İlmin Faziletleri

Ayet-i Kerimede Cenab-ı Hakk (c.c) şöyle buyurmaktadır: “De ki: Ya Rab! İlmimi arttır.” [1]
Başka bir Ayet-i Kerimede de: “(Resülüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[2] buyurmaktadır.
Yine Ayet-i Kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Allah, içinizden iman edenlerle ilme nail olanların derecelerini yükseltir.”[3]
Bu ayetin tefsirinde İbn-i Abbas (r.a) Hazretleri buyuruyor ki: “Âlimler ile cahiller arasında yedi yüz derece fark vardır. Her derecenin arası da beş yüz senelik yol kadardır.”

Bu gibi pek çok Ayetlerle ilmin yüceliğine dikkat çekmiş, dünyayı isteyene de, ahireti isteyene de, hem dünya hem ahiret her ikisini de isteyene hep ilmin kesp edilmesini tavsiye etmiştir.[4]

Yine Cenab-ı Hakk (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah’tan başka ilah yoktur.”[5]

Bak! Allah Teala nasıl kendi zatıyla başladığı şehadette, ikinci derecede melekleri, üçüncü derecede de ilim ehlini zikretmiştir. Allah Teala’nın ilme verdiği kıymeti anlatmağa yalnız bu ayet bile kafidir.

Yine Cenab-ı Hakk (c.c): “Eğer bilmiyorsanız zikir ehlinden (alimlerden) sorunuz.”[6]

Peygamber Efendimiz (s.a.v)de şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz, ilim öğrenmek, erkek-kadın her Müslümana farzdır.”[7]

 Alimler farz olan bu ilmin hangisi olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Kimisi kelam, kimisi fıkıh, kimisi tefsir, kimisi hadis, kimisi de tasavvuf farz olan ilimdir, demişlerdir. Bunlarda doğru olan Eimme-i arifin ve kâmil evliyanın seçtikleri tasavvuf ilmidir. Zira bütün akıllı kişiler ittifak etmişlerdir ki en yüce maksat Allah’a ulaşmaktır. Bu da tasavvuf denilen ilim ve bir dalı olan ilmihal (fıkıh) ile mümkündür.

Allah’a ulaşma yani Marifetullah ilmi, insanın tek başına öğreneceği bir ilim değildir. Ancak bir mürşidi kâmilin terbiyesinde öğrenilir.
Hz. Peygamberimiz’in (s.a.v): “İlim Çin gibi uzak yerlerde de olsa, peşine düşüp tahsil ediniz.” hadisi her Müslüman’dan, ilim için bir
hareket istemekte ve gerekirse uzunca yolculuğu emretmektedir. Bu ilimlerin en üstünü ve en gerekli olanı Marifetullah ilmidir.
Marifetullah: Yüce Mevla’yı tanıma, Muhabbetullah: ise; Yüce Mevla’yı gerçek manada sevme ilmidir. Ariflerin asıl mesleği, talep edip sabredenlere, bu ilimleri yani Allah’ı tanımayı ve sevmeyi öğretmektir. Dolayısıyla bu ilim için yola çıkanların elde edecekleri nimetlerden dolayı çok sevinmesi gerekir. Çünkü, âlemlere Rahmet kılınan Efendimiz (s.a.v): “İlim elde etmek için evinden çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır.” buyurmuş ve:

“İlim elde etmek için evinden çıkan kimseye Allah, cennete giden yolu kolaylaştırır.” hadisleri, Allah’ın rızasını kazanmak için kamil bir mürşidi ziyarete giden kimselerin, Marifetullah ve Muhabbetullah ilmini öğreneceklerinden, dolayı gönüllerini bu yola çekmektedir.

Ahmed bin Hanbel’in (rah) talebeleri, Bişri hafi’nin yanına sık gittiğini görünce; “Efendim sizin ilminiz çok yüksek, ilmi olmayan böyle bir kimsenin yanında ne işiniz var.”diye sorduklarında şu cevabı vermiştir.
“Evet, bu saydığınız ilimleri ben ondan daha iyi bilirim, ama o Yüce Allah’ı benden daha iyi tanımaktadır. İşin başı olan Allah korkusu ve Marifetullah onun yanındadır.”demiştir.
Bu kadar büyük bir imam dahi bu sözleriyle, Marifetullah dediğimiz Allah’ı tanıma bilme ilminin ancak, Allah’ın dostlarından öğrenilebileceğini anlatmıştır.
Muaviye’den (r.a) rivayet olunduğuna göre Resülullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Allah’u Teala, her kimin hayrını murad ederse, onu dinde âlim ve fakih kılar.[8] (Cenab-ı Hak hayrını murad ettiği kimseyi dini hükümlere vakıf kılar.)
 İbnu Hacer bu hadisin üç hüküm ihtiva ettiğini belirtir.

