Dilin Afetleri-3

 Yedinci Afet: Lanet okumaktır:
Lanet, Allah’ın rahmetinden kovmak ve uzaklaştırmaktır. Lanet ya hayvan için ya cansız için ya da insan için yapılır. Bunların hepsi de yerilmiştir. Resül-i Ekrem (s.a.v) buyurdu: “Mümin lanet edici olamaz.”[1]

Başka bir hadisi şerifte de şöyle buyrulmuştur.
“Allah’ın gazabı, Allah’ın laneti ve cehennem ile lanetleşmeyin.”[2]

Hz. Aişe (R.Anha) anlatıyor: Hz. Ebu Bekir (r.a) kölelerinden bazılarını Tel’in ediyordu. Resül-i Ekrem (s.a.v) ona dönerek:
“Ya Eba Bekir, hem sıddıklık hem de lanet edicilik bir arada olur mu? Kabenin Rabbine yemin ederim ki, olamaz.”[3]  buyurdu.
Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a) kölelerini azat etti ve bir daha lanet etmeyeceğine dair Resül-i Ekrem’e (s.a.v) söz verdi.

Yine Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Lanet ediciler kıyamet günü ne şefaatçi, ne de şahid olurlar.”[4] buyurdu.

N u a y m a n  adında biri defalarca içki içti ve her defasında  Resül-i Ekrem’in huzurunda cezalandırıldı. Ashaptan biri; Lanet olası ne çok içiyor, deyince, Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Kardeşin hakkında şeytana yardımcı olma.” Diğer rivayette. “Böyle deme, zira o, Allah ve Resülünü sever.” buyurmakla içki içen bu adamı tel’inden menetmiştir. İşte bu hadise, muayyen bir fasıkı tel’inin caiz olmadığını bize göstermektedir.

Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v) :
“Bir kimse bir kimseyi küfür veya fısk ile itham eder de itham edilen kimse böyle olmazsa bu itham, edene döner.”[5] buyurmuştur.

 
 
Sekizinci Afet: Şarkı ve Şiirdir:
Şarkı ve şiirin yerilmiş olanları, haramı ve harama teşvik edeni ihtiva edenleridir. Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Sizden birinizin içinin gözle görülür şekilde cerahatle dolmuş olması, onun hakkında, içinin şiir ile  dolmasından daha hayırlıdır.”[6]

Hulasa: İçinde çirkin söz bulunmazsa şiir söylemek ve bestelemek haram değildir. Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v): “Şiirden bazısı ayni hikmettir.”
 
Dokuzuncu Afet: Mizah (şaka) dır:
Şakanın yerilmiş olanı, devamlı yapılanı ve aşırısıdır. Aşırı mizahın kötülenmesine gelince, zira bu çok gülmeyi, bazı durumlarda da kini doğurur. Heybet ve vakarı düşürür.

Hz. Ömer (r.a.): Gülmesi çoğalanın heybeti azalır, şaka yapan eğlenceye alınır. Bir şeyi çok yapan onunla tanınır. Çok konuşan çok düşer, çok düşenin hayası azalır, hayası azalan kimse şüpheli şeylerden az kaçınır. Şüpheli şeylerden az kaçınanın kalbi ölür, demiştir.

M u h a m m e d b. M ü n k e d i r  diyor: “Annem bana dede ki: “Oğulcağızım, çocuklarla şaka etme seni eğlenceye alırlar.
Sa’ b. As da oğluna “Oğlum büyüklerle şaka etme sana kızarlar, adi kimselerle şaka etme sana hakaret ederler” diye vasiyette bulunmuştur.

Hulasa: Eğer şaka yaparken yalnız hakkı söylemeğe, gönül kırmamağa, ifrata varmamağa, ara sıra pek az şaka ile yetinmeğe muktedir olabilirsen, şakalaşmakta senin için bir sakınca yoktur. Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Bende şaka ederim. Fakat ancak hakkı söylerim.”[7]

Resül-i Ekrem’in (s.a.v)  şakalarından bazıları şöyledir.
Rivayete göre, yaşlı bir kadın Allah Resülünün yanına gelir. Resülullah (s.a.v): “Yaşlı kadın cennete giremez” buyurur. Kadın ağlamaya başlayınca Resül-i Ekrem (s.a.v): “Sen o gün yaşlı değilsindir.” buyurur.

Bir kadın Resül-i Ekreme (s.a.v) geldi ve: “Kocam seni çağırıyor” dedi. Resülullah (s.a.v): “Kimdir o? Ha şu gözünde beyaz olan mı?” Kadın. Vallahi onun gözünde beyazlık yoktur”  Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Yok yok onun gözünde muhakkak beyaz var” Kadın: Allah’a yemin ederim ki yoktur!. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) :
“Hiç kimse yoktur ki onun gözünde beyazlık olmasın.” buyurdu. Resül-i Ekrem o beyazlıkla gözbebeğini çevreleyen beyazlığı kast etmişti.

