Allah (c.c) rızası için yapılan işlerin başında ne gerekiyorsa, içinde ve sonunda da aynı edep istenir. Namazın içinde huşü gerektiği gibi dışındaki taharet ve abdestte de huzur ve edep lazımdır. Taharetini güzel yapamayan, abdestini tam almayan kimse katiyen güzel bir namaz kılamaz; vesveseden kurtulamaz, manevi bir tat alamaz.
Hac, umre, hizmet veya mürşit ziyareti için çıkılan yolculuklar da böyledir. Bu yolculuktaki edepler gidilecek yerde değil, evde başlar, yolda devam eder, gidilen yerde uygulanır. İnsan edebi korudukça nefsi uslanır; kalbi tatlanır. Devam ettikçe edebine edep katılır, böylece Allah rızasına doğru bir güzel adım daha atılır. Edebin dünyadaki süs ve şerefi insana yeter, onun asıl meyveleri ve sevabı ahirette toplanır. Böyle bir yola çıkan kardeşlerin yol esnasında dikkat edecekleri bazı mühim vazifeler mevcuttur. Onları kısaca hatırlatıyoruz.
Başkana İtaat
Nefis ve şeytan bilhassa bu vazifede insanı çabucak kandırıp bir anda kazanmış olduğu bütün ameli yok edebileceği için bu konu üzerinde biraz duralım. Unutmayalım ki, bir hadisi şeriflerin de Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Başınıza siyahi bir kölede başkan seçilse ona itaat edin.” buyurmuştur. Allah ve Resülünü seven bir mümin hadisi şerifte buyrulanı yapar, nefis ve şeytana yapmış olduğu ameli heba ettirmez.
Toplu yolculuk ve cemaat halinde hizmet yapmak kadar insan fıtratını ortaya koyan hiçbir şey yoktur. Nefsin gizli huyları, güzel veya kötü ahlakları ancak, insanlara karşı muamelesi ile ortaya çıkar.
Yolculuğa, insanın gizli yanlarını ortaya çıkarttığı için sefer denmiştir.
Önceki büyükler bir insanı tanımak için, onunla komşuluk, yolculuk veya ticaret yapmayı gerekli görürlerdi. Çünkü insanın fıtratını bunlar ortaya çıkarır ve onun içini dışına yansıtır.
“Hak yolunda el ele tuttuğu kardeşleriyle geçinemeyen, onları sevemeyen ve onlara sevilemeyen kimse, gerçekten hastadır. Onun kalbi hasta, imanı zayıf, aklı kıt, nefsi katı, gönlü dardır; onun saygıyı ve sevgiyi öğrenmesi farzdır.”
Herkesin aklı işleriyle, ahlakı edebiyle ölçülür. Buna güzel geçim de denir. Büyüğüne ve küçüğüne karşı nasıl davranacağını bilmeyen kimse, edebe muhtaçtır. Hayırlı bir yola çıkan insana, azık lazım olduğu kadar sabır ve edepte gerekir. Edebin ilk basamağı, haddini bilmektir. Edebin son noktası ise; Cenab-ı Hakk’a sevilmek ve huzurunda kabul görmektir.
Hac, umre, hizmet ve mürşid ziyareti için yapılan yolculuklarda, şeytan bu yolun yolcularıyla çok uğraşır. Dikkat edilmez ise, Mekke de elde edilen manevi kazanç, Cidde de elden çıkar; Tekkede uslanan nefis caddede can yakar.
Yolda en mühim edep, yol başkanı seçilen kimseye itaat etmektir. Bunun yanında ona destek vermek, bir istişare anında güzel olanı göstermek, vazife verirse çekinmeden yerine getirmek gelir. Sorumlu kimse hata ederse usulünce uyarmak ve düzeltmek, kardeşlerin kusurlarını örtmek ve kendilerine hayır dua etmek, en mühim vazifelerdir. Hepsinden önemlisi, yolda, söz ve fiilleriyle cemaat içinde sıkıntı çıkarmamaktır.
Yolda kafile başkanına baş kaldıran, arkadaşının canını sıkan, eliyle diliyle problem çıkaran bir kimsenin, Kabe’ye varınca veya mürşidi görünce edepli ve muttaki bir Müslüman görüntüsüne girmesi, taklitten başka bir şey değildir; bir nevi riyakarlıktır. Halbuki hak adamı her yerde hakkı korur ve edepli olur.
Resülullah (s.a.v) Efendimiz, yapılan her yolculuktan hayır gelmesi için şu şartların bulunması gerektiğini beyan buyuruyor.
- Allah rızası için yola çıkmak.
- Başındaki imama ve başkana itaat etmek.
- Sevdiği malından Allah rızası için kardeşlerine infak ve ikram etmek.
- Yol arkadaşlarıyla iyi geçinmek, onlara yumuşak davranmak.
- Fitne ve fesattan çekinmek. Kim böyle yaparsa onun, bütün uykusu ve uyanıklığı kendisine sevap getirir.
“Kim de övünmek, kendini sevdirmek ve gösteriş için yolculuk yapar, başındaki imamın sözünü dinlemez, insanların arasını açar ve yer yüzünde fesat yayarsa onun elde edeceği hiçbir hayır yoktur.” [1]
[1] Ebu Davud.
Huzurkapisi abi seni Allah için seviyorum be Allah Azze Ve Celle senden razı olsun
Bir tek insanlıkta görmedim huşu ile yakarış