Resulüm! O üstün azim sahipleri olan peygamberler nasıl sabrettilerse, sen de öyle sabret. Onlar hakkında azap gelmesi için acele etme! Onlar, tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, dünyada gündüzün, sadece bir saatinden daha fazla kalmadıklarını düşüneceklerdir. Bu bir duyurudur. Sözün kısası: “Allah’ın yolundan çıkmış güruhtan başkası helâk edilmez.”

Ahkaf Suresinin Fazileti

Ahkaf suresi fazileti Ahkaf suresi ile günah işlemekten sakınanların büyük ödüller ile kavuşacağı müjdelenmektedir. İnanların anne ve babalarına düzgün davranmaları, bu dünyanın geçici olduğu anlatılmaktadır. Ahkaf sureyi okuyan kişiler şeytanın ve cinin kötülüklerinden korunmaktadır. Eğer yatmadan önce Ahkaf suresi okunur ise, kötü rüya görünmez. Eşyaların zarar görmemesi için de ahkaf suresi okunmaktadır. Duaların kabul olması için Ahkaf suresinin 35. Ayetinin okunması ve dua edilmesi gerekmektedir.

Ahkaf Suresi Dinle

https://www.youtube.com/watch?v=CZceiPPR0EQ

Mümtehine Suresi Hakkında Bilgi

Mümtehine suresi 13 ayetten meydana gelmektedir. Sure Müslümanlarla gayri Müslimler arasındaki ilişkileri anlatmaktadır. Allah’a ve müminlerine düşman olanlarla dostluk kurulamayacağından bahseder. Surede Müslümanlara karşı düşmanlık beslemeyen gayrimüslimlerle ilişki kurulmada, iyilik yapmada sakıncalı bir durum olmayacağı yer almaktadır. Surede gayrimüslim taraftan gelerek İslamiyeti kabul ettiğini söyleyen kadınların samimiyetlerinin gerçekliği için denenmesi gerektiği emri yer almaktadır.

Mümtehine Suresinin Okunuşu

Mümtehine suresi okunuşu ise şu şekildedir;

Bismillahirrahmanirrahim

1. Ya eyyuhelleziyne amenu la tettehızu ‘aduvviy ve ‘aduvvekum evliyae tulkune ileyhim bilmeveddeti ve kad keferu bima caekum minelhakkı yuhricunerresule ve iyyakum en tu’minu billahi rabbikum in kuntum harectum cihaden fiy sebiyliy vebtiğae merdatiy tusirrune ileyhim bilmeveddeti ve ene a’lemu bima ahfeytum ve ma a’lentum ve men yef’alhu minkum fekad dalle sevaessebiyli.

2. İn yeskafukum yekunu lekum a’daen ve yebsutu ileykum eydiyehum ve elsinetehum bissui ve veddu lev tekfurune.

3. Len tenfe’akum erhamukum ve la evladukum yevmelkıyameti yefsılu beynekum vallahu bima ta’melune basıyrun.

4. Kad kanet lekum usvetun hasenetun fiy ibrahiyme velleziyne me’ahu iz kalu likavmihim inna bureau minkum ve mimma ta’budune min dunillahi keferna bikum ve beda beynena ve beynekumul’adavetu velbağdau illa kavle ibrahiyme liebiyhi leestağfirenne leke ve ma emliku leke minallahi min şey’in rabbena ‘aleyke tevekkelna ve ileyke enebna ve ileykelmesıyru.

5. Rabbena tec’alna fitneten lilleziyne keferu vağfir lena rabbena inneke entel’azizül hakim.

6. Lekad kane lekum fiyhim usvetun hasenetun limen kane yercullahe velyevmel’ahıre ve men yetevelle feinnallahe huvelğaniyyulhamiydu.

7. ‘Asallahu en yec’ale beynekum ve beynelleziyne ‘adeytum minhum meveddeten vallahu kadiyrun vallahu ğafurun rahıymun.

8. La yenhakumullahu ‘anilleziyne lem yukatilukum fiyddiyni ve lem yuhricukum min diyarikum en teberruhum ve tuksitu ileyhim innallahe yuhıbbulmuksitıyne.

9. İnnema yenhakumullahu ‘anilleziyne katelukum fiydiyni ve ahrecukum min duyarikum ve zaheru ‘ala ıhracikum en tevellevhum ve men yetevellehum feulaike humuzzalimune.

