Rüyada hüzünlenmek

HÜZÜN: Rüyada hüzünlü olduğunu görmek, günah işlemeye yorumlanır. Rüyada üzülmek zorluktan sonra kolaylığa işaret eder. Ayrıca rüyada hüzünlenmek zahmetten sonra rahmete, sıkıntıdan sonra mutluluğa işarettir.

Herşeye rağmen rüya ile amel etmek doğru değildir sonuçta bir rüyadır, fazlaca anlam yüklemek ve hayatımızı yaşantımızı ona göre tahsis etmek doğru değildir bu konuda dikkatli olmak gerekir.

Rüya görmenin çeşitli sebepleri vardır gün içerisinde kafamıza takılanlar rüyamız olabilir çok müşkil olduğumuz bir olay rüyamıza girebilir. ancak bu şekilde de olsa hak rüyalar vardır, bunu bilmek zordur ancak, rüyalarımızı herkese anlatmamalıyız, en güzel rüya tabiri güneş doğmadan ve sabah namazının ardından tabir ettirilmesi güzel olanıdır.

Unutmayın hayat gerçektir, rüya uyanınca biter, en başta dediğimiz gibi rüya ile amel edilmez.

Ubeydullah-ı Ahrar (K.S)

Adı: Ubeydullah bin Mahmud b. Şihabuddin.
H. 806 yılında Taşkent’in Bağistan köyünde dünyaya geldiler. 89 yıl yaşadılar.
Annesinin nifas halinde bulunduğu müddet zarfında sütünü emmemiştir. Nifas müddeti bitip, gusül ettikten sonra sütünü emmeye başlamıştır.

    Hace Muhammed Baki’yi Bağdadî’nin değerli evladındandır. Temiz anneleri Ömer-i Bağıstanî evladındandır. Şeyh Ömer hazretlerinin nesebi ise, on altı yasıta (batın) ile Abdullah bin Ömer bin Hattab’a (R.A) varır.

Babaları Hace Mahmud Şaşî hazretleri, kendi zamanında tarikat ve hakikat yolunu gösteren büyük bir zat idi.

En küçük yaşlarında bile dilinden Allah kelimesi düşmez ve düşüncesi hep Allahü Teala idi. Kendileri buyuruyor:

    “Mektebe gider gelirdim. Gönlüm daima Allahü Teala ile idi. Bir an onu unutmam, bir an ondan gafil olmazdım. Herkesi de kendim gibi sanırdım. Soğuk bir kış günü kırdan geçerken ayağım çamura battı. Kurtulmağa çalışırken eteğimi de kaptırdım. 0 sırada bana bir gaflet arız oldu. Bu işle uğraşırken Allahü Teala’yı anmaktan uzaklaştığım hissine kapıldım. Karşıda köylü bir genç çift sürüyordu. ‘Bak, şu genç bunca eziyet içinde Allah’ı düşünüyor da, sen, ayağım çamurdan kurtarmak gibi küçük bir uğraşma yüzünden onu nasıl unutursun?’ deyip, kendime çattım. Ve hüngür hüngür ağlamağa başladım. Ben o zaman, herkesi kendim gibi sanıyor ve her an Allah’ı anmakta biliyordum. Büluğ yaşına erişinceye kadar Allah’tan gafiller bulunduğunu anlayamamıştım. Zannediyordum ki, Allahü Teala herkesi, kendisini düşünmek, hatırlamak, unutmamak için yaratmıştır. Sonradan anladım ki, Allahü Teala’dan gafil olmamak, yalnız bazı kullara mahsus İlahi bir inayet imiş. Ancak riyazet ve nefs mücadelesiyle elde edilebilir, hatta bazılarınca bununla bile elde edilmez bir keyfiyet imiş.

Kendileri anlatıyor: Çocukluğumda rüyada kendimi şeyh Ebubekir-ı Şaçînin mezarı yanında gördüm. Mezarın eşiğinde İsa (A.S) vardı. Hemen ayaklarına düştüm. Elleri ile başımı kaldırıp: “Gam çekme! Seni ben terbiye edeceğim!” buyurdu. Rüyayı anlattıklarım, tıp İlmi ile tabir ettiler. Yani tıp ilminden nasibim olacağnıı söylediler. Ben bu tabire razı değildim. Tabirim şuydu: İsa (A.S) ölüleri dirilten bir peygamberdir. Evliyadan ihya sıfatına mazhar büyüklere de “Isevi meşreb” denilirdi. Madem ki, İsa (A.S) bu fakirin terbiyesini üzerine aldılar, demek bana ölü kalpleri ihya sıfatı verilecek. Nitekim kısa bir zaman sonra Allahü Teala bana öyle bir halet ve kuvvet bahşetti ki, bende o mana kemaliyle zuhura geldi. Vasıtamızla nice ölü kalpler, gaflet karanlığından şuhud ve huzur ışığına çıktılar.

Kendileri anlatıyor:

    Halimin başlangıcından rüyada kainatın efendisini gördüm. Gayet yüksek bir dağın eteğinden eshabı ile topluluk halindeydiler. Beni görünce, elleri ile işaret edip yaklaşmamı,ihtar ettiler ve buyurdular: “Beni bu dağın başına çıkar!” Ben de kendilerini omuzlarıma alıp dağın tepesine çıkardım. Buyurdular: “Ben sende böyle bir kuvvet bulunduğunu biliyordum. Fakat başkaları da görsün ve bilsin diye sana bu işi yaptırdım.”

