Yaratılmışlar arasında insanın çok farklı ve özel bir yerde olması, kendisine verilen özellikler sebebiyledir. Onda bulunan tüm hasletlerin arasında mizah veya şaka yapabilme yeteneğine sahip olması ve ayrıca gündelik hayatında da bunu bir ihtiyaç olarak hissetmesi, onu diğer canlılardan ayıran temel özelliklerden birisidir. Psikologlar, insanın temel üç benlik durumundan bahsederler: Bunlar, çocuk benlik durumu, yetişkin benlik durumu ve ana-baba benlik durumudur. Bu benlik durumları, zannedildiği gibi insan hayatının belli yaşlarda geçirdiği evreler değildir. Yani yetişkin bir insan zaman zaman çocuksu hareketlerde bulunabilir ve hatta buna ihtiyaç hisseder, hayatının evrelerinde rolden role girer.
Büyük alimlerden Cahız
-
- (h. 159/255), insanların her zaman ve mekanda ciddiyet adına katı bir tutum sergilemelerini, müsamaha, kolaylık ve incelik göstermemelerini, kısacası hiç şaka yapmamalarını doğru bulmaz. Her şeyin bir ölçüsü, yeri ve zamanı olduğunu belirtir.
“Yerinde ağlamak, yerinde gülmek, yerinde tebessüm ve yerinde ciddiyet gerekir”
- diyerek, adeta yukarıda sözünü ettiğimiz benlik durumlarına göndermede bulunur.
GÜLMENİN ÖLÇÜSÜ
İslam dini
-
- , insan hayatının her karesine ölçü koymuştur. Dolayısıyla gülmenin, şakalaşmanın da bir ölçüsü vardır. İslam uleması, iki tür mizahı,
“mizah-ı mahmud=övülmüş mizah”
- ve “mizah-ı mezmum=kınanmış mizah” diye ikiye ayırmışlardır. Tasvip edilen mizahın, insanların arasını açmak yerine dostluğu pekiştirdiğini, kötü mizahın ise düşmanlığa sebep olduğunu, doğruluğu giderdiğini, haset ve düşüklüğe sebep olduğunu söylemişlerdir.
Ölçülü bir şekilde yapılan mizah türüne alimler genellikle cevaz vererek şaka ve mizahın, yemekteki tuz gibi yani tam kıvamında olmasını öğütlemişlerdir. Dolayısıyla onlar, insan tabiatının, ciddiyet kadar önemli bir yönü ve ihtiyacı olan şaka ve mizahı toptan sakıncalı görmedikleri gibi, “kişiye ancak sevdiği şaka yapar” diyerek, meşru çerçevede yapılması yönünde teşvikte de bulunmuşlardır. Şakanın ölçülü, yerli yerinde ve zamanında yapılması gerekir. Alimler fazla şakanın ahmaklığa, hiç şaka yapmamanın da noksanlığa sebep olduğunu söylemişlerdir.
PEYGAMBERİMİZ DE (S.A.V) ŞAKALAŞIRDI
Hz. Peygamber (s.a.v) bizzat kendisi şaka yaptığı gibi, kendine yapılmasını da hoşgörüyle karşılamış ve hatta mukabil şakalar yapmıştır. Hz. Peygamber, gerek çocuklarla, gerekse yetişkinlerle (sahabilerle) şakalaşmıştır. Sahabeden bazıları da birbirlerine ve Hz. Peygamber’e şakalar yapmışlar ve onu güldürmüşlerdir. Sevgi ve saygı göstermenin ve insanlar arası iletişimin değişik yollarından biri olan mizah ve şaka, sahabe tarafından kendisine yapıldığında Hz. Peygamber tebessümle ya da mukabil bir şakayla karşılık vermiştir.
BAZI ŞEYLERİN SAKASI OLMAZ
Müslüman hayatını her şeyden bağımsız ve kayıtsız yaşamaz. Onun için hayatın her anında, kendisine yol gösteren kurallar bütünüyle yaşar. Bu sebeple o, şakalaşırken bile dininin emir ve tavsiyelerine riayet eder. Bu itibarla, şakalaşırken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar bulunmaktadır:
- Dini mizah konusu yapılmamalı, mizah ve eğlenme konusu dini bir şeyle ilgili olmamalıdır. Akaidle ilgili hiçbir konu şaka ve mizah konusu edinilmemelidir. Nitekim bu gibi hususlarda şaka yapmanın kişiyi dininden edebileceği alimlerce bildirilmiştir.