Bir başka kadın geldi ve: “Ya  Resülallah, beni deveye bindir (bana deve ver)” dedi. Resülullah (s.a.v.) :
“Yok, seni deve yavrusuna bindireceğim” dedi. Kadın: Ne yapayım onu? Beni taşıyamaz!” Bunun üzerine Resül-i Ekrem (s.a.v):
“İstisnasız her deve bir devenin yavrusudur.” buyurdu.
 
Hz. Aişe (r.anha) şöyle anlatır:
“Resül-i Ekrem’le birlikte Bedir gazasına çıktım. Bana: Gel seninle yarışalım” dedi. Bende Entarimi iyice bağladım. Sonra bir çizgi çizdik. Çizgi üzerinde durduk ve yarışmaya başladık. O beni geçti ve:
“Bu zül-Mecaz’daki müsabakanın karşılığıdır.” dedi.[8]

Hz. Aişe  (R.Anha) devam ederek anlatır.
“Ben küçüktüm. Biz Zül-Mecazda iken bir gün Resülullah (s.a.v.) bize geldi.  Babam ona bir şey gönderdiydi. “Bana ver” demişti. Bende vermemiştim. Geri dönüp koşmuştum. O da ardımdan koşmuş, fakat bana yetişmemişti.
 
Ebu Seleme de şöyle rivayet eder:
“Hz. Peygamber (a.s.) dilini Hasan’a çıkartırdı. Çocuk (Hasan) dilini görünce sevinir, ona doğru koşardı.”

Uyeyne el-Fezari: “Vallahi benim oğlum olur, evlenir, yüzü tüylenir de ben onu hiç bir zaman öpmüş değilimdir.” deyince Resül-i Ekrem (s.a.v.):
“Acımayana acınmaz.”[9]  buyurdu.

Not: Bu latifelerin çoğunun kadınlar ve çocuklarla geçtiği nakledilmiştir. Resül-i Ekrem’in böylesine şaka yapmanın sebebi; şakaya temayülü olmaksızın onların hassas gönüllerini almak içindi.

Resül-i Ekrem (s.a.v) bir defasında gözü ağrıdığı halde hurma yiyen Suhayb’e :“Gözün hasta iken hurma mı yiyorsun?” deyince, Suhayb:
“Ya Resülallah, öteki gözümle yiyorum” dedi.
Bu cevaba Resül-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz gülümsedi.
Meseleyi nakleden ravilerden biri: “Resül-i Ekrem (s.a.v) o kadar  tebessüm etti ki azı dişlerini bile seyrettim!” demiştir.
[1] Tirmizi.
[2] Tirmizi.Ebu Davud.
[3] İbni Ebid-Dünya.
[4] Müslim.
[5] Buhari.
[6] Müslim.
[7] Teberan.
[8] Zül-Mecaz Mekke de bir yerin ismidir.
[9] Müslim.

Dilin Afetleri-2

Dördüncü Afet: Münakaşa ve mücadele etmektir:
Resül-i Ekrem (s.a.v) den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir toplum, Allah kendilerine hidayet ettikten sonra sapıtmaz. Meğer ki münakaşa yapalar.”[1]

Yine Allah’ın Resülü (s.a.v) buyurdular ki:
“Haklı da olsa, münakaşayı bırakıncaya kadar hiçbir kul imanın hakikatine (erip onu) tamamlayamaz.”[2]

Yine Resül-i Ekrem (s.a.v) buyurdular ki:
“Haklı olduğu halde mücadeleyi terk eden kimse için cennetin ortasında bir köşk inşa edilir. Haksız olduğu halde mücadeleyi terk eden için ise, cennetin kenarında bir ev bina edilir.”

Z ü b e y r (r.a) oğluna nasihatinde “Oğlum, Kur’an hakkında insanlarla mücadele etme! Sen onlara güç yetiremezsin. Fakat sen sünnete devam et. Onunla mücadele edebilirsin.”

B i l a l b. S a i d şöyle der: Adamı inatçı, münakaşacı ve kendi görüşünü beğenir gördüğün vakit (bil ki) onun helaki tamamlanmıştır.”
Öyle ise, duyduğu her söz gerçek ise onu tasdik et. Yok batıl ve yalan ise, dini meselelerle de ilgisi yoksa, o zaman sus.

