sadaka ve borç Allah için

Allah İçin Sadaka ve Borç Vermek

Cafer b. Muhammed babasından o da dedesinden Hz. Ali’nin (r.a) anlattığı şu olayı naklediyor:

Hz. Ali (r.a), Resûlullah’ın (s.a.v) yanından ayrıldıktan sonra evine, Hz. Fatıma’nın (r.anha) yanına geldi. Eve gelen Hz. Ali (r.a), Hz. Fatıma’yı Selman-ı Farisi (r.a) için yünden bir elbise dikerken gördü. Ona:

-Ey kadınların efendisi! Yanında bana verebileceğin yemek türü bir şeyler var mı? diye sordu. Hz. Fatıma (r.anha):
-Allah’a yemin olsun ki, Selman için dikeceğim şu hırka karşılığı olarak bana verdiği altı dirhemden başka hiçbir şey yok! Bu paralarla da Hasan ve Hüseyin’e yiyecek bir şeyler alacağım, diye cevap verdi. Hz. Ali (r.a):

-Ey Kadınların efendisi! O paraları bana verir misin? diye ricada bulundu. Hz. Fatıma (r.anha) eline geçen birkaç dirhem parayı Hz. Ali’ye (r.a) uzattı. Paraları alan Hz Ali (r.a) evin ihtiyaçlarını karşılamak, ve yiyecek bir şeyler almak için evden çıktı. Yolda giderken bir adamın:
-Kim Allah (c.c) için bana borç para verebilecek! diyerek etrafına seslendiğini duydu. Hemen yanına yaklaşarak elindeki altı dirhemi ona verdi.

Hz Ali’nin ellerinin bomboş olarak eve döndüğünü gören Hz. Fatıma (r.anha) ağlamaya başladı. Hz Ali (r.a):
-Seni böyle ağlatan nedir ey kadınların efendisi? diye sordu. Hz Fatıma (r.anha):
-Ey Resûlullah’ın amcasının oğlu! Neden seni ellerini bomboş görüyorum? Niçin o parayla eve bir şeyler almadın? diye sordu. Hz. Ali (r.a):
-Onu bir ihtiyaç sahibine borç olarak verdim, dedi. Hz. Fatıma (r.anha):
-Doğru olanı yapmışsın, dedi.

Daha sonra Hz. Ali, Resûlullah’ın (s.a.v) yanına gitmek üzere evden ayrıldı. Yolda giderken bir köylünün devesini sattığını gördü, yanına doğru yaklaştı; köylü Hz. Ali’ye doğru eğilerek:

-Ey Ebu’l-Hasan! Bu deveyi benden satın al! dedi. Hz. Ali:

-Şu anda yanımda hiç para yok, diye karşılık verdi. Köylü:

-Önemi yok, daha sonra ödersin, dedi. Köylünün yüz dirhem olarak biçtiği fiyatı kabul eden Hz Ali (r.a), devenin yularından tutup oradan ayrılmak isterken; başka bir adam daha gelerek Hz: Ali’ye:

-Ey Ali! Deveni bana satar mısın? dedi. Hz Ali (r.a):

-Evet, üç yüz dirheme satıyorum, cevabını verdi. Bu fiyatı hemen kabul eden köylü, Hz Ali’ye üç yüz dirhemi vererek; devenin yularından tuttu; fakat deveyi tekrar Hz. Ali’ye hediye etti. Hz. Ali devesinin yularından tutarak Hz Fatıma’nın (r.anha) yanına geldi. Hz Fatıma (r.anha) onu görünce tebessüm etmeye başladı ve:

-Ey Hasan’ın babası! Bu nedir? diye sordu. Hz. Ali (r.a):
-Ey Resûlullah’ın kızı, sonra ödemek üzere, yüz dirheme bir deve satın aldım; sonra onu nakit para ile üç yüz dirheme sattım, dedi. Hz. Fatıma (r.anha):

-İyi bir şey yapmışsın, diyerek mukabelede bulundu. Hz: Ali (r.a) daha sonra evden çıkarak Hz: Resûlullah’ı (s.a.v) görmeye gitti. Mescidin kapısından girip de Hz Resûlullah (s.a.v) onu görünce gülümsemeye başladı. Yanına varan Hz Ali, selam verip oturdu. Resûlullah (s.a.v):
-Ey Ebu’l-Hasan! Sen mi anlatacaksın, Yoksa ben mi anlatayım? diye sordu. Hz Ali (r.a):

-Siz anlatın ey Allah’ın Resûlü, dedi. Resûlullah (s.a.v):

-Ey Ebu’l-Hasan, sana deveyi satanın ve yine senden satın alanın kim olduklarını biliyor musun? dedi. Hz. Ali (r.a):

-Allah ve Resûlü en doğrusunu bilir, dedi. Resûlullah (s.a.v):

-Ey Ali, sana müjdeler olsun! Sen Allah için altı dirhem borç verdin, Allah’ta onun karşılığına sana üç yüz dirhem ihsan etti. Her bir dirheminin karşılığı elli dirhemdir. Sana deveyi satan Cebrail (a.s), satın alan ise İsrafil’di (a.s)[1]

Hz Ali (r.a) kanalıyla gelen rivayetlerden birisi de şöyledir: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Sadaka sahibini elinden çıkıp, isteyenin eline ulaşmadan önce Allah’ın huzuruna varır ve şu beş şeyi söyler: “Ey ademoğlu! Ben Küçüktüm sen ise beni büyüttün, ben azıcıktım sen beni çoğalttın, ben düşmanındım sen ise kendini bana sevdirdin, ben fani idim (yok olacaktım) sen beni ebedileştirdin, önceden sen beni korurdun şimdi ise ben seni korumakla görevlendirildim.”[2]

Mekhul eş-Şâmî’den[3] anlatılan bir hikaye de şöyledir:

Mümin bir kul sadaka verdiği zaman Allah Teâla ondan razı olur ve cehennem şöyle seslenir: “Ey Rabbim! Muhammed’in (s.a.v) ümmetinden bir kişiyi daha benim ateşimden azat ettiğin için bana izin ver de sana secde edeyim. Çünkü ben, onun ümmetinden birisine azap etmeye haya ediyorum; fakat ne var ki, sana itaat etmek zorundayım.”

Sadakanın fazileti üzerine şu ayet inmiştir:
“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükunettir.”[4]
Yani senin onlar için yaptığın dua ve istiğfarlar onların mutmain olup huzura erişmelerine sebep olur. Muhakkak Allah, onların vermiş oldukları sadakaları kabul etmiştir. Bu manada şu ayet inmiştir:
Allah’ın, kulların tövbesini kabul edeceğini, sadakaları geri çevirmeyeceğini bilmezler mi?”[5]                 
Abdullah b. Ömer (r.anhüma) anlatıyor:
Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun karşılığını görür, kim de zerre miktarı şer işlemişse onun karşılığını görür”[6] ayeti indikten sonra Resûlullah (s.a.v): “Ey Rabbim! Bu ümmetim için az bir mükafattır; onu arttır.” diye Allah’a niyazda bulundu. Daha sonra Allah (c.c): “Şayet bu mükafat az ise yapılan her iyiliğe karşılık iki sevap olsun.” dedi ve şu ayet indirdi:
“İşte onlara sabretmelerinden ötürü, mükafatları iki defa verilecektir.”[7]

Bu ayetin inmesinden sonra Resûlullah (s.a.v):
“Ey Rabbim! Bu kadarı ümmetim için az bir mükafattır; her bir iyiliğin karşılığı on sevap olsun!” diyerek Allah’a yalvardı. Bir müddet sonra:
“Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır.”[8] ayeti indi.