10. Ya eyyuhelleziyne amenu iza caekumulmu’minatu muha ciratin femtehınuhunne allahu a’lemu biiymanihinne fein ‘alimtumuhunne mu’minatin fela terci’uhunne ilelkuffari la hunne hıllun lehum ve la hum yehıllune lehunne ve atuhum ma enfeku ve la cunaha ‘aleykum en tenkıhuhunne iza ateytumuhunne ucurehunne ve la tumsiku bi’ısamilkevafiri ves’elu ma enfaktum velyes&elu ma enfeku zalikum hukmullahi yahkumu beynekum vallahu ‘aliymun hakuymun.

11. Ve in fatekum şey’un min ezvacikum ilelkuffari fe’akabtum featulleziyne zehebet ezvacuhum misle ma enfeku vettekullahelleziy entum bihi mu’minune.

12. Ya eyyuhennebiyyu iza caekelmu’minatu yubayı’neke ala en la yuşrikne billahi şey’en ve la yesrıkne ve la yezniyne ve la yaktulne evladehunne ve la yet’tiyne bibuhtanin yefteriynehu beyne eydiyhinne ve erculihinne ve la ya’sıyneke fiy ma’rufin febayı’hunne vestağfir lehunnallahe innallahe ğafurun rahıymun.

13. Ya eyyuhelleziyne amenu la tetevellev kavmen ğadıballahu ‘aleyhim kad yesiu minel’ahıreti kema yeiselkuffaru min ashabilkuburi.

Mümtehine Suresinin Arapça Yazılışı

Mümtehine suresi arapça yazılışı ise şu şekildedir;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءَكُمْ مِنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَنْ تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِنْ كُنْتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاءَ مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِمْ بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنْتُمْ وَمَنْ يَفْعَلْهُ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ (1) إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ (2) لَنْ تَنْفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ (3) قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَءَاؤاْ مِنْكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاءُ أَبَدًا حَتَّى تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ شَيْءٍ رَبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ (4) رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا إِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ (5) لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآَخِرَ وَمَنْ يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ (6) عَسَى اللَّهُ أَنْ يَجْعَلَ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَ الَّذِينَ عَادَيْتُمْ مِنْهُمْ مَوَدَّةً وَاللَّهُ قَدِيرٌ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (7) لَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ لَمْ يُقَاتِلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَلَمْ يُخْرِجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ أَنْ تَبَرُّوهُمْ وَتُقْسِطُوا إِلَيْهِمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ (8) إِنَّمَا يَنْهَاكُمُ اللَّهُ عَنِ الَّذِينَ قَاتَلُوكُمْ فِي الدِّينِ وَأَخْرَجُوكُمْ مِنْ دِيَارِكُمْ وَظَاهَرُوا عَلَى إِخْرَاجِكُمْ أَنْ تَوَلَّوْهُمْ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ فَأُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ (9) يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا إِذَا جَاءَكُمُ الْمُؤْمِنَاتُ مُهَاجِرَاتٍ فَامْتَحِنُوهُنَّ اللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِهِنَّ فَإِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى الْكُفَّارِ لَا هُنَّ حِلٌّ لَهُمْ وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّ وَآَتُوهُمْ مَا أَنْفَقُوا وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ أَنْ تَنْكِحُوهُنَّ إِذَا آَتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ وَلَا تُمْسِكُوا بِعِصَمِ الْكَوَافِرِ وَاسْأَلُوا مَا أَنْفَقْتُمْ وَلْيَسْأَلُوا مَا أَنْفَقُوا ذَلِكُمْ حُكْمُ اللَّهِ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (10) وَإِنْ فَاتَكُمْ شَيْءٌ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ إِلَى الْكُفَّارِ فَعَاقَبْتُمْ فَآَتُوا الَّذِينَ ذَهَبَتْ أَزْوَاجُهُمْ مِثْلَ مَا أَنْفَقُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي أَنْتُمْ بِهِ مُؤْمِنُونَ (11) يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا جَاءَكَ الْمُؤْمِنَاتُ يُبَايِعْنَكَ عَلَى أَنْ لَا يُشْرِكْنَ بِاللَّهِ شَيْئًا وَلَا يَسْرِقْنَ وَلَا يَزْنِينَ وَلَا يَقْتُلْنَ أَوْلَادَهُنَّ وَلَا يَأْتِينَ بِبُهْتَانٍ يَفْتَرِينَهُ بَيْنَ أَيْدِيهِنَّ وَأَرْجُلِهِنَّ وَلَا يَعْصِينَكَ فِي مَعْرُوفٍ فَبَايِعْهُنَّ وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (12) يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا لَا تَتَوَلَّوْا قَوْمًا غَضِبَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآَخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ (13لْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ

Mümtehine Suresinin Türkçe Anlamı

Mümtehine Suresi Türkçe anlamı ise şu şekildedir;

Bismillahirrahmanirrahim

1 – Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar ettikleri, Rabbiniz Allah’a inandığınızdan dolayı Resulü ve sizi (yurdunuzdan sürüp) çıkardıkları halde siz onlara sevgi ulaştırıyorsunuz. Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıktınızsa içinizde onlara sevgi mi gizliyorsunuz? Oysa ben sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.

2 – Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkar edivermenizi istemektedirler.

3 – Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah yaptıklarınızı görendir.

4 – İbrahim’de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir misal vardır, onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.” Yalnız İbrahim’in babasına: “Senin için mağfiret dileyeceğim, fakat senin için Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi (önlemeye) gücüm yetmez.” demesi hariç. Rabbimiz! Yalnız sana dayandık, sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak sanadır.

5 – “Rabbimiz! Bizi inkar edenler için bir fitne kılma, (onlara mağlub etme!) bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegane gâlib ve hikmet sahibi ancak sensin.”

6 – Andolsun, onlarda sizin için, Allah’ı ve Ahiret gününü arzulayanlara güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, hamde layık olandır.

7 – Olur ki Allah sizinle düşmanlarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah gücü yetendir. Allah çok bağışlayan, çok Merhamet edendir.

8 – Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah Adalet yapanları sever.

9 – Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.

10 – Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduğunu öğrenirseniz onları kâfirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. Onların (kocalarının) sarfettiklerini (mehirleri) geri verin. Mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur. Kâfir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarfettiğinizi isteyin. Onlar da sarfettiklerini istesinler. Allah’ın hükmü budur. Aranızda O, hükmeder, Allah bilendir, hikmet sahibidir.

11 – Eğer eşlerinizden biri, sizden kâfirlere kaçar da siz de savaşta galip durumda olursanız, eşleri gitmiş olanlara ganimetten, harcadıkları kadar verin. İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının.

12 – Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey’at ederlerse onların bey’atlarını al ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

13 – Ey inananlar, Allah’ın gazab ettiği kimselerle dostluk etmeyin. Kâfirler, mezarlık halkından nasıl ümidi kesmişse, onlar da ahiretten öyle ümidi kesmişlerdi.

Mümtehine Suresinin Fazileti

Mümtehine suresi Fazileti şu şekildedir;

Yüce Allah Kuran-ı kerim’in 550. Sayfasında yer alan mümtehine suresini düzenli olarak okuyan kişinin kin ve nefret duygusunu gidererek haramdan korur. Borç sahibi olan müminler ise Mümtehine suresini devamlı okuyarak borcunu ödemede güçlük çekmez ve borcunu kolaylıkla öder.

Mümtehine Suresi Dinle

Mearic Suresi Hakkında Bilgi

Mearic Suresi, adını aldığı ‘Mearic’ kelimesi 3. Ayette geçmekte olup ‘yükselme basamakları’ anlamına gelmektedir. Mekke şehrinde nazil olmuştur. Ayrıca 24. Ayetinin Medine’de indiğine dair bir rivayet olsa da kesin olarak kabul edilmemiştir. Mearic Suresi 44 ayetten oluşmakta olup Kur’an-ı Kerim’in de 70. Suresidir.

Kıyametin olduğu sırada yeryüzünde olacak gelişmelerden bahsedilen surede, gökyüzünün adeta erimiş bir maden halini alacağı ve devasa dağların da yün gibi un ufak olacağı anlatılır. Ayrıca o an geldiğinde insanların kendi dertlerine düşerek, kurtuluş yolu aramakla meşgul olduklarından dolayı dostluk ve arkadaşlığın kalmayacağından bahsedilir. Bunların yanında müminlerin özelliklerinin de anlatıldığı Mearic Suresi’nde, Allah’a iman edip Müslüman olanların, sahip oldukları mallardan ihtiyacı olanlara vermeleri, şahitliklerinde dürüst olmaları ve emanete ihanet etmemeleri halinde varacakları yerin cennet olduğu müjdelenmektedir.

Mearic Suresinin Okunuşu

Mearic suresinin okunuşu şöyledir;

Bismillahirrahmanirrahim

1. Seele sailun bi’azabin vakı’ın.
2. Lilkafirne leyse lehu dafi’un.
3. Minallahi ziylme’arici.
4. Ta’ruculmelaiketu verruhu ileyhi fiy yevmin kane mikdaruhu hamsiyne elfe senetin.
5. Fasbir sabren cemiylen.
6. İnnehum yerevnehu be’ıyden.
7. Ve nerahu kariyben.
8. Yevme tekunussema’u kelmuhli.
9. Ve tekunulcibalu kel’ıhni.
10. Ve la yes’elu hamiymun hamiymen.
11. Yubassarunehum yeveddulmucrimu lev yeftediy min ‘azabi yevmeizin bibeniyhi.
12. Ve sahıbetihi ve ehıyhi.
13. Ve fasıyletihilletiy tu’viyhi.
14. Ve men fiyl’ardı cemiy’an summe yunciyhi.
15. Kella inneha leza.
16. Nezza’aten lişşeva.
17. Ted’u men edbere ve tevella.
18. Ve cema’a feev’a.
19. İnnel’insane hulika helu’an.
20. İza messehuşşerru cezu’an.
21. Ve iza messehulhayru menu’an.
22. İllelmusalliyne.
23. Elleziynehum ‘ala salatihim daimune.
24. Velleziyne fiy emvalihim hakkun ma’lumun.
25. Lissaili velmahrumi.
26. Velleziyne yusaddikune biyevmiddiyni.
27. Velleziyne hum min ‘azabi rabbihim muşrikune.
28. İnne ‘azabe rabbihim ğayru me’munin.
29. Velleziyne hum lifurucihim hafizune.
30. İlla ‘ala ezvacihim ev ma meleket eymanuhum feinnehum ğayru melumiyne.
31. Femenibteğa verae zalike feulaike humul’adune.
32. Velleziyne hum liemanatihim ve ‘ahdihim ra’une.
33. Velleziyne hum bişehadatihim kaimune.
34. Velleziyne hum ‘ala salatihim yuhafizune.
35. Ulaike fiy cennatin mukremune.
36. Femalilleziyne keferu kıbeleke muhtı’ıyne.
37. Anilyemiyni ve ‘anişşimali ‘ıziyne.
38. Eyatme’u kullumriin minhum en yudhale cennete na’ıymin.
39. Kella inna halaknahum mimma ya’lemune.
40. Fela uksimu birabbilmeşarikı velmeğaribi inna likadirune.
41. Ala en nubeddile hayren minhum ve ma nahnu bimesbukıyne.
42. Fezerhum yehudu ve yel’adune.
43. Yevme yahrucune minel’ecdasi sira’an keennehum ila nusubin yufidune.
44. Haşi’aten ebsaruhum terhekuhum zilletun zalikelyevmulleziy kanu yu’adune.

Mearic Suresinin Arapça Yazılışı

Mearic Suresi Arapça, yazılışı şu şekildedir;

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

سَاَلَ سَٓائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍۙ ﴿1﴾ لِلْكَافِر۪ينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌۙ ﴿2﴾ مِنَ اللّٰهِ ذِي الْمَعَارِجِۜ ﴿3﴾ تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ ﴿4﴾ فَاصْبِرْ صَبْرًا جَم۪يلًا ﴿5﴾ اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَع۪يدًاۙ ﴿6﴾ وَنَرٰيهُ قَر۪يبًاۜ ﴿7﴾ يَوْمَ تَكُونُ السَّمَٓاءُ كَالْمُهْلِۙ ﴿8﴾ وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِۙ ﴿9﴾ وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يمًاۚ ﴿10﴾ ُبَصَّرُونَهُمْۜ يَوَدُّ الْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَد۪ي مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍ بِبَن۪يهِۙ ﴿11﴾ وَصَاحِبَتِه۪ وَاَخ۪يهِۙ ﴿12﴾ وَفَص۪يلَتِهِ الَّت۪ي تُـْٔو۪يهِۙ ﴿13﴾ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًاۙ ثُمَّ يُنْج۪يهِۙ ﴿14﴾ كَلَّاۜ اِنَّهَا لَظٰىۙ ﴿15﴾ نَزَّاعَةً لِلشَّوٰىۚ ﴿16﴾ تَدْعُوا مَنْ اَدْبَرَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿17﴾ وَجَمَعَ فَاَوْعٰى ﴿18﴾ اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعًاۙ ﴿19﴾ اِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ جَزُوعًاۙ ﴿20﴾ وَاِذَا مَسَّهُ الْخَيْرُ مَنُوعًاۙ ﴿21﴾ اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿22﴾ اَلَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ دَٓائِمُونَۖ ﴿23﴾ وَالَّذ۪ينَ ف۪ٓي اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌۙ ﴿24﴾ لِلسَّٓائِلِ وَالْمَحْرُومِۖ ﴿25﴾ وَالَّذ۪ينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۖ ﴿26﴾ وَالَّذ۪ينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۚ ﴿27﴾ اِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍۚ ﴿28﴾ وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَۙ ﴿29﴾ اِلَّا عَلٰٓى اَزْوَاجِهِمْ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُمْ فَاِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُوم۪ينَۚ ﴿30﴾ فَمَنِ ابْتَغٰى وَرَٓاءَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْعَادُونَۚ ﴿31﴾ وَالَّذ۪ينَ هُمْ لِاَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَۖ ﴿32﴾ وَالَّذ۪ينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَٓائِمُونَۖ ﴿33﴾ وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ ﴿34﴾ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَۜ۟ ﴿35﴾ فَمَا لِ‌الَّذ۪ينَ كَفَرُوا قِبَلَكَ مُهْطِع۪ينَۙ ﴿36﴾ عَنِ الْيَم۪ينِۙ وَعَنِ الشِّمَالِ عِز۪ينَ ﴿37﴾ اَيَطْمَعُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُدْخَلَ جَنَّةَ نَع۪يمٍۙ ﴿38﴾ كَلَّاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِمَّا يَعْلَمُونَ ﴿39﴾ َلَٓا اُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ اِنَّا لَقَادِرُونَۙ ﴿40﴾ عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْۙ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَ ﴿41﴾ فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَۙ ﴿42﴾ يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ سِرَاعًا كَاَنَّهُمْ اِلٰى نُصُبٍ يُوفِضُونَۙ ﴿43﴾ خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ ذٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذ۪ي كَانُوا يُوعَدُونَ ﴿44﴾

Mearic Suresinin Türkçe Anlamı

Mearic Suresinin Türkçe Anlamı, şöyledir:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

1. ayet: İstekte bulunan biri, (muhakkak) gerçekleşecek olan bir azabı istedi.

2. ayet: Kafirler için olan bu (azabı) geri çevirecek yoktur.

3. ayet: (Bu azap) Yüce makamlar sahibi olan Allah’tandır.

4. ayet: Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.

5. ayet: Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret.

6. ayet: Çünkü, gerçekten onlar, bunu uzak görüyorlar.

7. ayet: Biz ise, onu pek yakın görüyoruz.

8. ayet: Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;

9. ayet: Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak.

10. ayet: (Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz.

11. ayet: Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister;

12. ayet: Kendi eşini ve kardeşini,

13. ayet: Ve onu barındıran aşiretini de;

14. ayet: Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa.

15. ayet: Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir:

16. ayet: Başın derisini kavurup-soyar.

17. ayet: Yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur.

18. ayet: (Durmaksızın mal ve servet) Toplayıp bir yerde (üstüste) yığmakta olanı.

19. ayet: Gerçekten, insan, ‘bencil ve haris’ olarak yaratıldı.

20. ayet: Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar.

21. ayet: Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder).

22. ayet: Ancak namaz kılanlar hariç;

23. ayet: Ki onlar, namazlarında süreklidirler.

24. ayet: Ve onların mallarında belirli bir hak vardır:

25. ayet: Yoksul ve yoksun olan(lar)için.

26. ayet: Onlar, din gününü tasdik etmektedirler.

27. ayet: Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar.

28. ayet: Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz.

29. ayet: Ve onlar, ırzlarını (ferç) korurlar;

30. ayet: Ancak kendi eşleri ya da sağ ellerinin malik olduğu başka; çünkü onlar (bunlardan dolayı) kınanmazlar.

31. ayet: Fakat bunun ötesini arayanlar, artık onlar sınırı çiğneyenlerdir.

32. ayet: (Bir de) Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde (harfiyyen) riayet edenlerdir.

33. ayet: Şahidliklerinde dosdoğru davrananlardır.

34. ayet: Namazlarını (titizlikle) koruyanlardır.

35. ayet: İşte onlar, cennetler içinde ağırlananlardır.

36. ayet: Şimdi inkar edenlere ne oluyor ki, boyunlarını sana uzatıp koşuyorlar.