Beşinci Afet: Husumettir:
Husumetin hakikati; bir mal veya istenilen bir hakkı elde etmek için konuşmakta gösterilen inattır. Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Şüphesiz, Allah nezdinde adamların en çok buğza uğramış olanı pek yaman düşmanlık edendir.”[3]

Peygamberimiz (s.a.v): “Güzel söz, sadakadır.” buyurmuştur.
Başka bir hadislerinde de;
“Güzel söz ve yemek yedirmek cennet’e girmenizi kolaylaştırır.” [4]

Altıncı Afet: Çirkin sözler, sövmek ve dil düşüklüğüdür:
Allah’ın Resülü (s.a.v) buyurdu ki:
“Çirkin söz söylemekten uzak durunuz. Şüphesiz Allah (c.c) müstehcen konuşmayı, tefahhuşu sevmez.”[5]

Allah’ın Ressül-ü (s.a.v) buyurdu:
“Mümin; kusurlayıcı, lanetleyici, edepsiz ve çirkin laf söyleyici değildir.”[6]
 
Rivayet edilir ki; bir Arab-i Resül-i Ekrem’e (s.a.v) Ya Resülallah bana öğüt ver” deyince Resül-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allah’ın takvasına sarıl. Birisi sende (olduğunu) bildiği şeyle seni ayıplarsa onda bildiğin bir kusurla sen onu ayıplama! Ki, vebali ona, sevabı da sana olur. Hiçbir şeye de sövme.” [7]

Yine Allah’ın Resülü (s.a.v) buyurmuştur ki:
“Müminlerin sövüşmesi fısk (günah), vuruşmaları da küfürdür.” [8]

Yine Allah’ın Resülü (s.a.v.) buyurmuştur ki:
“Annesine-babasına söven melundur.”

Diğer bir rivayette de Resülullah (s.a.v):
“Büyük günahların en büyüklerinden biri de adamın ebeveynine sövmesidir.” demesi üzerine ashab: “Ey Allah’ın Resülü, adam anasına-babasına nasıl söver? Resülullah (s.a.v.):
“Kişi adamın babasına söver, ötekide kalkar onun babasına söver.”[9]

Bir başka hadisi şerifte de şöyle buyrulmuştur:
“Karşılıklı birbirine sövenlerin günahı, mazlum taraf başlayıncaya kadar, ilk defa başlayanadır. “[10]
[1] Tirmizi.
[2] İbni Ebid-Dünya.
[3] Buhari.
[4] Teberani.
[5] Nesei.Hakim.
[6] Tirmizi.
[7] Teberani.Hakim.
[8] Buhari.Müslim.
[9] Teberani.
[10] Müslim.

Dilin Afetleri-1

Birinci Afet: Malaya’ni (gereksiz söz) dür.
Bil ki, kulun sermayesi vakitleridir. Kul zamanlarını boş yere harcar, onlarla ahiret için sevap biriktirmezse sermayesini heder etmiş olur. Bundan ötürü Allah’ın Resülü (s.a.v) şöyle buyurmuştur.
“Malaya’niyi terk etmesi kişinin Müslümanlığının güzel olmasındandır.” [1]

-E b u Z e r (r.a) diyor ki: Resül-i Ekrem (s.a.v) bana:
“Sana, bedene hafif, fakat terazide ağır gelen bir amel öğreteyim mi? buyurdu. Ebu Zer (r.a): Evet ya Resülallah deyince. Resülü Ekrem (s.a.v):
“O sükut etmek, güzel ahlaka sahip olmak ve lüzumsuz şeyleri terk etmektir.”[2] buyurdu.

Muhammed b. Ka’b diyor ki; Resül-i Ekrem (s.a.v) bir defa:
“Şu kapıdan ilk girecek olan, cennet ehlinden biridir.” buyurdu.

Abdullah b. Selam biraz sonra içeri girdi. Ashab-ı Kiram, Resül-i Ekrem’in (s.a.v) bu müjde haberini kendisine ulaştırdı ve hangi ameli ile bu mertebeye ulaştığını kendisinden sordular. Abdullah “Ben zayıf bir kimseyim. Benim en kuvvetli ümidim, kalp selameti, yani kimseye karşı içimden kötülük beslememek ve boş sözleri terk etmiş olmamdır, başka bir fiil yoktur,” dedi.

İkinci Afet: Fazla konuşmaktır:
Fazla konuşmak; gereksiz yerde söze dalmak, gerekli yerlerde ise ihtiyacından fazla konuşmaktır. Resül-i Ekrem (s.a.v) buyurdu.
“Dilinin fazlasını tutana, malının da fazlasını infak edene müjdeler olsun.”[3]

Hadis olduğu bildirilen bir sözde de şöyle söylenmiştir.
“Adama dilinin fazlalığından (fazla konuşmaktan) daha büyük bir şer verilmemiştir.”

M i t r a f babası Abdullah’tan haber veriyor. Abdullah diyor ki:
Amir oğullarından birkaç kişi ile Resül-i Ekrem’in (s.a.v) huzuruna çıktık. Bunlar: “Sen bizim atamızsın, sen bizim efendimizsin, sen bizim en büyüğümüz ve en üstünümüzsün, sen parlak bir kasesin, sen şöylesin, sen böylesin gibi mukaddimelere başladılar.” Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Söyleyeceğinizi söyleyin, şeytan sizi şaşırtıp durmasın.” buyurdu. Resül-i Ekremin bu mübarek sözünde ,dil bir defa doğru da olsa övmeğe başlayınca şeytan onu havalandırıp aşırı gitmesine sebep olabilir.

