“(Resülüm!) Kuşkusuz biz sana kevseri verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.”[1]
“Kurban” kelimesinin sözlük anlamı “yakınlık”tır. Dini bir kavram olarak ise kurban, “Yüce Allah’a yakınlık için belirli günlerde belirli kimseler tarafından kesilmesi istenen belli hayvanlar” demektir. Hicretin ikinci yılında meşru kılınmıştır.
Koçun İsmail (a.s) feda olunduğu gibi, kurbanı da, kendisinin fidyesi olarak kabul etmelidir. Nitekim Saffat Süresin de Allah’u Teala (c.c): “Ona büyük bir kurbanlık fidye ettik.”
Allah’u Teala ayet-i kerime de:
“Onlara Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti…”[2]
Nitekim yine Ayeti kerimede Cenab-ı Hakk (c.c):
“Biz her ümmete (kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allah’ın adını ansınlar diye – kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlahınız, bir tek ilahtır. Öyle ise, O’na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazı insanları müjdele.[3] buyurmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) de:
“Allah’tan başkası namına hayvan kesene Allah lanet etsin,”[4] buyurmuştur.
Gerek Hz. İsmail’in (a.s) kıssasında gerekse Kevser Suresinde bize verilen mesaj şudur: Mümin, Yüce Allah için, O’nun rızasını elde etmek için yaşar. Müminin hayatının temel anlamı budur.
Hayatı bu amaç doğrultusunda yaşamanın yolu ise İslam’ın emir ve yasaklarına titizlikle riayet etmekten geçer. İslam “teslim olmak” demektir; Kur’an ve sünnet’in belirttiği istikamette sapmadan, yalpalamadan yürümek, Allah ve Resulünün bizden istediklerini Hz. İsmail’in (a.s) teslimiyetinde yerine getirmek.
Nitekim Resül-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) En’am süresi’nin 161-162. ayetlerinde şöyle demekle emrolunmuştur:
“Muhakkak ki benim namazım, diğer ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Alemlerin Rabbi Allah içindir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.”
Onun ümmeti olarak bizim anlayışımız da bu olmalıdır. Namazı ve diğer ibadetleri nasıl sadece Yüce Allah için yerine getiriyorsak, hayatımızın ve ölümümüzün de Yüce Allah için olduğunu söyleyebilmeliyiz. Ve bütün benliğimizle diyebilmeliyiz ki: Biz Allah için varız ve yine O’na döneceğiz.
İşte kurban ibadeti, biz Müslümanların hayatı Allah için yaşama azim ve gayretinde olduğumuzu gösteren bir sembol, bir işaret olması dolayısıyla son derece önemlidir.
– Kurban kesen kimse adeta şöyle demiş olmaktadır:
“Ya Rabbi! Senin yolunda, senin rızanı kazanmak uğruna maldan-mülkten, sevdiklerimden ve hatta canımdan geçmeye hazırım. İşte bu kurbanı benim ve imanımın ve teslimiyetimin bir simgesi olarak yine senin adınla kesiyorum. Bu kurbanın toprağa dökülen kanı, sana verdiğim sözde, imanımda ve ihlâsımda bütün benliğimle sabit-kadem olduğumun imzası ve tasdikidir. Kabul eyle ve beni bu yolda daim eyle…
Efendimiz’in (a.s) şu sözüne kulak verelim:
“İnsanoğlu Kurban Bayramı’nda (farz namazlar dışında) Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli hiçbir amel işleyemez. Şüphesiz o (kesilen kurban) kıyamet günü boynuzları, tırnakları ve kıllarıyla (Allah huzuruna) gelir. (Kurban) kanı daha yere düşmeden önce Allah katında kabul olunur. Artık (sevabı böyle olunca) gönülleriniz kurban (kesme sebebi) ile (sıkıntıda değil) hoş olsun.
Bütün bunlarda biz müminler için son derece önemli dersler vardır. Büyük Şair Necip Fazıl merhumun dediği gibi.
- Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez,
- Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
- Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada;
- Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez.”
