Bil ki, dince doğru bir gayeye ulaşmak ancak başkasının kötülüklerini sayıp dökmekle mümkün olacaksa, burada (gıybete) ruhsat vardır. Bunlar da altıdır.
1-) Tazallümü (zülme uğradığını) beyan etmek: Şöyle ki: Hakkının alı verilmesi için, kişinin uğradığı haksızlığı alakalı mercie iletmesidir. Resülullah (s.a.v) buyurdular: “Hak sahibinin söz hakkı vardır.”[1]
2-) kötülüğü değiştirip düzeltmek ve asiyi yola getirmek için yardım dilemek:
Rivayete göre Hz. Ömer (r.a) Hz. Osman veya Hz. Talha’ya uğramış, selam vermiş, selamını almamıştır. Bunun üzerine Hz. Ömer, meseleyi Hz. Ebu Bekir’e anlatmış ve Hz. Ebu Bekir aralarını bulmuştur. Hz. Ömer’in bunu bildirmesi, yardım talebi için idi.
3-) Fetva istemek: Yine rivayete göre Hind binti Utbe, Resül-i Ekrem’e (s.a.v): “Ya Resülallah, Ebu Süfyan (Kocası) çok cimri bir adamdır. Bana ve çocuğuma yetecek miktarda vermiyor. Ondan habersiz malından alabilir miyim?” deyince Resülullah (s.a.v):
“Sana ve çocuğuna yetecek miktarı, i’tidale (haddi aşmamak) riayet ederek al.” buyurdu.
4-) Bir müslümanı kötülükten korumak: Mesela: Bir adamın zararlı ve şerir olduğunu bildiğinde, herhangi bir şahsın onunla temas etmesine engel olmak ve onu korumak için o adamın zararlarını anlatabilirsin.
Evlenme ve emanet bırakma hususundaki danışmalar da böyledir. Danışılan kişinin -aleyhde bulunmak maksadıyla değil de- nasihat kastıyla, bildiklerini danışana söylemesi gerekir.
5-) Kişinin bir kusurundan meydana gelmiş bir lakapla tanınmış olması:
Aksak, damlaç gözlü gibi. Tanıtma zaruretinden ötürü böyle lakapları söylemekte sakınca yoktur. Bundan kaçınma yolu ve daha başka ifadelerle tanıtma imkanı varsa,o lakabı söylememek daha iyidir.
6-) Kişinin aşikare büyük günahları işlemesi:
Aşikare içki içen ve kumar oynayan gibi. O, kendisine meyhar veya kumarbaz diyenlere dahi aldırış etmez. Artık onu bu isimle anmakta beis yoktur. Nitekim Resül-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur.
“Haya perdesini yüzünden atanın gıybeti olmaz.”[2]
Hz. Ömer de (r.a) “Fasıkı gıybet haram değildir.” buyurdu ve bu sözü ile fıskını gizli yapanı değil, açığa çıkaranı kastetti. Zira kusurunu gizleyenin hakkına riayet şarttır.[3]
[1] Buhari. Müslim.
[2] İbn Adiy. -Kitabüs-Seva-da rivayetetmiştir.
[3] Gazaliden Vaizler S. 428.