İbrahim b. Alkame’den o da İbni Mesud‘dan (r.a) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Kim ilimden dünyasını ve ahiretini aydınlatacak bir bölüm öğrenirse, Allah ona dünyada kabul görmüş, tutulan yedi bin sene orucun sevabından ve ibadetle geçirilmiş gecelerin sevabından daha çok hayırlar ihsan eder.” [1] demiştir.
Bir başka hadisinde ashabına hitaben:
(Ezbere) Kur’an okumak körlerin, (nafile) namaz kılmak yaşlıların, (nafile) oruç tutmak fakirlerin, tespih çekmek kadınların, sadaka vermek cömertlerin, tefekkür düşkünlerin amelidir. Size abdalların (Allah’ın seçkin kullarının) amelini öğreteyim mi?” dedi. Eshab: “Ya Resûlallah, abdalların ameli nedir?” dediler. Resûlullah (s.a.v): “İlim öğrenmek! Çünkü ilim, müminin dünya ve ahiretteki nurudur.” buyurdular.
“Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibâdet etmekten daha sevâptır.”[2]
“İlim, Çin’de de olsa onu alınız.”[3]
“İlmi ile amel edene, Allahü teâlâ bilmediklerini öğretir.”[4]
Ebu Umame (r.a) anlatıyor: “Resülullah’a (s.a.v) biri abid diğeri âlim iki kişiden bahsedilmişti. “Âlimin abide üstünlüğü, benim sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir”[5] buyurdu.
Açıklama:
Aliyyu’l Kari der ki: “Burada Aleyhissalatu vesselam ilmin faziletini beyanda, mübalağa üslubuna yer vermiştir. Zira “…Benim, en a’lanıza üstünlüğüm gibidir” demiş olsaydı, bu ifade de ilmin fazilet ve şerefini belirtmede kâfi idi…
Yine bu rivayet, efdaliyet sebebine de işaret edildiği gibi, ilmin hayrı yaygındır, sonsuza sirayet eder, ibadetin hayrı kısadır, onu yapanla sınırlıdır, çünkü ilim nuru başkasına da geçen peygambere benzetilmiştir.
İbnu Abbas (r.a) anlatıyor, Resülullah (s.a.v) buyurdular ki: “Tek bir fakih, şeytana bin abidden daha yamandır.”[6]
Açıklama:
Burada fakihin şeytan tarafından çok zor aldatılacağı ifade edilmektedir. Çünkü fakih ilmiyle şeytanın aldatmalarına, iğvalarına (hilelerine) kapılmaz, üstelik halka hayrı emreder, şeytanın hileleri hususunda halkı aydınlatır. Bin rakamından murad, kesret yani çokluktur.
Âlimler bunu sebebini şöyle açıklar: “Çünkü şeytan, insanlara ne zaman bir heva kapısı açar ve kalplerinde bir kısım şehvetleri uyandırır ve cazip hale getirirse onun hilelerini bilen fakih, doğru yolda gitmek isteyen, hayrı talep eden Salihlere şeytanın açtığı bu kapıyı kapatmanın yollarını öğretir ve böylece şeytanı hüsrana uğratır, gayesini boşa çıkarır. Abid ise, ibadetle meşguliyeti sebebiyle, şeytanın hilelerinden gafil olabilir.
- İlim, ilim bilmektir,
- İlim kendin bilmektir;
- Sen kendini bilmezsen,
- Bu nice okumaktır.
Tirmizi’nin Sahbere’den (r.a) kaydına göre, Aleyhissalatu vesselam: “Kim ilim talep ederse, bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur.”[7] (İlim talebini, “Küçük günahlara karşı kefarettir” diye kayıtlı olarak anlamak daha muvafıktır.)
Ebu Vakid el-Leysi (r.a) anlatıyor: “Resülullah (s.a.v) mescide otururken üç kişi çıktı geldi. İkisi Resülullah’a (s.a.v) yönelerek önünde durdular. Bunlardan biri, bir aralık bularak hemen oraya oturdu. Diğeri de onun gerisine oturdu. Üçüncü kimse ise, geri dönüp gitti. Resülullah (s.a.v) (dersinden) boşalınca buyurdular:
“Size üç kişiden haber vereyim mi? Bunlardan biri Allah’a iltica etti, Allah’da onu himayesine aldı. Diğeri istihyada (hayada) bulundu, Allah’da onun istihyasını kabul etti. Üçüncüsü ise geri döndü, Allah da ondan yüz çevirdi.”[8] (Hadis, âlimlerin mescide zikir ve ilim halkaları kurmalarının, halkın da bu halkalara devam etmesinin faziletli bir amel olduğunu ifade edip teşvikte bulunmaktadır.)
[1] Yakın manadaki hadisler için bkz: Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, No:118; Ali el-Müttakî, el-Hindî, kenzu’l-Ummâl, No: 28852; Hatib el-Bağdadî, Tarihu Bağdat, 6/50; Zebîdî, İthafu’s-Sadeti’l-Müttakîn, 1/160:
[2] Dürr-ül-Muhtâr.
[3] İbn-i Mâce.
[4] Hadîs-i şerîf-Berîka.
[5] Tirmzi, İlim 19. (2686)
[6] Tirmizi, İlim 19 (2083)
[7] Tirmizi, İlim 2, (2650)
[8] Buhari, ilim 8, Salat 84; Müslim, selam 26, (2176) Muvatta, selam 4, Tirmizi, isti’zan 29,