Hace hazretleri 22 yaşında iken, dayıları hace îbrahim, kendilerini ilim tahsili için Taşkent’den Semerkant’a gönderdi. Hace hazretlerinin batını oluşları, zahiri tahsil ile mani olup bu yüzden “Hacegan” azizlerinin sohbetlerine can atar ve iki yıl müddetle Maveraünnehr ulularının meclislerini dolaşır, 24 yaşında Herat’a gider. Beş yıl kadar da Herat şeyhleri ile sohbet edip 29 yaşında asli vatanlarına döner. Ondan sonra helal rızk elde etmek için ziraat ile meşgul olur. Ve bir adamla ortaklaşa iş görürler. Az zamanda Allah, mahsullerine öyle bereket verir ki idarede güçlük çekip, yerlerine vekil tayin ederler. Hace hazretlerinin bin üç yüzden çok tarlası vardı. Tarlalarından “Cuyibar” ismini taşıyan yalnız bir tanesinde üç bin işçi çalışırdı. Her sene sekiz yüz bin batman zahire öşr verirdi. 0 zaman hükümdar sultan Ahmed Mirza idi.

Kendileri buyuruyorlar:

“Hak Teala hazretleri benim malıma o kadar bir bereket ihsan buyurmuştur ki, her harmanda ambara bin batman buğdayım giriyor, ambardan çıktığı vakit bin dört yüz veya bin beş yüz batman oluyor.

Buyurdular:

“Ben bu yolu tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmetten elde ettim. Herkesi bir yolda götürürler. Bizi hizmet yolundan götürdüler. Hayır umduğum herkese hizmet ederim.
Hace hazretleri tenhada ve kalabalıkta, zahiri ve batıni edebe son derece riayet ederlerdi. Reşahat sahibi anlatır. Bu fakir, Hace hazretlerinin gece ve gündüz hizmetlerine devam ederken, ilk defasında dört, ikinci defasında sekiz ay, bir defa bile esnediklerine şahit olmadım. Öksürük veya benzeri sebeplerle de, ağızlarından bir şey çıkardıklarını görmedim. Sümkürdüklerini de görmedim. insanların yanında veya yalnızken, bir defa bile bağdaş kurarak oturduklarını görmedim.

Hizmetlerinde otuz beş yıl kalan Mevlana Ebu Said de, Hace hazretlerinin üzüm, armut, elma vesaire kabuklarını ağızlarından çıkardıklarını görmediğini söyler. Görenlere nefret ve kerahet hissi verecek hiçbir şeyin kendilerinde görülmediğini bütün yakınları doğrulamıştır. Bir gece sabaha kadar iki dizi üzerine oturup, hiç kımıldamadığını, huzurunda bulunan büyüklerden biri bildiriyor. Hizmetlerini görenlere lütuf ve teveccühleri anlatılır gibi değildi, Meşakkati kendileri yüklenip, yakınlarının rahatını kendi istirahatlarına tercih ederlerdi.

Semerkand alimlerinden hace Fadlullah der ki

    • : Biz hazreti Hace Ubeydullah’ın (K.S) batıni üstünlüklerini anlayamayız. Şu kadar biliriz ki, kendileri zahiri ilimlerden az okumuşlardır. Böyleyken Beydavi tefsirinden bize öyle sualler sormuşlardır ki, cevabında aciz kalmışızdır.

 

    • Bir gün bir misafir yanlarına geliyor. Bu zat, alim olan Mevlana AIi Tusi’dir ama zahir alimi. Kendilerine buyuruyorlar ki:

“Sizin yanınızda bizim konuşmamız edep hatası olur, siz konuşun biz dinleyelim.” Ve Mevlana Ali cevap veriyor: “Feyiz kaynağından vasıtasız söz gelen bir huzurda, asıl bizim söz söylememiz edepsizliktir.”

Kendileri anlatıyor: “Ömrümce, Seyyid Kasım Tebrizi hazretlerinden ulu bir kimse görmedim. Zamanın şeyhlerinden gittiğim her fertden bana bir nisbet hasıl oluyor, fakat bu nisbet tez geçiyordu.Yahud o nisbeti ben bırakıyordum. Fakat Seyyid hazretlerinden öyle bir tesir aldım ki, onu elden bırakmak, mümkün değil. Huzurlarına her gidişte görürdüm ki, bütün kainat, dairedeki merkez misali, onun etrafını dolanıyor ve onda yokluğa karışıyordu. Seyyid hazretleri, hace Behaeddin Nakşibend hazretlerinin meclisinde bulunmuş ve nisbetlerini o yoldan almışlar. Anlaşıldığına göre “Hacegan” yolundaydılar.

Kendilerinin bir kapıcısı vardı ki, kimse ondan izinsiz huzurlarına giremezdi. Kapıcılarına şöyle tembih etmişlerdi: “Buraya ne zaman Türkistanlı bir genç gelirse ona mani olma! Bırak istediği zaman beni görsün!” Bu misilsiz teveccühlerine nail olmak şerefiyle her gün seyyid hazretlerinin eşiğine varırdım. Böyleyken huzurlarına ancak bir kaç günde bir çıkardım. Seyyid’in müritleri bu halime hayret ederler ve bana izin verildiği halde huzurlarına niçin her gün çıkmadığımı anlayamazlardı. Seyyid hazretlerinin meclisleri gayet lezzetliydi. însan bu meclisten ayrılmak istemezdi. Meclislerin dağılma vakti gelince de kendileri işaret verirler ve müritlerini çekilmeye davet ederlerdi. Beni hiç bir vakit huzurlarından kaldırmamışlardı. Başta bana sormuşlardı: “Babu! senin adın nedir?” Yakınlarına “Babu!” diye hitap ederlerdi. İsmimin “Ubeydullah” olduğunu söylemiştim. “İsminin manasını gerçekleştir!” buyurmuşlardı.

