Derviş hak Yolun Yolcusu

Dervişlik, yiğitliktir; her kişinin değil, er kişinin başarabileceği bir iştir. Eren olup pîr’e varmak, ancak onun hakkıdır. Dervişlik, belki her Müslüman için arzu edilen bir ideal olması gerekmesine rağmen, yeterince nefis muhasebesi yapmadan “Ben dervişim!” diyebilir ve bu sıfatımla övünebilir miyim? Herkesten bir farkı olmayan hatta herkesin gerisinde kalan ben, nasıl dervişlikten bahsedebilirim ki! Gönlü Allah aşkı ile kaynayan nice dervişler bu dünyaya rahmet deryasından nurlar saçarken, bütün edep sınırlarını zorlayarak rahatlıkla ‘ben dervişim’ denebilir mi? Eğer diyecek olsam Derviş Yunus bana şöyle seslenmez mi:

Dervişlik der ki bana, sen derviş olamazsın
Gel ne diyeyim sana, sen derviş olamazsın.
Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek.
Derviş gönülsüz gerek, sen derviş olamazsın.
Derviş bağrı baş gerek, gözü dolu yaş gerek
Koyundan yavaş gerek, sen derviş olamazsın.
Doğruya varmayınca, mürşide ermeyince.
Hak nasip etmeyince, sen derviş olamazsın.
Ele geleni yersin, dile geleni dersin.
Böyle dervişlik dursun, sen derviş olamazsın.

Her zaman ‘hakkımı arıyorum’ diyerek Allah’ın (c.c) bana tahakkuk eden tahsisatına isyan eden ve bunun sonucunda pek çok insanın gönlünü kıran, verilmiş nimetlere şükredemeyen, musibetlere sabredemeyen ben, kaderin hangi safhasına razı olabildim ki ‘ben dervişim’ diyebileyim! Dervişlik bir rıza lokması değil midir? Onu yiyebilecek ve hazmedecek yani hayatının her ânında meydana gelen her oluşun Sevgili’den geldiğini hiç unutmayacak kişiler, dervişlik hırkasını giymeye hak kazanabilirler.

Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi, dervişliğin bir “dem”den ibaret olduğunu bilip bu ânı duyabilen ve yaşabilenler ancak dervişliğe layık olanlardır:

Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedim mi?
Bu bir demdir, gelir geçer, duyamazsın demedim mi?

Sevgili Yunus, Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek” derken bana uzatılmış hangi sopaya veya beni söven hangi söze karşılık sükûnetimi koruyabildim ki! İnsanlar beni methederken hoşlanmadığım, zemmederken rahatsız olmadığım ve kendilerine incinmediğim bir ânım oldu mu ki!

Ahmed er-Rifâî Hazretleri, Derviş için şart odur ki, onda insanların ayıbını görecek göz olmaya. derken, ben hocalarımın, arkadaşlarımın, komşularımın, camide yan yana namaz kıldığımız cemaatin şimdiye kadar hangi ayıplarını saklayabildim ki! Mevlâna Hazretleri, İyi, kötü herkes, dervişin cüz’üdür, eğer böyle olmazsa derviş olmaz.” derken, ben iyi veya kötü insanların gıybet ve dedikodusunu yaparak oluşturduğum kirli sularda yüzmeye devam ettiğim halde nasıl derviş olabilirim ki! Bu hallerde iken ‘dervişim’ dersem, dervişlerin pîri Sevgili Yunus bana yine şöyle seslenmez mi?

Gaflet ile Hakk’ı buldum diyenler,
Er yarın Hak divanında belli olur.
Kimin adı sofi, kimin derviş,
Derviş isen kardeş, takvaya çalış
Gizlice yollardan sen Hakk’a eriş
Er yarın Hak divanında belli olur.

Elhâsıl, niçin derviş olamadım? Günahlarım ve kötülüklerimle kendi iç dünyamın güzelliklerini karartmış olduğum halde, kendimi sık sık derviş gibi zannettiğim için…

Bu akıl ve fikir ile Mevlâ bulunabilir mi? Her şeyden önce yapmam gereken, Aşkî’nin nidasını sıklıkla tekrarlamak olmalıdır: Affet isyanım benim, halim yaman Allahım! Defterim dolu siyah, halim yaman Sultanım!


Senin yorumun bizler için Çok değerli... Lütfen Yorum yapınız.

E-posta hesabınız kaydedilmez.

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com