  • Dinde tefakkuh (ilim sahibi olma)nın fazileti.
  • İlmi veren gerçekte Allah’tır.
  • Bu ümmetten bazıları kıyamete kadar daima hak üzere olacaktır.[9]

İmam Rabbani Hazretleri (k.s) Şeyhül İslam Heravi’nin şöyle dediğini nakletmiştir. “Allah’ım bu ne manadır ki evliyana verdin; şöyle ki: Onları tanıyan seni bulur, seni bulamayacak olanda onları tanıyamaz.”
  Mevlana Hz.leri de (k.s): “İlahi Ya Rabbi senin işin ne hoş ve ne güzeldir. Sen bir kulunu sevdiğin zaman sevdiğin bir dostuna gönderirsin. Dostuna gönderdiğini sende seversin.”
 Sehl b. Sa’d (r.a)den Peygamber (s.a.v) Hz. Ali’ye şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
“Allah’a yemin ederim ki, Cenab-ı Hakk’ın senin vasıtanla bir adamı hidayete mazhar buyurması, senin için, dünyaya malik olmaktan daha hayırlıdır.”[10]
(Rivayete göre hadis, Hz. Ali (r.a) Heyberin fethi sırasında söylenmiştir. 
  Ebu Hüreyre’den (r.a) Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Başkalarını hidayete (doğruluğa) çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Bunanla beraber ona uyanların sevabından da hiçbir şey eksilmez.”[11]
  Yine  Ebu Hüreyre anlatıyor: Resül-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz buyurdu ki:
“Bir insan öldüğünde, ameli (nin sevabı) kesilir. Amel defter-i kapanır.” Yalnız:

  • Sadaka-i cariye, (Cami, çeşme, köprü, hastane, mektep yaptırmak, ağaç dikmek…)
  • İlmi bir eseri,
  • Kendisine dua eden Salih bir evladı olan kimsenin amel deftere-i kapanmaz.” (böyle amme menfaatine ait eserleri baki kaldıkça sevabı da devam eder.)[12]

Yine Ebu Hüreyre (r.a) şöyle naklediyor: Resül-i Ekrem’den (s.a.v) işittim, buyurdu ki: “(Nefsi ihtiraslara sevk eden, kalbi münhasıran maddi arzularla dolduran) “Dünya melundur. Yalnız Allah’ın zikri ve bununla ilgili olan şeylerle, âlimler ve müteallimler müstesnadır.”[13]
Hazreti Enes (r.a) anlatıyor. Nebiyi Muhterem (s.a.v):
“İlim tahsili için sefere çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır.”[14]
Kesir b. Kays şöyle anlattı: Mescid-i Dimeşk’te Ebu Derda’nın (r.a) yanında oturuyordum. Ona biri geldi ve şöyle dedi:
Ya Eba Derda! Resülullah’ın Medine’sinden sana geldim. Bunun sebebi, senin Resülullah’dan (s.a.v) naklen anlattığın Hadis-i Şeriftir. Ben ticaret için gelmedim, başka bir iş için de gelmedim; sadece bunun için geldim: “Demek bunun için geldin?” dedi. Sonra şöyle anlattı: Resülullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Her kim, ilim tahsili için yola (sefere) çıkarsa –bu yüzden- Allah Teala ona cennet yolunu kolaylaştırır. (çünkü ilim, insanı cennet’e ulaştıracak sebeplerin başında gelir)

Şüphesiz melekler de ilme talib olanlara, hoşlandıklarından dolayı, kanat gererler, (ilmiyle amil oldukları zaman) Göklerde (yeryüzündekilerin istiğfarı için rablerini hamd ederek tesbih eden melekler) ve yerde (insan, cin ve hayvanlar) bulunan varlıklar, hatta sudaki balıklara varıncaya kadar, hepsi ilim adamları için Allah’dan afvü mağfiret dilerler. Bir âlimin (ilmiyle amil olan) Abid üzerine üstünlüğü, Ay’ın sair yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler, Nebilerin varisidir. (şeriatı tebliğ ve hidayete vesile olduklarından dolayı.) (Peygamberlikten üstün rütbe olamayacağına göre, bu mirasa sahip olmaktan büyük şeref tasavvur edilemez)  “Peygamberler, ne bir altın ve ne de bir gümüş miras bırakmamışlar, ancak ilmi miras bırakmışlardır. İşte o mirasa konan, sonsuz bir haz ve nasip almış demektir.”[15]
  Açıklama:

  • Bu Resülullah’ın (s.a.v) ilmi tafdil sadedinde beyan buyurduğu mühim hadislerden biridir. İçerisinde ilmi ve âlimi tafdil edici değişik hususlara yer verilmektedir.
  • İlim için yola çıkana Allah cenneti kolaylaşmaktadır.
  • Melekler, ilim talibine tazim göstermektedir.
  • Arz ve semada mevcut bütün hayat sahipleri talib-i ilme rahmet duası okumaktadırlar.
  • İlim ibadetten fevkalade üstündür, kamerin yıldızlara üstünlüğü gibi…
  • Âlimler peygamberlerin varisleridir.
  • İlim elde eden, dünyada elde edilebilecek nasiplerin en ziyadesini elde etmiştir.

 Meleklerin kanatlarını koyması ne demektir? Bu hususta âlimlerimiz birkaç yorum getirmişlerdir.