Kendileri anlatıyor: Bir gün Seyyid hazretleri bana dediler ki:

    “Babu! Bilir misin, devrimizde hikmet ve hakikat niçin az zahir oluyor? Çünkü bu devirde batın tasfiyesi pek az insanda kalmıştır. Kemal, batın tasfîyesindedir, batın tasfiyesi ise helal lokma yemekle mümkündür. Bu devirde helal lokma pek azdır. Batını tasfiye görmüş ihsan ise yok gibi bir şey. Nasıl istersin ki, böylelerinde ilahi esrar tecelli etsin?” Sonra kendi haklarında şunları söylediler: “Elimin tuttuğu zamanlarda takke diker ve onunla geçinirdim. Felç geçirip elim tutmaz olduktan sonra babamdan kalma kütüphaneyi satarak ticaret sermayesi yaptım ve onunla geçinmeye başladım.” Buyurdular: îkindi vaktinden sonra öyle bir vakit vardır ki, onda amellerin en iyisine yapışmak gerektir. 0 saatte amellerin en iyisi muhasebedir. Muhasebe, gece ve gündüzün bütün saatleri içinde, insanın, yaptıklarını gözden geçirmesi, ibadet ve günahtan payına düşenleri ayıklaması, iyiliklerine şükür, kötülüklerinden de istiğfar etmesidir. Amellerin en İyisi de, Allah’ın gayrından usanıp kendisini ona bağlayacak bir kılavuz arama yolunda davranmaktır. Bir büyüğün sohbetine ermeye çalışmaktır.

Buyurdular: “Allah’ın belalarına karşı sabırlı, hatta hamd edici olmalıdır. Zira Allah’ın (CC) birbirinden acı belaları vardır.”

    Bu mürşidin bütün işleri sultanlarla uğraşmak idi, ona o vazife verilmişti.

Şöyle buyurdular: “Eğer ben şeyhlik etseydim, asrımda hiçbir şeyh mürit bulamazdı. Lakin bizim işimiz; Müslümanları zalimlerin kötülüğünden saklamak olduğundan, sultanlarla temas ve onları şeriata yöneltmek, bize vazife olarak verildi”

Buyurdular:

“Gönül Allah’tan (CC) başkasına tutulmasından kurtulduğu an, hakikate visal ve görme zamanıdır.”

Buyurdular:

“Uyanıklığın muhafazasında şöyle olunması gerekir; Nefesin giriş ve çıkışına vakıf olunacak.”

Buyurdular:

“Eğer Şekavetin (asilik, günahkarlık), ne olduğunu, sorarlarsa; kendi varlığına tutulmak, hakktan geri kalmaktır.

Eğer Vasıl (ulaşma), nedir? diye sorarlarsa; de ki, hakkın varlığının nuru göründüğünde insanın kendini unutmasıdır. Eğer Fasıl (ayrılık) nedir? diye sorarlarsa, de kİ; Allah’tan (c c) gayrısından (masivadan) gönlü ayırmaktır. Eğer Sekr (sarhoşluk) nedir? diye sorarlarsa, de ki; gönüle öyle bir hal zahir olur ki, bu halden önce gizli tutulması icabeden şeyi, gizlemeye gücün olmamasıdır.”
Buyurdular ki: “Hakikatte murakabe, intizardır. Tarikatta seyrin nihayeti, bu intizarın hasıl olmasından ibarettir.”

    1. H. 895 yılında Semerkant’ta vefat ettiler.

 

    1. Mübarek; uzun boylu, esmer, güler yüzlü sakalı gür ve beyazdı.

Allah Onlardan razı Olsun

Ubeydullah-ı Ahrar Buyurdular: “Gönül Allah’tan (CC) başkasına tutulmasından kurtulduğu an, hakikate visal ve görme zamanıdır.” Continue reading "Ubeydullah-ı Ahrar (K.S)"

Helal Lokma

Rasulullah s.a.v. Efendimiz hadis-i şeriflerinde “helali ve “ilim”i arayıp bulmak her müslümana farzdır, buyurmuşlardır, ilmin hakikati Allah Tealâ’yı, O’nun alemlerin yaratıcısı olduğunu, ahirette kullarını hesaba çekeceğini bilmektir.

    • Bu bilgi günahlardan pişman olup tövbe etmeye vesile olur. Tövbede sabit kalmak için ilim ve amel-i salih birbirinden ayrılmayan unsurlardır. Dervişin elinde ilim, kalbinde iman ve takva olmalıdır.
    Rızkın helali olmadan da tövbede sabit kalınamaz. Bu hususta insanların birbirine yardımcı olması gerekir, insanlar arasında hukukun temini ve iyi ilişkilerin kurulması, birbirlerini aldatmamaları, birbirlerine zulmetmemeleri ve birbirlerinin helal rızkına yardımcı olmaları ile mümkündür. Yoksa gerek ilim, gerek ibadet haram üzerine kurulursa, kıraç bir tarla gibi bir miktar çalı çırpı yetişmesine sebep olur ama verim olmaz.

Halbuki Rasulullah s.a.v.: “Bir kimse kırk gün helal yemeye devam ederse yüce Allah kalbini nurlandırır. Hikmet kaynakları kalbinden taşar diline gelir.” buyurmuşlardır.
Helal yemek, yeme içme ve giyinmeyle ilgilidir. Haramlardan sakınmak ise binlerce günahı terk etmeye bağlıdır. Bu asırda aklımıza hayalimize gelmeyen çeşitli günahlar vardır.
Şeytanın bu konuda hileleri çok büyük olup, Adem Aleyhisselam’a secde etmeyen kovulmuş Azazil, evladını toplayarak Ümmet-i Muhammed’i baştan çıkarma yollarını hazırlamıştır.

