Peygamberimiz (s.a.v) Cebrail’den (a.s) haber vermiştir, o da Allah’u Teala’dan nakletmiştir. “İhlas, sırlarımdan bir sırdır, onu kullarımdan sevdiğimin kalbine tevdi ederim.” Cenab-ı Hakk, hepimizin kalbine o sırrı tevdi etsin İnşaallah-u Teala.
Tasavvuf terbiyesinin hedefi, kulu ihlasa ve rıza makamına ulaştırmaktır. İhlas her işini Yüce Allah’ın istediği şekilde Onun rızası için yapmaktır. Rıza da, Yüce Allah’ın her emrine ve tecellisine teslim olmaktır.
Bu yola Allah için girmeyen kimse, niyetini düzeltmeden bir fayda göremez. Niyeti güzel ve düzgün olan kimse, ameli az olsa bile fayda görür.
Baştan sona zikir ve edep için kurulan tasavvuf terbiyesini, nefsinin kötü arzularına ve dünya menfaatine alet edenlerin hesabını Allah görür. Bütün Peygamberler ve arifler ondan davacı olur.
Bu yol hak yoludur. Bu yol cennet yoludur. Bu yol, terbiye yoludur. Bu yol, Yüce Allah’ın yoludur. Bu yol, en nazik ve en kıymetli bir emanettir. Ona ihanet edeninin sonu felakettir.
Sahabeden şeddad b. El-Had (r.a) anlatıyor:
Bedevilerden bir adam Resülullah’a (s.a.v) geldi. İman edip ona tabi oldu. Sonra Resülullah’a (s.a.v) “Sizinle hicret etmek istiyorum dedi.
Efendimiz de onu ashaptan birisine havale ve emanet etti. Daha sonraları bir savaş oldu. Resülullah (s.a.v) bu savaşta bir miktar ganimet ele geçirdi ve onu savaşa katılanlar arasında taksim etti. Bir miktar da ona ayırdı ve payını kendisine vermesi için ashaptan birisine teslim etti. Çünkü o, askerin gerisinden geliyor, (yolda düşen ve) kalanları gözetiyordu. Orduya yetişince ganimet payını kendisine verdiler.
Bu nedir? diye sordu. Oradakiler:
Ganimet payı, Resülullah (s.a.v) senin için ayırdı dediler. Adam payını eline alarak Resülullah’a (s.a.v) geldi ve: Bu nedir? Ya Resülallah diye sordu. Efendimiz (s.a.v) senin için ayırdım buyurdu. Adam:
Ben sana böyle dünya malı için iman edip tabi olmadım. Fakat ben sadece seninle cihat ederken şu boğazıma ok atılıp saplansın ve öylece ölüp Cennete gideyim diye tabi oldum, dedi. Resülullah (s.a.v):
“Eğer Allah’a (c.c) karşı bu niyetinde sadıksan, O seni tasdik eder, yalancı çıkarmaz.” buyurdu. Biraz sonra, düşmanla tekrar savaşa girildi. Savaştan sonra adam elde taşınarak Resülullah’a (s.a.v) getirildi. Hakikaten tam işaret ettiği yerinden boğazına bir ok saplanmış ve şehit düşmüştü. Resülullah (s.a.v) onu görünce: Bu o adam mıdır? diye sordu. Evet dediler. Efendimiz (s.a.v):
“Allah’a (c.c) karşı niyetinde sadık oldu, Allah da onu doğru çıkardı.” buyurdu. Sonra onu kendi cübbesiyle kefenledi, ön tarafa koydu, üzerine namaz kıldı. Namaz kılarken dua esnasında şu niyazı işitiliyordu:
“Allah’ım! Bu senin kulundur. Senin yolunda hicret edip, şehit oldu. Bende bunun şahidiyim.”[1]
[ayirac]
Bir de şu hadiseyi okuyup düşünelim:
Uhud harbinin yapıldığı gün, müslümanların içinde Kuzman ez-Zaferi isminde birisi vardı. En ileri safta yiğitçe savaşıyordu. Müşriklere ilk ok yağdıran o idi. Müslümanlar bozulup dağılınca Kuzman “Ölmek kaçmaktan hayırlıdır. Ey evs topluluğu! Siz de benim gibi şan ve şeref için çarpışınız” diyerek düşmanların içine daldı, müşriklerden yedi-sekiz kişi öldürdü. Bu arada kendiside yaralandı; Zafer oğullarının evine getirildi. Müslümanlardan bazıları:
-Ey Kuzman! Vallahi bu senin başına gelen Allah’ın (c.c) bir imtihanıdır. Müjde sana Cennetliksin, dediler. Kuzman:
-Ne diye tebrik ve tebşir ediliyorum? Vallahi ben, kavmimi savunma gayretinden başka bir sebeple savaşmadım. Böyle olmasaydı savaşmazdım dedi. Sonra yaralarının sancısına dayanamadı, ok çantasından bir ok alıp, kolunun damarını keserek intihar etti. Uhud savaşından önce Kuzman-ın ismi anıldıkça, Resülullah (s.a.v): “O, Cehennemliktir,” buyurdu. Savaştan sonraki hali kendisine haber verilince:
“Allah’u Ekber! Şehadet ederim ki ben Allah’ın Resülüyüm. (Söylediklerim doğrudur. Allah sözümü doğru çıkarır.) Şüphe yok ki Allah bu dini, günahkar bir adamla da kuvvetlendirir.”[2] buyurdu.
Kardeşler! Yaptığımız bir işin şekil olarak ibadet, hizmet, cihat, ilim, zikir, fikir, başkalarına ihsan ve iyilik olması yeterli değildir. Bütün bunlar güzel işlerdir, ancak, neticelerinin de güzel olması ve ahirette fayda vermesi için hepsinde Allah’ın rızasının aranması şarttır.
[1] Nesai.61
[2] İbnu Kesir el-Bidaye, ıv.37.