Nefis Terbiyesine dair Büyüklerden Nasihatler

Şeyh Ahmed-i Haznevi (k.s.) buyurdu ki; “
“Hazreti ziyarete gitmiştim. Hazret ata binmiş gidiyordu. Beni görünce atının başını kıstı ve yüzünü bana çevirdi. Beni yanına çağırarak şöyle buyurdu: “Molla Ahmed, insanın şu kadar, zerre-i miskal kadar Nefsi olsa o Allah’tan uzaktır.” ve hayvanını sürerek yoluna devam etti.
İnsanın evini yıkan en büyük düşmanı onun Nefsidir. Onun için insanın kendinden haberi olmalı, Nefsin tuzaklarına düşmemeye çalışmalıdır.[1]

Şah-ı Hazne (k.s) Gavs’ı Bilvanisi’ye (k.s) yazdığı mektuplarından birinde: “İnsan, Nefsini kafirden bile aşağı görmelidir.” İnsanın kendini her şeyden aşağı görmesi lazımdır. Çünkü hiç kimse son anda iman nasip olup olmayacağını bilemez.”[2]

Gavs Bilvanisi (k.s.) bir sohbetlerinde, insan aynen bir köprü gibi olmalı, buyurdu. Nasıl ki, herkes, iyi, kötü, zalim, fena bütün millet gelir köprüden geçer de, o hiç ses çıkarmadan daralmadan hepsinin geçmesine müsaade ederse, insan da işte bu köprü misali, herkesle iyi geçinmeli, muhatabı ister zalim, ister münafık, ister hırsız, isterse fasık olsun idare edip iyi geçinmelidir.[3]

 Bir seferinde kadiri şeyhlerinden Molla Abdurrahman’ın bir sofisi Seyda’yı ziyarete gelmişti. Seyda sofiye;
“Bize biraz Molla Abdurrahman Çoğreçi’nin sohbetinden söyle.” dedi. Sofi ise: “Vallahi kurban, hiç aklımda sohbeti yok” deyince, Seyda “Hiç bir şey de mi aklına gelmiyor mu?” diye sordu. Sofi biraz düşündü. Evet sohbeti hatırladım. Şeyhim derdi ki, “Gübre olunmadıkça su üstünde kalınmaz.” Bu söz Seyda’nın çok hoşuna gitti, çok keyfi geldi. “Vallahi çok doğru bir söz dedi. Bundan daha güzel bir şey olmaz. Sözü doğrudur. İnsan nefsini gübre etmedikçe su üstünde kalamaz. Nefis olduğu müddetçe insan bir şey olamaz.”[4]

Şah-ı Hazne (k.s.) buyuruyor. Norşine gitmiştim. On beş yirmi günden beri Hazretin evindeydim. Malum, yemeğimiz darı ekmeği ve darı çorbasıydı. Bir gün Hazret-i ziyarete Muş tarafından bir ağa gelmişti. Hazreti ve Mollalarını da yemeğe davet ediyordu. Hazret daveti kabul etti ve icabet edeceğini bildirdi. Benimde keyfim geldi diyor. Şah-ı Hazne, düşündüm, nasıl olsa bende ziyafete giderim, güzel yemekler yerim, diye Nefsim çok zevklendi.

Hemen çarıklarımı, ıslansın da rahat giyeyim diye suya bıraktım. Nihayet Hazret gitmek için, hazırlığını yaptı, bende diğer mollalarla beraber hazırlandım. Hazret çıktı, yüzünü bana döndürüp: “Haydi gidiyoruz bütün Mollalar benimle gelsin, yalnız Molla Ahmed kalsın, o gelmeyecek.” buyurdu. O zaman ben ayrıldım. Hazretin niçin öyle dediğini anladım ve Nefsime dönüp dedim ki: “Bütün suç senindir, sen güzel yemekler yerim, diye iştahlandın, güzel yemeklere tamah ettin. İşte bunun için Hazret seni götürmedi.”[5]

İbrahim et-Teymi (k.s) diyor:
“Önce kendimi cennet’te ve cennetin her türlü zevk’ü sefasında imiş gibi kendimi kabul ederim. Sonrada cehennem de ve cehennemin her türlü azapları içinde kıvranır sanırım. Sonrada Nefsime, ne istiyorsun? diye sorarım. Nefsim de Aman keşke bir geri dönüp Salih ameller işleyip de şu Cennete gireydim diye cevap verir. Bende korkma, henüz fırsat ve imkanları kaybetmiş değilsin. Çalış kendini Cehennemden kurtar ve cennetin nimetlerine ulaş.”[6] derim.

[1] Sohbetler s. 17-18.
[2] Sohbetler s. 64.
[3] Sohbetler s. 56.
[4] Sohbetler s; 19
[5] Sohbetler s; 18
[6] İhya c; 4 s, 729


Senin yorumun bizler için Çok değerli... Lütfen Yorum yapınız.

E-posta hesabınız kaydedilmez.

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com