“Madem peygamberleri hürmetine Allah onları kolaylıkla bağışlıyor, biz de onlara yollarını zorlaştıralım”

diyerek haram işleri helal gösterme belasını insanlara sarmıştır. Böylece insanlar helal sandıkları haram işlerden dolayı tövbe de etmeyecekler ve günahlar âdet halini alacaktır. Bu yüzden yeme içme, evlilik, akrabalık ve benzeri birçok işte haram ve şüpheli işler meşru zannedilmektedir.
Hz. Sa’d (R.A) Rasulullah s.a.v. Efendimiz’den “duası makbul bir kişi” olması için dua rica etti. Efendimiz şöyle buyurdular:

”Tertemiz helal şeyler ye, duan kabul olur.”

Yine bir hadis-i şeriflerinde Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyuruyorlar ki:

”Nice toz toprak içinde, saçı başı dağınık yollara düşen kimse var ki, yediği de giydiği de haramdır. Bu haliyle elini açar, ‘Ya Rabbi, şu şu isteklerimi yerine getir!’ der. Öyle bir kimsenin duası nasıl olsun da makbul olsun!”


Bir başka hadis-i şeriflerinde de şöyle buyuruyorlar:

-”Yüce Allah Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya bir melek yerleştirdi. Bu melek hemen her gün oradan şöyle seslenir: ‘Haram yiyen kimsenin ne sarfı ne adli kabul edilir’”.

“Sarf” kelimesi ile anlatılmak istenen farz ibadetler, “adli” kelimesi ile de sünnet ve nafile ibadetlerdir. Yani haram yiyen kimsenin farz, sünnet ve nafile ibadetleri kabul edilmez. İşin başı yeme içmeye dayanıyor. Bu asırda kurşun sıkılmış bir hayvanın kesilmesinden faiz karışmış lokmaya kadar pek çok karışık mesele vardır.
Bir kimse on kuruşa bir elbise satın alsa, on kuruşun bir kuruşu haram olsa, bu elbise ile kıldığı namaz makbul olmaz. Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyurmuşlardır ki:

-”İbadet on bölümden ibarettir. Dokuz bölümü rızıkta ve yaşayışta helali aramaktır.”

 

    Mehmet ILDIRAR

Allah Ondan Razı Olsun..

Rüyada harman görmek

HARMAN: Rüyada harman görmek, uzun vadede kazanca, uzun zamanda zahmetle biriktirilen mala, öğrenilecek ilme işarettir, rüyada harman yeri görmek üniversite bitirmeye yorumlanır

Rüyada harman aldığını görmek, akıllı ve iradeli eşe, iyi nasibe işarettir.
Herşeye rağmen rüya ile amel etmek doğru değildir sonuçta bir rüyadır, fazlaca anlam yüklemek ve hayatımızı yaşantımızı ona göre tahsis etmek doğru değildir bu konuda dikkatli olmak gerekir.

Rüya görmenin çeşitli sebepleri vardır gün içerisinde kafamıza takılanlar rüyamız olabilir çok müşkil olduğumuz bir olay rüyamıza girebilir. ancak bu şekilde de olsa hak rüyalar vardır, bunu bilmek zordur ancak, rüyalarımızı herkese anlatmamalıyız, en güzel rüya tabiri güneş doğmadan ve sabah namazının ardından tabir ettirilmesi güzel olanıdır.

Unutmayın hayat gerçektir, rüya uyanınca biter, en başta dediğimiz gibi rüya ile amel edilmez.

Abdestli süt Emzirmek ve Ehemmiyeti

Abdestli süt emziren anneler in tarih yazan çocukları

    Bir defaya mahsus olsa bile abdestsiz süt emmiş kardeşin, hiçbir zaman abdestsiz süt emmemiş kardeşe oranla manevi eksikliğine değinen bu ibretli kıssa, abdestli süt emzirmenin ne kadar mühim olduğunu anlatır.

Kıssaya göre, Muhammediyye kitabının yazarı olarak da bilinen Yazıcıoğlu Mehmed Efendi, kardeşi Ahmed Bican’ın camideki vaazını dinlemeye gider, fakat sohbeti dinleyemeden gülümseyerek camiden çıkar. Vaazı bitirip eve gelen Ahmed Bican hazretleri annesinden, abisinin neden camiden çıktığını sormasını ister. Büyük oğluna,

    • -”Kardeşin, ‘Bir hata mı işledim?’ diye soruyor” diyen anne duydukları karşısında şaşırır. Büyük oğlu,

 

    -”Kardeşimin sohbetini dinlemeye o kadar çok melek gelmişti ki oturacak yer bulamıyor ve birbirlerinin üzerine oturuyorlardı. Çok hoşuma gitti de ona tebessüm ettim. Meleklerden oturacak yer kalmadığı için çıkmak zorunda kaldım” der.

Annesi duyduklarını küçük oğluna anlattığında Ahmed Bican çok müteessir olur. “Ağabeyim melekleri görebiliyor da ben niye göremiyorum? Ona bir sorar mısın?” der. Anne oğluna bunu da sorar ancak cevabı kendisinin bulması gerekecektir.

