Gavsi Sani (k.s) buyurdu ki:
“Bakıyoruz dünya küfrün denizi olmuş. İnsan hem kendini kurtarmaya gitsin hem de insanları kurtarmaya gitsin. bütün dünyanın hidayetine vesile olsa kendisi hidayet olmasa bir şey yapmış olmaz.”
Bu yol, vermeyene verme yoludur. Bu yol, gelmeyene gitme yoludur. Bu yol, canla başla hizmet edip, sonunda kusuruna istiğfar etme yoludur. Kendisini başkalarından kıymetli görenin ve bunun için herkesten hizmet bekleyenin, Allah katında gübre kadar değeri yoktur. Cenab-ı Hakk’ın katında da insanların yanında da kıymetli olmak isteyen kimse, hizmete talip olmalıdır. Akıllı ve âşık olan hizmete koşar.
Alemlere rahmet olan Efendimiz (s.a.v) hizmet ehlini şöyle övüyor. “Bir topluluk içinde en büyük sevabı onlara hizmet eden alır.”[1]
“İnsanların en hayırlısı, diğer insanlara faydalı olandır.”[2]
“Sadakaların en faziletlisi, Allah yolunda hizmet etmek ve hizmetçi vermektir.”[3]
Ashab-ı Kiram (r.anhüm) hizmetin şerefini bildikleri için, topluca bir yolculuk yaptıklarında, içlerinde en faziletli olanlar. Hizmet işinin kendilerine kalmasını şart koşardı. Eğer onu elde edemez ise, müezzinliğin kendisine kalmasını isterdi.
Kardeşlere yapılan hizmet, nafile ibadetten daha üstündür. Hz. Enes (r.a) anlatıyor:
Resülullah (s.a.v) ile bir yolculuktaydık. Bazılarımız oruçlu, bir kısmımız da oruçsuzdu. Sıcağın oldukça şiddetli olduğu bir günde konaklamak için bir yere indik. Bazılarımız eliyle güneşten korunmaya çalışıyordu. En fazla gölgeye sahip olanlar, kendilerini gölgeleyecek fazla elbiseye sahip bulunanlardı. Oruçlular takatten düşüp kenara çekildiler., bir şey yapamadılar. Oruç tutmayanlar ise, kalkıp çadırları kurdular, hayvanlara yiyecek verdiler ve suladılar. Bunu gören Resülullah (s.a.v): “Bugün, oruç tutmayanlar bütün sevabı alıp götürdüler.”[4] buyurdu.
[1] Said b. Mansur, sünen, no: 2406
[2] Ebu Davud,Tirmizi.
[3] Hakim, Müstedrek
[4] Buhari.