-M ü c a h i d de şöyle anlatıyor. “Ağzından çıkan her söz yazılır, hatta kişi çocuğunu susturmak için, Dur ben sana şunu bunu alacağım der de sonra almazsa yalancılardan yazılır.

-H a s a n – ı B a s r i  “Ey adem oğlu, senin için defter hazırlandı. Kiramen Katibin adında iki melek vazifelendirildi, yaptıklarını yazıyorlar. İstediğini yap, İster az yap ister çok” demiştir.

İ b r a h i m T e y m i de şöyle anlatıyor: “Mümin, konuşacağı zaman sözüne bakar, lehinde ise onu konuşur, aleyhinde ise konuşmaz. Fakat facir böyle değil, ağzına her geleni birbiri peşinden salıverir gider.”

Üçüncü Afet: Batıla dalmaktır:
Bu kadınların hallerini, içki meclislerini, fasıkların makamlarını, zalimlerin nasıl büyüklendiklerini, onların yerilen merasimlerini ve çirkin hareketlerini hikaye etmek gibi ma’siyetler hakkında konuşmaktır. Şüphesiz bu tür konuşmalar helal olmayan konuşmalardır.

Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kıyamet gününde insanların hataca en yüklüsü, batıla en çok dalanlarıdır.”[4]

Buna Allah’ın şu Ayetleriyle de işaret buyrulmuştur:
“Günahkarlara: Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir? Diye uzaktan uzağa sorarlar. Onlar şöyle cevap verirler. Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmuyorduk. (Batıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk.”[5]

Başka bir ayeti kerimede de Cenab-ı Hakk (c.c) şöyle buyurmuştur.
“Başka söze dönünceye kadar onlarla bir arada oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz.”[6]

S e l m a n  “Kıyamet günü, insanların en çok günahkarları, dünyada en çok konuşmalarında Allah’a isyan edenlerdir.” demiştir.
[1] Tirmizi. ibn-i Mace.
[2] İbn-i Ebid-Dünya.Ebu Zer den rivayet etmiştir.
[3] Beyhaki.
[4] İbni Ebid- Dünya.
[5] Müddesir / 40-45.
[6] en-Nisa / 140.

Dilin Tehlikesi ve Açıklanması

Bil ki, dilin tehlikesi büyüktür. Allah’ın Resülü  (s.a.v) den şöyle rivayet edilmiştir.
“Kulun imanı, kalbi istikamet buluncaya kadar dosdoğru olmaz. Dili dosdoğru oluncaya kadar da kalbi istikamet bulmaz. Tehlikelerinden komşusu emin olmayan adam cennete giremez.” [1]

Muaz bin Cebel‘in (r.a) “Ya Resülallah, söylediklerimizden ötürü hesaba çekilecek miyiz?” şeklindeki sorusuna Allah’ın Resülü (s.a.v) şu cevabı verdi. “Ey İbnü Cebel, insanları yüzükoyun ateşe sürükleyen, dillerinin biçtiği mahsullerden başka bir şey midir?”[2]

Yine Allah’ın Resül-ü (s.a.v) den şöyle rivayet edilir:
“Her kim dilini tutarsa Allah (c.c) onun gizli hallerini örter. Her kim öfkesine hakim olursa Allah onu azabından korur. Her kim Allah’a özür beyan ederse Allah onun özrünü kabul eder.”[3]

Yine Allah’ın Resül-ü (s.a.v) buyurdular ki:
“Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa hayır söylesin, ya da sussun.”[4]
 
Yine Allah’ın Resül-ü (s.a.v.) buyurdular ki:
“Hayır için konuşmanın dışında dilini tut. Zira sen şeytanı onunla yenersin.”[5]

Resül-i Ekrem (s.a.v.) buyurdular ki:
“Midesinin, edep yerinin ve dilinin şerrinden korunan kimse, bütün kötülüklerden korunmuş olur.”[6]

Ömer b. Hattab (r.a) Ebu Bekir es-Sıddik-ı (r.a) eli ile dilini çekip uzattığını görünce. Ne yapıyorsun diye sordu. E b u B e k i r: Başıma gelenler hep bunun yüzünden gelmiştir. Zira ben Resül-i Ekrem’in (s.a.v):
“Vücudun her parçası ehemmiyetine binaen dilden Allah’a şikayet eder.”[7] buyurduğunu işittim,demiştir.

B e r a (r.a) diyor ki: Bedevinin biri Resül-i Ekrem’e (s.a.v) gelerek: Ya Resülallah, beni cennete koyacak bir ameli bana öğret, dedi. Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Aç olanı doyur, susuzu sula ma’rufu (iyiliği) emret, münkerden (kötülüten) nehyet. Bunlara gücün yetmezse hayır olmayan sözlerden dilini çek.”[8] buyurdu.