    Çocuklarının bebeklik zamanlarından itibaren yaşanan olayları iyice gözden geçiren anne, olayın nedenini çok geçmeden tahmin eder. Oğullarını daima namaz abdestiyle emzirmiştir, fakat küçük oğlu sadece bir defa komşu kadın tarafından anne namazdayken, bilmeden abdestsiz emzirilmiştir. Anne çabucak selam verse de duruma müdahale etmekte geç kalır. İki oğlu arasındaki bu maneviyat farklılığını, bir kereye mahsus olsa da abdestsiz süt emzirilmeye bağlar..

[ayirac]
Sufi Mirza Efendi ve Nuriye Hanım’ın, Çocukları Said Nursi’ye Gösterdiği Özen

    • Bediüzzaman Said Nursi henüz on yaşındadır. Hizan şeyhi Seyyid Nur Mehmed Efendi’nin medresesinde tahsil görmektedir. Hafızası, doğru sözlülüğü ve birçok özelliği hocası Şeyh Seyyid Nur Mehmed Efendi’nin ilgisini çeker. Böyle mükemmel yetişmiş bir çocuğun anne ve babasını merak ederek köyleri Nurs’a doğru yola koyulur. Ailenin evine vardığında evde olmayan baba sufı Mirza Efendi’nin tarladan gelmesini bekler. Mirza Efendi iki öküz ve iki inekle çıkagelir. Hayvanların ağızlarının bağlanmış oluşuna hayret eden hoca, Mirza Efendi’ye nedenini sorar. Sufi Mirza Efendi,

      • -”Bizim tarlalarımız bir hayli uzakta. Hayvanların ağızlarını bağlamasam yolda başkalarının tarlalarındaki ekinleri yiyebilirler. Hem komşumu rahatsız etmiş hem de haram yiyen öküzle tarlamı sürmüş, haram yiyen ineğin sütünü içmiş oluruz. Bunun için hayvanların ağzını bağlı tutuyorum” der.

 

      • Babanın haram ve helal noktasındaki hassasiyetini gören hoca bu kez anne Nuriye Hanım’ın hassasiyetlerini öğrenmek ister.

[ayirac]

    • -”Said’i büyütürken siz nelere dikkat ettiniz?” der. Nuriye Hanım,
        -”Said’e anne olacağımı anladığımdan itibaren abdestsiz yere basmadım. Dünyaya geldikten sonra da ona abdestsiz süt vermedim” diye anlatırken hayrette kalan Seyyid Nur Mehmed Efendi,

 

      • -”EIbette böyle anne babadan böyle çocuk dünyaya gelir” diyerek tekrar medresenin yolunu tutar.

[ayirac]
Seyyid Onbaşı’nın Annesi de Onu Yasinlerle ve Abdestli Olarak Emzirmişti

Her evlat olumlu veya olumsuz ilk etkileşimini anneyle gerçekleştirir. İmanlı ve bilinçli annelerin ilk adımlarıyla bir milletin tarihi değişebilir ve cennet asıl bu annelerin ayağı altındadır. Çanakkale zaferinin ünlü Seyyid Onbaşı’sının annesi de böyle bir bilince sahipti. Çocuğunu Yasinlerle ve abdestli olarak emzirmişti. Seyyid’in sırtladığı top güllesi zaferin simgesi oldu. Bu iman gücünün arkasındaki sır perdesi annesiyle ilk etkileşimi ve süt emdiği bebeklik yıllarına kadar uzanıyordu. Seyyid Onbaşı’nın iman gücü milletimize zafer kazandırarak bir dönüm noktası yaşatmıştı. Fakat Seyyid Onbaşı savaştan sonra unutulmuş, yoksul bir hayat sürmüş, halinden şikayetçi olmamıştı.

    • [ayirac]


“Ben Senin Beşiğini Kelime-i Tevhidle Sallıyorum, Sen de Bizans’ı Sallayasın”

Takvimler 1432′yi gösteriyordu. Edirne Sarayı’nda yeni doğan şehzadenin beşiğinin başında baba 2. Murad Han, manevi izini sürüdüğü Hacı Bayram-ı Veli’den (K.S) fetih için dua istiyordu. Veli,
-”Sultanım, İstanbul’un fethini siz de ben de göremeyeceğiz, ama bu beşikteki şehzade ve bir de bizim Köse görecek” diyordu.

    • “Bizim Köse” dediği İstanbul’un manevi fatihi Akşemseddin hazretleri idi. Bu manevi müjdeyi alan Hüma Hatun, vereceği eğitimin evladının ilerideki adımlarını şekillendireceğinin farkındaydı. Fatih Sultan Mehmed’i emzirmeye başlarken Yasin suresini okur, beşiğini tekbir ve kelime-i tevhidlerle sallar,

 

    -”Ben senin beşiğini kelime-i tevhidle sallıyorum, sen de Bizans’ı sallayasın” diyerek bebeğiyle konuşurdu..

Hepsi Kadermi?

Kader in anlamı Allah’ın geçmişten geleceğe kadar, yaşanmış ve yaşanacak olan tüm olayları tek bir an olarak bilmesidir. Bu, Allah’ın her varlık ve olay üzerindeki mutlak hakimiyetini ifade eder. İnsanlar yaşamlarındaki olayları ancak yaşadıkları zaman öğrenebilirler. Ama Allah tüm bunları, insanlar henüz karşılaşmadan önce de bilendir. Allah için geçmiş, şu an ve gelecek zaman birdir. Hepsi de Allah’ın ilmi ve kuşatması altındadır. Çünkü bunların hepsini yaratan O’dur.

“Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık”

    • ayetiyle de bildirildiği gibi dünyadaki her varlığın bir kaderi vardır. (Kamer Suresi, 49) Evinizdeki eşyadan yolda gördüğünüz bir taş parçasına, kuru bir ota ya da meyva veren bir daldan tutun da bakkalda rafta duran kavanoza kadar evrendeki canlı cansız tüm varlıkların Allah katında belirlenmiş bir kaderleri vardır. Ve her eşya ya da her canlı varlık için yaratılan kader, sonsuz akıl sahibi Allah tarafından belirlenmiştir.

