Fahr-i Kainat (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Müminin işi teaccübe şayandır. Zira işinin hepsi onun için hayırlıdır. Bu meziyet yalnız mümine mahsustur. Zira o sevinirse şükreder. Bu ise onun için hayırdır. Başına bela gelirse sabreder. Bu da onun için hayırdır.”[1]
Cenabı Hakk kullarını imanı nispetinde sabır ile imtihana tabi tutar. İptilalara maruz bırakır. İman kemalleştikçe imtihanlar da o nispette artar.
Ayet-i Kerimesinde:
“İnsanlar yalnız inandık demeleri ile bırakılıvereceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?”[2] buyuruyor.
Çünkü ihlas ve sadakat imtihanla belli olur. Serbest zamanlar da herkes güzeldir, imtihan ve iptilalarda ise kimin için de ne varsa o meydana çıkar. Ashab-ı Kiram (R.Anhüm) Efendilerimizden bazıları, iptilalara sabretmeyen müminlerin imanlarına kıymet vermezlerdi.
Abdülkadir Geylani hazretleri (k.s):
“Sabır, belayı edeple karşılamaktır. Yani ne zahiren ne de batinen sarsılmamaktır.” buyurmuşlardır.
Ebu Said b.Malik b. Sinan el-Hudri’den (r.a) rivayet edildiğine göre, Ensar’dan bir cemaat, Peygamber’den (s.a.v) mal istediler; o da verdi. Tekrar istediler; yine verdi. Nihayet yanındaki mal bitti. Elindeki olan her şeyi verdikten sonra onlara şöyle dedi.
“Yanımda mal olaydı sizden esirgemezdim. Teseülden (istemekten) sakınmak isteyenleri Allah afif kılar. Halktan müstağni olmak isteyenleri de Allah zengin eder. Bir kimse sabretmek isterse, Allah (c.c) ona sabır verir. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir şey verilmemiştir.”[3]
Ebu Hureyre’den (r.a): rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v):
“Erkek olsun kadın olsun, bir mümin Rabbine günahsız, tertemiz kavuşuncaya kadar, başından, çoluk çocuğundan, malından bela eksik olmaz” buyurmuştur.[4]
Enes b. Malik’ten (r.a) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v) bir kabrin başında ağlayan bir kadının yanından geçti. “Allah dan kork ve sabret” dedi. Kadın:
“Geç git; zira benim başıma gelen musibet senin başına gelmemiştir, dedi. Peygamberi tanıyamamıştı. Onun peygamber olduğunu kadına söylediler, bunun üzerine kadın, Peygamber’in (s.a.v) kapısına geldi, kapıda kapıcıların bulunmadığını gördü ve:
Ben seni tanıyamadım, diye Peygambere özür etti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) “Asıl sabır, musibetin ilk anında olanıdır” buyurdu.
Müsli’min diğer bir rivayetinde, “Çocuğu için ağlıyordu.” deniliyor.
Sabır birkaç türlüdür. Allah’ın emirlerine uymakta sabretmek (sebat)
Allah’ın yasaklarından uzak durmada sabretmek (direnmek)
Musibete bilhassa ilk şok anının sarsıntısına karşı sabretmek (katlanmak)
Abbasın oğlu A t a nın rivayetinde Resül-i Ekrem (s.av) E n s a r ın bulunduğu bir toplantıya gitti ve:
“Siz mümin misiniz? diye sordu. Bu soru üzerine herkes sustu. Hz. Ömer:
“Evet müminiz, ya Resülallah” dedi. Peygamberimiz (s.a.v):
“İmanınızın belirtisi nedir? diye sordu. Onlar:
“Genişlikte şükreder, darlıkta sabreder ve kazaya rıza gösteririz” dediler. Bunun üzerine Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Kabe’nin Rabbine yemin ederim ki müminsiniz.”[5] buyurdu.
Başka bir mübarek sözünde de Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Hoşlanmadığın şeye sabır etmende büyük hayır vardır.”[6] buyurdu.