İbn-i Mes’ud (r.a) diyor ki; Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar üç kısımdır. Bir kısmı karda, bir kısmı selamette ve bir kısmı da helaktedir. Karda olanlar, Allah’ı (c.c) zikredenlerdir. Selamette olanlar, diline sahip olanlardır. Helake gidenler ise, batıl ve boş sözlere dalandır.”[9]

Yine Resül-i Ekrem (s.a.v.):
“Müminin lisanı kalbinin ötesindedir. Bir şey söyleyeceği zaman, önce onu düşünür ve sonra konuşur. Münafık bunun aksine, kalbi dilinin ötesindedir. Bir şey söyleyeceği zaman, düşünmeden onu söyler.”[10] buyurmuştur.
[1] İbn-i Ebid-Dünya
[2] İbn-i Ebid-Dünya
[3] İbn-i Ebid-Dünya
[4] Buhari.Müslim
[5] Teberani. Gazaliden Vaizler  S / 398-399.
[6] Ebu Mansur Deylemi
[7] İbn-i  Ebid-Dünya
[8] İbn-i Ebid–Dünya
[9] Teberani
[10] İhya. C. 3. S. 246-252

Hangi Konuşmalar Gıybet Olur? Gıybet Nedir? Günah Mı?

Hangi Konuşmalar Gıybet Olur? Gıybet Nedir? Günah Mı?

Gıybetin günah olduğunu ve Peygamber efendimizin bizden değildir dediği işlerden biri olduğunu hepimiz biliyoruz. Gıybet etmeye meylin pek çok sebepleri vardır. Biz umumi olan sekiz tanesini sayacağız.
 

  1. Kinini yenmek:
    Bir kimse birisine bir sebepten ötürü kızıp öfkesi kabardığı zaman, kızdığı adamın kötülüklerini sayıp dökerek öfkesini yener.
     
  2. Arkadaşlara uymak, konuşulurken onlara katılıp yardımcı olmak:
    Arkadaşları başkasının namus ve şerefleriyle eğlendikleri vakit kendisi onlara karşı gelse veya toplantıyı terk etse, arkadaşlarının ağrına gideceğinden soğuyacaklarını düşünerek onlara katılır ve bu davranışını güzel muaşeret sanır.
     
  3.  Gösteriş ve öğünme isteği:
    Bu da başkalarına kusur bularak şahsını büyük gösterme arzusundan doğar.
     
  4. Hased:
     Hased, insanların övdüğü, sevdiği ve saygı gösterdiği kimseyi çekememektir. Hasetçi hased ettiği kimseden bu nimetin elinden çıkmasını arzular. Zira halkın ona gösterdiği rağbet ona ağır gelir. Bunun için insanlar teveccühünü ondan uzaklaştırıncaya kadar adamı lekelemekten başka yol da bulamaz.
     
  5. Eğlenmek, şakalaşmak:
    Vakitleri gülerek geçirmek için tarafları kızıştıracak bir şekilde halkı güldüren şeylerle başkalarının ayıbını anmaktır. Bunun sebebi de kendini beğenmektir.
  6. Gıybeti yapılanı hor görerek eğlenceye ve alaya almaktır:
    Bunun menşei büyüklenme ve alay edileni hiçe saymaktır.
     
  7. Kendisine isnat edilen şeyi başkasına yükleme ve bu suretle kendisini kurtarmak için gıybet etmektir:
    Mesela: Kendini mazur göstermek için falanca ile beraber yaptık, diyerek onun gıybetini yapmaktır.
     
  8. Adamı küçük gördüğü için, hem huzurunda, hem gıyabında adam ile alay ve eğlence etmektir:
    Bunun sebebi de kendini büyük görüp, diğerini küçümsemektir.[1]

[1] İhya cild /3 sayfa /327= Gazali den Vaizler.  Sayfa / 425.

Gıybetin Kefareti

Bilmiş ol ki; gıybet edene vacip olan, pişman olup kendi haline acımak suretiyle tövbe etmek ve bu suretle Allah katındaki mesuliyetten kurtulmaktır. Ayrıca gıybet ettiği kimseden de helallik almaktır ki, ona olan borcundan da bu sayede kurtulmuş olsun.
Gıybet ettiği kimseden helallik alıp af dilerken içinden üzülmeli ve bu üzüntü ve nedametini gıybet ettiği kimseye de duyurmalıdır. İçinden nadim olmadığı halde dışından pişman görünüp helallik almaya çalışan, riyakarlık etmiş olur ki, bu defa yeni bir günahı daha sırtına almış olur.

H a s a n-ı B a s r i‘ ye göre, helallik almağa lüzum yok yalnız tövbekar olmak da kafidir. Bu sözüne de E n e s b. M a l i k ‘in (r.a) Resül-i Ekrem’den rivayet ettiği şu hadis ile delil çekmiştir.
“Gıybet ettiğin adamın gıybetinin kefareti, onun için istiğfar etmendir.”[1]

M ü c a h i d de “Din kardeşinin etini yemenin yani gıybetini yapmanın kefareti, onu övmen ve onun için hayır dua etmendir.” demiştir.