 

    İnsanın dolaylı ya da direk olarak muhatap olduğu herşey, gördüğü her olay, duyduğu her ses tümüyle kişinin dünya hayatındaki “blok” halindeki yaşamının bir parçasıdır. Evrende meydana gelen büyük ya da küçük hiçbir olay asla tesadüfi olarak gelişmez. Hiçbir çiçek tesadüfi olarak açmaz, ya da tesadüfi olarak solmaz. Ya da hiçbir insan tesadüfen doğup, tesadüfen ölmez. Hiçbir insan yanlışlıkla ya da kontrolsüz olarak hastalanmaz. Eğer bir iyilikle ya da bir kötülükle karşılaşıyorsa, bu hiçbir zaman için tesadüfi ya da şans eseri gerçekleşmez. Her biri de insanın yaratılışı ile birlikte Allah tarafından özel olarak belirlenmiş ve insanın hayatındaki yerini almıştır.

Kader
Allah, “Gaybın anahtarları O’nun katındadır, O’ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır.” (En’am Suresi, 59) ayetiyle, toprağın ya da okyanusların kilometrelerce derinliklerinde meydana gelen olaylardan tutun da tek bir yaprak tanesinin düşüşüne kadar evrende meydana gelen her hareketin belirlenmiş bir kader üzerine gerçekleştiğini bildirmiştir.

      1. “Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.”

(Hadid Suresi, 22) ayetiyle, karşılaşılan her olayın her detayın Allah tarafından özel bir hikmet ve akıl ile planlanmış olduğu bildirilmektedir.

Dünyadaki her varlığın kaderi sonsuz akıl ve bilgi sahibi olan Allah tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla her ayrıntı, olabilecek en mükemmel şekilde planlanmakta ve olabilecek en hikmetli şekilde yaratılmaktadır. Bu gerçeğin şuruna varan bir insan artık hayatın her anından; olumlu görünenler kadar aksilik gibi görünen anlardan da fazlasıyla hoşnut olacaktır. Çünkü Allah’ın salih kulları için kaderi en güzel şekilde yarattığını bilecektir. Allah’ın güzel gördüğü birşey için, insanın olumsuz bir zanna kapılmasının büyük bir gaflet olduğunu fark edecektir. Bu imani kavrayış, olaylara hayır gözüyle bakmasını ve olaylardaki hayır ve hikmetleri fark etmesini sağlayacaktır.

    İnsanın olumsuzluklarla karşılaştığında başına gelen olayın Allah tarafından yaratılmadığını, bir başkasının buna sebep olduğunu sanması ise kişinin kaderi anlayamamış olmasındandır. Çünkü olumsuz gibi görünen her olay aslında birer “kader dersi”dir. Mutlaka hikmet ve hayır gözüyle değerlendirmek gerekir. Büyük, orta derecede önemli ya da önemsiz gibi görünen her olay kaderde hikmet ve hayırla yaratılmıştır. İnsanlar sık karşılaştıkları, istemedikleri şekilde gelişen olaylara aksilik derler. Oysaki aksilikte de hayır ve hikmet vardır. İnsan aksi zanneder halbuki en doğrusu kaderde o olayın o şekilde gerçekleşmesidir.
    Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

İnsanın gözlerini dünyaya açtığı andan itibaren karşılaştığı her olayı, duyduğu her sözü, muhatap olduğu her detayı yaratan Allah’tır. Allah sonsuz kuvvet, sonsuz akıl, sonsuz adalet ve sonsuz hikmet sahibidir. “Hiç şüphesiz, Biz herşeyi kader ile yarattık.” ayetiyle de bildirildiği gibi Allah herşeyi belirli bir plan ve hikmet doğrultusunda yaratmaktadır (Kamer Suresi, 49). Allah’ın bu sonsuz güç ve üstünlüğüne karşılık insan ise son derece sınırlı ve aciz bir varlıktır. Hayatta kalabilmek için Allah’ın kendisine imkan tanımasına ve nimet vermesine muhtaçtır. Aklı ve anlayışı, ancak Allah’ın kendisine öğrettiği kadarını kavramaya yeterlidir. Bu durumda Allah’ın sonsuz aklına ve sonsuz hikmetlerle dolu yaratışına teslim olmak insan için büyük bir ihtiyaçtır. Her yaşadığı olayda Allah’ın tüm evrenin ve tüm varlıkların hakimi olduğunu bilecek, kendisinin göremediği, bilemediği olayları Allah’ın görüp bildiğini, kendisinin duyamadığı sesleri O’nun duyduğunu, yine kendisinin habersiz olduğu geçmişteki ve gelecekteki tüm gelişmeleri O’nun bildiğini düşünecek ve böylece de Allah’ın her olayı olabilecek en hikmetli ve en hayırlı şekilde yarattığını görecektir. Bu gerçeğe iman etmek de ona, hayatın her anına şükredebilmeyi bilen üstün bir ahlak kazandıracaktır. Bir başka şekilde ifade edecek olursak, insan yaşadığı bu iman ile duyduğu her sese, gördüğü her görüntüye, yaşadığı her olaya, kısacası hayatın her anına “hayır gözüyle bakacak” ve böylece hayatı en gerçek ve en doğru şekliyle yorumlayabilmiş olacaktır.

    İnsan belki bir olayın hayrını seneler sonra öğrenebilir veya hiç öğrenmeyebilir. Belki de Allah, karşılaştığı zor bir durumun hayrını ona ahirette gösterecektir. Sonuç olarak tevekküllü ve kadere teslim olmuş bir insanın yapması gereken, her olayı kendi hikmetini kavrasın veya kavramasın hayır gözüyle değerlendirmek ve herşeyden razı olmaktır.

İnsanın tek kurtuluşu, tüm olayları Allah’ın mutlaka bir hayır ve hikmet üzerine yarattığını bilerek yaşamaktır. Mümin, istisnasız karşılaştığı her olayın Allah tarafından, bir hayır ve hikmetle yaratıldığını bilirse, Allah’a gerçek manada tevekkül eder. Tahammülle değil, güzel bir sabırla sabrederse kulluk görevine uygun davranmış olur.

    Güvenlik, huzur ve güç sağlamak Allah’ın gücü ile oluşan bir şeydir. Dua ve tevekkülle hep Allah’ın yanında olmak ve herşeyi Allah’tan beklemek müminin vasfıdır.

Rüyada otelde kalmak

HAN: Rüyada otel, motel gibi konaklama tesisleri görmek, geçici heveslere, zahmetten sonra rahata kavuşmaya, küskünlükten sonra barışıp iyi geçinmeye işarettir.
Rüyada bilinmeyen han görmek, yolculuğa işarettir.
Rüyada han değiştirdiğini görmek, bir yerden başka bir yere göçmeye işarettir.

Rüyada otelde kalmak dünyevi huzura erişmeye işarettir. Rüyada otelde tatil yapmak uzun süre konaklamak yeni işlerin müjdecisidir
Rüyada otel açmak veya otel sahibi olmak uzak bir yere yolculuğa işaret eder
HANCI: Rüyada hancı görmek, verdiği sözde durmamaya, zahmetten sonra rahata ve dargınlıktan sonra dostluğa, bir yere sığınmaya, yardım beklemeye işarettir.

Rüyada oda servisi görmek yeni dostluklara tabir edilir. Rüyada otelde yemek yemek var olan dostlukların devam edeceğine yorumlanır.
Herşeye rağmen rüya ile amel etmek doğru değildir sonuçta bir rüyadır, fazlaca anlam yüklemek ve hayatımızı yaşantımızı ona göre tahsis etmek doğru değildir bu konuda dikkatli olmak gerekir.

Rüya görmenin çeşitli sebepleri vardır gün içerisinde kafamıza takılanlar rüyamız olabilir çok müşkil olduğumuz bir olay rüyamıza girebilir. ancak bu şekilde de olsa hak rüyalar vardır, bunu bilmek zordur ancak, rüyalarımızı herkese anlatmamalıyız, en güzel rüya tabiri güneş doğmadan ve sabah namazının ardından tabir ettirilmesi güzel olanıdır.

Unutmayın hayat gerçektir, rüya uyanınca biter, en başta dediğimiz gibi rüya ile amel edilmez.

Teslimiyet ve Tevekkül

Hak yola girmiş bir insanın bilmesi lazım gelen önemli meselelerden birisi de Hakk’a tevekküldür. Yani kendi üzerine düşeni eksiksiz yapar, bir taraftan da neticeleri Allah Tealâ’ya havale eder. O’nun takdirine razı olup hiçbir şeyden şikayet etmez. Çünkü şikayet ve tevekkülün bir arada olması mümkün değildir.

    • Allahu Azimüşşan Hazretleri’nin takdir ettiği zorluk ve sıkıntılardan, bela ve musibetten söz edip şikayet etmek, teslimiyet ve tevekkülü zedeler. Başa gelen sıkıntıya da bir faydası olmaz. Çünkü Allah Tealâ’nın takdir ettiğini bütün kâinat bir araya gelse değiştiremez. O ne takdir ettiyse gerçekleşir.

 

    • Bir bela ve musibetle karşılaşan kişi, belasını sabırsızlıkla yanındaki eşine dostuna ulaştırdığı zaman, aslında Allah Azimüşşan’ı kula şikayet etmiş olur.

“Gördün mü başıma geleni? Allah bana neler yaptı!”

    demeye gelir. Halbuki Hak yolcusu kişi ilâhi sevgiye taliptir. Sevmek, sevilmek için yola çıkmıştır. Durum böyle iken hem sevgi hem şikayet bir arada olmaz.

Böyle bir taleple yola çıkan kişi, mürşidinden aldığı eğitimin nuruyla Rabbini bilmeye yönelir. Bütün gaye de gafletten kurtulup bu marifete ermektir. Rabbini bildikten sonra da artık şikayete yol kalmaz. Seve seve Rabbine kulluk eder. Artık hiçbir bahane onu yolundan alıkoymaz.
Kıyamet gününde bir kul Allah’ın huzuruna getirilir. “Seni kulluktan ne alıkoydu?” denir. “Dünya işlerim alıkoydu.” der. Allah Tealâ o zaman misal gösterir. “Sen görmedin mi on iki sene zindanda kalan Yusuf’u? Beni Rabbi olarak bildi, zikrimden gafil olmadı.

Görmedin mi Yunus’u, balığın karnında her an beni zikretti. Eyüp, o kadar sıkıntıya rağmen beni anmaktan geri kalmadı.”
Sonra bir zengini getirirler. “Seni benim kulluğumdan ne alıkoydu?” denir. “Malımın çokluğu beni meşgul etti..” der. Süleyman Aleyhisselam huzura getirilir. “Sen Süleyman kulumu görmedin mi? Bütün dünyayı nimet olarak verdim. Dünyadan geçmişlerle oturur, beni zikrederdi.”

