İftitah Duası Hakkında Bilgi
İftitah duası genellikle ramazan aylarında okunur.Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) iftitah duasını çeşitli türlerde de okumuştur.
İbnu Ömer (radıyallahu anh)’in bir rivayetine istianeden, Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) namaza başlayınca Peygamberimiz ilk olarak iftitah duasını okur ardından Sübhaneke suresini okur bundan sonra da birkaç dua okuyup kıraate geçerdi. Hz. Sahibu’l-Emr’in rivayetine göre Peygamberimiz ramazan ayında bu duayı okuyan kimsenin dualarının melekler tarafından duyulduğunu ve dua edenin günahlarından arındığını buyurmuştur.
İftitah duası, Allah’a hamt ve şükür ile başlar, kişinin iradesinden, iradesi ile doğru yolu buluşundan, günahların bir bedeli olarak cezanın oluşundan, korkudan, Allah’ın sonsuz merhametinden ve ibadetin Allah’a bir şükür sunma yolu olduğundan bahseder. Duanın kalan bölümlerinde ise her kişi için Allah’ın rahmet ve tövbe kapısının hiç kapanmayacağından, Yüce Yaradan’ın kullarına sonsuz merhamet sahibi oluşundan bahseder. Ele alınacak duanın diğer bir kısmında İmam Mehdi’nin öncülüğünde bir İslam devletinin kurulmasına duyulan arzu yer alır. Kurulması arzulanan devletin görev ve niteliklerinden bahsedilir.
İftitah Duasının Anlamı
İftitah duasının anlamı; Rahman (ve) rahim (olan) Allah’ın adıyla. Allah’ım! hamt ile seni sena etmeye başlıyorum; sen kendi lütfunla doğru olanı yapmaya muvaffak kılansın. Senin, af ve rahmette, rahmet edenlerin en merhametlisi, ceza ve intikamda cezalandıranların en şiddetlisi, ululukta güçlülerin en büyüğü olduğuna yakin ettim. Allah’ım! Sana dua etme ve senden bir şey dileme hususunda bana izin verdin; öyleyse ey işiten, ey Rahîm, çağrıma icabet et; ey bağışlayan, sürçmelerimi bağışla. Ey Rabbim! Nice gamları giderdin, nice zorlukları yok ettin; nice sürçmeleri affettin, nice rahmetler yaydın ve nice belâ halkasını kırdın. Hamd Allah’a ki, eş ve oğul edinmemiştir; saltanatta ortağı yoktur, kimseyi acze düştüğü için dost edinmemiştir ve O pek yücedir. Bütün nimetleri için tüm övgülerle hamd olsun Allah’a. Hamd o Allah’a ki, saltanatında zıddı, işlerinde O’na karşı koyan yoktur. Hamd, yaratıklarında ortağı, azametinde bir benzeri olmayan Allah’a olsun. Hamd, emri mahlûkat arasında apaçık, övgüsü aşikâr, kerametiyle izzeti belli, eli bağışa açık, rahmet hazineleri eksilmez, çok bağışı, (O’ndan bir şey eksiltmeyip) sadece cömertlik ve kerametini artıran Allah’a olsun. O çok izzetli ve çok bağışlayandır. Allah’ım! İhtiyacım fazla olmasına rağmen çok kerem ve merhametinden azını istiyorum; benim bu az merhamete ihtiyacım çoktur ve sen ezelden beri ondan müstağnisin. O, merhametinle ihtiyacımı karşılaman benim yanımda büyüktür; oysa o sana çok kolaydır. Allah’ım! Günahımı affetmen, hatamdan geçmen, yaptığım zulmü bağışlaman, kötü amelimi örtmen, bilerek veya bilmeyerek işlediğim çok suçlara karşı hilimli davranman, lâyık olmadığım şeyleri senden istemeğe meyillendirdi beni. Sen ki, rahmetinden dolayı beni rızıklandırdın, kudretini bana gösterdin, çağrıma icabet ettiğini bana bildirdin; bundan dolayı güvenle seni çağırıyorum, korkmadan ve çekinmeden samimiyet ve ünsiyetle senden istekte bulunuyorum, her zaman isteğimi sana açıyorum. İstediğim şeyleri geciktirdiğin takdirde, cahillikle darılıyorum. Oysa