Resûlullah (s.a.v) yine Allah’a yalvararak: “Ey Allah’ım bu kadarı da ümmetim için azdır. Her iyiliğin mükafatı yedi yüz sevap olsun!” diyerek yalvarışta bulundu. Bir zaman sonra: “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfü geniştir, O her şeyi bilir.”[9] ayeti indi.
Resûlullah (s.a.v) Yüce Mevla’ya bir daha: ”Ey Rabbim! Ümmetime vereceğin mükafatını daha da arttır.” diye yalvarışta bulundu. Allah (c.c):
“Verdiğinin kat kat fazlasının kendisine ödenmesi için Allah’a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu?”[10] ayetini indirdi. Resûlullah (s.a.v) bir defa daha ricada bulunarak; Yüce Allah’tan ümmetine vereceği mükafatı arttırması için yalvardı. Bir müddet sonra  Allahu Teâlâ şu ayeti kerimeyi indirdi
Yalnız sabredenlere, mükafatları hesapsız ödenecektir”[11]

Bize kadar gelen haberlerde sadaka hakkında şöyle denilmiştir: “Bir hurma tanesi olsun sadaka veren kişi, bunun karşılığını kıyamet günü amel terazisinde bir dağ büyüklüğünde sevap olarak bulur.”

SADAKA İNSANA ŞU YEDİ ŞEYİ KAZANDIRIR

1) Sadaka insanın başından bela ve musibetleri defeder. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Sadaka vermek, yetmiş çeşit bela ve musibetin def edilmesine vesiledir.”[12]

2) Sadaka senin doktorundur. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Hastalıklarınızı sadaka vermek suretiyle tedavi ediniz.”[13]
 
3) Sadaka senin koruyucundur. Bu manada Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
Mallarınızı sadaka vermek suretiyle muhafaza altına alın.”[14]

4) Sadaka, Allah’ın kuluna olan kızgınlığını söndürür. Bu hususta Resûlullah (s.a.v):
“Sadaka Allah’ın gazabını söndürür.”[15] buyurmuşlardır.

5) Sadaka dostlar arasında ki muhabbetin artmasına vesiledir. Bu manada Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Sadaka bir hediyedir, o zaman hediyeleşin ve birbirinizi sevindirin.”[16]
 
6) Sadaka kalbi yumuşatır. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Kalbinde bir sertlik hisseden kimse hemen bir sadaka versin.”

7) Sadaka ömrün uzamasına (bereketlenmesine) vesiledir. Bu hususta Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Sadaka bela ve musibetleri defeder, ömrü uzatır.”[17]

[1] Bir rivayete göre ilk gelen Cebrail (a.s), ikinci gelen ise Mikail (a.s) idi.
[2] Hadisin ilk kısmı için bkz: Irakî, el-Muğnî an Hamli’l-Esfâr, K. Zekat, 1/291. Irakî, hadisi Beyhaki’nin Şuabu’l-İman’da zikrettiğini belirtir.
[3] Mekhûl eş-Şâmî: Fakih ve hadis ehli bir alimdir. Hicri 126 senesinde vefat etmiştir. Fıkha dair, Kitabu’s-Sünen ve Kitabu’l-Mesail adlı bilinen iki kitabı vardır.
[4] Tevbe / 103.
[5] Tövbe 9/104.
[6] Zilzal 99/7-8.
[7] Kasas 28/54.
[8] Enam 6/160.
[9] Bakara 2/261.
[10] Bakara 2/245.
[11] Zümer 39/10.
[12] Ali el-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No: 15982.
[13] Taberânî, el-Mucemu’l-Kebîr, 10/158; Hatîb el-Bağdâdî, Tarihu Bağdat, 6/234; Ali el-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No: 16114.
[14] Taberânî, el-Mucemu’l-Kebîr, No: 10196; el-Evsat, No: 1984; Beyhakî Şuabu’l-İman, No: 3558; İbnu’l-Cevzî, el-İlelu’l-Mütenahiye, No: 816.
[15] Tirmizî, Zekat, No:644; El-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No:15995; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 3/110.
[16] Tirmizî, es-Sünen, No: 3028; İmam Malik, Muvatta, No: 908; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, No: 4/147; Ali el-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No: 15057; İbnu Hacer, el-Metâlibu’l-Aliyye, 1426.
[17] Son kısmı için bkz: El-Müttakî, el-Hindî, Kenzu’l-Ummâl, No:16111; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 3/110.

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir