Mu’az ibni Cebel (Radıyallhu Anh)ın şöyle anlattığı rivayet edilmiştir:
Bir adam: “Ya Rasulellah! Bana bir amel öğret ki onu yaparsam cennete gireyim” dediğinde Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem): “Yakılsan da Allah’a hiçbir şeyi ortak koşma.
Seni bütün malından çıkarsalar da ana-babana itaat et. Şarap içme, çünkü o bütün şerlerin anahtarıdır. Kasten namazı sakın terk etme, çünkü namazı kasten terk edenden Allah’ın zimmeti beri olur (ona azap etmeme teminatı kalkar).
İdare makamının sana layık olduğunu bilsen de, yetkililerle münazaa etme (çekişme).Lütfundan ailene infakta bulun, fakat onlardan sopayı kaldırma, Allah yolunda onları korkut. Ganimet malında hainlik yapma ve harpten kaçma” buyurdu. (Taberani, el-Mu’cemü’l-kebir; no:156, 20/82; Müsnedü’ş-Şamiyyin, no:2204, 3/256; Ahmed ibni Hanbel, el-Müsned, no:22136, 8/249; İbni Mace, Fiten:23, no:4034, 2/1339)
İbni Mace muhaşşisi İmam-ı Sindi (Rahimehullah)ın beyanına göre; bir kimseye İslam hükümlerini icra ederek mal ve can güvencesi vermek için namaz kılıp kılmadığı ve cemaate gelinip gelmediği esas alınır. Ama kabrinden inanmış olup olmamasının hesabı Allah’a aittir. Dolayısıyla namazı ve cemaati terk eden kimselerle kâfirler, (zimmilik ve cizye ödeme gibi belli şartlar haricinde) dokunulmazlıklarının kalkması hususunda eşit olurlar. (1/564)