Ebu Ali er-Rüzbari, Ömer b. Şeyban’a Sehl b. Abdullah et Tüsteri den bize bir hikaye anlat dedim. Bunun üzerine Ömer b.Şeyban da dedi ki: Sehl b. Abdullah buyurdular ki, Hakka tevekkül eden kişinin alameti üç şeydir: Haktan başka kimseden bir şey istemez, dilemeksizin kendiliğinden bir şey gelse onu reddetmez, elinde olan mal ve mülkünü hapsetmez.[1]
Efendimiz (s.a.v) bir gün bineği ile bir yere giderken, terkisinde bulunan Abdullah b. Abbas’a (r.a) şöyle buyurdu.
“Ey çocuk! Sana fayda verecek birkaç şey öğreteyim mi? Allah’ın emir ve yasaklarına dikkatli ol ki, Allah da seni korusun. Bütün mahlukat sana zarar vermek için toplansa, eğer Allah onu takdir etmemişse kimse sana bir zarar veremez. Ve bütün mahlukat sana bir menfaat sağlamak için toplansa, eğer Allah onu senin hakkında takdir etmemişse, kimse sana herhangi bir fayda sağlayamaz.”[2]
Sahabeden Selman-ı Farisi ve Abdullah b. Selam (Allah her ikisinden razi olsun), hangisi önce vefat ederse diğerine neyle karşılaştığını bildireceğine dair birbirlerine söz vermişlerdi. Selman-ı Farisi (r.a) önce vefat etti ve bir süre sonra Abdullah b. Selam’ın (r.a) rüyasına gelerek şöyle dedi: “Tevekkül et. Zira ben tevekkülden daha hayırlı bir şey görmedim.” [3]
İmam Ahmed b. Hanbel’e (rah) de tevekkülün ne olduğu sorulunca, “İnsanların elinde bulunana umut bağlamamak” diye karşılık vermiş, delili sorulunca da şöyle demiştir. Ateşe atılırken Hz. İbrahim’e (a.s) Cebrail (a.s) gelip bir dileği olup olmadığını sorduğunda, senden bir dileğim yok “Allah bana yeter o ne güzel yardımcıdır.” demişti.
Abdullah b. Mes’ud dan rivayet olunduğuna göre Resülullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Hac mevsiminde ümmetler bana gösterildi. Ümmetimi gördüm ki yeri ve dağı doldurmuşlar.
Onların çokluğuna ve görünüşlerine çok şaşırdım. Bunun üzerine bana, bunlar ile razı olur musun? denildi. Ben de evet razı olurum dedim. Yine bana Ya Resülallah! Bu gördüğün ümmetinle beraber dağlama yapmayan, uğursuz saymayan, büyü ve üfürücülük yapmayan ve Rablerine tevekkül edenlerden yetmiş bin kişi hesapsız ve azapsız cennete gireceklerdir, razı olur musun? denildi. Bunun üzerine Ashab-ı kiramdan Ukkaşe b. Mihsan kalkıp, Ya Resülallah! Cenabı Allah’a dua et ki ben o kişilerden olayım, dedi. Resülullah, “Ya Rabbi Ukkaşe’yi onlardan kıl” diye dua buyurdular. Sonra Ashab-ı Kiramdan bir kişi daha kalkıp, Ya Resülallah bana da dua et ki Cenab-ı Hak beni de onlardan kıla dedi. Resül-i Ekrem de “Ukkaşe seni geçti ve o fazilete önce o erişti buyurdu.”[4]
Ebu ya’k b. En-Nehrecüri demiş ki:” Hak celle ve alaya gerçek ve eksiksiz tevekkül Hz. İbrahim’e (a.s) vaki olan haldir. Mancınık ile Nemrudun ateşine atıldığı zaman Allah’ın emriyle Cibril-i Emin gelip, Ey İbrahim! Bir hacetin ve muradın var mıdır? deyince, Hacetim var fakat sana yoktur, buyurdular. Yine Cibril-i Emin. Hacetini iste, Cenabı Hak verir dedi. Cenabı Hakkın ilmi halime kafidir. İstemeye gerek yoktur buyurdular. Çünkü Hz.İ brahim’in nefsi o halinde Allah ile gaib ve masivadan tamamen kurtulmuştu. Bundan dolayı Allah ile Allah’tan başka bir şey görmezdi.
Sehl b. Abdullah et Tüsteri. “Tevekkül Resül-i Ekremin halidir. Çalışıp kazanmak da sünnetidir. Böyle olunca Resülullah’ın (s.a.v) haline değer veren elbette sünnetini terk etmesin” buyurmuştur.
Yine Sehl b. Abdullah et-Tüsteri, “Zahiri sebeplere teşebbüs etmeyi ayıplayan Resülullah’ın sünnetini ayıplamış olur, tevekkülü ayıplayan imanı ayıplamış olur.[5]
A b d u a h b. M e n a z i l: “Çalışıp da tevekkül etmek, bir yere çekilip ibadet yapmaktan hayırlıdır.”
C ü n e y d i B a ğ d a d i: “Tevekkül, kalbin her halükarda Allah’a güvenmesidir.”
Adamın biri Rabiatü-l Adeviye sordu.
Benim hata ve günahım çok, tövbe etsem Allah kabul eder mi? Dediler ki:
“Hayır O sana tövbeyi nasip ederse ancak o zaman tövbe edebilirsin.”
[1] R.Küşeyri s. 229.
[2] Tirmizi.
[3] Abdüllah b. Mübarek; Kitabüz-Zühd.
[4] Ahmed.b Hanbel; Müsned. 1 /403.
[5] R.Kuşeyr. s. 231-234.