Yedinci Afet: Lanet okumaktır:
Lanet, Allah’ın rahmetinden kovmak ve uzaklaştırmaktır. Lanet ya hayvan için ya cansız için ya da insan için yapılır. Bunların hepsi de yerilmiştir. Resül-i Ekrem (s.a.v) buyurdu: “Mümin lanet edici olamaz.”[1]
Başka bir hadisi şerifte de şöyle buyrulmuştur.
“Allah’ın gazabı, Allah’ın laneti ve cehennem ile lanetleşmeyin.”[2]
Hz. Aişe (R.Anha) anlatıyor: Hz. Ebu Bekir (r.a) kölelerinden bazılarını Tel’in ediyordu. Resül-i Ekrem (s.a.v) ona dönerek:
“Ya Eba Bekir, hem sıddıklık hem de lanet edicilik bir arada olur mu? Kabenin Rabbine yemin ederim ki, olamaz.”[3] buyurdu.
Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a) kölelerini azat etti ve bir daha lanet etmeyeceğine dair Resül-i Ekrem’e (s.a.v) söz verdi.
Yine Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Lanet ediciler kıyamet günü ne şefaatçi, ne de şahid olurlar.”[4] buyurdu.
N u a y m a n adında biri defalarca içki içti ve her defasında Resül-i Ekrem’in huzurunda cezalandırıldı. Ashaptan biri; Lanet olası ne çok içiyor, deyince, Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Kardeşin hakkında şeytana yardımcı olma.” Diğer rivayette. “Böyle deme, zira o, Allah ve Resülünü sever.” buyurmakla içki içen bu adamı tel’inden menetmiştir. İşte bu hadise, muayyen bir fasıkı tel’inin caiz olmadığını bize göstermektedir.
Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v) :
“Bir kimse bir kimseyi küfür veya fısk ile itham eder de itham edilen kimse böyle olmazsa bu itham, edene döner.”[5] buyurmuştur.
Sekizinci Afet: Şarkı ve Şiirdir:
Şarkı ve şiirin yerilmiş olanları, haramı ve harama teşvik edeni ihtiva edenleridir. Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Sizden birinizin içinin gözle görülür şekilde cerahatle dolmuş olması, onun hakkında, içinin şiir ile dolmasından daha hayırlıdır.”[6]
Hulasa: İçinde çirkin söz bulunmazsa şiir söylemek ve bestelemek haram değildir. Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v): “Şiirden bazısı ayni hikmettir.”
Dokuzuncu Afet: Mizah (şaka) dır:
Şakanın yerilmiş olanı, devamlı yapılanı ve aşırısıdır. Aşırı mizahın kötülenmesine gelince, zira bu çok gülmeyi, bazı durumlarda da kini doğurur. Heybet ve vakarı düşürür.
Hz. Ömer (r.a.): Gülmesi çoğalanın heybeti azalır, şaka yapan eğlenceye alınır. Bir şeyi çok yapan onunla tanınır. Çok konuşan çok düşer, çok düşenin hayası azalır, hayası azalan kimse şüpheli şeylerden az kaçınır. Şüpheli şeylerden az kaçınanın kalbi ölür, demiştir.
M u h a m m e d b. M ü n k e d i r diyor: “Annem bana dede ki: “Oğulcağızım, çocuklarla şaka etme seni eğlenceye alırlar.
Sa’ b. As da oğluna “Oğlum büyüklerle şaka etme sana kızarlar, adi kimselerle şaka etme sana hakaret ederler” diye vasiyette bulunmuştur.
Hulasa: Eğer şaka yaparken yalnız hakkı söylemeğe, gönül kırmamağa, ifrata varmamağa, ara sıra pek az şaka ile yetinmeğe muktedir olabilirsen, şakalaşmakta senin için bir sakınca yoktur. Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Bende şaka ederim. Fakat ancak hakkı söylerim.”[7]
Resül-i Ekrem’in (s.a.v) şakalarından bazıları şöyledir.