işlerin sonunu bildiğinden dolayı onları geciktirmen, benim için şayet daha hayırlıdır. O hâlde, hakir olan şu kula, senden daha sabırlı ve kerim bir Mevlâ göremiyorum. Ey Rabbim! Sen beni çağırıyorsun, bense Sen’den yüz çeviriyorum; sen bana muhabbet ediyorsun ben ise sana buğz ve inat ediyorum. Sen kendini bana sevdirmek istiyorsun, ben ise kabul etmiyorum; sanki benim sana bir üstünlüğüm vardır, bu nankörlüğüm, lütuf ve kereminden olan rahmet ve ihsanını benden alıkoymuyor. Öyleyse cahil kuluna rahmet et; fazl ve ihsanınla bana bağışta bulun, şüphesiz sen çok bağışlayan ve kerimsin. Hamd Allah’a ki, evrenin sahibi, gemiyi yürüten, rüzgârları estiren, sabahı karanlıktan yarıp çıkaran, din gününün (Kıyamet gününün) hâkimi ve âlemlerin Rabbidir. Bilmesine rağmen yumuşaklığı; kudretiyle birlikte affı, gazabıyla birlikte büyük sabrı olan Allah’a hamd olsun; oysaki O istediği her şeye kadirdir. Hamd yaratan, rızkı veren, sabahı karanlıktan yarıp çıkaran, celal ve ikram, fazl ve ihsan sahibi olan Allah’adır; O, öylesine uzaktır ki, kimse O’nu göremez; öylesine de yakındır ki, fısıltılara şahit olur; O, pek yüce ve uludur. Hamd Allah’a ki, O’na denk olan, karşı koyan, O’na benzeyen ve O’na yardım eden birisi yoktur; izzetiyle izzetlileri mağlup etmiştir, azametliler O’nun azameti karşısında boyun eğmiştir; O kudretiyle istediğine yetişmiştir. Hamd Allah’a ki, O’nu çağırdığımda icabet eder; O’na isyan ettiğimde ayıplarımı örter, (verdiği nimetlere karşılık) O’na şükredemediğim halde bana büyük nimetler bağışlar. Bana nice değerli nimetler bağışlamıştır; nice korkunç belâlardan beni korumuştur, nice sevindirici olaylarla beni karşılaştırmıştır; O’na hamd ediyor ve tesbih ederek O’nu anıyorum. Hamd Allah’a ki, O’nun perdesi yırtılmaz; (lütuf) kapısı kapanmaz; O’ndan bir şey dileyen reddedilmez, O’na ümit eden ümitsiz bırakılmaz. Hamd Allah’a ki, korkanlara güven bağışlar; Salihleri kurtarır, mustaz’afları yüceltir ve müstekbirleri zelil kılar; nice padişahları helâk eder ve diğerlerini onların yerine geçirir. Hamd Allah’a ki, zorbaların (belini) kırar; zalimleri yok eder, kaçanları yakalar; zalimleri cezalandırır, imdat dileyenlerin imdadına yetişir; muhtaçların mercisi ve müminlerin güvencesidir. Hamd Allah’a ki, O’nun korkusundan gök ve sakinleri titrer; yer ve ehli korkar, deniz ve derinliklerinde yüzmekte olanlar çalkalanır. Bizi bu dereceye erdiren Allah’a hamd olsun. Eğer Allah bize yol göstermeseydi, biz kendiliğimizden bu dereceye eremezdik. Hamd Allah’a ki, yaratır, yaratılmamıştır, rızk verir rızıklandırılmamıştır; yedirir, yedirilmemiştir; dirileri öldürür, ölüleri diriltir; kendisi her zaman diridir, hayır O’nun elindedir; O her şeye kadirdir. Allah’ım! Kulun, resulün, eminin, yaratıklar arasından seçtiğin, dost ve habibin olan, sırrını koruyan ve risaletini ulaştıran Muhammed’e salât ve selâm eyle. Öyle bir salât ve selâm ki kullarına, peygamberlerine, elçilerine, dergâhına yakın olanlara, yaratıklarından sana keramet ehli olanlara gönderdiğin salât ve selâmdan daha üstün, daha güzel, daha iyi, daha kâmil, daha temiz, daha artan, daha güzel kokulu, daha parlak ve daha çok olsun. Allah’ım! Müminlerin emiri, âlemlerin Rabbinin elçisinin vârisi, kulun, velin ve resulünün kardeşi, yaratıklarına hüccetin, büyük nişanen ve (yaratılış