A t a b. Ebi R e b a h‘a gıybetin tövbesinden sordular. A t a da, gıybetini yaptığın adamın yanına gider ona, senin gıybetini yaptım, zülüm ettim, hatta yalan söyledim, bu suretle sana kötülükte bulundum. Şimdi pişman oldum. Senden helallik istiyorum. Sen istersen hakkını alırsın, istersen helal edersin, der ve bu suretle helallik ister. Sözün doğrusuda budur.

Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Kimin bir kardeşinin ırz, şeref ve haysiyeti ile veya malı ile alakalı bir halsızlığı varsa, paranın pulun bulunmayacağı ve kıymeti olmayacağı bir gün (kıyamet günü) gelmeden, hak sahibinden helallik alsın. Zira o gün kendi iyiliklerinden alınır ve hak sahibine verilir. Şayet kendi iyiliği yoksa, hak sahibinin günahları da kendi günahları üzerine eklenir.”[2]

-Hz. A i ş e, başka bir kadın için “Ne uzun eteklidir” diyen kadına, “Gıybet ettin, git ondan helallik al.” demiştir.
-Bütün rivayetler, gıybet edilenden helallik almanın gerekli olduğunu göstermektedir. Şayet ölmüş veya yeri belli değilse, onun için dua, istiğfar ve hayır hasenat yapar.

-Şayet helallik isteyene hakkını helal etmesi mecburi midir? dersen. Derim ki: Hayır, mecburi değildir. Zira o fazladan bir ikramdır.[3]

Uzun sözün kısası, affetmek daha faziletlidir. H a s a n-ı B a s r i diyor ki:
“Kıyamet günü mahlukat, alemlerin Rabbi olan Allah Teala’nın huzurunda toplandıkları zaman Allah’ü Teala da alacağı olanlar kalksınlar diye çağrılır. Bu davete ancak dünyada affedenler katılır. Nitekim Kur’an-ı Kerim de:
“Afva sarıl, ma’rufü emret ve cahillerden yüz çevir.”[4] buyrulmuştur.

Peygamberimiz de (s.a.v) C e b r a i l (a.s) Ya Cebrail, bu af nedir? diye sorunca, Cebrail:
“Allah’u Teala sana emrediyor, sana zülmedeni affeyle, sana gelmeyen git ve sana vermeyene ver,” dedi.
[1] İbn-i Ebid-Dünya.
[2] Buhari. Müslim.
[3] İhya Cild / 3 Sayfa / 340.
[4] A’raf / 199.

Gıybete Ruhsat Veren Özürlerin Beyanı

Bil ki, dince doğru bir gayeye ulaşmak ancak başkasının kötülüklerini sayıp dökmekle mümkün olacaksa, burada (gıybete) ruhsat vardır. Bunlar da altıdır.

1-) Tazallümü (zülme uğradığını) beyan etmek: Şöyle ki: Hakkının alı verilmesi için, kişinin uğradığı haksızlığı alakalı mercie iletmesidir. Resülullah (s.a.v) buyurdular: “Hak sahibinin söz hakkı vardır.”[1]

2-) kötülüğü değiştirip düzeltmek ve asiyi yola getirmek için yardım dilemek:
Rivayete göre Hz. Ömer (r.a) Hz. Osman veya Hz. Talha’ya uğramış, selam vermiş, selamını almamıştır. Bunun üzerine Hz. Ömer, meseleyi Hz. Ebu Bekir’e anlatmış ve Hz. Ebu Bekir aralarını bulmuştur. Hz. Ömer’in bunu bildirmesi, yardım talebi için idi.

3-) Fetva istemek: Yine rivayete göre Hind binti Utbe, Resül-i Ekrem’e (s.a.v): “Ya Resülallah, Ebu Süfyan (Kocası) çok cimri bir adamdır. Bana ve çocuğuma yetecek miktarda vermiyor. Ondan habersiz malından alabilir miyim?” deyince Resülullah (s.a.v):
“Sana ve çocuğuna yetecek miktarı, i’tidale (haddi aşmamak) riayet ederek al.” buyurdu.

4-) Bir müslümanı kötülükten korumak: Mesela: Bir adamın zararlı ve şerir olduğunu bildiğinde, herhangi bir şahsın onunla temas etmesine engel olmak ve onu korumak için o adamın zararlarını anlatabilirsin.
Evlenme ve emanet bırakma hususundaki danışmalar da böyledir. Danışılan kişinin -aleyhde bulunmak maksadıyla değil de- nasihat kastıyla, bildiklerini danışana söylemesi gerekir.

