Hazret-i Allah’ın Kur’an-ı Kerim de, Resülullah Efendimizin (s.a.v) Hadis-i Şeriflerin de kati bir emirle yenilip-içilmesini, yapılmasını ve kullanılmasını yasakladıkları şeylere haram denir.
Allah Teala Rahmet ve Merhametinin bir eseri olarak zararlı olan her türlü şeyi haram, onun yerine ise güzel, temiz ve faydalı olan şeyleri helal kılmıştır.
Cebab-ı Allah (c.c Ayet-i Kerime de buyurur ki:
“O Peygamber, kendilerine iyiliği emreder kötülükten meneder. Onlara temiz şeyleri helal, çirkin şeyleri de haram kılar.”[1]
Bu yasaklara riayet etmeyenler dünyada şer’i cezalara, Ahirette ise ilahi azaba müstahak olurlar. Nitekim Ayet-i Kerimede:
“Kim haksızlık ile bunu (haram yemeyi) yaparsa (bilsin ki) onu ateşe koyacağız; bu ise Allah’a çok kolaydır.”[2]
Haram iki kısma ayrılır:
1-) Bizzat kendisi ve maddesi itibariyle haram olan şeyler: Domuz eti, içki… Vb… Kesin olarak haram kılınan bu gibi şeylerden üreticiliğini, nakliyeciliğini, ticaretini ve ikramını yapmak gibi, her ne surette olursa olsun faydalanmakta haramdır.
2-) Aslında maddesi itibariyle helal olup her hangi bir sebepten dolayı haram kılınan şeyler: Çalınan mal, kasten besmelesiz kesilen hayvan… Vb…
Mesela: Üzüm ve üzüm suyu helaldir. Fakat mayalandırılıp alkol haline dönüştürülürse, insanlara zararlı hale geldiği için haram kılınmıştır.
Ancak ölüm tehlikesi halinde bu haramlardan doyacak kadar değil, ölmeyecek kadar kullanılmasına cevaz verilmiştir. Çünkü zaruretler mahzuru mübah kılar. Ayet-i Kerime de: “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin, eğer siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.
Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Her kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına saldırmadan ve haddi aşmadan bir miktar yemesinde günah yoktur. Şüphe yok ki Allah çokça bağışlayan çokça esirgeyendir..”[3]
Haram yemek, şeytanın izine tabi olmak ve cehenneme yuvarlanmak demektir. Fahr-i kainat Efendimiz (s.a.v) Hadis-i Şeriflerinde:
“Haramdan meydana gelen her vücuda, ateş daha layıktır.” buyurmuştur.[4]
Haram, Müminin içini-maneviyatını tahrip eder, başka haramları işlemeye teşvik eder, çevresindeki insanları da harama teşvik eder. Haram, yürüyen merdiven gibidir. Ayağını bastın mı bir daha yakayı kurtaramazsın. Seni alır, cehennemin dibine kadar götürür. Haram, yiyenlerin gözlerine siyah bir perde çekilir, artık helali ve haramı ayırt edemez olur.
Haram insanın içini karartır. Haram yiyen kişiden iyi işler beklemek boştur. Çünkü küpün içinde ne varsa dışına o sızar. Helal yiyenlerin ise içleri nurlanır. Bu nurdan hikmet husule gelir. Hikmet ehlinde en güzel iş ve icraatlar zuhur eder.
Hakk Celle ve Ala Hazretleri, salih amelden evvel helal olan şeylerden yemeyi emrederek: “Helal ve temiz olan rızıklardan yiyiniz ve salih ameller işleyiniz.”[5] buyurmuştur.
Haram, dua ve ibadetlerin kabulüne mani (engel) olur.
“Ya Resülallah! Allah’a benim için yalvarıver de duası makbul olanlardan olayım.” diyen bir zata Cenab-ı Fahr-i Kainat Efendimiz (s.a.v):
“Helal yemek ye, duan makbul olsun.”[6] buyurdular.
Diğer Hadis-i Şeriflerinde de şöyle buyrulmuştur:
“Bir kimse haramdan bir şey yerse kırk gün namazı kabule şayan olmaz.”[7]
“Bir insan ki, büyük bir iştiyakla, (hac veya Umre için) yola çıkar. Bir çok eziyetlere katlanır, toz toprak içinde kalır. Ellerini semaya doğru açıp Ya Rabbi, Ya Rabbi diye yalvardığı halde, yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve her türlü gıdası haramdır. Böyle bir adamın duası nasıl kabul edilir?”[8]
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kişi kazandığı malın helalden mı haramdan mı olduğuna aldırış etmeyecektir.”[9]
Hz. Ömer (r.a) yanlışlıkla zekat develerinin sütünü içtiği zaman, parmağını ağzına sokarak istifra etmiştir. “Biz harama düşeriz korkusuyla helalin onda dokuzunu terk ederdik.” Sözü ne kadar düşündürücüdür.
Hz. Ebu Bekir (r.a) kölesinin getirdiği bir sütten içti ve hemen kölesine dönerek: “Bunu nereden aldın?” diye sordu. Köle: Kehanette bulundum, yani gaybden bazı haberler verdim de ücret olarak bu sütü aldım, dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a) içtiği sütü midesinden çıkarmak için boğazına parmak saldı ve boğulacak şekilde istifra ederek, çıkarmağa çalıştı, sonra da: “Allah’ım midemde kalıp damarlarıma karışan kısmından sana sığınırım.” dedi. Rivayete göre, hadiseyi Resül-i Ekrem (s.a.v) duyunca: “Ebu Bekir’in, midesine helal ve temiz olan lokmadan başka bir şey sokmadığını bilmiyor musunuz?” buyurdu.
İslamiyet gizli veya açık harama giden bütün yolları kapatmıştır. Harama götüren, harama yardım eden her şey haramdır. Mutlak helal ile haram olmasında hiç şüphe olmayan şeylerin yanında bir de şüpheli saha vardır. İslam bu gibi şüpheli şeylere düşmekten sakınmayı takva kabul etmiştir.
Fahr-i Kainat (s.a.v) Efendimiz Hadis-i Şeriflerinde buyuruyorlar ki:
“Helal apaçık belli, haramda apaçık bellidir. Bu ikisinin arasında şüpheli noktalar vardır. İnsanların çoğu bunu bilmezler. Şüpheli şeylerden kaçınanlar, dinini ve namusunu korumuş olurlar. Şüpheli şeylere düşenler, yasak bir koruluğun etrafında hayvan otlatan ve her an için koruluğa düşmek ihtimali olan bir çoban gibidir. Dikkat ederseniz her hükümdarın bir koruluğu vardır. Allah’ın koruluğu ise haramlardır.”[10]
Muaz bin Cebel (r.a) şöyle anlatır: Kullardan her biri, Cenab-ı Allah’a arz olunur. Şu dört şeyden sorulmayınca da, adımlarını hiçbir yere atamaz.
– Bedenini nerede yıprattığı.
– Ömrünü nerede tükettiği.
– İlmi ile nasıl bir amel işlediği.
– Malını nereden kazanıp, nereye harcadığı.
[1] A’raf / 157.
[2] Nisa / 30.
[3] Bakara / 172-173.
[4] Tirmizi.
[5] Mü’minün / 51.
[6] Taberani.
[7] Deylemi.
[8] Müslim.
[9] Buhari.
[10] Buhari; Notlar ve Sözler: s. 404.