37. ayet: Sağ yandan ve sol yandan bölükler halinde.

38. ayet: Onlardan her biri, nimetlerle donatılmış cennete gireceğini mi umuyor (tamah ediyor)?

39. ayet: Hayır; doğrusu Biz onları bildikleri şeyden yarattık.

40. ayet: Artık, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim; Biz gerçekten güç yetireniz;

41. ayet: Onların yerine kendilerinden daha hayırlılarına getirip-değiştirmeye. Üstelik Bizim önümüze geçilemez.

42. ayet: Şu halde sen, kendilerine vadedilen (azap) günlerine kavuşuncaya kadar onları bırak; dalıp-oynasınlar, oyalansınlar.

43. ayet: Kabirlerinden koşarcasına çıkarılacakları gün, sanki onlar dikili birşeye yönelmiş gibidirler.

44. ayet: Gözleri ‘korkudan ve dehşetten düşük’ yüzlerini de bir zillet kaplamış; işte bu, kendilerine vadedilmekte olan (kıyamet ve azap) günüdür.

Mearic Suresinin Fazileti

Mearic Suresi Fazileti, bu sureyi devamlı olarak okumayı adet edinenlerin sözünde duran ve emanete riayet eden kimseler gibi sevap kazanacağı ifade edilir. Kadı Beydavi Tefsiri’ne dayandırılan bir hadis-i şerifte Efendimizin (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilir: ‘’Her kim ki Mearic suresini okursa, Yüce Allah ona emanetlerini ve vaadlerini gözetenlerin sevabını verir. ( Kadı Beydavi Tefsiri) Ayrıca korkulu rüya görmekten şikayet edenlerin bu sureyi yatmadan önce okumaları halinde emin olacakları rivayet edilmektedir.

Mearic Suresi Dinle

Kalbi Öldürmemek İçin Okunacak Dua Hakkında Bilgi

Kalbi öldürmemek için okunacak dua ile Allah’ın kalplerini mühürlediği ve hem bu dünyada hem de ahirette yüzüne bakmayacağı Allah hepimizi korusun olmamamız için bu duayı mutlaka her fırsatta okumamız gerekiyor. Çünkü o günde öyle yüzler vardır ki ağaracak öyle yüzler de vardır ki kararacak.

Kalbi Öldürmemek İçin Okunacak Duanın Okunuşu

Kalbi öldürmemek için okunacak dua okunuşu ise şu şekildedir:

Yâ Hayy Yâ Kayyûm. Yâ zel celâli ve’l ikram. Es’elüke en tuhyiye kalbî bînuri marifetike ebeden yâ Allah yâ Allah yâ Allah. Yâ bedia’ssemavati ve’l ard.

Kalbi Öldürmemek İçin Okunacak Duanın Arapça Yazılışı

Kalbi öldürmemek için okunacak dua arapça yazılışı şu şekildedir:

يَاحَىُّ يَاقَيُّومُ يَا ذَا لْجَلاَلِ وَالْإِكْرَامِ أَسْأَلُكَ أَنْ تُحْيِي قَلْبِى بِنُورِمَعْرِفَتِكَ أَبَدًا يَا أَللهُ يَا أَللهُ يَا أَللهُ يَابَدِيعَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ

Kalbi Öldürmemek İçin Okunacak Duanın Türkçe Anlamı

Kalbi öldürmemek için okunacak dua türkçe anlamı ise şudur:

O Allah ki her zaman ayaktadır her zaman kaimdir. Senden dilerim ki ebedî olarak nurumu aydınlat. Yâ Allah, ey gökleri ve yeri yaratan Rabbim!

Kalbi Öldürmemek İçin Okunacak Duanın Fazileti

Kalbi öldürmemek için okunacak dua fazileti kişinin kalbinin mühürlenmemesi ve imanını kaybetmemesi adına mutlaka okunması gereken bir duadır. Öte yandan bireyin İslam nuruyla son nefesini vermesi ve kalbi Allah Allah çarparak gidenlerden olması Allah’ın izniyle mümkün olacaktır. Ayrıca ölüm anında şeytanın imanınızı kesinlikle çalmanıza da izin vermeyecek olduğu için son derece önemli bir konudur.

Kalbi Öldürmemek İçin Okunacak Dua Dinle

Kalbi öldürmemek için okunacak dua dinle https://www.youtube.com/watch?v=mi5tyveNrQA bağlantısından siz de rahatlıkla dinleyebilir ve imanınızı tazeleyebilirsiniz.