Evet, bu dünya öyle bir imtihan yeri ki, bazen malımızla, bazen canımızla, bazen de sevdiklerimizle deneniyoruz. İman iddiamızın samimiyetini ortaya koymamız, bu ciddi imtihandan başarıyla geçmemize bağlı.
Nitekim Yüce Yaratıcımız:
“Andolsun biz sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan canlardan ve mahsüllerden biraz eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.”[5] buyurmak suretiyle bu noktayı vurgulamaktadır.
Zeyd İbnu Erkam (r.a) anlatıyor: Resülullah’ın (s.a.v) ashabı: “Ey Allah’ın Resül-ü dediler, bayram günü kesilen şu kurban nedir?”
“Bu babanız İbrahim’in (a.s) sünnetidir.” buyurdular. Ashab: “Pekiyi, kurban kesmede bize ne gibi sevap var ey Allah’ın Resülü” dediler:
“Kurbanın her bir kılı için bir sevap” buyurdular. Ashab tekrar: “Kesilen kurban, koyun kuzu gibi) yünlü ise ey Allah’ın Resülü (sevap nasıl olacak)?”diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: “Yünün her bir kılı için de bir sevap var!”[6] buyurdular.
Yine Resülullah (s.a.v):
“Kurbanlarınızı büyük ve semiz olanından yapınız.” buyurmuştur.
Kurban etini dağıtırken, razılıkla, gönül hoşluğu ile vermelidir. Hz. Aişe (r.anha) Resülulllah’ın (s.a.v):
“Kurban bayramının birinci günü, Ademoğlunun yaptıkları işlerden Allah’u Teala’nın en çok sevdiği amel kan akıtmasıdır. Çünkü kıyamet günü kurbanlar, boynuzları, kılları ve tırnakları ile geleceklerdir. Kan yere değmeden önce, Allah’u Teala katında, kabul olunan yere akar. Onun için kurbanlarınızı gönül rahatlığı ile kesiniz.” buyurmuştur.
Tesmiyeden yani Bismillahi Allahü Ekber dedikten sonra, kurbanı kesmeden önce “kabul et” diye dua etmek mekruhtur. Fakat kesildikten sonra böyle dua etmenin bir mahzuru yoktur.
Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki:
“Varlıklı olup da kurban kesmeyen kimseler sakın camilerimize yaklaşmasınlar.”
Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki:
“Bir kurban bayramında sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Hz Aişe Annemize “Ey Aişe! Kalk ve kurbanın başına dikil. Çünkü bıçağı bir çekişinde kurbandan yeryüzüne dökülecek olan ilk kan damlası sebebiyle ulu Allah tüm küçük günahlarını yıkayıp arıtacaktır.”
Hz. Aişe sorar: Ey Allah’ın elçisi!… bu artma sadece bize mi, yoksa bütün Müminlere de mi şamildir?” Sevgili Peygamberimiz de Aişe’nin sorusuna şöyle cevap verir: “Ey Aişe!… Hem bize, hem de tüm Mü’minlere.”
Hz. Ali (r.a) diyor ki:
“Kurban bayramında kurban kesmek üzere kurban almak için evinden çıkan her varlıklı mümin gidiş ve gelişi sırasında attığı her adımın karşılığında Allah kendisine on sevap yazar, buna karşılık da on günahını affeder ve Cennetteki derecesini de on kat yükseltir.
Kurbanlığı alırken pazarlık sırasında konuştuğu her kelimesi bir tesbih sayılır. Parasını öderken de verdiği her lira karşılığında ayrıca yedi yüz sevap kazanır. Kurbanı kesmek üzere yere yatırdığında göklerle yeryüzünü dolduran bütün canlılar kendisine dua ve istiğfar ederler. Kurbanın kanı yere damladığında her damla için ulu Allah birer melek vazifelendirerek bu melekler kurban kesenin günahlarının affı için kıyamete dek Allah’a yalvarıp yakarırlar.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki:
“Kestiğiniz kurbanlarınıza karşı büyük saygı besleyiniz. Çünkü (Kıyamet günü) Sırat Köprüsünü geçerken onlar sizin binekleriniz olacaktır.”