Rivayete göre, yaşlı bir kadın Allah Resülünün yanına gelir. Resülullah (s.a.v): “Yaşlı kadın cennete giremez” buyurur. Kadın ağlamaya başlayınca Resül-i Ekrem (s.a.v): “Sen o gün yaşlı değilsindir.” buyurur.
Bir kadın Resül-i Ekreme (s.a.v) geldi ve: “Kocam seni çağırıyor” dedi. Resülullah (s.a.v): “Kimdir o? Ha şu gözünde beyaz olan mı?” Kadın. Vallahi onun gözünde beyazlık yoktur” Resül-i Ekrem (s.a.v):
“Yok yok onun gözünde muhakkak beyaz var” Kadın: Allah’a yemin ederim ki yoktur!. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) :
“Hiç kimse yoktur ki onun gözünde beyazlık olmasın.” buyurdu. Resül-i Ekrem o beyazlıkla gözbebeğini çevreleyen beyazlığı kast etmişti.
Bir başka kadın geldi ve: “Ya Resülallah, beni deveye bindir (bana deve ver)” dedi. Resülullah (s.a.v.) :
“Yok, seni deve yavrusuna bindireceğim” dedi. Kadın: Ne yapayım onu? Beni taşıyamaz!” Bunun üzerine Resül-i Ekrem (s.a.v):
“İstisnasız her deve bir devenin yavrusudur.” buyurdu.
Hz. Aişe (r.anha) şöyle anlatır:
“Resül-i Ekrem’le birlikte Bedir gazasına çıktım. Bana: “Gel seninle yarışalım” dedi. Bende Entarimi iyice bağladım. Sonra bir çizgi çizdik. Çizgi üzerinde durduk ve yarışmaya başladık. O beni geçti ve:
“Bu zül-Mecaz’daki müsabakanın karşılığıdır.” dedi.[8]
Hz. Aişe (R.Anha) devam ederek anlatır.
“Ben küçüktüm. Biz Zül-Mecazda iken bir gün Resülullah (s.a.v.) bize geldi. Babam ona bir şey gönderdiydi. “Bana ver” demişti. Bende vermemiştim. Geri dönüp koşmuştum. O da ardımdan koşmuş, fakat bana yetişmemişti.
Ebu Seleme de şöyle rivayet eder:
“Hz. Peygamber (a.s.) dilini Hasan’a çıkartırdı. Çocuk (Hasan) dilini görünce sevinir, ona doğru koşardı.”
Uyeyne el-Fezari: “Vallahi benim oğlum olur, evlenir, yüzü tüylenir de ben onu hiç bir zaman öpmüş değilimdir.” deyince Resül-i Ekrem (s.a.v.):
“Acımayana acınmaz.”[9] buyurdu.
Not: Bu latifelerin çoğunun kadınlar ve çocuklarla geçtiği nakledilmiştir. Resül-i Ekrem’in böylesine şaka yapmanın sebebi; şakaya temayülü olmaksızın onların hassas gönüllerini almak içindi.
Resül-i Ekrem (s.a.v) bir defasında gözü ağrıdığı halde hurma yiyen Suhayb’e :“Gözün hasta iken hurma mı yiyorsun?” deyince, Suhayb:
“Ya Resülallah, öteki gözümle yiyorum” dedi.
Bu cevaba Resül-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz gülümsedi.
Meseleyi nakleden ravilerden biri: “Resül-i Ekrem (s.a.v) o kadar tebessüm etti ki azı dişlerini bile seyrettim!” demiştir.
[1] Tirmizi.
[2] Tirmizi.Ebu Davud.
[3] İbni Ebid-Dünya.
[4] Müslim.
[5] Buhari.
[6] Müslim.
[7] Teberan.
[8] Zül-Mecaz Mekke de bir yerin ismidir.
[9] Müslim.