Kendisinde şakanın yapılamayacağı konulardan biri de boşama mevzuudur. Çünkü boşamanın şakası da ciddisi de birdir; hepsi ciddi kabul edilir. Nitekim İmam-ı Azam ile İmam-ı Şafii’ye göre, bir şahıs şaka yoluyla karısını boşasa, boşama gerçekleşmiş olur. Çünkü aile şakayla oynanacak basitlikte bir kurum değildir. Efendimiz’in (s.a.v) “Üç şeyin şakası yoktur, şakası da ciddidir…” hadisinden boşamanın da şakası olmayacağı hükmünü çıkarmışlardır.
- Bunun yanında Rasulullah Efendimiz’e (s.a.v) ait, sakal, misvak, gümüş yüzük kullanmak gibi sünnetler mizah konusu yapılmamalıdır.
“BEN, ŞAKA YAPARKEN BİLE SADECE HAKİKATİ SÖYLERİM”
-
- Şaka ve mizah yaparken harama yol açılmamalı, yalan söylenmemelerdir. Rasulullah (s.a.v) bu hususta, “Ben şaka yaparım; fakat ben, şaka yaparken bile sadece hakikati söylerim” buyurarak, şaka yaparken bile doğru sözlü olunmasını, yalan söylenmemesini tembihlemişlerdir. Bir hadislerinde,
“Yazıklar olsun milleti güldürmek için yalan söyleyen kimseye, yazıklar olsun, yazıklar olsun!”
- buyurmuştur.
Yukarıda da dediğimiz gibi şaka ve mizah yemekteki tuz kadar olmalıdır. Yemeğe tuz katmakla, tuza yemek katmak birbirine karıştırılmamalıdır. Müminin seviyesini düşürecek çapta şeylerden uzak durmak esastır.
Herkesin yeri ve değeri başkadır. Yaşlı ile çocuğun yeri aynı değildir. Büyüğe yapılan şaka ile çocuğa yapılan şaka, aile bireylerinden birine yapılan şaka ile yabancıya yapılan şaka aynı olamaz. Herkesle hak ettiği ve bulunduğu yere göre konuşulur, o yere göre şakalaşılır. Ancak kaldırabileceği bilinen birine şaka yapılabilir.
-
-
- EŞLERİN ŞAKALAŞMASI
-
Toplumumuzda “erkek” denilince, eve geldiğinde eşine ve çocuklarına karşı ciddiyet namına yüzü gülmeyen, asık suratlı, her an öfkelenebilecek “kazak” erkek tipi düşünülür. Halbuki bu tip, İslam’ın öngördüğü aile bireyi modellemesi değildir. Aile içindeki iletişimi, muhabbet haline getirmek, insanın iki dudağının arasından çıkacak iki söz kadar kolaydır. Bu sebeple Efendimiz (s.a.v) kocanın eşiyle olan şakalaşmalarının aralarındaki muhabbeti artıracağını söylemiştir.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.v), bazen Hz. Ayşe (r.a) ile koşu yarışları yapmıştır. Bu yarışlarda ilk zamanlar Ayşe annemiz Efendimiz’i geçmiş, daha sonraları Efendimiz onu geçmiş, ardından da kıymetli zevcesine, “Bu, önceki yarışın bir karşılığıdır” diye şaka yapmıştır.
-
- Bir keresinde de
Ayşe validemiz
-
- harira isimli bir çorba yapmış ve Sevde validemizi buyur etmişti. Hz. Sevde’nin buna olumsuz cevap vermesi üzerine Hz. Ayşe, “Ya yersin ya da yemeği yüzüne sürerim” demiş, yemeyince de elindeki bulaşığı Sevde validemizin yüzüne sürmek istemiş, orada bulunan Rasul-i Ekrem Efendimiz araya girerek, benzer şekilde mukabele etmesi için
Hz. Sevde’ye
-
- yardımcı olmuştu. Bu hadise cereyan ederken Efendimiz tebessüm halinde idi.
Hüseyin OKUR
- Allah Onlardan Razı Olsun..