Bahane arayan, durumu iyi de olsa, kötü de olsa kendince sebepler bulur. Kendisine verilenden razı olmaz, sabırsızdır, her şeyi acele ister, şikayetlenir. Fakat böyle davranmanın sonu hayrolmaz. İnsan sabredip azmederek hakka uygun hareket etmedikçe, nasıl yaşıyor olursa olsun, farketmez. İster taş taşısın, ister yan gelip yatsın, Rabbini bilip O’nu anmadıkça huzur bulmaz. Halbuki insanın bütün ihtiyacı Cenab-ı Hakk’ı bilmektir. Dünyanın rahatı, zenginliği değil…

    • Şöyle bir kıssa anlatılır: Süleyman Aleyhisselam zamanında mağarada yaşayan bir âbid vardı. Nebevî bir mucize olarak Süleyman Aleyhisselam semadan kavmiyle beraber geçerken, mağaradaki derviş onları gördü.

“Ya Rabbi, Davud’un oğlu Süleyman’a ne çok mülk ve nimet vermişsin!”

    • dedi. Süleyman Aleyhisselam bu sözü duyup mağaraya indi ve dervişe:

“Ey âbid, sırlarını anlayamacağın meselelerin peşine düşme. Vazifeli olduğun kulluğu yerine getirip, şu mağarada bir kere Allah veya lâ ilâhe illallah demen, Davud’un oğlu Süleyman’a verilen mülkten daha hayırlıdır.”

    dedi.

İnsan gökte de uçsa, mağarada da yaşasa işi bellidir. Dünyaya başka bir şey için gelmiş değildir. Teslim olacak, razı olacak ve ibadet edecektir. Ancak bu teslimiyet ve tevekkül içinde huzur bulur.
İlim buna ulaşmak içindir, ibadet bunun içindir. Allah Tealâ’nın kula takdir ettiği her şey, bela ve musibetler de sabırla, sükûnetle karşılandığında bunun içindir. Öyle ki Rasulullah s.a.v. Efendimiz, “Allah bir kulunu sevdiği zaman onu bela ve musibetlere müptela kılar.” buyurmuştur.
Şüphesiz, Rabbimizden iki cihanda afiyet dilememiz istenmiştir. Rabbimizden hem afiyet dileriz, hem de şikayeti bırakıp, ibadet ve taatle meşgul oluruz. O’nun takdirine teslim olur, O’na tevekkül ederiz.

    1. Mehmet Ildırar

 

    Teslimiyet ve Tevekkül

Rüyada ebemkuşağı görmek

EBEMKUŞAĞI:  Rüyada ebemkuşağı görmek, korkudan emin olmaya işarettir.
Ebemkuşağmı yeşil görmek, bolluğa, sarı renk görmek, hastalığa işarettir.
Bekâr kimsenin ebemkuşağı görmesi evlenmeye işarettir.
Ebemkuşağmı sağ tarafta görmek, hayra, sol tarafta görmek, bolluğa işarettir.

Fakirin görmesi ucuzluğa, zenginin görmesi sıkıntının gitmesine işarettir.
Herşeye rağmen rüya ile amel etmek doğru değildir sonuçta bir rüyadır, fazlaca anlam yüklemek ve hayatımızı yaşantımızı ona göre tahsis etmek doğru değildir bu konuda dikkatli olmak gerekir.

Rüya görmenin çeşitli sebepleri vardır gün içerisinde kafamıza takılanlar rüyamız olabilir çok müşkil olduğumuz bir olay rüyamıza girebilir. ancak bu şekilde de olsa hak rüyalar vardır, bunu bilmek zordur ancak, rüyalarımızı herkese anlatmamalıyız, en güzel rüya tabiri güneş doğmadan ve sabah namazının ardından tabir ettirilmesi güzel olanıdır.

Unutmayın hayat gerçektir, rüya uyanınca biter, en başta dediğimiz gibi rüya ile amel edilmez.

Rüyada Sübhanallah demek

SÜBHANALLAH: Rüyada Sübhanallah diye tesbih çekmek, Allahutealayı zikrettiğini görmek, sıkıntılardan kurtulmaya tabir edilir. Rüyada; tesbihi ve tehlili unuttuğunu görmek, kederlenmeye ve uzun müddet hapse yorumlanır. Cenâbı Hakk Celle Celâle Hazretlerine şükür etmek, dini yaşamda hidayet ve nura yorumlanır, Allâhu Teâlâ’ya şükretmek onun adını zikretmek, kuvvet ve çok nimete, eğer sorumluluk alabilecek kadar eğitimli ise devlet kademesinde görev almaya tabir edilir. Rüyada Sübhanallah demek son derece hayırlı bir rüyadır ve İslami rüya tabircilerine göre hep güzel yorumlanmıştır.

Herşeye rağmen rüya ile amel etmek doğru değildir sonuçta bir rüyadır, fazlaca anlam yüklemek ve hayatımızı yaşantımızı ona göre tahsis etmek doğru değildir bu konuda dikkatli olmak gerekir.

Rüya görmenin çeşitli sebepleri vardır gün içerisinde kafamıza takılanlar rüyamız olabilir çok müşkil olduğumuz bir olay rüyamıza girebilir. ancak bu şekilde de olsa hak rüyalar vardır, bunu bilmek zordur ancak, rüyalarımızı herkese anlatmamalıyız, en güzel rüya tabiri güneş doğmadan ve sabah namazının ardından tabir ettirilmesi güzel olanıdır.

Unutmayın hayat gerçektir, rüya uyanınca biter, en başta dediğimiz gibi rüya ile amel edilmez.