5-) Kişinin bir kusurundan meydana gelmiş bir lakapla tanınmış olması:
Aksak, damlaç gözlü gibi. Tanıtma zaruretinden ötürü böyle lakapları söylemekte sakınca yoktur. Bundan kaçınma yolu ve daha başka ifadelerle tanıtma imkanı varsa,o lakabı söylememek daha iyidir.

6-) Kişinin aşikare büyük günahları işlemesi:
Aşikare içki içen ve kumar oynayan gibi. O, kendisine meyhar veya kumarbaz diyenlere dahi aldırış etmez. Artık onu bu isimle anmakta beis yoktur. Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur.
“Haya perdesini yüzünden atanın gıybeti olmaz.”[2]

Hz. Ömer de (r.a) “Fasıkı gıybet haram değildir.” buyurdu ve bu sözü ile fıskını gizli yapanı değil, açığa çıkaranı kastetti. Zira kusurunu gizleyenin hakkına riayet şarttır.[3]
[1] Buhari. Müslim.
[2] İbn Adiy. -Kitabüs-Seva-da rivayetetmiştir.
[3] Gazaliden Vaizler S. 428.

Gıybetin Manası ve Hududu

Bil ki, gıybetin öz tarifi şudur:
Kardeşini, duyunca hoşuna gitmeyeceği bir şeyle anmandır.”
Onu bedeninde, soyunda, huyunda, işinde, sözünde, dininde, dünyasında, hatta elbisesinde, evinde, binitindeki bir noksanlıkla anmandır. Bunların bazılarına örnek verecek olursak:
 
Bedeni noksanlık:
Şaşıdır, yan bakar, keldir, kısadır, uzundur, karadır, sarıdır; hulasa nasıl olursa olsun, hoşlanmayacağı tasavvur olunan bütün sıfatlarla vasıflandırmaktır.
 
Soyca gıybet:
Babası fasıktır, veya düşük biridir, çöpçüdür… ve benzeri şeyleri söylemendir.

Ahlaki yönünden gıybet etmek:
Huyu kötüdür, cimridir, kibirlidir, itirazcıdır, çok öfkelidir, korkaktır şeklindeki konuşmalar gibidir.

İşleriyle ilgili gıybet:
Hırsızdır, içkicidir, haindir, zalimdir, namaza ve zekata karşı tembeldir, pisliklerden sakınmaz vb. sözlerdir.

Davranışını gıybet etmek:
Terbiyesi azdır, insanları önemsemez, çok konuşur, çok yer, uyku küpüdür, oturacağı yeri bilmez gibi laflardır.

Elbisesiyle alakalı gıybet:
Büyük yenli, uzun etekli, kirli elbiseli.. gibi lakırdılardır.
Gıybet hususunda en veciz söz, Allah’ın Resülün’den (s.a.v) rivayet edilen şu ifadesidir: “Gıybet, kardeşini hoşlanmayacağı bir şeyle anmandır.”[1]

Dil ile ta’rizde bulunmak, açık gıybet gibi; davranışlarla gıybet yapmak da sözle gıybet etmek gibidir. Yine işaret, ima, göz kırpmak, kaş oynatmak, yazı, hareket hulasa bir anlam taşıyan her tutum gıybete girer. Ve haramdır. Mesela; Eliyle birisinin kısalığına veya uzunluğuna işaret etmek, veya yürümesini taklit etmek gıybettir. Bir şahsın ayıbını yazmak da gıybettir. Zira kalem iki dilden biridir.

Gıybetin bir başka türü de, yapılan gıybete hayretle kulak vermektir. Zira o, hayretini belirtmekle gıybet edenin şevkini arttırır, gıybetin derinliğine dalmasını sağlar. Hatta kendisi de bu yolla bizzat gıybete iştirak eder ve: “Hayret! Ben böyle bilmiyordum; onu daha başka zannediyordum. Allah onun belasından bizi korusun! der.
Bunların tümü gıybetçiyi tasdik etmektir. Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Hatta gıybet yapılan yerde (tasdik etmese dahi) susan da gıybetçiye ortaktır. Ancak, diliyle gıybetçilerin gıybetine karşı çıkmaktan korkanlar, kalbiyle benimsemeyip inkar edenler bu kuralın dışında kalırlar. (ki, gıybete ortak olmamış olurlar.)

Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kimin yanında bir mümin zillete düşürülür de gücü yettiği halde ona yardım etmezse, Allah onu kıyamet gününde mahlukatın önünde rezil eder.”[2]

Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: “Resülullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Kul (bazen) Allah’ın rızasına uygun bir kelamı, ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah (c.c) onun sebebiyle Cennetteki derecesini yükseltir. Yine kul (bazen) Allah’ın hoşnutsuzluğuna sebep olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah, o sebeple onu cehennemde yetmiş yıllık aşağıya atar.” [3]
 
Dili gıybetten korumanın ilacı: Bil ki, bütün kötü huylar ilim ve amel karışımı bir ma’cunla tedavi edilirler. Öz olarak, dili gıybetten korumanın çaresi: Kişinin, gıybet ettiği zaman Allah’ın yasakladığı bir şeyi işlediği için Allah’ın gazabına maruz kalacağını bilmesidir. Kul, gıybet hakkında söylenen haberlere inandığı takdirde, korkacağı için dilini gıybetle salıvermez.

