Abdullah ibni ‘Alevi el-Haddad (Rahimehullah) “en-Nesaihü’d-diniyye” isimli eserinde şöyle demiştir: “Bir Müslümanın namazı muhafaza etmesi gerekli olup, onu terk etmesi haram olduğu gibi, ailesine, çocuklarına ve yönetiminde bulunan herkese namaz hususunda ciddi uyarılarda bulunması, namazın terki için onlardan hiçbir mazeret kabul etmemesi, söz dinlemeyenleri korkutması ve cezalandırması gerekir.
Bir kişi malını telef ettiği zaman yahut değerli bir şeyine zarar verdiği zaman çoluğuna-çocuğuna ne kadar kızıyorsa namazı terk ettiği vakit daha çok gazaplanmalıdır, değilse o kişi Allah‘ın haklarından olan namazı hafife alanlardan olur.Bir insanın ne kadar yakını da olsa namaz gibi bir farzı yerine getirmesi için kendisine uyarılar yapıp, öfkesini gösterdiği halde o kişi yine onun sözünü dinlemiyorsa o insanı kendisinden uzak tutmalıdır, çünkü onda hayır yoktur.”
Reşid er-Raşid ibni Mustafa (Rahimehullah) “Tahzirü’l-Müslimin” risalesinde şöyle demiştir:
“Ey din kardeşlerim! -Allah sizi muvaffak kılsın ve hidayet buyursun- Şunu bilin ki, hanımlarınıza ve çocuklarınıza namaza devam etmelerini emretmeniz, sizin üzerinizde kesinleşmiş bir haktır.Çünkü onlar sizin yanınızda emanettirler.
Nitekim Allah-u Te’ala:
‘Ey iman etmiş olan kimseler! (Farzları ve sünnetleri yerine getirmeyerek,niyetlerinizin tersini açıklayarak ve ganimet mallarından çalarak) Allah’a ve o Rasul’e hainlik etmeyin, (aranızda bulunan) emanetlerinize de (riayetsizlik ederek) hıyanet etmeyin! Oysa siz (yaptığınız işin vebalini ve nelerin iyi, nelerin kötü olduğunu) bilmektesiniz!’ (Enfal Suresi:27) buyurmaktadır.
Bir insanın kendisi namaz kılarken ailesini namazsız vaziyette terk etmesi kendisini kurtarması için yeterli olamaz. Bilakis eşine, çocuklarına, ana-babasına ve tüm akrabasına namaz vakitlerinde yerine göre yumuşak vaazlarla, icabında ağır konuşarak ve yanlarından uzaklaşarak emr-i bi’l-maruf yapması farzdır.Çünkü Allah-u Te’ala:
‘Ailene /halkına (ve ümmetine)/ namaz (kılmaların)ı emret! Sen de ona devam et! (Geçim derdi seni namazdan alıkoymasın, zira) Biz senden (ne kendini ne de başkasını) rızık(landırmanı) istemiyoruz. Seni (de,onları da) Biz rızıklandırıyoruz’ (Taha Suresi:132) kavl-i şerifinde mümin kullarına bu hususta açık bir emir yöneltmiştir.Rasulüllah (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) de:
‘Lütfundan ailene infakta bulun, fakat onlardan sopayı kaldırma, Allah yolunda onları korkut. Ganimet malında hainlik yapma ve harpten kaçma’ (Taberani, el-Mu’cemül’l-kebir, no:156, 20/82) buyurarak çoluk-çocuğun Allah için korkutulması gerektiğini beyan etmiştir. Yine böylece:
‘Ey İnananlar! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun’ (Tahrim Suresi:6’dan) buyurarak da aile reislerini mesul tutmuştur. Artık her kim hanımına namazı emretmez ve öğretmezse Allah-u Te’ala’nın bunca açık emirlerini terk ettiği için Allah‘a ve Rasulü‘ne hainlik etmiş, bu sebeple de Allah‘ın azabını hak etmiş olur.
Dindar olmayan ve namaz kılmayan bir kadında ne hayır vardır?! Karısına, oğluna ,kızına ve kız kardeşine namazı emretmeyen bir adamda ne hayır vardır?! Gerçekten de bunlar ilahi rahmetten kovulmuş ve lanete çarpılmış kimselerdirler.
Allah‘ın farzlarında kocasına itaat etmeyen kadın terk edilmeyi hak etmiştir. Çünkü o, Allah‘a ve Rasulü‘ne isyan etmiştir. Kadının velisininde farzları yerine getirmesi hususunda kocasına yardımcı olması gerekir. Yoksa o da Allah‘ın azabına müstehak olarak cehenneme girecektir.” (Reşid er-Raşid ibni Mustafa, Tahzirü’l-Müslimin min terki’s-Salati an vaktiha ve tahrimi terkiha, sh:30-31)