Bu hizmet ya beden veya mal ile olur. Beden ile hizmet odur ki, mürşide hizmet Rasûlullah’a (s.a.v) ve belki Allah Celle ve A’lâ’ya râcî (dönme) olduğuna itikat edip, o hizmeti kendisine Cenâb-ı Hak’tan bir nimet bilmeli; ve bu tevfîka mazhar ve o hizmete tahsis kılındığına memnun ve müteşekkir olmalı! Kalbinde bu hizmetten nâşi mürşidine, “Ben sana şöyle hizmet ediyorum!” diye söylememelidir. Çünkü bu başa kakmak gibidir ve zehirdir, ecrini zâyî eder; bunu bilmeli ve inanmalıdır.
Eğer bir şeye söz vermişse, helâk olacak olsa bile sözünden dönmeye… Kendi işleri üzerine mürşidin hizmetini takdim eyleye ve mürşidine hizmeti bir lahza bile tehir etmeye. Bile ki, mürşidin himmet ve yardımı o hizmete imdat edip, onunla vücuda gelir. Ve hizmetinden hemen hàdim ve mümtesil, yâni hizmete memur olmaktan başka bir şey kastı olmaya… Eğer kendisinde bir gönül hoşluğu veya velâyet ve sâire gibi bir garaz olursa, derhal tövbe ve istiğfar eyleye… Ve daha doğrusu bu ki, Hak Teàlâ kendisini sanki mürşidine hizmet için halk ettiğine itikad eyleye. Hattâ nefsini bile mevcut görmeyip, hizmeti ona nispet eylemeye.
Kendisini mürşidin hizmetine lâyık görmeye… Memur olduğu hizmetten nefsini aciz ve noksan bile.
Şeyhin muhtaç olduğu mesàlihi ve işleri, söylemesine hacet bırakmadan ve hatırına gelmeden yapıvermeğe gayret ve sa’y (gayret) etmelidir. Zîrâ bu suretle şeyhini rahatlandırmış olacağından, mükâfâtı da o nispette çok olur. Şeyhinin gönlünü fethetmeğe sebep olur ve belki müridin (hàdimin) mürşidinin kalbinin ortasında yer almasını mucip olur. Bu suretle de mürşidin bâtını müridin kalbine aksedip, feyizde ziyade devam hasıl olur. Mürşidin hizmetini gàyet sürur ve beşaretle, sevinçle eda etmelidir.
Hikâye olunur ki: Bir mürid bazı ihtiyaçları sebebiyle şeyhine mühim bir ikramda bulunmuş Fakat şeyh efendi bu müridi arkadaşları arasında methedince, mürid şeyhine: “Ben o meblağı annemin rızası olmadan size vermiştim, vâlidem şimdi onu geri istiyor; vermenizi rica ederim!” demiş.
Şeyh efendi de getirip vermiş. Müritler de bu işe taaccüp etmişler. Lâkin akşamdan sonra herkes dağılınca, mürit o aldığı bin altını yanına alıp, şeyhine varmış:
“Efendim, beni arkadaşlarımın arasında medh ve senâ buyurmanızı ve halk arasında bununla memnûniyetinizi bildirmenizi arzu etmedim. Bu sebepten nefsimi horlamak ve arkadaşlarımın arasında kıymetimin olmamasını sağlamak için böyle yaptım. Kusurumun affını ve aynı meblağın kabulünü rica ederim!” demiş. Şeyh de müridin bu halini tahsin edip, çok beğenip, edal-i makbûlînden kılmış. (yani tekrar onun ikramını kabul etmiştir)
Cennetten kimse eksik kalmasın ne güzel bir düşünce💓
Duanın kabul edilmesi için bazı şartlar vardır. Duanın kabul edileceğinden şüphe etmemeli şartlarına riayet edilip edilmediğinden şüphe etmelidir. Gereken şartlara riayet etmeden duanın kabul edilmesini beklemek uygun olmaz.