Yine kişinin kendini kontrol etmesi, nefsinde bir kusur bulursa nefsinin ayıbını gidermeye uğraşması Allah Resülü’nün (s.a.v):
“Nefsi kusuru, kendisini insanların kusurlarıyla uğraşmaktan alıkoyan kimseye müjdeler olsun.” Sözünü hatırlaması da faydalı olur.
[1] Müslim.
[2] Teberani. Gazali’den Vaizler S.423-424.
[3] Buhari. Müslim.

Gıybet Edene Nasıl Mukabele Etmeli?

Gıybet mevzuunda mühim bir husus, gıybeti edilen kimsenin, işitmesi halinde gıybet edene karşı takınacağı tavırdır. Bu da onun gıybetini yapmalı mı?

Hadisi Şerifte  (Ribanın en kötüsü, haksız yere müslümanın ırzını -manevi şahsiyetini- rencide etmektir.) “haksız yere” tabiri, gıybet edilen kimseye bir hak tanımakta ise de gıybete gıybetle mukabele çok muhataralı (riskli) bir davranıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim bize yapılana ancak misliyle mukabele izin vermiş, haddi aşmayı haram kılmış ve karşılık vermeyip Sabretmenin hayırlı olacağını buyurmuştur.
“Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın.” [1]
“Eğer ceza verecekseniz, size yapılan işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.”[2]

Ancak, gıybet meselesinde mislini bulmak, haklı olunan sınırda durmak oldukça zordur. Haddi tecavüz ederek zarara düşme ihtimali fazladır. Bu sebeple, böyle bir muhataralı (riskli) bir hakkı kullanmaktansa, karlı cihet olan “sabrı” tercih etmek en selametli tavırdır.

Gıybete aynı şekilde cevap vermek günah mı?

Bir hadiste:
Fakirlik günün için karzda bulun.buyrulmuştur.
Bunun manası: “Seni ayıplamak, zemmetmek süretiyle gıybet eden kimseye hemen mukabele etmeye, hakkını dünyada almaya kalkma. Karzda bulun (yani ödünç ver) onu fakir olacağın kıyamet gününde alırsın” demektir. Yani bağışlama tavsiye edilmiştir.

Şu halde,bu meselede takip edilecek en selametli yol, gıybet ateşini sükut ve bağışlama suyu ile söndürmektir. Gıybete gıybetle mukabele, hayırları yiyip tüketen yangına körükle gitmektir.
Unutmayalım ki: Gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi amel-i salihayı yer bitirir.[3]

Resülullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Ey diliyle inanıp gönlüyle inanmayan topluluğu! Müslümanları gıybet etmeyiniz. Onların gizli yönlerini araştırmayınız. Şüphesiz kim kardeşinin kapalı bir yönünü araştırırsa Allah da onun kapalı tarafını araştırır. Allah da kimin gizli hallerini araştırırsa, -evinin içinde de olsa-  onu rezil eder.” [4]

Peygamberimiz (s.a.v) buyurdular ki:
Ademoğlu’nun emr-i bil ma’ruf veya nehy-i anil-münker veya Allah Teala’ya zikir hariç bütün sözleri lehine değil, aleyhinedir.”[5]
[1] Bakara / 194.
[2] Nahl / 126.
[3] Kütüb-i Sitte cild /12 Sayfa / 120.
[4] Ebu Davud.İbni Ebid-Dünya.
[5] Tirmizi.

Rüyada hap içmek

HAP: Rüyada hap görmek, hastalığa işarettir. Rüyada hap yutmak, sadakate yorumlanır
Rüyada hap içmek takvaya, hasta olduğu halde inat edip hap içmemek İslam’ın emirlerine uymamaya işarettir.
Hastalıktan dolayı hap yuttuğunu görmek, aldanmaya, boş ümide kapılmaya işarettir.

Herşeye rağmen rüya ile amel etmek doğru değildir sonuçta bir rüyadır, fazlaca anlam yüklemek ve hayatımızı yaşantımızı ona göre tahsis etmek doğru değildir bu konuda dikkatli olmak gerekir.

Rüya görmenin çeşitli sebepleri vardır gün içerisinde kafamıza takılanlar rüyamız olabilir çok müşkil olduğumuz bir olay rüyamıza girebilir. ancak bu şekilde de olsa hak rüyalar vardır, bunu bilmek zordur ancak, rüyalarımızı herkese anlatmamalıyız, en güzel rüya tabiri güneş doğmadan ve sabah namazının ardından tabir ettirilmesi güzel olanıdır.

Unutmayın hayat gerçektir, rüya uyanınca biter, en başta dediğimiz gibi rüya ile amel edilmez.