Bil ki, gıybetin öz tarifi şudur:
“Kardeşini, duyunca hoşuna gitmeyeceği bir şeyle anmandır.”
Onu bedeninde, soyunda, huyunda, işinde, sözünde, dininde, dünyasında, hatta elbisesinde, evinde, binitindeki bir noksanlıkla anmandır. Bunların bazılarına örnek verecek olursak:
Bedeni noksanlık:
Şaşıdır, yan bakar, keldir, kısadır, uzundur, karadır, sarıdır; hulasa nasıl olursa olsun, hoşlanmayacağı tasavvur olunan bütün sıfatlarla vasıflandırmaktır.
Soyca gıybet:
Babası fasıktır, veya düşük biridir, çöpçüdür… ve benzeri şeyleri söylemendir.
Ahlaki yönünden gıybet etmek:
Huyu kötüdür, cimridir, kibirlidir, itirazcıdır, çok öfkelidir, korkaktır şeklindeki konuşmalar gibidir.
İşleriyle ilgili gıybet:
Hırsızdır, içkicidir, haindir, zalimdir, namaza ve zekata karşı tembeldir, pisliklerden sakınmaz vb. sözlerdir.
Davranışını gıybet etmek:
Terbiyesi azdır, insanları önemsemez, çok konuşur, çok yer, uyku küpüdür, oturacağı yeri bilmez gibi laflardır.
Elbisesiyle alakalı gıybet:
Büyük yenli, uzun etekli, kirli elbiseli.. gibi lakırdılardır.
Gıybet hususunda en veciz söz, Allah’ın Resülün’den (s.a.v) rivayet edilen şu ifadesidir: “Gıybet, kardeşini hoşlanmayacağı bir şeyle anmandır.”[1]
Dil ile ta’rizde bulunmak, açık gıybet gibi; davranışlarla gıybet yapmak da sözle gıybet etmek gibidir. Yine işaret, ima, göz kırpmak, kaş oynatmak, yazı, hareket hulasa bir anlam taşıyan her tutum gıybete girer. Ve haramdır. Mesela; Eliyle birisinin kısalığına veya uzunluğuna işaret etmek, veya yürümesini taklit etmek gıybettir. Bir şahsın ayıbını yazmak da gıybettir. Zira kalem iki dilden biridir.
Gıybetin bir başka türü de, yapılan gıybete hayretle kulak vermektir. Zira o, hayretini belirtmekle gıybet edenin şevkini arttırır, gıybetin derinliğine dalmasını sağlar. Hatta kendisi de bu yolla bizzat gıybete iştirak eder ve: “Hayret! Ben böyle bilmiyordum; onu daha başka zannediyordum. Allah onun belasından bizi korusun! der.
Bunların tümü gıybetçiyi tasdik etmektir. Gıybeti tasdik etmek de gıybettir. Hatta gıybet yapılan yerde (tasdik etmese dahi) susan da gıybetçiye ortaktır. Ancak, diliyle gıybetçilerin gıybetine karşı çıkmaktan korkanlar, kalbiyle benimsemeyip inkar edenler bu kuralın dışında kalırlar. (ki, gıybete ortak olmamış olurlar.)
Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kimin yanında bir mümin zillete düşürülür de gücü yettiği halde ona yardım etmezse, Allah onu kıyamet gününde mahlukatın önünde rezil eder.”[2]
Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: “Resülullah (s.a.v) buyurdular ki:
“Kul (bazen) Allah’ın rızasına uygun bir kelamı, ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah (c.c) onun sebebiyle Cennetteki derecesini yükseltir. Yine kul (bazen) Allah’ın hoşnutsuzluğuna sebep olan bir kelimeyi ehemmiyet vermeksizin sarfeder de Allah, o sebeple onu cehennemde yetmiş yıllık aşağıya atar.” [3]
Dili gıybetten korumanın ilacı: Bil ki, bütün kötü huylar ilim ve amel karışımı bir ma’cunla tedavi edilirler. Öz olarak, dili gıybetten korumanın çaresi: Kişinin, gıybet ettiği zaman Allah’ın yasakladığı bir şeyi işlediği için Allah’ın gazabına maruz kalacağını bilmesidir. Kul, gıybet hakkında söylenen haberlere inandığı takdirde, korkacağı için dilini gıybetle salıvermez.
Yine kişinin kendini kontrol etmesi, nefsinde bir kusur bulursa nefsinin ayıbını gidermeye uğraşması Allah Resülü’nün (s.a.v):
“Nefsi kusuru, kendisini insanların kusurlarıyla uğraşmaktan alıkoyan kimseye müjdeler olsun.” Sözünü hatırlaması da faydalı olur.
[1] Müslim.
[2] Teberani. Gazali’den Vaizler S.423-424.
[3] Buhari. Müslim.