âleminin) büyük haberi olan Ali’ye salât eyle. Dünya kadınlarının efendisi, Sıddîka ve Tâhirâ olan Fâtıma’ya salât eyle. Rahmet peygamberinin iki torunu, iki hidayet imamı ve cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin’e salât eyle. Müslümanların imamları, Sen’in kullarına olan hüccetlerine, beldelerindeki eminlerin Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali, Cafer b. Muhammed, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali ve onun halefi olan hidayet bulmuş hidayetçi imama (Mehdi’ye) çok ve sürekli salât eyle. Allah’ım! Arzu edilen Kaim ve beklenilen adalet (vesilesi) olan veliyyi emrine salât eyle; onu dergâhına yakın olan meleklerle kuşat, Ruhu’l-Kudüs’le teyit et, ey âlemlerin Rabbi olan Allah! Allah’ım! Onu kitabına davetçi ve dinini ayakta tutan kıl; ondan öncekileri halife kıldığın gibi onu da yeryüzünde halifen kıl; onun için razı olduğun dinini (korumayı) mümkün kıl; korkusunu güvene dönüştür, tâ ki sana ibadet etsin, hiçbir şeyi sana şirk koşmasın. Allah’ım! Onu aziz kıl ve onunla bize izzet ver; ona yardım et ve onun vesilesiyle bize yardımda bulun; ona izzetli bir zafer bağışla ve kolay bir genişlik aç; kendi katından ona bir güç ve kudret ver. Allah’ım! Onun vesilesiyle dinini ve Peygamber’inin sünnetini aşikâr et; öyle ki hak ve hakikatten hiçbir şey, yaratıkların korkusundan dolayı insanlara gizli kalmasın. Allah’ım! Biz Sen’den İslâm ve ehline izzet bağışlayacağın; nifak ve ehlini zelil edeceğin onurlu bir devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz. Öyle bir devlet ki, bizi o devlette, itaatine davet edenlerden ve hidayet yolunun öncülerinden kılasın; onun vesilesiyle dünya ve ahiret kerametini bize ihsan edesin. Allah’ım! Hak olan şeylerden bize tanıttığını taşımaya muvaffak et; eksiğimiz olan (tanımadığımız) şeye de bizi ulaştır (bizi ondan haberdar kıl). Allah’ım! Onun (Hz. Mehdi’nin) vesilesiyle dağınıklığımızı topla, ayrılığımızı birleştir; açığımızı kapat; azlığımızı çoğalt, zilletimizi izzete dönüştür; muhtaç olanımızı onunla müstağni kıl; borcumuzu eda et; fakirlik ve ihtiyacımızı gider; zorluğumuzu kolaylaştır, yüzlerimizi ak eyle; esirlerimizi esaret zincirinden kurtar; isteklerimizi karşıla; (zuhuru için) bize verdiğin sözü yerine getir; dualarımızı kabul eyle, istediğimiz şeyleri bize inayet eyle; bizi dünya ve ahiret arzularımıza ulaştır ve istediğimizden daha fazla bize bağışta bulun. Ey istenilen ve bağışta bulunanların en hayırlısı! Onun vesilesiyle göğüslerimize şifa ver; kalplerimizin öfkesini gider, bütün ihtilaflara rağmen bizi hakka hidayet et; şüphesiz sen, istediğini doğru yola hidayet edersin. Yine onun vesilesiyle düşmanına ve düşmanımıza karşı bize yardımda bulun, ey hak olan Allah! İlâhî âmin. Allah’ım! Peygamber’imizin (Sen’in salât ve selâmın ona ve Ehlibeyt’ine olsun) yanımızda olmamasından, İmam’ımızın gaybetinden, düşmanımızın çok ve sayımızın azlığından, fitnelerin bize olan şiddetinden ve zamanın şartlarının bizi güçsüz düşürmesinden sana şikâyet ediyoruz. Muhammed ve Ehlibeyt’ine salât eyle; katından olan acil bir zaferle, zorlukları gidermenle, güçlü bir yardımınla, aşikâr kıldığın hak bir saltanatla, bizleri kapsayan geniş bir rahmetinle, bizleri örten bir afiyetle bize yardımda bulun; rahmetin hakkına ey merhametlilerin en merhametlisi!”