Nitekim Ulu Allah (c.c)de şöyle buyurmaktadır:
“O gün (kıyamet günü) biz gönüllerinde Allah korkusu taşıyan gerçek Müminleri çok esirgeyici olan Allah’ın huzuruna (Mahşer yerine) cennet binekleri üzerinde göndeririz.”[7]
Gerçekten kurban kesemeyecek durumda olan Mü’minler cennet bineklerine binemeyecekler mi? Hemen cevap verelim ki onlarında işledikleri ibadet ve taat gibi iyi amelleri birer cennet bineği olacaktır. Dirilip de kabirlerinden kalktıklarında işte bu bineklere binerek hızla mahşer yerine, Rablerini huzuruna varacaklar.
Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki:
“Bizler gibi eksiksizce beş vakit namazını kılan ve her kurban bayramında (eğer varlıklı ise) muntazam bir şekilde kurbanını kesenler bizdendir. (gerçek müminlerdir) Tersine eksiksizce beş vakit namazını kılmayan ve varlıklı olduğu halde kurbanını kesmeyenler bizden değildir. (gerçek müminlerden değildir)
Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki:
“Ümmetimin en iyileri varlıklı olup da kurbanlarını kesenler, en kötüleri de varlıklı olduğu halde kurbanlarını kesmeyenlerdir.”
Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki:
“Dikkat edin! Kurban bayramlarında keseceğiniz kurbanlar, kurtarıcı iyi amellerdendir. Çünkü her kurban sahibini hem dünyanın, hem de öbür dünyanın kötülüklerinden kurtarır.”[8]
Peygamber efendimize Kevser sûresi nâzil olup (inip); “O hâlde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” buyrularak kurban kesmesi emrolundu. Peygamber efendimiz biri kendisi, biri de ümmeti için iki kurban keserler, kurban kesmeyi ve kurban kesenleri överlerdi.[9]
“Hasîslerin (cimrilerin) en kötüsü (kesmesi vâcip olduğu hâlde) kurban kesmeyendir.”[10]
“Kurban kesen kendini Cehennem’den âzâd etmiş, kurtarmış olur.”[11]
Kurbana verilen paranın sevâbı, yüz misli yâni pek çok parayı sadaka vermek sevâbından daha fazladır.
Kurban kesmenin meşrûiyeti Kitap, Sünnet ve İcmâ-i ümmet ile sabittir. Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de; “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”[12] Hz. Peygamber’in de (s.a.v):
“İmkânı olup da kurban kesmeyen bizim namazgâhımıza yaklaşmasın”[13] şeklindeki ifadeleri konunun önemini ortaya koymaktadır. Bu ve benzeri nasslardan hareket eden Hanefi fukahâsı kurban kesmenin vâcip olduğu görüşündedirler.[14]
Kurban Allah’a yaklaşmak maksadıyla ve yalnız O’nun rızasını kazanmak için kesilir. Allah’tan başkası adına hayvan kesmek haramdır ve bu yola tevessül edenleri Hz. Peygamber (s.a.v): “Allah’tan başkası nâmına hayvan kesene Allah lânet etsin”[15] şeklindeki ifâdeleriyle uyarmıştır.
[1] Kevser /1,2,3.
[2] Maide / 27. kütüb-i sitte c. 4 s. 521.
[3] Hac / 34.
[4] Müslim
[5] Bakara / 155.
[6] Kütüb-i sitte c. 17 s. 410.
[7] Meryem / 85.
[8] Dürretün nasihin c. 2 s. 1138-1143.
[9] İbn-i Âbidîn.
[10] Hadîs-i şerîf-İbn-i Âbidîn.
[11] İbn-i Âbidîn.
[12] Kevser, 108/2
[13] İbn Mâce, Edâhı, 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 321
[14] el-Fetâva’l Hindiye.
[15] Müslim, Edâhî, 43-45;