Müseyyeb yolu ile gelen bir rivayette Yezid Rekkaşi şöyle anlattı.
Bir adam ölüp kabre girdiğinde namazı gelir; sağına durur. Zekatı gelir; soluna durur. İyiliği gelir; onu korumasına alır. Sonra sabrı gelir; onun için müdafaaya geçer. Diğerlerine şöyle der.
“Eğer bu arkadaşınızı kurtaracaksanız öne geçin. Yoksa ben arkadan onun müdafaasını yaparım.” Yani ona gelecek azabı atmaya gücünüz yeterse yapın. Yoksa ben hepinize bedelim. Ondan azabı tek başıma def ederim.
Bu rivayet, şunu gösterir ki, sabır, amellerin en üstünüdür.
Allah Teala bu konuda şöyle buyurdu:
“Sabredenlere, mükafatları hesapsız verilecektir.”
Anlatılır ki:
“Bir kimse kötü bir iş yaparsa, cezasını görür.”[7]
Ayet-i Kerimesi nazil olunca, Hz. Ebu Bekir (r.a) şöyle sordu.
Bu Ayetten sonra, nasıl ferahlık olur, ya Resülallah?
Resülullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah seni bağışlasın, ey Ebu Bekir! Sen hiç hasta olmuyor musun? Sana bir eza gelmiyor mu? Sen hiç yorulmuyor musun? Sen hiç üzülmüyor musun? Bütün bunların hepsi, senin günahlarına kefarettir.”
Fakih Ebu Cafer, Ebu Hureyre’ye (r.a.) istinaden şöyle anlattı.
Resülullah’ın (s.a.v) yanına biri geldi. Resülullah (s.a.v) midesini bastırıyordu. Ondan sordu. Şikayetin ne?
“Açlık” cevabın alınca ağladı. Sonra çıkıp gitti. Kendine bir iş buldu. Sakalık yaptı. Her kova suya karşılık bir hurma aldı. Sonra, o aldığı o hurmalardan bir miktar Resülullah’a (s.a.v) getirdi. Gelince, Resülullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Yaptığını gördüğüm bu işi ancak beni sevdiğin için yaptın.”
O adam şöyle dedi: Allah’a yemin olsun; seni seviyorum. Resülullah (s.a.v): “Eğer beni sevmekte doğru isen belayı gömlek yap. Vallahi, beni sevene bela; dağın tepesinden akıp gelen selden daha çabuk gelir.” Buyurdu.
İbn Abbas (r.a) Resülullah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu anlattı:
“Üç şey var ki, kime verilirse, dünya ve ahiretin iyiliği ona verilmiş olur.” Onlarda şunlardır. “Kazaya rıza, Belaya sabır, Genişlikte dua..!
Hz. Ali (r.a) “Eğer sabredersen, zaten kalem senin hakkında olanları ezelde yazmıştır ve sende sevap kazanmış olursun. Yok eğer sabırsızlık gösterirsen, yine kalemin senin hakkında yazdıklarını değiştiremezsin ve üstelik de günahkar olursun.” demiştir.
Seriyy es-Sekati (k.s) “Sabrın anlamı, sırtında dağları ve insanoğullarını taşıyan toprak gibi olman demektir.”
İsmail Fakirullah (k.s) “Sabrın başlangıcı çok acı, sonu bal gibi tatlıdır.”
Kabul Ahbar (k.s) “Sabrın en büyüğü, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı sabretmektir.”
[1] Müslim.
[2] Ankebut / 2
[3] Buhari-Müslim.
[4] Tirmizi-Sahih; R.Salihin Hadis No:49
[5] Taberani-İhya c.4 s.117
[6] Tirmizi.
[7] Nisa / 23
O ne güzel bir ifadedir bu evde hiç kimsenin cennette eksik olmasını istemiyorum. Aman Allahım
Onbir ayın sultanı Ramazan-ı şerifte bir son nefes…hicri 5 Ramazan 1428 miladi 16 Eylül 2007 tarihinde vakit gece yarısını imsaka devrederken…Rabbi Rahimine kavuştu…