  • Bir açıklamaya göre, bundan maksat hakkını tazim, ilmini tevkirdir (büyükleme) zira başka ayette aynı tabir bu manada kullanılmıştır. “Anne ve babana acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger.”[16]
  • Bazı âlimler: “Kanat koymaktan maksat yanına inmek için uçmayı terk etmektir” demişlerdir. Nitekim hadiste: “Allah’ı zikreden bir grup varsa mutlaka melekler sarar ve onları rahmet bürür.” buyrulmuştur.
  • Bazı âlimler: “Bunun manası, ilim talibini, üzerinde, dilediği memlekete, istediği hedefe götürüp ulaştırmak için kanatları açıp yaymaktır””demişlerdir.
  • Keza: “Bunun Manası, ilim talebinde talibe yardım ve çalışmasını kolaylaştırmaktır” dahi denmiştir.
  • Denizlerde balıklara varıncaya kadar bütün canlıların âlime istiğfar etmesi mevzuunda Hattabi der ki: “Allah Teala Hazretleri, balık ve sair bütün hayvanla hakkında onların faydaları, maslahatları rızıklarıyla ilgili bir ilmi âlimlerin dillerine koydu. Böylece hayvanlar hakkındaki haramlar, helaller nelerdir, onlar açıklamaktadır, hangi şeyler lehlerine ve faydalarınadır, hangi şeyler aleyhlerine ve zararlarınadır, insanlara âlimler bildirmekte, onlara iyilik yapılmasını, zarar vermekten kaçınılmasını vs, hep âlimler tavsiye etmekte, öğretmektedir. Buna binaen Allah, -kendilerine Ulemanın bu şefkatle hizmetlerine bir karşılık olarak – istiğfar etmelerini hayvanlara ilham etmiş olmaktadır.
  • El-Kadi der ki: “Resülullah’ın (s.a.v) âlimi kamere, abidi de yıldıza benzetmesinde şu incelik var: İbadetin kemal ve nuru abidden başkasına geçmez, hep kendinde kalır, halbuki âlimin nuru başkasına geçer.”[17]

Abdullah b. Amr i’bni’l-As’dan (r.a) şöyle dediği rivayet olunmuştur: Resül-i Ekrem’den (s.a.v) işittim, buyurdu ki:
“Allah Teala Hazretleri, (verdiği) ilmi, kullarının hafızalarından silmek suretiyle değil, lakin ilim adamlarının vefatlarıyla alır. (ulemanın azalmasıyla ilim de münkariz olur) Öyle ki, ortada âlim kalmayınca, halk kendilerine bir takım cahilleri baş edinirler. Onlara, dini bir mesele sorulur da, bilmedikleri halde, fetva vererek hem kendileri dalalete düşerler, hem de fetva isteyenleri dalalete sevk ederler.”[18] 
İbnu Hacer der ki: “İlim taleb edenler var olduğu müddetçe ilim kaldırılmaz.” Hz Enes’in yaptığı bir rivayette, ilmin kaldırılmasının Kıyamet alametlerinden biri olduğu ifade edilmektedir.

 Ziyad İbnu Lebid (r.a) anlatıyor. Resülullah (s.a.v) bir şey anlatarak:
“İşte bu şey, ilmin gitme anlarında olur” buyurdu. Ben: “Ey Allah’ın Resülü! Bizler Kur’an-ı okur olduğumuz, evlatlarımıza da okuttuğumuz, evlatlarımızda kendi evlatlarına okutur olacakları halde ilim nasıl gider (kaybolur)?”dedim. Aleyhissalatu vesselam: “Anasız kalasıca Ziyad! Ben seni, Medine’nin en fakihlerinden biri bilirdim. Şu, (gözümün önündeki) Yahudi ve Hıristiyanlar kitapları olan Tevrat ve İncil’i okudukları halde onların içinde bulunanlarla amel ediyorlar mı? (Demek ki keramet okumada değil, okunanı hayata geçirmekte, yaşamakta ve tatbik etmektedir) buyurdular.”[19]
[1] Ta-ha / 114
[2] Zümer / 9
[3] Mücadele / 11
[4] Kütüb-i Sitte C.11 S.228
[5] Al-i İmran / 18.
[6] Nahl / 43.
[7] İbn Mace, Mukaddime, 17: Beyhaki, Şuabü’l iman, no, 1663.
[8] Buhari, Müslim. R. Salihin Hadis no: 1405
[9] Kütüb-i Sitte C.11 S.239
[10] Buhari, Müslim. R. Salihin  Hadis no: 1408
[11] Müslim, R. Salihin Hadis no: 1411
[12] Müslim, R. Salihin Hadis no: 1412
[13] Tirmizi, R. Salihin Hadis no: 1413
[14] Tirmizi, R. Salihin Hadis no: 1414
[15] Ebu Davud, Tirmizi. R. Salihin Hadis no: 1417
[16] İsra / 24.
[17] Kütüb-i Sitte C.11 S.234.
[18] Buhari, Müslim. R. Salihin Hadis no: 1421
[19] Kütüb-i Sitte C. 17 S. 566. Hadis no: 1235


Senin yorumun bizler için Çok değerli... Lütfen Yorum yapınız.

E-posta hesabınız kaydedilmez.

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com