Rabıtanın Maksadı

İkinci olarak rabıtaya şu Ayeti delil olarak söylerler:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve O’na yaklaşmaya vesile arayın ve onun yolunda cihat edin. Ta ki muradınıza eresiniz.”[1]

 Bu ayette geçen vesilenin umumi olduğu ve rabıtanın da bu vesilelerden biri olarak kabul edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Kur’an-ı Kerimde iki yerde vesile terimi, Allah’a yaklaşmak için yakınlığından istifade edilen şey anlamında kullanılmakta ve Allah’a rağbet eden kimseye de vasıl denilmektedir. Allah’a (c.c) yaklaşmak gayesiyle başka şeyleri, özellikle Hakka yakınlığı ile bilinen ve “Görüldüklerinde Allah’ı hatırlatan” kimseleri aracı koymaya da tevessül adı verilmektedir.

Dikkat edilirse bu Ayet-i Kerimede takvanın yanında kurtuluş için bir de vesile şartı getirilmiştir. Bahsedilen vesileyi ulema mürşidi kamil olarak tefsir etmişlerdir. Çünkü Mürşidi kamil, devrinde Peygamber varisidir. Peygamber Efendimize (s.a.v) uymayanların kurtuluşu mümkün olmayacağı gibi, varisine uymayanların da kurtuluşu zordur.

  Fahri Kainat Efendimiz (s.a.v):
“Allah’ın öyle veli kulları vardır ki, onların gönülleri ilahi rahmet deryalarıdır.” buyurmuştur. Bu hadisi şeriften şu mana çıkıyor ki, veli kulların gönüllerinde deryalar halinde bulunan ilahi rahmetten, manevi bir yol bularak kendi kalbinize akıtınız. Bu manevi feyz ve rahmetin akışı Rabıtadır.

Abdülkadiri Geylani (k.s.) Hazretlerimiz “Sizin satın alacağınız bellidir, ben size onu satarım.” buyurmuştur. Yani, siz ancak muhabbet ve teslimiyetiniz nispetinde rabıta yapar feyz alabilirsiniz. Ben de ancak o nasibiniz kadarını veririm. Çeşme akıyor, amma sen testini tutmuyorsun ki dolsun.

Tarikatı aliyye’de feyz alma ve ilerleme yalnız zikir ve evradın çokluğuna bağlı olmayıp, ihlas-ı kalbiyye ve samimi muhabbetin de büyük tesiri bulunduğu erbabına malum ve aşikardır. Meşayih-ı Kiram’dan bazısı “Şeyhin bir nazarı kırk çileden daha evladır.” Sözüne ilaveten, feyze nail olmak için mürşid-i kamilin nurlu nazarlarını da feyz ve terakki vesilesi kabul etmişlerdir.

Bilindiği gibi, rabıtadan maksat feyz almaktır. Gerçek feyz kaynağı ise Cenabı Haktan başkası olmadığı şüphesizdir. Şu kadar var ki, Allah’ın Habibi Muhammed Mustafa Efendimiz (s.a.v) dahi Cenab-ı Hakk’ın zat ve sıfatının tecelli mahalli ve mazharı bulunduğundan, Peygamberimiz (s.a.v) den feyz almak, Cenab-ı Hakk’tan feyz almak demektir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v):
“Allah’ın ve Resülullah’ın ahlakı ile ahlaklanınız.” buyurmuştur.

Rabıta olunacak mürşidin tavır ve ahlakı Peygamber’in (s.a.v) ahlakına uymadıkça, rabıtadan beklenilen feyzin meydana gelmesi mümkün değildir. Rabıta yapan salikin de şeyhinin ahlakı Muhammed-i sahibi olup olmadığını, şeriat ve tarikat çerçevesi içinde tahkik edip araştırması boynunun borcudur.

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve ona yaklaşmaya vesile arayın.”[2] Bu Ayette geçen vesile ve tevessülün Salih amel veya ibadetlerden biriyle yapılması gerektiği konusunda alimler ittifak etmiş, sadık ve Salih zatlarla tevessül konusunda değişik görüşler öne sürülmüştür. Sadık ve Salih zatlarla tevessül edilmesine karşı çıkanlar olduğu gibi savunanlarda olmuştur.
[1] Maide/ 35
[2] Maide / 35


Senin yorumun bizler için Çok değerli... Lütfen Yorum yapınız.

E-posta hesabınız kaydedilmez.

PHP Code Snippets Powered By : XYZScripts.com