İftitah Duasının Arapça Okunuşu
اَللَّهُمَّ إِنِّی أَفْتَتِحُ الثَّنَاءَ بِحَمْدِک وَ أَنْتَ مُسَدِّدٌ لِلصَّوَابِ بِمَنِّک وَ أَیقَنْتُ أَنَّک أَنْتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِینَ فِی مَوْضِعِ الْعَفْوِ وَ الرَّحْمَةِ وَ أَشَدُّ الْمُعَاقِبِینَ فِی مَوْضِعِ النَّکالِ وَ النَّقِمَةِ وَ أَعْظَمُ الْمُتَجَبِّرِینَ فِی مَوْضِعِ الْکبْرِیاءِ وَ الْعَظَمَةِ اللَّهُمَّ أَذِنْتَ لِی فِی دُعَائِک وَ مَسْأَلَتِک فَاسْمَعْ یا سَمِیعُ مِدْحَتِی وَ أَجِبْ یا رَحِیمُ دَعْوَتِی وَ أَقِلْ یا غَفُورُ عَثْرَتِی فَکمْ یا إِلَهِی مِنْ کرْبَةٍ قَدْ فَرَّجْتَهَا وَ هُمُومٍ [غُمُومٍ] قَدْ کشَفْتَهَا وَ عَثْرَةٍ قَدْ أَقَلْتَهَا وَ رَحْمَةٍ قَدْ نَشَرْتَهَا وَ حَلْقَةِ بَلاءٍ قَدْ فَککتَهَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی لَمْ یتَّخِذْ صَاحِبَةً وَ لا وَلَدا وَ لَمْ یکنْ لَهُ شَرِیک فِی الْمُلْک وَ لَمْ یکنْ لَهُ وَلِی مِنَ الذُّلِّ وَ کبِّرْهُ تَکبِیرا. اَلْحَمْدُ لِلَّهِ بِجَمِیعِ مَحَامِدِهِ کلِّهَا عَلَی جَمِیعِ نِعَمِهِ کلِّهَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی لا مُضَادَّ لَهُ فِی مُلْکهِ وَ لا مُنَازِعَ لَهُ فِی أَمْرِهِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی لا شَرِیک لَهُ فِی خَلْقِهِ وَ لا شَبِیهَ [شِبْهَ] لَهُ فِی عَظَمَتِهِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الْفَاشِی فِی الْخَلْقِ أَمْرُهُ وَ حَمْدُهُ الظَّاهِرِ بِالْکرَمِ مَجْدُهُ الْبَاسِطِ بِالْجُودِ یدَهُ الَّذِی لا تَنْقُصُ خَزَائِنُهُ وَ لا تَزِیدُهُ [یزِیدُهُ] کثْرَةُ الْعَطَاءِ إِلا جُودا وَ کرَما إِنَّهُ هُوَ الْعَزِیزُ الْوَهَّابُ اللَّهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُک قَلِیلا مِنْ کثِیرٍ مَعَ حَاجَةٍ بیإِلَیهِ عَظِیمَةٍ وَ غِنَاک عَنْهُ قَدِیمٌ وَ هُوَ عِنْدِی کثِیرٌ وَ هُوَ عَلَیک سَهْلٌ یسِیرٌ. اَللَّهُمَّ إِنَّ عَفْوَک عَنْ ذَنْبِی وَ تَجَاوُزَک عَنْ خَطِیئَتِی وَ صَفْحَک عَنْ ظُلْمِی وَ سَتْرَک عَلَی [عَنْ] قَبِیحِ عَمَلِی وَ حِلْمَک عَنْ کثِیرِ [کبِیرِ] جُرْمِی عِنْدَ مَا کانَ مِنْ خَطَای [خَطَئِی] وَ عَمْدِی أَطْمَعَنِی فِی أَنْ أَسْأَلَک مَا لا أَسْتَوْجِبُهُ مِنْک الَّذِی رَزَقْتَنِی مِنْ رَحْمَتِک وَ أَرَیتَنِی مِنْ قُدْرَتِک وَ عَرَّفْتَنِی مِنْ إِجَابَتِک فَصِرْتُ أَدْعُوک آمِنا وَ أَسْأَلُک مُسْتَأْنِسا لا خَائِفا وَ لا وَجِلا مُدِلا عَلَیک فِیمَا قَصَدْتُ فِیهِ [بِهِ] إِلَیک فَإِنْ أَبْطَأَ عَنِّی [عَلَی] عَتَبْتُ بِجَهْلِی عَلَیک وَ لَعَلَّ الَّذِی أَبْطَأَ عَنِّی هُوَ خَیرٌ لِی لِعِلْمِک بِعَاقِبَةِ الْأُمُورِ فَلَمْ أَرَ مَوْلًی [مُؤَمَّلا] کرِیما أَصْبَرَ عَلَی عَبْدٍ لَئِیمٍ مِنْک عَلَی یا رَبِّ إِنَّک تَدْعُونِی فَأُوَلِّی عَنْک وَ تَتَحَبَّبُ إِلَی فَأَتَبَغَّضُ إِلَیک وَ تَتَوَدَّدُ إِلَی فَلا أَقْبَلُ مِنْک کأَنَّ لِی التَّطَوُّلَ عَلَیک، فَلَمْ [ثُمَّ لَمْ] یمْنَعْک ذَلِک مِنَ الرَّحْمَةِ لِی وَ الْإِحْسَانِ إِلَی وَ التَّفَضُّلِ عَلَی بِجُودِک وَ کرَمِک فَارْحَمْ عَبْدَک الْجَاهِلَ وَ جُدْ عَلَیهِ بِفَضْلِ إِحْسَانِک إِنَّک جَوَادٌ کرِیمٌ الْحَمْدُ لِلَّهِ مَالِک الْمُلْک مُجْرِی الْفُلْک مُسَخِّرِ الرِّیاحِ فَالِقِ الْإِصْبَاحِ دَیانِ الدِّینِ رَبِّ الْعَالَمِینَ الْحَمْدُ لِلَّهِ عَلَی حِلْمِهِ بَعْدَ عِلْمِهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ عَلَی عَفْوِهِ بَعْدَ قُدْرَتِهِ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ عَلَی طُولِ أَنَاتِهِ فِی غَضَبِهِ وَ هُوَ قَادِرٌ [الْقَادِرُ] عَلَی مَا یرِیدُ الْحَمْدُ لِلَّهِ خَالِقِ الْخَلْقِ بَاسِطِ الرِّزْقِ فَالِقِ الْإِصْبَاحِ ذِی الْجَلالِ وَ الْإِکرَامِ وَ الْفَضْلِ [وَ التَّفَضُّلِ] وَ الْإِنْعَامِ [الْإِحْسَانِ] الَّذِی بَعُدَ فَلا یرَی وَ قَرُبَ فَشَهِدَ النَّجْوَی تَبَارَک وَ تَعَالَی الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی لَیسَ لَهُ مُنَازِعٌ یعَادِلُهُ وَ لا شَبِیهٌ یشَاکلُهُ وَ لا ظَهِیرٌ یعَاضِدُهُ قَهَرَ بِعِزَّتِهِ الْأَعِزَّاءَ وَ تَوَاضَعَ لِعَظَمَتِهِ الْعُظَمَاءُ فَبَلَغَ بِقُدْرَتِهِ مَا یشَاءُ. اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی یجِیبُنِی حِینَ أُنَادِیهِ وَ یسْتُرُ عَلَی کلَّ عَوْرَةٍ وَ أَنَا أَعْصِیهِ وَ یعَظِّمُ النِّعْمَةَ عَلَی فَلا أُجَازِیهِ فَکمْ مِنْ مَوْهِبَةٍ هَنِیئَةٍ قَدْ أَعْطَانِی وَ عَظِیمَةٍ مَخُوفَةٍ قَدْ کفَانِی وَ بَهْجَةٍ مُونِقَةٍ قَدْ أَرَانِی فَأُثْنِی عَلَیهِ حَامِدا وَ أَذْکرُهُ مُسَبِّحا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی لا یهْتَک حِجَابُهُ وَ لا یغْلَقُ بَابُهُ وَ لا یرَدُّ سَائِلُهُ وَ لا یخَیبُ [یخِیبُ] آمِلُهُ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی یؤْمِنُ الْخَائِفِینَ وَ ینَجِّی [ینْجِی] الصَّالِحِینَ [الصَّادِقِینَ] وَ یرْفَعُ الْمُسْتَضْعَفِینَ وَ یضَعُ الْمُسْتَکبِرِینَ وَ یهْلِک مُلُوکا وَ یسْتَخْلِفُ آخَرِینَ وَ الْحَمْدُ لِلَّهِ قَاصِمِ الْجَبَّارِینَ مُبِیرِ الظَّالِمِینَ مُدْرِک الْهَارِبِینَ نَکالِ الظَّالِمِینَ صَرِیخِ الْمُسْتَصْرِخِینَ مَوْضِعِ حَاجَاتِ الطَّالِبِینَ مُعْتَمَدِ الْمُؤْمِنِینَ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی مِنْ خَشْیتِهِ تَرْعَدُ السَّمَاءُ وَ سُکانُهَا وَ تَرْجُفُ الْأَرْضُ وَ عُمَّارُهَا وَ تَمُوجُ الْبِحَارُ وَ مَنْ یسْبَحُ فِی غَمَرَاتِهَا. اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی هَدَانَا لِهَذَا وَ مَا کنَّا لِنَهْتَدِی لَوْ لا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِی یخْلُقُ وَ لَمْ یخْلَقْ وَ یرْزُقُ وَ لا یرْزَقُ وَ یطْعِمُ وَ لا یطْعَمُ وَ یمِیتُ الْأَحْیاءَ وَ یحْیی الْمَوْتَی وَ هُوَ حَی لا یمُوتُ بِیدِهِ الْخَیرُ وَ هُوَ عَلَی کلِّ شَیءٍ قَدِیرٌ اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَی مُحَمَّدٍ عَبْدِک وَ رَسُولِک وَ أَمِینِک وَ صَفِیک وَ حَبِیبِک وَ خِیرَتِک [خَلِیلِک] مِنْ خَلْقِک وَ حَافِظِ سِرِّک وَ مُبَلِّغِ رِسَالاتِک أَفْضَلَ وَ أَحْسَنَ وَ أَجْمَلَ وَ أَکمَلَ وَ أَزْکی وَ أَنْمَی وَ أَطْیبَ وَ أَطْهَرَ وَ أَسْنَی وَ أَکثَرَ [أَکبَرَ] مَا صَلَّیتَ وَ بَارَکتَ وَ تَرَحَّمْتَ وَ تَحَنَّنْتَ وَ سَلَّمْتَ عَلَی أَحَدٍ مِنْ عِبَادِک [خَلْقِک] وَ أَنْبِیائِک وَ رُسُلِک وَ صِفْوَتِک وَ أَهْلِ الْکرَامَةِ عَلَیک مِنْ خَلْقِک اللَّهُمَّ وَ صَلِّ عَلَی عَلِی أَمِیرِ الْمُؤْمِنِینَ وَ وَصِی رَسُولِ رَبِّ الْعَالَمِینَ، عَبْدِک وَ وَلِیک وَ أَخِی رَسُولِک وَ حُجَّتِک عَلَی خَلْقِک وَ آیتِک الْکبْرَی وَ النَّبَإِ الْعَظِیمِ وَ صَلِّ عَلَی الصِّدِّیقَةِ الطَّاهِرَةِ فَاطِمَةَ [الزَّهْرَاءِ] سَیدَةِ نِسَاءِ الْعَالَمِینَ وَ صَلِّ عَلَی سِبْطَی الرَّحْمَةِ وَ إِمَامَی الْهُدَی الْحَسَنِ وَ الْحُسَینِ سَیدَی شَبَابِ أَهْلِ الْجَنَّةِ وَ صَلِّ عَلَی أَئِمَّةِ الْمُسْلِمِینَ عَلِی بْنِ الْحُسَینِ وَ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِی وَ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدٍ وَ مُوسَی بْنِ جَعْفَرٍ وَ عَلِی بْنِ مُوسَی وَ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِی وَ عَلِی بْنِ مُحَمَّدٍ وَ الْحَسَنِ بْنِ عَلِی وَ الْخَلَفِ الْهَادِی الْمَهْدِی حُجَجِک عَلَی عِبَادِک وَ أُمَنَائِک فِی بِلادِک صَلاةً کثِیرَةً دَائِمَةً اللَّهُمَّ وَ صَلِّ عَلَی وَلِی أَمْرِک الْقَائِمِ الْمُؤَمَّلِ وَ الْعَدْلِ الْمُنْتَظَرِ وَ حُفَّهُ [وَ احْفُفْهُ] بِمَلائِکتِک الْمُقَرَّبِینَ وَ أَیدْهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ یا رَبَّ الْعَالَمِینَ اللَّهُمَّ اجْعَلْهُ الدَّاعِی إِلَی کتَابِک وَ الْقَائِمَ بِدِینِک اسْتَخْلِفْهُ فِی الْأَرْضِ کمَا اسْتَخْلَفْتَ الَّذِینَ مِنْ قَبْلِهِ مَکنْ لَهُ دِینَهُ الَّذِی ارْتَضَیتَهُ لَهُ أَبْدِلْهُ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِ أَمْنا یعْبُدُک لا یشْرِک بِک شَیئا. اَللَّهُمَّ أَعِزَّهُ وَ أَعْزِزْ بِهِ وَ انْصُرْهُ وَ انْتَصِرْ بِهِ وَ انْصُرْهُ نَصْرا عَزِیزا وَ افْتَحْ لَهُ فَتْحا یسِیرا وَ اجْعَلْ لَهُ مِنْ لَدُنْک سُلْطَانا نَصِیرا اللَّهُمَّ أَظْهِرْ بِهِ دِینَک وَ سُنَّةَ نَبِیک حَتَّی لا یسْتَخْفِی بِشَیءٍ مِنَ الْحَقِّ مَخَافَةَ أَحَدٍ مِنَ الْخَلْقِ اللَّهُمَّ إِنَّا نَرْغَبُ إِلَیک فِی دَوْلَةٍ کرِیمَةٍ تُعِزُّ بِهَا الْإِسْلامَ وَ أَهْلَهُ وَ تُذِلُّ بِهَا النِّفَاقَ وَ أَهْلَهُ وَ تَجْعَلُنَا فِیهَا مِنَ الدُّعَاةِ إِلَی طَاعَتِک وَ الْقَادَةِ إِلَی سَبِیلِک وَ تَرْزُقُنَا بِهَا کرَامَةَ الدُّنْیا وَ الْآخِرَةِ. اَللَّهُمَّ مَا عَرَّفْتَنَا مِنَ الْحَقِّ فَحَمِّلْنَاهُ وَ مَا قَصُرْنَا عَنْهُ فَبَلِّغْنَاهُ اللَّهُمَّ الْمُمْ بِهِ شَعَثَنَا وَ اشْعَبْ بِهِ صَدْعَنَا وَ ارْتُقْ بِهِ فَتْقَنَا وَ کثِّرْ بِهِ قِلَّتَنَا وَ أَعْزِزْ [أَعِزَّ] بِهِ ذِلَّتَنَا وَ أَغْنِ بِهِ عَائِلَنَا وَ اقْضِ بِهِ عَنْ مُغْرَمِنَا [مَغْرَمِنَا] وَ اجْبُرْ بِهِ فَقْرَنَا وَ سُدَّ بِهِ خَلَّتَنَا وَ یسِّرْ بِهِ عُسْرَنَا وَ بَیضْ بِهِ وُجُوهَنَا وَ فُک بِهِ أَسْرَنَا وَ أَنْجِحْ بِهِ طَلِبَتَنَا وَ أَنْجِزْ بِهِ مَوَاعِیدَنَا وَ اسْتَجِبْ بِهِ دَعْوَتَنَا وَ أَعْطِنَا بِهِ سُؤْلَنَا وَ بَلِّغْنَا بِهِ مِنَ الدُّنْیا وَ الْآخِرَةِ آمَالَنَا وَ أَعْطِنَا بِهِ فَوْقَ رَغْبَتِنَا یا خَیرَ الْمَسْئُولِینَ وَ أَوْسَعَ الْمُعْطِینَ اشْفِ بِهِ صُدُورَنَا وَ أَذْهِبْ بِهِ غَیظَ قُلُوبِنَا وَ اهْدِنَا بِهِ لِمَا اخْتُلِفَ فِیهِ مِنَ الْحَقِّ بِإِذْنِک إِنَّک تَهْدِی مَنْ تَشَاءُ إِلَی صِرَاطٍ مُسْتَقِیمٍ وَ انْصُرْنَا بِهِ عَلَی عَدُوِّک وَ عَدُوِّنَا إِلَهَ الْحَقِّ [الْخَلْقِ] آمِینَ اللَّهُمَّ إِنَّا نَشْکو إِلَیک فَقْدَ نَبِینَا صَلَوَاتُک عَلَیهِ وَ آلِهِ وَ غَیبَةَ وَلِینَا [إِمَامِنَا] وَ کثْرَةَ عَدُوِّنَا وَ قِلَّةَ عَدَدِنَا، وَ شِدَّةَ الْفِتَنِ بِنَا وَ تَظَاهُرَ الزَّمَانِ عَلَینَا فَصَلِّ عَلَی مُحَمَّدٍ وَ آلِهِ [آلِ مُحَمَّدٍ] وَ أَعِنَّا عَلَی ذَلِک بِفَتْحٍ مِنْک تُعَجِّلُهُ وَ بِضُرٍّ تَکشِفُهُ وَ نَصْرٍ تُعِزُّهُ وَ سُلْطَانِ حَقٍّ تُظْهِرُهُ وَ رَحْمَةٍ مِنْک تُجَلِّلُنَاهَا وَ عَافِیةٍ مِنْک تُلْبِسُنَاهَا بِرَحْمَتِک یا أَرْحَمَ الرَّاحِمِینَ.
Nereye baksam nereye dönsem sen tecelli ettin